İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2020/1332 Esas 2023/555 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi
Esas No: 2020/1332
Karar No: 2023/555
Karar Tarihi: 05.04.2023

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1332
KARAR NO: 2023/555
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2014/697
KARAR NO: 2019/863
KARAR TARİHİ: 17/09/2019
DAVA: Alacak (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 05/04/2023
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; tarafların imzaladığı 01.01.2014 tarihli danışmanlık sözleşmesi ile davacının, davalının Türkiye’deki bayii ağının yönetilmesi için makinelerin satış ve servis hizmetleri konusunda danışmanlık anlaşması yapıldığı, sözleşmenin süresinin 01.04.2015 tarihi olarak belirlendiği, bu hizmetler karşılığında davacıya her bir takvim yılı için azami 240 güne kadar 1.200 -TL + KDV günlük ücret ödenmesi üzerinden anlaşmaya varıldığını, davacı şirket edimlerini yerine getirdiği ancak davalı şirketin Beşiktaş ... Noterliği'nin 07/07/2014 tarihli ihtarname ile somut bir iddia olmaksızın sebepsiz ve haksız bir şekilde sözleşmeyi feshettiği, böylece davacının 01.04.2015 tarihine kadar elde edeceği kâr ve kazançtan mahrum kaldığı belirtilerek davacı şirketin yoksun kaldığı kazanç ve kâr tutarlarından oluşan müspet zararlarının tespiti, tespit edilen tutarın haksız fesih tarihinden itibaren belirsiz alacak davası asgari değerinin 50.000,00 TL olduğu işlemiş ve işleyecek ticari faiz ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi talep edilmektedir.
CEVAP Davalı vekilinin 29.09.2014 tarihli cevap dilekçesinde ileri sürülen iddialarında özetle; danışmanlık sözleşmesinin feshine ilişkin bildirimde varlık devir sözleşmesinde hem ... Limited Şirketi'nin yetkilisi hem de garantörü olarak yer alan ...'ın devredilen varlıklarla ilgili yanıltıcı bilgi verdiği, varlık devri sözleşmesinin akdedildiği tarihte ne ... Şirketi'nin ne de ...’ın ... Ofisi'nin maliki olmadığı, çalışanlar olarak gösterilen ... ve ...’ın her birinin sermayenin %50’sine sahip olmak üzere ... Ofisin resmi ortakları oldukları, başka tutarsızlıkların tespiti üzerine bir bağımsız denetim şirketi vasıtasıyla soruşturma başlatıldığı, ...’ın maliki olan ...’ın müvekkilinin güvenini kötüye kullandığı, güven kaybı nedeniyle müvekkil şirket için muhatapla ticari ilişkinin sürdürülmesinin imkânsız olduğu, sonuçta sözleşmenin 07.07.2014 tarihinde haklı nedenle feshedildiğinin bildirildiği belirtilerek davanın reddine karar verilmesi talep edilmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece ''... TBK.md.512 uyarınca fesih hakkının kullanılması ile birlikte, sözleşme, doğmuş olan bütün borçlarıyla birlikte, ileriye etkili olarak sona erer. Fesih hakkını kullanan taraf (örneğin danışan/müşteri), diğer tarafa (örneğin danışmana) herhangi bir tazminat ödemekle yükümlü değildir; yeter ki sözleşmeyi uygunsuz bir zamanda feshetmemiş olsun. Sözleşme ileriye etkili olarak sona erdiği için, vekil (örneğin danışman), fesih anına kadar vermiş olduğu hizmetin bedelini talebe hak kazanır. Yukarıda açıklandığı üzere, sözleşmeyi uygun olmayan zamanda fesheden taraf (örneğin danışan/müşteri), diğer tarafın bu yüzden uğradığı bir zarar varsa bu zararı tazmin etmekle yükümlü olur. Ne var ki, fesih hakkının kullanılması “haklı bir sebebe” dayanıyorsa, yani sözleşmeyi feshedenin sözleşmeyi (akdi ilişkiyi) sürdürmesi dürüstlük kuralı gereği ondan beklenemiyorsa, fesih hakkını uygun olmayan zamanda dahi kullanabilir ve bu durumda, fesih hakkını uygun olmayan zamanda kullanmış olan taraf (örneğin danışan/müşteri) diğer tarafa, zamansız fesih dolayısıyla TBK.md.512’ye göre tazminat ödemekle dahi yükümlü olmaz. Davacı ile davalı arasında akdedilmiş olan 01.01.2014 tarihli danışmanlık sözleşmesi davalı (danışan/müşteri) tarafından 07.07.2014 tarihi itibariyle feshedilmiştir. Davalı sözleşmeyi haklı sebeple (karşı tarafın kusurlu davranışları yüzünden karşı tarafa olan güveninin sarsılması nedeniyle) feshettiğini iddia etmektedir. Nitekim fesih ihtarında da bu hususu belirtmiştir.Danışmanlık sözleşmelerin “vekalet sözleşmesi" niteliğinde olduğu doktrinde genel olarak kabul edildiğinden; vekalet sözleşmelerinde “emredici olarak" uygulama alanına sahip olan TBK.md.512 hükmü uyarınca davalı (danışan/müşteri) bu sözleşmeyi her zaman (dilediği zaman) ve hiçbir haklı sebep göstermeksizin feshetme hakkına sahiptir. Sözleşmeyi fesheden davalı (danışan/müşteri), sözleşmenin feshinden dolayı davacının (danışmanın), sözleşmenin feshedildiği tarihten sözleşmenin normal süresinin sonuna kadar mahrum kalmış olduğu ücret nedeniyle uğramış olduğu zararı (kar mahrumiyete zararının) tazmin etme yükümlülüğü altında değildir.Davacı (danışman) ise bu davada, sözleşmenin feshedildiği tarihten sözleşmenin normal sona ermesi gereken tarihe kadarki ücret alacaklarından mahrum kalması nedeniyle uğradığı kar mahrumiyeti zararının tazminini talep ettiğinden, davacının bu davadaki talebinin yerinde olmadığı''na dair karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili yasal süresi içinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; raporlar arasında çelişki bulunmasına rağmen çelişkiyi giderecek 3. rapor alınmadan hüküm tesis edildiği, taraflar arasında hizmet sözleşmesinin bulunduğu, davalı tarafın sözleşmeyi haksız bir şekilde feshettiği, öncelikle mahkemece bilirkişi raporları arasında çelişki giderildikten sonra davacının zararı tespit edilmesi gerektiği belirtilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE GEREKÇE HMK'nin 355. ve 357. maddeleri gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle bağlı olarak ve kamu düzenine aykırılık hususlarını da gözetilerek yapılan inceleme neticesinde; Dava, 01.01.2014 tarihli taraflar arasında düzenlenen danışmanlık sözleşmesinin, davalı tarafça haksız feshedildiği sebebine dayalı olarak, davacı şirketin yoksun kaldığı kazanç ve kar tutarından oluşan müspet zararın faiziyle birlikte davalıdan tazminat istemine ilişkindir. 01.01.2014 tarihli Danışmanlık Sözleşmesi'nin incelenmesinde, sözleşme konusunun tarafların (iş planı ve hedefleri içeren ek 1 de belirtildiği üzere) tedarikçi (davacı) tarafından şirket'e (davalı) sunulacak danışmanlık hizmetlerine ilişkin hak ve yükümlülüklerinin belirlenmesine ilişkin olduğu, sözleşmenin imza tarihinden itibaren geçerli olarak 01.04.2015 tarihinde sona ereceği, tedarikçinin hizmetleri sağlayacak olan çalışanlarının Varlık Satışı ve Devri Sözleşmesinin 12. maddesi (rekabet etmeme maddesi) ile aynı olan bir rekabet etmeme sözleşmesi (Rekabet Etmeme Sözleşmesi) imzalamalarını sağlayacağını taahhüt ettiği, ancak şöyle ki söz konusu rekabet etmeme sözleşmesi iş bu sözleşmenin herhangi bir sebeple feshinden sonra yürürlüğe girip 2 yıl süreyle geçerli olacağı (madde 3 .5.), hizmetlerin işbu sözleşme süresince zamanda sağlanması ve şirket tarafından onaylanması kaydıyla, iş bu sözleşme bağlamında tedarikçi tarafından sunulacak hizmetler karşılığında şirket tedarikçiye her bir takvim yılı için azami 240 güne kadar 1.200,00 TL günlük (hizmet verdiği gün başına )ücret ödeyeceği (madde 4.1.), aylık fatura kesmeden önce, tedarikçi şirketi ilgili ay içinde harcanan saatler ve ifa edilen faaliyetleri detaylandıran aylık bir rapor sunacağı, raporunun şirket tarafından yazılı olarak onaylanması üzerine tedarikçinin ilgili ay için fatura keseceği, (madde 4.2.) bu tutarın tedarikçi tarafından madde 4.2 uyarınca hazırlanan ve şirkete teslim edilen ilgili aylık faturanın alınmasından itibaren 10 iş günü içinde tedarikçinin sözleşmede detayları verilen banka hesabına ödeneceği, belirtilen tutarlar tedarikçi tarafından iş bu sözleşme kapsamında sunulacak hizmetlerin tutarının tamamını teşkil edeceği, tedarikçinin işbu sözleşmede kararlaştırılan tutarları ilaveten hiçbir türde tutar, ücret veya ilave ödeme talep etmeyeceğini kabul, beyan ve taahhüt ettiği sözleşmede yer alan hükümlerden anlaşılmaktadır. İş bu sözleşmenin 5. maddesinde ise sözleşmenin feshi düzenlenmiş olup buna göre, taraflardan birinin işbu sözleşme uyarınca yükümlülüklerini tamamen veya gerektiği gibi yerine getirilmemesi halinde, diğer tarafın yazılı bir bildirimle mütemerrit tarafın yükümlülüklerinin yerine getirilmesini talep edebileceği, bildirimin tebliğ edilmesinden itibaren ihlalin 2 hafta içinde giderilmemesi halinde, iş bu sözleşmenin mütemerrit olmayan tarafça tek taraflı olarak ve tazminat ödemeksizin feshedebileceği belirtilmektedir. Beşiktaş ... Noterliği'nin ... yevmiye numaralı ve 07.07.2014 tarihli ihtarnamesinde, davalının ... Ltd. Şti.'nin (...) varlıklarının devraldığı söz konusu devralma ...'ın İstanbul'da bulunan faaliyetleri ile Ankara ve İzmir şubelerini kapsadığı, bu şubelerin ... Ltd. Şti. (... Ofis) ve ... Ltd. Şti. adları altında ayrı tüzel kişilikler kurduğu ve belirtilen varlıkların devrinin Varlık Devir Sözleşmesiyle gerçekleştirildiği, ancak ...'ın sözleşmenin temelini teşkil eden varlık devir sözleşmesi kapsamında devredilen varlıklarla ilgili kendilerine yanıltıcı maddi bilgiler temin edildiği, bağımsız denetim şirketi vasıtasıyla soruşturma başlatıldığı ve aynı zamanda ...'ın da maliki olan ...'ın iyi niyet ve sadakat ilkelerine aykırı davranarak güvenliğini suistimal ettiği belirtilerek yapılan danışmanlık sözleşmesinin 08.06.2014 tarihi itibarı ile feshedildiği ve sözleşmenin 3.4, 3.5, 3.6, 3.7 ve 3.8 hükümlerinin sözleşmenin feshinden sonra da geçerliliğini sürdüreceği belirtilmiştir. Davacı tarafça davalıya yönelik Beşiktaş ... Noterliği vasıtasıyla ... yevmiye numaralı ve 10.07.2014 tarihli ihtarnamede, 04.07.2014 tarihli ve ... numaralı, 4.730,08 TL bedel ve 04.07.2014 tarihli ... numaralı 18.408,00 TL bedelli 2 adet faturanın ödenmesi ihtar edilmiştir. Davalı vekili tarafından sunulan cevap dilekçesinde, davacı şirket ile iş ilişkisi devamının davalı şirketten beklenemeyeceği, davacı şirketin ... Ltd. Şti. ile imzalanan 07.01.2014 tarihli Varlık Satış ve Devir Sözleşmesi kapsamında hazırlanan danışmanlık sözleşmesi ile davalı şirkete hizmet sağlanmasının kararlaştırıldığı, ...'ın, ... Ltd. Şti. ile imzalanan 07.01.2014 tarihli Varlık Satış ve Devir Sözleşmesi'ni hem ... Şirketi'nin yetkilisi, hem de ... şirketinin taahhütlerinin garantörü olarak imzaladığı, aynı zamanda aynı kişinin davacı şirket adına danışmanlık sözleşmesini imzalayan kişi olduğu, ... şirketinde ortak iken dava şirkette çalışmaya başlayan ... ve ...'ın da iş sözleşmelerinin tespit edildiği, açılan işi iade davalının reddine karar verildiği belirtilmiştir. 07.01.2014 tarihli Varlık Satış ve Devir Sözleşmesinde ... Pzarlama Ltd. Şti. (satıcı), ... (hakim hissedar), ... ve ... Ltd. Şti. (davalı-alıcı) Arasında düzenlendiği, satıcının Türkiye'de ofis malzemeleri satışı ve hizmet işlerini icra etmekte olduğu, satıcının işletmede yer alan devredilen varlıklar ve devredilen sözleşmeler içerisindeki tüm haklarının, mülkiyetinin ve menfaatinin satış, teslimat ,devir ve temlik yapmak istemekte olduğu ve alıcının da üstlenilen yükümlülüklerin yanı sıra söz konusu tüm varlıkları ve sözleşmeleri satın almayı, teslim almayı ,üstlenmeyi ve devir veya temlikini kabul etmeyi istediği, satıcının devredilen çalışanlarla birlikte istihdam ilişkisini devretmeyi istemekte ve alıcının da söz konusu istihdamı üstlenmeyi arzu ettiği belirtilmiştir. İş bu sözleşmenin 4.5.2. maddesinde ... ile alıcının iş bu sözleşmeye ek 6 da eklenen şartlar dahilinde bir danışmanlık sözleşmesi düzenlediği, ek 6 kısmında ise ... ve ... tarafından yapılan sözleşmelerin ekstra belirtildiği, satıcı ve garantörlerin alıcıya münferiden ve müştereken sözleşmede belirtilen garantileri beyan ve taahhüt ettiği, bu garantilerin devir tarihi itibariyle doğru ve düzgün olduğunu, bu tarihten itibaren de doğru ve düzgün olacağını ve devredilen varlıkların, devredilen sözleşmelerin ve devredilen çalışanlarının devralınması ile bağlantılı olarak alıcının bu garantilere güvendiğini kabul edeceğini belirtmiştir. Davalı tarafça sunulan delil listesinde dava dışı ... büro tarafından sürüm ve modelinin değiştirilerek ... isimli şirkete yapılan satışının yapıldığını ispatladığını belirtir 21.04.2014 tarih ve ... numaralı faturanın toplam 14.514,00 TL bedelli ve ''..., ..., ..., ..., ...'' açıklamalı düzenlenmiştir. ... Ltd. Şti.'nin dosyada fotokopi şeklinde bulunan Ticaret Sicili gazete örneğinde ... sicil numarasıyla İstanbul ticaret sicili müdürlüğüne kayıtlı olduğu ve hissedarlarının ... ile ... olarak belirtildiği anlaşılmaktadır. Davacı şirketin ... sicil numarasıyla İstanbul Ticaret Odası'na kayıtlı olduğu ve ...'ın münferiden yetkili kılındığı firma sicil bilgilerini incelemesinden anlaşılmaktadır. Davalı tarafça, sunulan deliller arasında yer alan 08.07.2014 tarihli ve fotokopi şeklinde sunulan ve 15 sayfadan oluşan son sayfasında dava dışı ... isminin yazılı olduğu beyan dilekçesinde özetle, ... şirketinde yaklaşık olarak 2008 yılından beri çalıştığını, 01.01.2014 şirket devri yapıldıktan sonra atölyede ve depolarda bulunan 2. el iade makineler (müşterilerden gelen sözleşmesi biten) iyi durumda olanların 2014 Ocak, şubat aylarından itibaren ... adlı bayiiye gönderilmeye başlandığı, birçok iade makinelerin müşterilerden alındıktan sonra ... şirketine gitmeden ...ya gittiğini ve servis elemanlarının dağıldıktan sonra kendilerine yarayan veya daha sonra kullanılabilecek yedek parçaların makinelerden söküldüğünü, bunları ...'nun arabasına yüklediğini, başka zamanlarda da depodaki makinelerden parça sökülürken bazı kişileri (... ve kayınbiraderi) yakaladığını ,atölyeye bakıma makine aldırıp malzeme yazdırıldığını ve depodan çıkışının sağlandığını, o malzemelerin bakımı yapılan makine değil de başka makinelere yani ... büroya gittiğini, yeni makineler üzerinde değişiklikler yaptıklarını ve bu değişim olaylarının Ocak 2014 ile Haziran 2014 ayına kadar devam ettiğini, işin başlangıcında ... makineyi ..., ... makineyi ... gibi üst versiyonu yükselttiklerini ve bunu yapabilmek için de kontrol bantları üzerindeki yazılımları değiştirdiklerini belirtmiş olup İstanbul 24. İş Mahkemesi'nin 2014/258 E. sayıda dava dosyasının 29.05.2015 tarihli 4 nolu celsesinde ... tanık olarak dinlenmiş ve kendi el yazısıyla yazıldığı belirtilen ve 15 sayfadan oluşan tutanağa yönelik beyanları sorulduğunda ise tutanakta belirtilen tüm bilgileri kendisinin yazdığını duruşmada beyan etmiştir. İşe iade davaları ile ilgili olarak kurulan mahkeme ilamları davalı tarafça delil listesi içinde sunulmuştur. Mali müşavir ... ve Ticaret-Borçlar Hukuku Öğretim Üyesi Y. Doç. Dr. ... tarafından düzenlenen 04.04.2016 tarihli raporda özetle: ''... Sözleşmenin 08.07.2014 fesih tarihinden, sözleşmenin bitiş süresi olan 01.04.2015 tarihine kadar olan süreye ilişkin aylık ortalama 20 gün üzerinden 209.400,00 TL gelir hesaplanmış, Yine 01.04.2015 tarihine kadar olan süreç için şirketin elde etmekten mahrum alacağı kar hesaplanması istendiğinde, şirketin gelir tablosu verileri kapsamında bu kazancı elde etmek için yapacağı muhtemel hizmet maliyetleri ve pazarlama satış dağıtım giderlerinin düşümü neticesinde 90.422,88 TL olarak hesaplanmış, Yine şirketin 3 aylık süre içerisinde yeni bir danışmanlık sözleşmesi akdedebileceği değerlendirildiği takdirde 3 aylık süre için kar mahrumiyeti 31.090,96 TL olarak hesaplanmıştır. Taraflar arasında 01.01.2014 tarihli bir danışmanlık sözleşmesi imzalandığı, sözleşmenin bitiş tarihinin 01.04.2015 tarihi olarak belirlendiği, davalının sözleşmeyi 07.07.2014 tarihli ithatnameyle feshettiği hususlarında itilaf bulunmamaktadır. MK. 6. Md. Ve HMK 190/1. Md gereğince, bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran/iddia eden taraf o vakıayı ispat etmeye mecburdur. Dolayısıyla davalının feshin haklılığına gerekçe olarak göstermiş olduğu yukarıda anılan iddialarını geçerli delillerle ispat etmesi gerekmekte olup, dava dışı ...'ın herhangi bir şekilde garantör sıfatıyla yer almadığı görülmektedir. Yine, danışmanlık sözleşmesinde, sözleşmenin, yapılacak olan ...s'in devralınmasına ilişkin 07.01.2014 tarihli sözleşmenin bir parçası olduğu ve bu sözleşmenin ihlal edilmesi durumunda danışmanlık sözleşmesinin de feshine haklı bir gerekçe oluşturacağı yönünde herhangi bir hükme rastlanmamıştır. Davalı tarafından, iki haftalık önceden yazılı bildirim yükümlülüğüne uyulduğuna ilişkin de geçerli bir delil sunulmamıştır. Davalının, fesih bildirimine haklı gerekçe olarak gösterdiği hususları geçerli delillerle kanıtlayamadığı, fesih bildiriminin bu nedenle haklı nedene dayanmadığı sonucuna varılmaktadır. Davacının uğramış olduğu kar kaybına ilişkin talebi, müspet zararın tazminine ilişkin bir taleptir. Müspet (olumlu) zarar; sözleşme nedeniyle malvarlığında artışı beklenen meblağın, sözleşmenin haksız feshinde ötürü malvarlığına girmemesinden kaynaklanan zarardır. Yani, alacaklının gereği gibi ve vaktinde olan ifaya taalluk eden menfaatine tekabül eder. Borçlu, edayı gereği gibi ve vaktinde yerine getirseydi alacaklının mameleki ne vaziyette bulunacak idi ise bu vaziyetle mamelekin halihazır vaziyeti arasındaki fark müspet zararı oluşturur. Sözleşmenin öngörülen tarihten önce feshedilmesi halinde, kar mahrumiyeti nedeniyle oluşan zararın tutar ve kasamı tespit edilirken; zarar görenin zararın azaltılması ve çoğaltılmasının önlenmesi için aldığı veya alması gereken tedbirlerin de gözönünde bulundurulması gerekir. YGHK'nin 1996/11-372 E., 1996/485 K., 12.06.1996 tarihli kararı dolayısıyla, aynı şartlarla yeni bir sözleşme yapabilmesi için geçmesi gereken makul süre dikkate alınarak kar mahrumiyetinin hesaplanması gerekir. Heyetimizce bu sürenin en fazla 3 ay olması gerektiği takdir edilmiştir. Buna göre davacının talep edebileceği kar kaybı 31.090,96 TL olarak hesaplanmaktadır.'' şeklinde görüş bildirmiştir. Bilirkişi heyeti tarafından düzenlenen ek raporda ise, kök raporda yer alan görüş ve kanaatlerde herhangi bir değişiklik oluşmadığı belirtilmiştir. Davalı tarafça sunulan itirazların değerlendirilmesi amacıyla bilirkişi Sermaye Piyasası, Denetim ve Finans Uzmanı Dr. ... ve Ticari Sözleşmeler, Borçlar, Sözleşmesel Sorumluluk uzmanı, E. Öğretim Üyesi Prof. Dr. ...den rapor alınmış olup, 31.10.2018 tarihinde sunulan heyet raporunda özetle; ''... Danışmanlık sözleşmeleri hukuki nitelikleri itibariyle vekalet sözleşmesi niteliğindedirler. Vekalet sözleşmesini düzenleyen TBK 512 Md.'nin emredici nitelikte olduğu, vekalet sözleşmelerinin temelinde yatan özel güven ilişkisi nedeniyle güveni sarsılan tarafın, her zaman, önceden bir ihtarda bulunarak fesih bildirim süresi tanımaksızın ve haklı bir sebep göstermeksizin sözleşmeyi serbestçe ve tek taraflı olarak feshedebileceği belirtilmiştir. Zamansız fesih nedeniyle kaybedilen ücret alacakları, yani sözleşmenin feshedildiği tarihten sözleşmenin normal süresinin sonuna kadar mahrum kalınmış ücret alacakları nedeniyle uğranılan kar mahrumiyeti zararı "menfi zarar" niteliğinde olmadığından, talep edilemez. Fesih hakkını kullanan taraf, diğer tarafa herhangi bir tazminat ödemekle yükümlü değildir; yeter ki sözleşmeyi uygunsuz bir zamanda feshetmemiş olsun. Sözleşme ileriye etkili olarak sona erdiği için, vekil, fesih anına kadar vermiş olduğu hizmetin bedelini talep etme hakkı kazanır. Fesih hakkının kullanılması "haklı bir sebebe" dayanıyorsa, yani sözleşmeyi feshedenin sözleşmeyi sürdürmesi dürüstlük kuralı gereği ondan beklenemiyorsa, fesih hakkını uygun olmayan zamanda dahil kullanabilir ve bu durumda, fesih hakkını uygun olmayan zamanda kullanmış olan taraf diğer tarafa, zamansız fesih dolayısıyla TBK 512. Md. Gereğince tazminat ödemekle dahi yükümlü olmaz. Davacı bu davada, sözleşmenin feshedildiği tarihten sözleşmenin normal sona ermesi gereken tarihe kadarki ücret alacaklarından mahrum kalması nedeniyle uğradığı kar mahrumiyeti zararının tazminini talep ettiğinden, davacının bu davadaki talebinin yerinde olmadığı'' şeklinde görüş bildirilmiştir. Ayrıca, 05.11.2018 tarihinde sunulan ek raporda ise, davacı tarafın sunduğu itirazlar değerlendirilmiş ve kök raporda var olan sonuç ve kanaatte bir değişiklik olmadığı belirtilmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda davanın reddine dair karar verilmiş olup davacı vekili tarafından istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. 6098 sayılı TBK 502 vd. maddelerinde düzenlenen vekalet sözleşmesi karşılıklı güvene dayanan, içerisinde karşılıklı hak ve yükümlülükler barındıran bir sözleşmedir. Sözleşmenin en önemli unsurları arasında; vekilin talimata uygun hareket etme borcu, özen borcu ve hesap verme borcu gelmektedir. Türk Borçlar Kanunu 502. maddesinde "Vekalet sözleşmesi, vekilin vekalet verenin bir işini görmeyi veya işlemini yapmayı üstlendiği sözleşmedir. Vekalete ilişkin hükümler, niteliklerine uygun düştükleri ölçüde, bu Kanunda düzenlenmemiş olan işgörme sözleşmelerine de uygulanır. Sözleşme veya teamül varsa vekil, ücrete hak kazanır". 503. maddesinde "Kendisine bir işin görülmesi önerilen kişi, bu işi görme konusunda resmi sıfata sahipse veya işin yapılması mesleğinin gereği ise ya da bu gibi işleri kabul edeceğini duyurmuşsa, bu öneri onun tarafından hemen reddedilmedikçe, vekâlet sözleşmesi kurulmuş sayılır." 505. maddesinde "Vekil, vekâlet verenin açık talimatına uymakla yükümlüdür...", 506. maddesinde "...Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükümleri yer almaktadır. Vekalet sözleşmesi ile vekil, kendisine verilen işin ya da işlemin vekalet verenin irade ve yararına uygun olarak görülmesini, yapılmasını üstlenir. Vekil, işi belirli bir sonuca ulaşmak için üstlenmekle birlikte, bu sonucu borçlanmaz. İşi sözleşmeye uygun olarak gördüğü, beklenen amaca ulaşmak için gerekli özen ve çabayı sarfettiği takdirde, sonuç gerçekleşmese dahi, iş görme borcunu yerine getirmiş olur. Vekalet sözleşmesinin düzenlenmesi şekil şartına tabi değildir ve ücret sözleşmenin zorunlu unsuru değildir, bu nedenle eksik iki tarafa borç yükleyen sözleşme niteliğindedir.Dosyada yer alan tüm bilgi ve belgeler bir bütün olarak birlikte değerlendirildiğinde, taraflar arasında 01.01.2014 tarihli danışmanlık sözleşmesi kurulduğu ve davalı tarafça işbu sözleşmenin Beşiktaş ... Noterliği'nin ... yevmiye numaralı ve 07.07.2014 tarihli ihtarnamesi ile feshedildiği anlaşılmaktadır. İş görme sözleşmelerinin hemen tümünde müşterek olan nokta, taraflardan birinin (iş görenin) diğer tarafa (iş sahibine) karşı daima bir iş görme borcu altına girmesi ve onun da bu borcunu iş görme olarak nitelendirdiğimiz bir faaliyette bulunmak suretiyle yerine getirilmesidir. Bu sebeple iş görme sözleşmeleri arasında büyük bir benzerlik vardır. Sözleşme ve dava tarihi itibari ile yürürlükte bulunan 818 sayılı TBK'nin hizmet akdi başlıklı 313. maddesi ''(1)Hizmet akdi, bir mukaveledir ki onunla işçi, muayyen veya gayri muayyen bir zamanda hizmet görmeyi ve iş sahibi dahi ona bir ücret vermeyi taahhüt eder. (2)Ücret, zaman itibariyle olmayıp yapılan işe göre verildiği takdirde dahi işçi muayyen veya gayri muayyen bir zaman için alınmış veya çalışmış oldukça, hizmet akdi yine mevcuttur; buna parça üzerine hizmet veya götürü hizmet denir.'' şeklindedir. Hizmet akdi öyle bir akittir ki, işçi bir ivaz mukabilinde muayyen veya gayri muayyen bir zaman için iş gücünü işverenin emrine tahsis ve onun direktifi altında işi ifa etmeyi taahhüt eder. (Reisoğlu S. Hizmet Akdi Mahiyeti-Unsurları-Hükümleri, Ankara 1968,s:36) Bu tanımlamalardan hareket ederek bir sözleşmenin (genel) hizmet sözleşmesi olarak nitelendirilebilmesi için gerekli olan unsurlar şu şekilde sıralanabilir. a- İşçinin bir süre işverene bağımlılık ilişkisi içinde bir hizmet görmesi veya görmeyi vaad etmesi: işçinin hizmet ediminin ifa etmesi, sözleşmenin tarafı olan işverene bağımlılık ilişkisi içinde ve onun talimatı altında gerçekleştirilmelidir. Bu, hizmet sözleşmesini diğer iş görme borcu doğuran sözleşmelerden ayıran önemli ve temel bir özelliktir. İşçinin bu çalışması, diğer iş görme borcu doğuran sözleşmelerden farklı olarak bir hiyerarşi içinde işverene bağlı olarak yapılır. Böylece işveren, işin yapılması sırasında işçiye talimat verecek ve onu denetleyebilecektir. Her ne kadar 818 sayılı TBK'da bu unsura yer verilmemiş ise de; Yargıtay da bir çok kararında bağımlılık ilişkisinin iş sözleşmesinin zorunlu unsurlarından olduğuna karar vermiştir. b- Hizmetin görülmesinin veya hizmet edimi vaadinde bulunulmasının bir ivaz (ücret) karşılığında olması; bir hizmetin görülmesinin veya hizmet ediminin vaad olunmasının bir ivaz karşılığında olmadığı durumlarda, bir hizmet sözleşmesinin varlığından değil, çok defa bir vekalet ilişkisinin bulunduğundan söz edilebilecektir. Hizmetin karşılığını teşkil eden ivaz, zamana göre ya da parça başına veya işin sonucuna göre de hesaplanabilir.c- Tarafların anlaşması veya bir karşılık ödenmesine yol açacak bir hizmet ilişkisinin varlığı gerekir. (Prof.Dr Cevdet Yavuz, Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler, Beta Yayınları Ocak 2014) Bir diğer iş görme sözleşmesi olan vekalet sözleşmesi ise 818 sayılı TBK'nin 386. Maddesinde şu şekilde düzenlenmiştir. ''(1)Vekalet, bir akittirki onunla vekil, mukavele dairesinde kendisine tahmil olunan işin idaresini veya takabbül eylediği hizmetin ifasını iltizam eyler. (2)Diğer akitler hakkındaki kanuni hükümlere tabi olmayan işlerde dahi, vekalet hükümleri cari olur. (3)Mukavele veya teamül varsa vekil, ücrete müstahak olur.'' Taraflar arasındaki sözleşmede yapılacak işlerin belirli olması, davacının davalının talimatı ile iş yapıyor olması, her bir birim iş için ücretin belli olması gibi hususlar dikkate alındığında hizmet akdinin unsurları bulunmasına rağmen davacı ile davalı arsında bir bağımlılık bulunmaması, hususları gözetildiğinde taraflar arasındaki ilişki bir işçi işveren ilişkisi olmayıp, kendine has bir iş görme ilişkisi olduğu ve 818 Sayılı BK nun 386/2 maddesi uyarınca vekalet hükümlerinin uygulanmasını gerektirir nitelikte bir vekalet ilişkisi olduğunun kabulü ile uyuşmazlığın bu kabul üzerine çözülmesi gerekir.Davacının uyuşmazlığa konu davada 01.01.2014 tarihli danışmanlık sözleşmesinin davalı tarafça haksız feshedildiği belirtilerek müspet zararın takvimine talep edilmiştir. Müspet zarar (olumlu zarar) sözleşme tam olarak ifa edilmiş olsa idi alacaklının mal varlığının oluşacağı durum ile sözleşmeden ifa edilmemiş olması nedeniyle mevcut durum arasındaki farktır. Yani müspet zararın konusunu sözleşme gereği gibi ifa edilmiş olsaydı doğmayacak zararlar oluşturmakta ve müspet zarar borcun ifa edilmemesinden kaynaklanmaktadır.TBK madde 512 de vekalet veren ve vekilin her zaman sözleşmeyi tek taraflı olarak sona erdirebileceğini ancak uygun olmayan zamanda sözleşmeyi sona erdiren tarafın, değerinin bundan doğan zararını gidermekle yükümlü olduğu belirtilmiştir. Kanunun amir hükmünden de anlaşılacağı üzere davalı (danışan) iş bu sözleşmeyi her zaman haklı bir sebep göstermeksizin feshetme hakkına sahiptir. İş bu nedenle TBK m.512 maddesi de nazara alındığında davacının fesih sebebiyle kaynaklanan tazminat talebinin yerinde olmadığı anlaşılmaktadır. Emsal nitelikte yer alan Yargıtay 23.Hukuk Dairesi'nin 06.06.2017 tarih ve 2015/6496 E. 2017/1683 K. sayılı ilamında ''... tarafların edimlerine göre sözleşmenin bir vekalet sözleşmesi olduğu, TBK'nın 512. maddesi uyarınca vekaletten azlin her zaman mümkün olduğu ve aynı maddenin 2. fıkrasına göre vekalet akdinin münasip olmayan bir zamanda azli sonucu doğan zararın karşılanmasının zorunlu bulunduğu, zararın ve tutarının iddia eden tarafça kanıtlanması gerektiği ancak davacı tarafın bunu kanıtlayamadığı, vekalet akdinin feshine ilişkin elektronik postanın davacıya 12.01.2012 tarihinde ulaştığı, 31.12.2011 tarihinden başlayarak feshe kadar devam eden sözleşme bedelinin istenebileceği ve bu tutarın 219,99 TL olduğu gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne ve kısmen reddine karar verilmiştir.Karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacı vekilinin temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.'' belirtilmektedir. Yine Yargıtay 23. Hukuk Dairesi'nin 09.09.2020 gün ve 2017/950 E. 2020/2675 K. sayılı ilamında ''...Mahkemece davanın kabulüne dair verilen karar Dairemizin 30/05/2013 tarih ve 2013/1342 Esas 2013/3623 Karar sayılı ilamı ile ‘TBK'nın 512. maddesi uyarınca, vekil haksız azil halinde güvendiği vekalet ilişkisinin uygun olmayan zamanda ortadan kalkmasından dolayı uğradığı menfi zararı isteyebileceği, bu tazminatın dayanağı sözleşmenin ihlal edilmiş olması olmadığını, her zaman sözleşmeyi sona erdirme hakkının olumsuz sonuçlarını gidermeye yönelik olduğu, vekil, vekaletin devam edeceğine güvenerek fiilen yaptığı masraflar için belirtilen madde hükmüne dayalı olarak tazminat isteminde bulunabileceğini, bu çeşit masrafın varlığını ve tutarını vekilin kanıtlaması gerektiğini, zarar hesaplanırken vekilin bu masraflar dolayısıyla sağladığı yararın da mahsup edilmesi gerektiği, mahkemece bilirkişi kurulundan davacının talep edebileceği menfi zarar hususunda ek rapor alınıp, tüm deliller birlikte değerlendirilmek üzere uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle eksik inceleme nedeniyle bozulmuştur. Bozma ilamına uyularak yapılan yargılama neticesinde,'' belirtilmiştir. Tüm dosya kapsamı yukarıda yer alan bilgiler ışığında birlikte değerlendirildiğinde; HMK m. 359/3 uyarınca; dosya kapsamındaki yazı, belge ve bilgilere, İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesinde dayanılan delillerle, delillerin tartışılması sonucu maddi olay ve hukuki değerlendirmede usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, HMK m. 355/1 gereği incelemenin istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılıp, re'sen gözetilmesi gereken, kamu düzenine herhangi bir aykırılığın da bulunmadığı, kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğunun anlaşılmasına göre; davacı vekilinin istinaf itirazları yerinde görülmediğinden HMK m. 353/1,b.1 gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine dair karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK'nin 353/1-b1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince davacı tarafından yatırılan 121,30 TL başvuru harcının hazineye GELİR KAYDINA,3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90 TL istinaf karar harcından, davacı tarafından yatırılan 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 135,50 TL'nin istinaf eden davacıdan tahsili ile hazineye GELİR KAYDINA,4-İstinaf yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, 5-Yatırılan gider avansından kalan kısmın davacıya ilk derece mahkemesince iadesine,6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 362/1.a maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 05/04/2023

Full & Egal Universal Law Academy