İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1641 Esas 2023/493 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi
Esas No: 2020/1641
Karar No: 2023/493
Karar Tarihi: 04.05.2023

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1641
KARAR NO: 2023/493
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 19/07/2019
NUMARASI: 2018/492 E. - 2019/633 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 04/05/2023
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin 09.09.2017 tarihinde "..." isimli bir işyerinin önünde daha önceden tanışıklığı bulunan ... ve yanında bulunan başkaca şahıslarla karşılaştığını, davacı ile davalının tanışıklığının, davacının 2008 yılında Bakırköy'de 2 daire ve 1 dükkan almasına aracı olmasına dayandığını, işbu tapuları %75'nin devredileceği taahhüt edilmesine rağmen tapuda %50 devrin gerçekleştiğinin bunun üzerine müvekkile dava dışı ortağı tarafından tapu bedelinin %50'sinin ödendiğini, tapu bedelinin tarafların anlaştığı %75'lik tutarın 153.000,00 TL olup %50'si devredilen tapu bedelinin ise 104.000,00 TL olduğunu, 104.000,00 TL'nin mal sahibi ...'e ödendiğini, aracılık eden davalının müvekkiline senetleri imzalatırken %25'lik tutarı kendisinin ödediğini bu sebeple 200.000,00 TL istediğini beyan ettiğini, %25'lik kısmı 200.000,00 TL'ye tekabül etmediğini, 2008 senesinden bu yana hiçbir talepte bulunmadığını hakkını yasal yollardan aramak yerine zorbalık ve tehdit ile müvekkilin borcu olmamasına rağmen zorla senetle aldığını davalının kendisini tehdit ederek zorla bir ay önceki tarih attırılarak her biri 50.000,00 TL bedelli dört adet senet imzalattığını, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 2017/126691 Sor. no ile davalıdan şikayetçi olduğunu, senetlerin takibe konma ihtimali bulunduğunu belirterek müvekkilinin söz konusu senetlerin borçlusu olmadığının tespitine, davalının %20 tazminata mahkum edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacının Bakırköy'de arkadaşına ait satılık gayrimenkul olduğunu, bu gayrimenkulün müvekkili tarafından satın alınmasının kazançlı olabileceğini söylediğini, müvekkilin bilgisi haricinde davacı ve ortağının ... ile anlaşarak 2 daire ve 1 dükkandaki hisselerini 100.000 USD bedel ile satın aldıklarını satış bedelinin bir kısmını ödeyen alıcıların bakiye bedeli ödeyemediklerini, müvekkilinde gayrimenkule ortak olmasını istediklerini bunun üzerine müvekkilin 80.000,00 TL turarlı çek faiz karşılığı paraya çevrilmek suretiyle bakiye satış tutarının ...'e ödediğini, taraflar arasındaki dostluk ve güven ilişkisi nedeniyle taşınmazın davacı ile dava dışı arkadaşı ... adına tapuya tescil edildiğinin, sonrasında davacıya ulaşamadığını, müvekkilinin bilgisi dışında taşınmazların 2015 yılında satıldığını müvekkilinin 2016 yılında öğrendiğini, kendisine taşınmaz satışından bilgi ve para verilmediğini, davacı ile tesadüfen karşılaştığında kendisinden özür dileyerek nakit parası olmadığını senet imzalayabileceğini söylediğini, çay ocağında kalabalık bir yerde oturduklarını, hatta davacının bel fıtığı rahatsızlığı nedeniyle evine müvekkilinin bıraktığını, davacının senet imzalayacağını söylemesi üzerine müvekkilinin 2008 yılında ödediği 80.000,00.TL tutarlı çek bedeli Amerikan doları kuru esas alınarak yapılan hesap sonucu Türk lirasına dönüştürüldüğünde 4 adet her biri 50.000,00.TL tutarlı senetlerin tanzim edildiği, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 2017/126691 Sor. no.lu dosyaya konu 4 adet senetin kriminal inceleme için teslim edildiği, bonoların davacının serbest iradesi ile tanzim edilen gerçek ve mevcut bir alacağa karşılık müvekkiline verildiğini beyan ederek, haksız ve asılsız davanın ve ihtiyati tedbir isteminin reddine, fazlaya ilişkin haklarının saklı kalmak kaydıyla dava konusu alacağın %20'sinden aşağı olmamak üzere davacının tazminat ödemekle yükümlü kılınmasına karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; "İspat yükü bir def'i olmayıp mahkemece re'sen dikkate alınması gereken bir husus olduğundan, bu yönden yapılan hukuki değerlendirmede sebepten mücerret olan ve kayıtsız şartsız borç ikrarı içeren kambiyo evrakının yetkili hamilinin senetten doğan hakkını ispat yükümlülüğü olmadığı, incelenen bonolarda nakden kaydı mevcut olup taraflar arasında bir ticari-akdi ilişki bulunmadığı tarafların kabulünde olduğu gibi, davalının davacıya mal sattığı ve bonoların bu mal satımı karşılığı alındığı yönünde davalı tarafından ileri sürülmüş bir iddia ve savunma bulunmamakla ihdas nedeninin davalı tarafından değiştirilmesinin sözkonusu olmadığı, dolayısıyla ispat yükünün davacıda olduğu ve davanın ispatlanamamış olduğu kanaatiyle" davanın reddine karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Yerel mahkemenin gerekçeli kararında belirtildiğinin aksine senetlerin davalı ve arkadaşları tarafından müvekkile zorla imzalattırıldığını, senetlerin imzalanması akabinde müvekkilin zorla karakola götürülmesi ve tanık anlatımları ile açıkça ortaya konduğunu, müvekkilin 09/09/2017 olay tarihinde saat 19.50 sularında İstanbul ili, Mecidiyeköy ilçesinde yürürken davalı ... ve arkadaşları ..., ... ve diğer iki şahıs ile karşılaştığını ve bu kişiler tarafından darp edilmek suretiyle kendisine zorla, hayatı, eşi ve ailesiyle tehdit edilerek 4 adet senet imzalattırıldığını, senetlerin müvekkilden 09/09/2017 tarihinde yağma ile zorla alınması konusunda tanık ...'ın 22/02/2019 tarihli Yerel Mahkeme duruşmasındaki ifadelerinde hayatın olağan akışına son derece aykırı bir şekilde senetlerin düzenlenmesi akabinde karakola gidildiğini, karakola gidilmesini davalı ...'ın istediğini, bu durumun ileride bir problem çıkmaması amacıyla yapıldığını beyan ettiğini, ticari hayat ve uygulamada bir kıymetli evrakın düzenlenmesi ve hemen akabinde bu işlemin rıza ile yapıldığının karakolda beyan edilmesinin hiçbir şekilde mümkün olmadığını, senetler müvekkile zorla ve cebir kullanmak suretiyle imzalattırıldığından istinaf incelemesi neticesinde müvekkilin borçlu olmadığının tespitine karar verilmesi gerektiğini, olay gününde yaşanan bağrışmalar sebebiyle çevrede bulunan dükkan sahipleri ve müşterilerin rahatsız olduğunun tanık ifadeleriyle ortaya konulmuş olmasına rağmen bu durumun gözden kaçırıldığını, müvekkil tarafından yapılan savcılık şikayetinde yeterli inceleme ve araştırma yapılmadığını, müvekkilin senetler üzerinde yer alan imzası ile ilgili olarak Adli Tıp Kurumu'nca eksik inceleme yapıldığını ve bu nedenle olayın hukuki ihtilaf olduğunu belirttiğini, açıklanan tüm bu nedenlerle davalıdan zorla tanzim ettirilen senet üzerine düzenleme tarihinin geçmiş tarihli olarak yazılmasının, senedin düzenlenmesi akabinde de karakola gidilmesi ve tüm bunların tanık anlatımları ile de sabit olmasının beyanlarını doğrulamakta olduğunu, esasen davanın konusunu oluşturan senetlerin müvekkilden zorla alınmasının sebebinin Bakırköy'de bulunan taşınmazların satın alınmak istenmesi olduğunu, taşınmazın 1/3 hissesinin davalı adına devredilmesinin amaçlandığını, taşınmazın hissesi karşılığında dava dışı taşınmazın malikine bir ödeme yapıldığının beyan edildiğini, yani davalı tarafından dava dışı üçüncü kişiye verildiği iddia edilen paranın bir borç olarak değil mal karşılığında dava dışı satıcıya verildiğini, işbu dört adet senedin tamamında "bedeli nakden ahzolunmuştu" ifadesinin bulunduğunu dolayısıyla senetler üzerinde nakden kaydının mevcut olduğu görüldüğünü, senette bedel kaydının bulunması halinde işbu bedel kaydının aksini ileri sürenin bu iddiasını ispatlamakla mükellef olduğunu, davalı tarafın iddialarına göre davalı tarafından 2008 yılında yapılan ödemenin Bakırköy'de bulunan taşınmazların hisselerinin dava dışı ...'den alınması için olduğunu, yani davalının beyanlarına göre nakit olarak müvekkile verilen bir borç olmadığını, yapıldığı iddia edilen ödeme karşılığında da ne bir taşınmaz hissesinin alınması ne de müvekkile verilmiş bir borç paranın söz konusu olduğunu, davalı yana borcu olan taşınmaz malikinin dava-dışı ... isimli şahıs olduğunu, davalı tarafın müvekkilden senet almasını gerektirir ispata yarar somut hiçbir delil ve belge ortaya koyamadığını, tüm bu nedenlerle istinaf talebinin kabulü ile yerel mahkeme kararının bozulmasını talep etmiştir. Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; başvuruya konu davanın senetlerin tehdit ve baskı altında alındığı iddiası ile açıldığını, tüm tanık beyanları ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararı ile sabit olduğu üzere söz konusu davacı iddiasının gerçek dışı olduğunu, davacının dava dilekçesindeki iddialarını ispat edememiş olup bu nedenle davanın reddinin usul ve yasaya uygun olduğunu, davacının tanık beyanlarını istinaf müracaatını haklı çıkarmak amacıyla gerçeği yansıtmayan şekilde aktardığını, davacının iddia ettiği gibi hakaret, tehdit veya cebir içeren bir eylem söz konusu olmadığını, davacı tarafça kovuşturmaya yer olmadığına yönelik karara karşı itiraz edilmesinin akabinde itirazının reddedildiğini ve kararın kesinleştiğini, davacının ispat yükünün yer değiştirdiği yönündeki iddiasının hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, dava konusu senetlere ilişkin müvekkilinin davacıdan para alacağı bulunduğunu, herhangi bir mal veya hizmet karşılığı senet tanziminin söz konusu olmadığını, davacının tanık listesinde bulunmayan ... ile ...ın tanık olarak dinlenmesi gerektiği yönündeki istinaf gerekçesinin usule aykırı olduğunu beyan ederek davalı vekilinin istinaf başvurusunun reddini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Davanın konusu, İİK'nın 72. maddesine göre açılan menfi tespit davasıdır. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılının 2017/126691 Soruşturma nolu dosyasında, müştekinin ..., şüphelilerin ..., ... ve ... olduğu Kovuşturmaya Yer Olmadığına dair karar verildiği, kararın içerisinde yazı ve imzalar üzerinde yapılan kriminal incelemeler sonucu düzenlenen rapora göre senetlerdeki yazı ve imzaları baskı altında yazıldığı şeklinde bir görüş bildirilmediği belirtilmiştir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 6. maddesi “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.”, 6100 sayılı HMK’nın “İspat yükü” başlığını taşıyan 190. maddesi “(1) İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. (2) Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.” hükmünü içermektedir. Belirtilen maddenin birinci fıkrasında, ispat yükünün belirlenmesine ilişkin temel kural vurgulanmıştır. Buna göre, bir vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran taraf ispat yükünü taşıyacaktır. İspat yükünün belirlenebilmesi için önce ilgili maddi hukuk kuralındaki koşul vakıaların doğru bir şekilde tespit edilmiş olması ve buna uygun somut vakıaların ortaya konulmuş olması gerekir. Her bir vakıa bakımından lehine hak çıkarma çerçevesinde ispat yükü kuralları belirlenir. Ancak kanunda özel olarak ispat yükünün belirlendiği hâllerde, genel kurala göre değil, kanunda belirtilen şekilde ispat yükü belirlenecektir. İkinci fıkrada ise, karinelerin varlığı hâlinde ispat yükünün nasıl belirleneceği düzenlenmiştir. Karine belli bir olaydan, belli olmayan diğer bir olay için çıkarılan sonuçtur. Karineler ispat yükünün bir istisnasını oluşturur. Lehine karine olan taraf ispat yükünden kısmen veya tamamen kurtulur. Karine söz konusu olduğunda, karine temeli ile karine sonucunu birbirinden ayırt etmek gerekir. Karineye dayanan taraf, sadece karine sonucunu ispat yükünden kurtulmuş olur ancak karine temelini ispat etmek yükü altındadır. Bu durumu vurgulamak için, fıkrada açık düzenleme yapılmıştır. Kesin kanuni karineler dışında, karşı taraf karinenin aksini ispat edebilir. Fıkrada, özellikle aksini ispat kavramına yer verilmiştir. Zira aksini ispat ve karşı ispat farklı kavramlardır. Karine söz konusu olduğunda, karşı ispat faaliyeti yerine karine ile kabul edilen durumun aksinin ispat edilmesi söz konusu olur. Nitekim, aynı ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09.05.2019 tarihli ve 2017/19-1656 E., 2019/548 K. sayılı kararında da vurgulanmıştır. Bütün mücerret alacaklarda olduğu gibi kambiyo senedi alacağı da kural olarak, uygun bir asıl borç ilişkisine, bir illî ilişkiye dayanır. Bir kambiyo senedi düzenleyip veren ve bu senedi alan herkes, bütün hukukî işlemlerin yapılmasına temel teşkil eden bir gayeye ulaşmak istemektedir. Kambiyo senedinden kaynaklanan talebin geçerliliği, temel ilişkiden kaynaklanan temel talebin ve bununla ilgili olarak taraflar arasında varılmış amaca ilişkin mutabakatın geçerliliğinden tamamen bağımsızdır. Kambiyo senedinden doğan talep hakkına kambiyo hukuku, temel ilişkideki talebe ise, bu talebin ait olduğu hukuk kuralları uygulanır. Bono; ödeme vaadi niteliğinde bir kambiyo senedi olup, bağımsız borç ikrarını içerir (6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (eTTK) 691/1. maddesi). Bonoda şekil şartları eTTK’nın 688. maddesinde sayılmıştır. Bunlar; “Bono” ya da “Emre Muharrer Senet” ibaresi, kayıtsız şartsız bir bedel ödeme vaadi, vade, ödeme yeri, lehtar, keşide yeri ve tarihi, keşidecinin imzasıdır. Zorunlu şartlardan biri eksik olduğu takdirde, senet bono niteliğini kaybeder. Bunlardan vade ve ödeme yeri esaslı şekil şartlarından değildir. Sayılan zorunlu şekil şartlarının yanında seçimlik şartlar da vardır. Bonoya isteğe bağlı olarak, faiz, bedelin nakden ya da malen alındığı veya yetkili mahkeme kayıtları da konabilir. Yerleşik Yargıtay kararlarında ve öğretide de kabul edildiği üzere, bonolara özgü seçimlik unsurlardan biri de, temel borç ilişkisinden kaynaklanan borcun dayandığı sebebin gösterilmesine yönelik "bedel kaydı"dır. Yinelemek gerekirse "bedel kaydı" kambiyo senedinin ihtiyari kayıtlarındandır. Bu kayıt keşidecinin, senedin lehtarından karşı edayı aldığını ispata yarar. Aslında kambiyo senetleri hukuku yönünden bu kayıtların bir anlamı ve önemi yoktur. Çünkü, kambiyo senedinin düzenlenmesiyle, soyut bir borç ilişkisi yaratılmaktadır. Bu sebeple de karşı edimin elde edilip, edilmediğinin önemi de bulunmamaktadır. Temel borç ilişkisinin bir sözcükle senede yansıtılması şeklinde ortaya çıkan bedel kaydının varlığı ya da yokluğu senedin bono niteliğini etkilemez. Bedel kayıtları daha çok keşideci ile lehtar arasındaki iç ilişki yönünden ve ispat konusunda önem taşır. Kişisel def'i sebeplerinin varlığının kanıtlanmasını kolaylaştırır. Ayrıca senedi malen kaydı ile ciro alan kişi de sonuçlarını tahmin etmelidir. Sözü edilen kayıtlar özellikle ispat hukuku açısından ilgilileri bağlayıcı niteliktedir. Bedel kaydı içeren bononun lehtarı, artık senedin “kayıtsız ve koşulsuz bir borç ikrarı olduğu” yolundaki soyutluk kuralına dayanamayacaktır. Borç ikrarını içeren bir belge aleyhine kanıt sunulabilir. Ancak; ikrar borcun sebebini içeriyorsa, sadece bu sebebin gerçekleşmediğinin kanıtlanması gerekir (YİBK'nın 12.4.1933 tarihli ve 1933/30-6 sayılı ilamı). Bonoda kural olarak ispat yükü senedin bedelsiz olduğunu iddia eden tarafa aittir. Ancak, bir defa bir mal alışverişine dayandığı "malen" kaydıyla ya da bir alacak borç ilişkisine dayandığı "nakten" kaydı ile senede yazılmışsa, artık buna uyulmak gerekir. Bu kayıtların aksinin savunulması senedin ta'lili (sebebe, illete bağlanması) anlamına gelir ki, böyle bir durumda ispat yükü yer değiştirir. Senedi ta'lil eden, savını kanıtlamak yükümlülüğü altına girer. Senette borcun sebebi "mal" ya da "nakit" olarak belirtilmişse, tarafların yazılı borç sebebine dayanmaya hakkı olacağından, ispat yükü bunun aksini ileri süren tarafa ait olacaktır. Eğer yanlardan biri senet metninde yazılı kaydın doğru olmadığını söylüyorsa, lehine olan senet karinesi çürümüş sayılacak, bunun sonucu olarak da iddiası paralelinde ispat yükünü de üstlenecektir. Buna senedin ta'lili denmektedir. Bu anlamda ta'lil senet metninde açıklanan düzenleme (ihdas) sebebine aykırı beyanda bulunma anlamına gelmektedir. Nihayet, “malen” ibaresi bulunan bir bonoda malın teslim alındığı, borçlu tarafından ikrar edilmiştir. Alacaklının teslim ettiğini kanıtlamak yükümlülüğü yoktur. Yazılı ikrarın aksini diğer bir deyişle, malın teslim edilmediğini borçlu kanıtlamak yükümlülüğündedir (YHGK 2019/(19)11-122 Esas- 2022/400 Karar- 29.03.2022 tarihli karar). Davalı tarafından varlığı iddia edilen bir hukukî ilişkinin mevcut olmadığının (yok olduğunun) tespiti için açılan davaya ise menfi (olumsuz) tespit davası denir (Kuru, Baki: İcra ve İflâs Hukuku El Kitabı (Kuru-El Kitabı), Ankara 2013, s. 346). Menfi tespit davası, 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun (İİK) 72. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında ya da icra takibinden sonra borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir. Bu dava maddi hukuk ve usul hukuku bakımından genel hükümlere dayalıdır ve normal bir hukuk davası olarak açılır. Diğer bir deyişle kendisine karşı icra takibi yapılmış olan borçlu, ödeme emrine itiraz edilmemiş veya itiraz edilmiş olmakla birlikte yerinde görülmemiş olması sebebiyle icra takibi kesinleşse dahi maddi hukuk bakımından borçlu olmadığını ileri sürebilir. Borçlunun, temel borç ilişkisinden dolayı herhangi bir sebeple sorumlu tutulamayacağını ileri sürerek açtığı menfi tespit davası, öğreti ve uygulamada bedelsizliğe dayalı menfi tespit davası olarak adlandırılmaktadır. Bedelsizlik ise, bir kambiyo senedinin ihdasına sebep olan temel alacağın herhangi bir sebeple mevcut olmamasıdır (İnan, Nurkut: Türk Hukukunda Hatır Senetleri ve Özellikle Hatır Bonoları, Ankara, 1969, s.16). Başka bir deyişle bir kambiyo taahhüdünün temel alacağı geçersizse ya da sona ermişse, o kambiyo taahhüdü bedelsiz demektir. Bu anlamda senedin bedelsiz sayılmasında esas alınan husus, temel borç ilişkisinin kendisi değil, bu temel borç ilişkisinden doğan temel alacaktır. Bu itibarla bedelsizliğe dayalı menfi tespit davası ile maddi hukuk bakımından borcun mevcut olup olmadığının tespiti amaçlanmakta; borçlu olmadığını iddia eden borçluya, genel hükümlere göre bu durumu tespit imkânı verilmektedir. Dava neticesinde borçlu olunmadığının tespiti hâlinde ise davacı (borçlu) hakkında bir icra takibi başlatılması engellenmiş olacak veya başlatılan ve devam eden icra takibi iptal edilerek, davacının mevcut olmayan bir borcu ödemesi engellenmiş olacaktır. Bedelsizlik iddiası, eTTK’nın 599. (6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (6102 sayılı TTK) m.687) maddesi anlamında bir kişisel def’idir. Bedelsizlik bir kişisel def’i olduğundan düzenleyen tarafından kural olarak ancak senet lehtarına karşı ileri sürülebilir. Ancak borçlu, hamilin senedi bilerek kendi zararına devraldığını kanıtlamak şartıyla hamile karşı da bedelsizlik def’ini ileri sürebilir. Bedelsizliğe dayalı menfi tespit davasının yasal dayanağı 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 61 vd. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 77 vd.) maddelerinde düzenlenen sebepsiz zenginleşmedir. Zira kambiyo senetlerinde geçerli olan mücerretlik (soyutluk) ilkesi gereğince, temel alacağın mevcut olmaması veya geçersiz olması, kambiyo senedinin hükümsüzlüğü sonucunu doğurmamakta; buna karşılık temel ilişkideki sakatlık, kambiyo borçlusuna, borçlu olmadığının tespitiyle birlikte, alacaklıya karşı sebepsiz zenginleşme def’ini dermeyan etme hakkını vermektedir. Kambiyo senedi düzenlenmesine sebep olan hukukî ilişkinin, karşılıklı borç yükleyen sözleşme olması ve bu sözleşmeden doğan borcun ifası için kambiyo senedinin düzenlenmesi hâli ise sıklıkla karşılaşılan bir durumdur. Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde, temel borç ilişkisindeki para borcunun (kambiyo senedindeki temel alacağın) karşılığı olan edimin ifa edilmemesi hâlinde kambiyo senedinin bedelsizliğinden bahsedebilmek için, borçlunun BK 106 ve 108’deki (TBK m. 125) seçimlik haklardan borcun ifa edilmemesi sebebi ile olumlu zararının tazminini veya sözleşmeden dönerek olumsuz zararının tazminini talep yolunu seçmesi gerekir. Zira seçimlik haklardan ilki olan borcun ifası ve gecikme tazminatının talep edilmesi durumunda, sözleşmenin ifasını talep eden taraf kendi borcunu ifa ile yükümlü olduğundan, senet henüz bedelsiz kalmayacaktır. Borçlunun zaten var olan borcun ifası ile gecikme tazminatı isteme hakkından vazgeçmesi ile alacaklı (kambiyo senedi borçlusu) ifayı talep etmek hakkını kaybederken, borçlu da asli edim yükümlülüğünü yerine getirme borcundan kurtulur. İşte bu noktada senedin bedelsizliği bu hâllerde gündeme gelecektir. Somut olayda, davacı tarafından dava konusu senedin zorla imzalattırıldığı ve borcunun olmadığı gerekçesiyle menfi tespit davasının kabulü talep ve dava edilmiş ise de, senedin zorla imzalattırıldığına ilişkin yapılan şikayet üzerine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca Kovuşturma Yapılmasına Yer Olmadığına karar verildiği, davacı beyanları göz önünde bulundurulduğunda ispat yükümlülüğünün davacıda olduğu, ispat yükümlülüğünü yerine getiremediği anlaşılmıştır. Saptanan ve hukuksal durum bu olunca; tarafların dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK'nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında usul ve esas yönünden hukuka aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla yapılan inceleme neticesinde davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK'nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Usûl ve yasaya uygun İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 19/07/2019 tarih ve 2018/492 E, 2019/633 K. sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK'nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90-TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 44,40-TL harcın mahsubu ile bakiye 135,50-TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3-Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,4-İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına,5-Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine,6-Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin İlk derece Mahkemesince yerine getirilmesine, 6100 Sayılı HMK'nın 353/1-b/1. maddesi gereğince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK'nın 362/1-a maddesi gereğince, miktar itibariyle kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 04/05/2023

Full & Egal Universal Law Academy