İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2023/272 Esas 2023/344 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi
Esas No: 2023/272
Karar No: 2023/344
Karar Tarihi: 29.03.2023

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/272
KARAR NO: 2023/344
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 16/05/2018
NUMARASI: 2013/341 Esas - 2018/667 Karar
DAVA: Alacak (Acentelik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 03/04/2023
Dairemizden verilen 19/11/2020 tarih ve 2020/86 Esas 2020/323 sayılı kararı Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin 07/11/2022 tarih ve 2021/1953 Esas 2022/7866 Karar sayılı ilamıyla dosyanın Dairemizin yukarıdaki esasına kaydı yapılıp duruşmalı olarak yapılan incelemesi sonucunda;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili, müvekkili şirketin yurt içinde ... markası altında petrol ürünlerinin satış ve dağıtımın bizzat ve sözleşmeli bayiiler vasıtasıyla yaptığını, bu amaçla müvekkil şirket ile davalı ... San Ltd Şti arasında 02/03/2011 tarihinde İstasyonlu Bayiilik Sözleşmesi imzaladığını, diğer davalı ...’ın sözleşmede kefil olarak yer aldığını, işbu bayii ile imzalanan sözleşmeler gereği işletmesi davalı şirkete bırakılan Aydın ili Merkez ilçesi ... Mah ... pafta, ... ada ... parselde kayıtlı akaryakıt istasyonunda, davalı ... Ltd Şti'ne müvekkili şirketten satın alacağı petrol ürünlerini ve müvekkili şirketin öngöreceği diğer malları kendi nam ve hesabına iştigal etmek sureti ile satarak bir servis satış istasyonu bayiiliğini yapmayı taahhüt ettiğini, davalı şirketin taraflar arasındaki sözleşmelere ve sözleşmelerdeki yükümlülüklerine aykırı davranan, sözleşmeden kaynaklı yükümlülüklerini yerine getirmeyen davalı şirkete müvekkili şirket tarafından gönderilen Beyoğlu ...Noterliğinin 14/08/2013 tarihli ... yevmiye nolu ihtarnamesi ile sözleşmelerin haklı nedenle fesh edildiğini, sözleşmelerin sona erme tarihlerinin 02/03/2016 olmasına rağmen, davalı bayiinin sözleşmelere aykırı davranışları sebebi ile haklı nedenle yapılmış erken feshin söz konusu olduğunu, istasyonlu bayilik sözleşmesinin 27.1 maddesinde "Bayinin bu sözleşmede yer alan hususlardan herhangi birisine uymaması halinde şirket; ....işleticiden uyulmayan her husus için 50.000 USD cezai şart talep etmeye, zarar ziyan kaybından dolayı maruz kaldığı kar kaybını talep etmeye yetkilidir" hükmünün amir olduğunu, davalı şirketin sözleşmeye aykırı davranışları ve sözleşmelerin süresinden önce feshine neden olması nedeni ile davalıların, istasyonlu bayilik sözleşmesi uyarınca müvekkiil şirkete 50.000 USD cezai şart ödemekle yükümlü olduğunu, ayrıca, davalıların sözleşmeye aykırı davranışlarının, tonaj taahhüdüne aykırı davranmış olmaları ve sözleşmelerin süresinden önce feshine neden olmaları nedeni ile, 59.536 USD cezai şartı ödemekle yükümlü olduğunu, işbu tonaj ihlali cezai şartın bilirkişiler marifeti ile de hesaplanması gerektiğinden şimdilik 5.000 USD'sinin davalılardan tahsilini talep ettiklerini, davalı şirketin sözleşmeye aykırı davranışları ve sözleşmelerin süresinden önce feshine neden olmaları nedeni ile davalıların, işbu sözleşme uyarınca müvekkili şirkete 200.000 USD cezai şartı ödemekle yükümlü olduklarını, dolayısıyla işbu davada toplamda şimdilik 255.000 USD cezai şart alacaklarının tahsiline karar verilmesini talep ettiklerini, 14/08/2013-02/03/2016 dönemi için hesaplanan akaryakıt ve madeni yağ için toplam 547.655 USD kar mahrumiyeti alacakları söz konusu olduğunu, ancak işbu bedellerin müvekkili şirket tarafından hesaplanan bedeller olduğundan ve bilirkişiler marifetiyle hesaplanması gerektiğinden fazlaya dair tüm talep hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 5.000 USDnin tazminini talep ettiklerini, taraflar arasında delil sözleşmesi mevcut olduğunu ve yargılama esnasında sadece müvekkili şirketin defter ve kayıtlarının incelenmesi gerektiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla, istasyonlu bayilik sözleşmesine aykırılıktan kaynaklanan cezai şart borcundan dolayı 50.000 USD alacaklarının her türlü talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla, ödeme günündeki Merkez Bankası efektif satış kuru üzerinden TL karşılığının, davacının haklı nedenle fesih tarihi olan 14/08/2013 tarihinden itibaren işleyecek dövize uygulanan en yüksek faiz ile birlikte davalılardan tahsiline, 02/03/2011 tarihli sözleşme gereği tonaj taahhütlerine aykırılıktan kaynaklanan cezai şart borcundan dolayı, hesaplanması gereken bir alacak olması sebebi ile şimdilik 5.000 USD alacakların her türlü talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla, ödeme günündeki Merkez Bankası efektif satış kuru üzerinden TL karşılığının, davacının haklı nedenle fesih tarihi olan 14/08/2013 tarihinden itibaren işleyecek dövize uygulanan en yüksek faiz ile birlikte davalılardan tahsiline, 02/03/2011 tarihli sözleşmeye aykırılıktan kaynaklanan cezai şart borcundan dolayı 200.000 USD alacakların her türlü talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla, ödeme günündeki Merkez Bankası efektif satış kuru üzerinden TL karşılığının, davacının haklı nedenle fesih tarihi olan 14/08/2013 tarihinden itibaren işleyecek dövize uygulanan en yüksek faiz ile birlikte davalılardan tahsiline, davacının haklı fesih tarihi olan 14/08/2013 ile sözleşmelerin normal bitiş tarihi olan 02/03/2016 tarihleri arasındaki kar mahrumiyeti sebebiyle uğradığı zararın hesaplanması gereken bir alacak olması sebebi ile şimdilik 5.000 USD'sinin her türlü talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla, ödeme günündeki Merkez Bankası efektif satış kuru üzerinden TL karşılığının, davacının haklı nedenle fesih tarihi olan 14/08/2013 tarihinden itibaren işleyecek dövize uygulanan en yüksek faiz ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı ... vekili, müvekkilinin sözleşmeye müteselsil kefil sıfatı ile imza attığını, ancak sözleşmeden yaklaşık 7 ay sonra 07/10/2011 tarihinde davalı şirketteki hissesini devrettiğini, böylece diğer davalı şirket ile hiçbir ilgisinin kalmadığını, daha evvelden davalı şirketin başka kaynaklardan akaryakıt temin ettiğinin saptanmasına rağmen davacının buna sessiz kaldığını, sözleşmeyi feshetmediğini, müvekkili kefilin asıl borç ilişkisinin sona ermesinden kaynaklanan zarardan ve ceza koşulundan sorumlu tutulmasının mümkün olmadığını, taraflar arasındaki kefalet akdinin, BK döneminde kurulmuş ise de, sona ermesi ve tasfiyesinin 14/08/2013 tarihinde, davacı tarafın keşide etmiş olduğu ihtarname ile yani, TBK (yeni kanun) döneminde gerçekleştiği için, kefilin sorumluluğunun sınırı tespit edilirken TBK 589/4 hükmünün uygulanması gerektiğini, davacının tonaj taahhüdünden kaynaklanan talebini 02/03/2013 tarihinden sonra dava etmesi gerekir iken bunu yapmadığını, böylece sözleşmenin tonaj taahhüdüne ilişkin hükmünün de artık ölü bir hüküm haline geldiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.Diğer davalı şirket, davaya cevap vermemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, taraflar arasında hem istasyon bayiilik sözleşmesi hem de sözleşme adı altında ikinci bir sözleşme olduğu, istasyon bayiilik sözleşmesinin 27. maddesinde, bayii tarafından sözleşmeye uyulmayan her husus için 50.000 USD cezai şart talep etmenin düzenlendiği, yine aynı tarihili imzalanan sözleşmede ise, bayiinin yine sözleşmeyi herhangi bir şekilde yerine getirmemesi halinde 200.000 ABD Dolarının fiili ödeme tarihindeki Türk Lirasının cezai şart olarak ödeyeceğinin düzenlendiğini, dolayısıyla bir hukuki ilişkide sözleşmeye aykırı davranışta aynı sebeplerle ihlal dahi olsa iki farklı cezai şartın düzenlendiği, bu iki cezai şartın aynı konuya ilişkin olduğu, (sözleşmeye herhangi bir şekilde aykırılık) dolayısıyla davacı tarafın bu şekildeki bir cezai şart düzenlemelerinde sadece birini talep edebileceği, bu itibarla davacının sözleşme başlığı altındaki sözleşmenin 8. Maddesinde düzenlenene 200.000 USD'lik cezai şartı kural olarak talep edebileceği, bu bağlamda davacı tarafın istasyonun bayilik sözleşmesi sebebiyle talep etmiş olduğu 50.000 USD'lik cezai şart talebinin yerinde olmadığı, davacı tarafın ikinci bir cezai şart talebinin eksik alım ve tonaj ihlali olduğu, taraflar arasında akdedilen sözleşmeler uyarınca davalının 2011 yılından 2013 yılına kadar eksik ürün alımında bulunduğu, ancak davacının son dönem olan 02/03/2013 tarihi itibariyle sözleşmenin fesih edildiği 17/07/2013 tarihinden önceki dönemlere ilişkin eksik ürün alımı ile ilgili davalıya herhangi bir ihtarname çekmediği ya da cezai şart istemini saklı tutmadığı, dolayısıyla davacının sadece yeni başlayan dönem olan 02/03/2013 tarihi ile 17/07/2013 tarihi arasındaki dönemde eksik ürün alımında bulunduğu, belirtilen dönem için bilirkişiler tarafından hesaplanan cezai şart miktarının 30.008 USD olduğu, dolayısıyla davacının bu miktarda bir cezai şart talebinde bulunabileceği, davacı tarafından ise dava dilekçesinde 5.000 USD cezai şart talebinde bulunduğunu, davacının belirtilen cezai şart istemine ilişkin yargılama sonuna kadar herhangi bir ıslah talebinde bulunmadığı anlaşılmakla davacının talebine bağlı kalmakla 5.000 USD cezai şarta hükmedildiği, davacı tarafça kar mahrumiyetine ilişkin açılan dava yönünden ise, mahkemece kabul gören bilirkişi raporuna göre, davacı tarafın belirtilen dönemde uğradığı kar kaybının 64.013,00 TL olduğunu, bunun döviz karşılığının 30.909 USD olduğu, davacı tarafça kar mahrumiyetine ilişkin 5.000 USD nin istendiği ve ıslah yapılmadığını, bu itibarla tespit edilen kar kaybı miktarının talep edilenden fazla olduğu anlaşılmakla taleple bağlı kalınarak 5.000 USD kar kaybının kabul edildiği, yine sözleşmenin 8. maddesine yönelik açılan dava yönünden ise, davacı tarafça yaptırılan tespitlerde davacının kullandığı marker'in davalı şirket tarafından işletilen akaryakıt satışlarında tam olarak tespit edilmediği, bu bakımdan davalının davacı dışından başka firmalardan da mal alıp sattığı, ayrıca davalının sözleşmedeki ürün alım taahhüdüne aykırı davranması sebebiyle sözleşmeyi fesh ettiği, taraflar arasında akdedilen sözleşmeye göre gerek davalı şirketin başka şirketlerden ürün tedarik etmesi gerekse eksik ürün alımınında sözleşmeye göre haklı fesih sebebi oluşturduğu, bu itibarla davacının sözleşmeyi feshinde haklı olduğu, bu bağlamda sözleşmenin 8. maddesinde düzenlenen cezai şart isteminde bulunabileceği, sözleşmenin 8. maddesi uyarınca öngörülen cezai şartın 200.000 USD olduğu, ancak 200.000 USD cezai şarta hükmetmenin hem davalı şirketin hem de diğer davalı kefilin ekonomik mahfına neden olacağı, söz konusu cezai şarttan takdiren ve taraflar arasındaki ilişkinin niteliği gereği 80.000 USD indirim yapılarak 120.000 USD cezai şarta hükmedildiği, yine her ne kadar davalı ... tarafından kefaletin geçersizliğine 6100 sayılı Borçlar Kanunun hükümleri uyarınca Borçlar Kanununun 589. Maddesine aykırı olduğu, davalının diğer davalı şirketteki hissesinin 07/12/2011 tarihinde dava dışı ...'a devretmiş olduğu, bu nedenle davalının kefil olarak sorumluluğunun bulunmadığı iddia edilmiş ise de, davacı ile davalı şirket ve davalı kefil ... arasında akdedilen sözleşmenin 02/03/2011 tarihli olduğu, dolayısıyla sözleşmenin 818 sayılı borçlar kanunu döneminde imzalandığı ve 818 sayılı borçlar kanunun yürürlükte olduğu dönemde imzalanan bu sözleşmenin ve kefalet şartlarının 818 sayılı borçlar kanunun kefalete ilişkin hükümlerine uygun olduğunu dolayısıyla kefalet sözleşmesinde davalının iddia ettiği gibi bir hukuka aykırılık bulunmadığı ve geçerli olduğu, ayrıca davalı şirketteki payların tek başına devredilmiş olmasının kefalet sözleşmesini sona erdirici nitelikte olmadığı, bu bağlamda davalı ...'ın da 818 sayılı borçlar kanunu döneminde imzalanan ve geçerli olan kefalet sözleşmesi sebebiyle yukarıdaki hükmedilen tazminatlardan sorumlu olduğu gerekçeleriyle davanın kısmen kabulüne, davacı tarafın istasyonlu bayilik sözleşmesine aykırılıktan kaynaklanan cezai şart istemi olan 50.000 USD yönünden açmış olduğu cezai şart talebine ilişkin davanın reddine, davacı tarafın eksik alım ve tonaj ihlali sebebiyle açmış olduğu davanın kabulü ile, 5.000,00 USD cezai şartın dava tarihi olan 06/11/2013 tarihinden itibaren 3095 sayılı yasanın 4a maddesi uyarınca kamu bankalarının USD cinsine uygulanacak en yüksek 1 yıl vadeli mevduat faiz oranı ile birlikte davalılardan tahsilde mükerrer olmamak şartıyla müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, davacı tarafça sözleşmenin 8. Maddesine göre açılan cezai şart isteminin kısmen kabulü ile, 120.000 USD cezai şartın dava tarihi olan 06/11/2013 tarihinden itibaren 3095 sayılı yasanın 4a maddesi uyarınca kamu bankalarının USD cinsine uygulanacak en yüksek 1 yıl vadeli mevduat faiz oranı ile birlikte davalılardan tahsilde mükerrer olmamak şartıyla müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, davacı tarafın kâr mahrumiyeti talebinin kabulü ile, 5.000,00 USD kâr mahrumiyetinin dava tarihi olan 06/11/2013 tarihinden itibaren 3095 sayılı yasanın 4a maddesi uyarınca kamu bankalarının USD cinsine uygulanacak en yüksek 1 yıl vadeli mevduat faiz oranı ile birlikte davalılardan tahsilde mükerrer olmamak şartıyla müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, kalan kısımlar yönünden davanın reddine karar verilmiştir.Bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekilinin istinaf dilekçesinde özetle; - davalının tonaj taahhütlerini aykırı davrandığı ve başka dağıtım şirketlerinden ürün aldığı, dolayısıyla taraflar arasındaki sözleşmelerin müvekkil şirket tarafından haklı nedenle feshedildiği tespit edildiği halde, istasyonlu bayilik sözleşmesi’nin 27.1. maddesinde düzenlenen 50.000- Usd’lik cezai şart alacağının reddedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, davalı farklı ihlal sebepleri ile hem istasyonlu bayiilik sözleşmesine, hem de 02.03.2011 tarihli sözleşmeye aykırı davrandığından müvekkili şirket istasyonlu bayiilik sözleşmesinin 27.1. maddesindeki 50.000-Usd cezai şarta ve 02.03.2011 tarihli sözleşmenin 8. maddesindeki 200.000- Usd cezai şarta hak kazandığını, -dava konusu tonaj taahhüdü ihlaline ilişkin cezai şart alacağı, sözleşmenin son dönemi olan 02.03.2012 –17.07.2013 tarihleri arasındaki döneme ilişkin olmasına karşın sözleşmenin son dönemi yanlış değerlendirilerek 02.03.2013-17.07.2013 döneminin hesaplamada dikkate alınmasının doğru olmadığını, -davalıların cezai şartın tenkis edilmesi gerektiğine ilişkin savunmalarının bulunmamasına rağmen cezai şart alacağının tenkis edilmesinin doğru olmadığını, kaldı ki, taraflar arasındaki 02.03.2011 tarihli sözleşmenin cezai şarta ilişkin 8. maddesinde, tarafların tacir olmaları nedeniyle cezai şartın tenkisini talep edemeyeceklerinin açıkça düzenlendiğini, ayrıca davalılar tarafından cezai şartın ekonomik mahva sebebiyet verebileceği yönünde dosyaya hiçbir delil sunulmadığını, davalı şirketin ticari defterlerinin incelenmediğini, ilk derece mahkemesi tarafından yapılan tenkisin ve oranlarının kabul edilmediğini, - İlk derece mahkemesi kararında dayanak yapılan bilirkişi raporlarında kar mahrumiyeti alacağının eksik hesaplandığını, öncelikle davalı bayiinin müvekkili şirketten sözleşme süresinin sonuna kadar satın alması gerektiği akaryakıt ve madeni yağ miktarlarının hesaplanması ve akabinde de davalının müvekkili şirketten satın almadığı miktarların tespit edilmesi gerekmektiğini, ayrıca kar kaybı hesaplamasının, kar marjları dikkate alınarak yapılması gerektiğini, -taraflar arasındaki sözleşmelerde müvekkili şirketin dava konusu cezai şart ve kar kaybına ilişkin alacaklarını derhal davalılardan talep edebileceği belirtildiğinden, dava konusu alacak kalemleri için sözleşmelerin müvekkil şirket tarafından haklı nedenle feshedildiği 14.08.2013 tarihinden itibaren faiz işletilmesi gerektiği halde dava tarihinden itibaren faiz işletilmesinin doğru olmadığını, ayrıca mahkeme gerekçesinde cezai şart alacak kalemlerine neden dava tarihinden itibaren faize hükmedildiği hususunda herhangi bir açıklama da yapılmadığını, -tenkis edilen meblağ üzerinden karşı tarafa vekalet ücretine hükmedilmesinin ve yargılama giderleri ve harçların da tenkis edilen miktar dikkate alınmadan hesaplanması gerektiğini belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir.
GEREKÇE: Dava, bayiilik sözleşmesinin haklı nedenle feshi nedeniyle cezai şart ve kar kaybı alacaklarının tahsili istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince, yukarıda açıklanan gerekçe doğrultusunda, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, karara karşı davacı vekili tarafından süresi içerisinde istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine dairemizce yapılan istinaf incelemesi neticesinde; Dairemizin 19/11/2020 tarih ve 2020/86 Esas 2020/323 Karar sayılı kararı ile; "Davacı ... dağıtım şirketi ile davalı şirket arasında imzalanan 02.03.2011 tarihli “Sözleşme” başlıklı sözleşmede, diğer davalı ...’ın kefil olarak imzasının bulunduğu, sözleşmenin “Bayinin Hak ve Yükümlülükler” başlıklı 6. maddesinin (a) bendinde; “İstasyonlu bayiilik sözleşmesinin ilk yılında asgari 1400 m3 akaryakıt (kurşunsuz benzin, motorin eurodisel, motorin excellium eurodisel) sözleşmenin ikinci yılından başlamak üzere her yıl bir önceki taahhüdüne göre, yüzde 2,4 oranında artırılması ile ortaya çıkacak miktar ile 1 ton madeni yağı şirketten satın almayı kabul, beyan ve taahhüt etmiştir. Bayii, işbu alımlarını işbu sözleşmede belirtilen ticari şartlar ile gerçekleştirecektir. Bayii, yıllık taahhüdünün altında alım yapması durumunda şirkete yıllık taahhüdünün altında eksik kalan her bir akaryakıt başına Kdv hariç 60 Usd, eksik kalan her bir madeni yağ tonu başına Kdv hariç 500 Usd cezai şartı nakden ve defaten şirketin ilk yazılı talebinde derhal ödeyecektir.”; ( c) bendinde; “Bayii, istasyonda şirket dışındaki diğer firmalara ait akaryakıt ve türevlerini, madeni yağ veya otogaz satmayacağını ve aracılık etmeyeceğini kabul ve taahhüt eder.” Denilmiştir. Aynı sözleşmenin “Cezai Şart” başlıklı 8. maddesinde; “Bayii; bu sözleşmeyi özgür iradesi ile kabul ederek imzalamış olmasına rağmen gerek tek yanlı olarak işbu sözleşme ve eklerini uygulamaya yanaşmaması yahut işbu sözleşmenin uygulanmasından vazgeçmesi, bu sözleşmede ve onun eklerinde yer alan herhangi birine aykırı davranması veya zamanında yerine getirmemesi halinde; şirketin önceden kendisine uyarıda bulunması, ihtar göndermesi, önel tanıması, Mahkeme’den hüküm alması veya başkaca bir merasim uygulaması asla gerekmeksizin, hem işbu sözleşmeyi tek yanlı olarak feshetmekte (bozmakta) serbest ve yetkili olacağını; hem (taraflar ticari işletme sahibi ve tacir oldukları, işbu sözleşme ile aralarında kurulmuş bu ilişki de ticari nitelikte bulunduğu için tenkisini hiçbir zaman ve surette isteyemeyeceğini şimdiden kabul, beyan ve taahhüt ettiği) 200.000- ABD Doları (İkiyüzbinAmerikanDoları)’nın fiili ödeme tarihindeki T.C. Merkez Bankası’nca ilan edilmiş döviz satış kuru üzerinden hesaplanacak olan karşılığı tutarındaki Türk Lirası’nı cezai şart olarak ŞİRKET’e derhal ve def’aten ödemeyi ve de, ödemekle yükümlü olduğu işbu cezai şart tutarı dışında ve onun mahsup edilmemesi kaydıyla, ŞİRKET’in bu sözleşmenin normal ya da uzamış süresi boyunca uygulanmasından beklediği ve ancak BAYİ’nin bu sözleşmeye veya eklerindeki hükümlerden herhangi birine aykırı davranmış olması nedeniyle ŞİRKET’in tek yanlı biçimde feshine mecbur kalması yüzünden elde edemediği için uğradığı ve uğrayacağı her türlü kar ve kazanç kaybı ile sair olumlu zarar ve ziyanlarını da derhal tazmin etmeyi kabul ve taahhüt eder.” denilmiştir.Yine davacı dağıtım şirketi ile davalı şirket arasında imzalana aynı tarihli “İstasyonlu Bayiilik Sözleşmesi” başlıklık sözleşmenin 2. maddesinde; “Bayii satışa arz edeceği bütün petrol ürünlerini ve diğer mallarını yalnız şirketten ve/veya şirketin tayin edeceği bir ikmal kaynağından satın almayı ve hangi sebeple olursa olsun şirketin yazılı olurunu almadan başkalarından satın almamayı kabul ve taahhüt eder.” ; 27.1 maddesinde ise; “Bayiinin bu sözleşmede yer alan hususlardan herhangi birisine uymaması halinde şirket; a) Mal teslimatını bir süre için durdurmak, b) Bayiden uyulmayan her husus için 50.000 Usd cezai şart talep etmek, c) Zarar, ziyan satış kaybından dolayı maruz kaldığı kar kaybını talep etmek, d) sözleşmeyi derhal ve süresinden önce feshetmek yaptırımlarından herhangi birini, bir kaçını veya hepsini bayiiye uygulanmak hakkında veya hem bunları uygulayıp hem de bayiden akdin ifasına devam edilmesini talep etmeye yetkilidir.” Denilmiştir.Somut olayda, taraflar arasındaki sözleşmeler devam ederken davalı bayiinin davacı dağıtım şirketi haricindeki başka dağıtım şirketlerinden ürün aldığı ve tonaj taahhütlerine uymadığı, dolayısıyla taraflar arasındaki sözleşmelerin davacı şirket tarafından haklı nedenle feshedildiği dosya kapsamıyla sabit olup, sözleşmede, yıllık alım taahhüdü ihlalinden kaynaklı ayrı bir cezai şart öngörüldüğü, ayrıca taraflar arasındaki her iki sözleşmede de, sözleşmeye aykırılık durumunun, iki farklı cezai şarta bağlandığı, başka bir ifadeyle bu iki cezai şartın da konusunu sözleşmeye herhangi bir şekilde aykırılık oluşturduğu, dolayısıyla davacı tarafın bu şekildeki bir cezai şart düzenlemelerinde sadece birini talep edebileceği, davalı bayiinin davacı dışındaki başkaca dağıtım şirketlerinden ürün alması şeklindeki sözleşmeye aykırılığının sözleşmenin 8. maddesinde düzenlenen 200.000 Usd'lik cezai şart alacağı yönünden değerlendirilmesinde, buna göre, “İstasyonlu Bayiilik Sözleşmesi”nin 27.1 maddesine dayalı 50.000 Usd cezai şart talebinin reddinde, usul ve yasaya aykırılık bulunmamaktadır.İlk derece mahkemesince, davacının 200.000 Usd cezai şart alacağı yönünden 80.000 Usd tenkis yapılmak suretiyle, davacının 120.000 Usd cezai şart talep edebileceği kabul edilmiştir. Dava tarihinde yürürlükte bulunan ve somut olayda uygulanması gereken 6102 sayılı TTK’nın 22. maddesine göre, tacir sıfatına haiz bir borçlu fahiş olduğu iddiasıyla cezai şarttan indirim yapılmasını mahkemeden isteyemez. Ancak, Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarında kabul edildiği üzere, cezai şartın fahişliği borçlunun ekonomik mahvına sebep olacak nitelikte ise borçlunun talebi halinde bu hususun değerlendirilmesi gerekir (Bkz. Yargıtay 19 HD, 10/12/2019 tarih, 2018/3597 -2019/5492 E.K sayılı ilamı). Oysa ki, davalıların somut olayda böyle bir savunmaları olmadığı gibi, davalıların mali durumlarının tespiti yönünde de bir inceleme yapılmadan cezai şartın indirilmesi doğru değildir.Öte yandan, kabule göre, davacının 200.000 Usd cezai şart alacağı tenkise tabi tutulmuş ise de, tenkis edilen miktar üzerinden karşı taraf yararına vekâlet ücretine hükmedilmesi ve tenkis edilen tutarın kabul ve red oranına göre, yargılama giderlerinin tayininde dikkate alınması doğru görülmemiştir.Asgari alım taahhüdüne dayalı cezai şart alacağı yönünden ise, Akaryakıt bayilik sözleşmelerinde yer alan ''yıllık asgari alım taahhüdü'' ' ne uymama halinde öngörülen ceza koşulu (cezai şart) hükümleri 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 158/11. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 179/11.) maddesindeki ifaya ekli ceza koşulu (cezai şart) niteliğindedir.Alacaklı iki halde ceza koşulu isteyemez. Eğer alacaklı ceza koşulunu isteme hakkından açıkça vazgeçmişse artık bu yönde talepte bulunamaz. Ayrıca alacaklı, çekince koymadan ifayı kabul etmiş veya sözleşmeden doğan edimlerini ifaya devam etmişse bu takdirde de ceza koşulunu isteyemez. Örneğin; beş yıl süreli bir akaryakıt sözleşmesinde (veya eki taahhütnamede) bayinin yıllık asgari ürün alımı taahhüdü bulunmasına rağmen yıllar itibariyle bu taahhüde uyulmamış ise tedarikçi (sağlayıcı) firmanın B.K'nun 158/11. (TBK 179/11.) maddesi uyarınca hem ifayı hem de ceza koşulunu talep edebilmesi için takip eden yılda henüz bakiye mal vermeden önce ceza koşulu ile ilgili ''çekince (ihtirazi kayıt) '' bildirmesi ya da bu konuda bayiye noterden ihtarname göndermesi gerekir. Çekince için bir şekil şartı getirilmemiştir. Tedarikçi, taahhüde aykırı davranılmış olan yılı takip eden yeni yıldaki ilk fatura ve irsaliyeye koyacağı bir açıklama (şerh) ile bu koşulu yerine getirebilir. Bu şekilde bir çekince (ihtirazi kayıt) konulduktan veya ihtar çekildikten sonra tedarikçi (sağlayıcı) firma mal vermeye (ifaya) devam etse bile önceki yıla ilişkin ceza koşulu alacağını sözleşme zamanaşımı süresi içinde her zaman talep edebilir. Sonraki yıllarda da aynı kural geçerlidir. Yani, her yıl sonunda bir önceki yıla dair ceza koşulunun istenebilmesi, takip eden yılda henüz ifaya başlanmadan önce çekince (ihtirazi kayıt) bildirilmesi veya ihtar çekilmesine bağlıdır. Bunlar yapılmadan müteakip yılın ifası gerçekleşmişse artık bir önceki yıla ait ceza koşulu istenemez. Çekince konmuş veya ihtar çekilmiş olan yıllarla ilgili ceza koşulu istenebilecektir. Yargıtay HGK'nun 20.01.2013 gün 2012/19-670 E. 2013/171 K. sayılı kararında da açıklandığı üzere, sözleşme süresi içinde çekince konmadan uzun süre ifaya devam edilmesi üzerine borçluda ''ceza koşulu istenemeyeceği'' ne dair haklı bir güven oluşmuş ise oluşan bu haklı güven ve dürüstlük ilkesi nedeniyle önceki yıla veya yıllara ait ceza koşullarının talep edilemeyeceğinin kabulü gerekir.” şeklindedir ( Bkz. Yargıtay 19 HD, 25.12.2014 tarih, 2014/13097 -2014/18715; 24.12.2015 tarih, 2015/11021 -2015/17584 E.K sayılı ilamları). Yukarıda açıklanan hususlar doğrultusunda, sözleşmenin başlangıç tarihi 02.03.2011 olup, sözleşmenin imza tarihi itibariyle yürürlüğe girdiği, sözleşmenin fesih tarihinin 14.08.2013 olduğu, 02.03.2011-02.03.2012 ile 02.03.2012-02.03.2013 arasındaki birinci ve ikinci bir yıllık dönemin hitamında, eksik alıma ilişkin ihtarnamenin yada ikinci dönem başlangıcında ilk mal alış faturası üzerine geçmiş döneme yönelik eksik alınan ürün miktarından dolayı doğan cezai şartın saklı tutulduğuna ilişkin şerhin bulunmadığı ihtilafsız olduğundan davacının ilk ve ikinci döneme ilişkin cezai şart alacağı bulunmadığı, üçüncü dönemin de 02.03.2013 ile sözleşmenin feshedildiği 14.08.2013 tarihleri arasındaki kısmı için davalı bayiinin eksik alımı sabit olup, bu durumda, davacının yalnızca üçüncü bir yıllık dönemden kaynaklı cezai şart alacağını talep edebileceğinden ilk derece mahkemesinin bu yöndeki tespit ve değerlendirmesi yerinde görülmüştür. Davacının kar kaybı alacağı yönünden yapılan değerlendirmede; kar mahrumiyeti müspet zararlardan olup sözleşmede aksine hüküm bulunmaması halinde aktin feshinden sonra talep edilemez. Ne var ki, taraflar arasındaki sözleşmenin 8. maddesinde, sözleşmenin süresinden önce feshedilmesi halinde kar mahrumiyeti istenebileceğine dair bir hüküm bulunmaktadır. Bu durumda, taraflar arasında imzalanan sözleşme 02.03.2016 tarihinde bitecek iken 14.08.2013 tarihinde fesihle sona ermiş olduğundan davacının 14.08.2013-02.03.2016 tarihleri arasında o bölgede bayisiz kaldığı düşünülerek davacının davalı ile yaptığı sözleşmedeki miktarda akaryakıt satışından mahrum kaldığı varsayımı ile davacının kar mahrumiyeti talebinin bulunması mümkündür. Kural olarak kar mahrumiyeti miktarı hesaplanırken davacının, davalının akaryakıt satış istasyonunun bulunduğu yere çok yakın başka bir bayisi olup olmadığı ve yoksa yeni bir bayilik tesisi için ne kadar süre gerektiği konusunda bilirkişiye inceleme ve tespit yaptırılıp davacının başka bir bayisi varsa davalıca satılmayan ürünlerin o bayice satılacağı kabul edilerek kar mahrumiyeti talebinin reddi, eğer böyle bir bayi yoksa davacının o bölgede yeni bir bayi tesis etmesi için gerekli süre kadar davalının hizmetinden mahrum kalacağı değerlendirilip sadece bu miktar için kar mahrumiyetine hükmedilmesi gerekir (Bkz. Yargıtay 19 HD, 20/11/2018 tarih, 2018/2392-2018/5916 E.K sayılı ilamı). Bu durumda, ilk derece mahkemesince, yukarıda belirtilen hususlar gözetilmeden, 14.08.2013-02.03.2016 döneminin tamamını kapsar şekilde davacı yararına kar mahrumiyeti alacağına hükmedilmiş ise de, istinaf eden davacının sıfatı ve usulü kazanılmış haklar göz önüne alınarak davacının bu yöndeki istinaf sebebinin reddi gerekmiştir. Dava tarihinden önce, davalı bayiiye keşide edilen 14/08/2013 tarihli fesih ihtarnamesinde, kar mahrumiyeti ve birden çok cezai şart alacağından sözedilmesine karşın borçlu şirketten asgari alım taahhüdünden kaynaklı 59.536 Usd cezai şart ve 547.655 Usd kar mahrumiyeti alacağının ödenmesinin istendiğinden somut olayda, yalnızca davaya konu asgari alım taahhüdüne dayalı cezai şart ve kar mahrumiyeti alacakları yönünden davalıların usulüne uygun temerrüde düşürüldüğünün kabulü gerekmiştir. Bu durumda, davacının davalılara göndermiş olduğu 14/08/2013 tarihi ihtarnamenin davalılara 16/08/2013 tarihinde tebliğ edildiği, ihtarnamede mehil müddetinin 7 gün olduğu gözetildiğinde, davalıların temerrüdünün 24/08/2013 olduğu gerekçesiyle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun, HMK.353/(1)b-2 maddesi uyarınca, kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak ;"Davanın KISMEN KABULÜNE-KISMEN REDDİNE, a)Davacı tarafın istasyonlu bayilik sözleşmesine aykırılıktan kaynaklanan cezai şart istemi olan 50.000 USD yönünden açmış olduğu cezai şart talebine ilişkin davanın REDDİNE, b)Davacı tarafın eksik alım ve tonaj ihlali sebebiyle açmış olduğu davanın KABULÜ ile, 5.000,00 USD cezai şart alacağının temerrüt tarihi olan 24/08/2013 tarihinden itibaren 3095 sayılı yasanın 4a maddesi uyarınca kamu bankalarının USD cinsine uygulanacak en yüksek 1 yıl vadeli mevduat faiz oranı ile birlikte davalılardan tahsilde mükerrer olmamak şartıyla müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, c)Davacı tarafça sözleşmenin 8. Maddesine göre açılan cezai şart isteminin KISMEN KABULÜ ile, 200.000 USD cezai şartın dava tarihi olan 06/11/2013 tarihinden itibaren 3095 sayılı yasanın 4a maddesi uyarınca kamu bankalarının USD cinsine uygulanacak en yüksek 1 yıl vadeli mevduat faiz oranı ile birlikte davalılardan tahsilde mükerrer olmamak şartıyla müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, d)Davacı tarafın kâr mahrumiyeti talebinin KABULÜ ile, 5.000,00 USD kâr mahrumiyetinin temerrüt tarihi olan 24/08/2013 tarihinden itibaren 3095 sayılı yasanın 4a maddesi uyarınca kamu bankalarının USD cinsine uygulanacak en yüksek 1 yıl vadeli mevduat faiz oranı ile birlikte davalılardan tahsilde mükerrer olmamak şartıyla müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, d)Kalan kısımlar yönünden davanın REDDİNE" karar verilmiştir.Bu kararın taraf vekilleri tarafından temyizi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin 07/11/2022 tarih ve 2021/1953 Esas 2022/7866 Karar sayılı ilamı ile;"(1) İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan istinaf başvurusu üzerine HMK'nın 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararda, dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK'nın 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına göre davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi gerekir. (2) Davalı ... vekilinin temyiz itirazlarına gelince; Davacı vekili, davacı ile davalı şirket arasında bayilik sözleşmelerinin akdedildiğini, davalı bayinin başka dağıtım şirketlerinden alım yaptığını ve yıllık ürün alım taahhüdünü yerine getirmediğini, sözleşmenin haklı nedenlerle 14.08.2013 tarihinde feshedildiğini iddia ederek cezai şart ve kar mahrumiyeti alacaklarının tahsili istemi ile eldeki davayı açmış, İlk Derece Mahkemesi’nce yapılan yargılama neticesinde, 50.000,00 USD cezai şart talebine ilişkin davanın reddine, davacı tarafın eksik alım ve tonaj ihlali sebebiyle açmış olduğu davanın kabulü ile 5.000,00 USD cezai şartın tahsiline, sözleşmenin 8. maddesine göre açılan cezai şart isteminin kısmen kabulü ile 120.000,00 USD cezai şartın tahsiline, davacı tarafın kâr mahrumiyeti talebinin kabulü ile 5.000,00 USD kâr mahrumiyetinin tahsiline, kalan kısımlar yönünden davanın reddine karar verilmiş, hüküm yalnızca davacı vekilince istinaf edilmiştir.Davacı vekilinin istinaf talebi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi’nce yeniden hüküm kurulmuş, İlk Derece Mahkemesi’nce sözleşmenin 8. maddesi uyarınca hükmolunan 120.000,00 USD cezai şartın miktarı artırılarak 200.000,00 USD cezai şart alacağının davalılardan tahsiline karar verilmiştir. 6101 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 1. maddesi; “Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse, kural olarak o kanun hükümleri uygulanır. Ancak, Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra bu fiil ve işlemlere ilişkin olarak gerçekleşecek temerrüt, sona erme ve tasfiye, Türk Borçlar Kanunu hükümlerine tabidir.” düzenlemesini içermektedir. Somut uyuşmazlıkta fesih 14.08.2013 tarihinde gerçekleştiğinden, bu düzenleme uyarınca sözleşmenin sona erme ve tasfiyesinde, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu hükümleri uygulanacaktır. 6098 sayılı TBK’nın 589. maddesinin dördüncü fıkrasında kefilin, asıl borç ilişkisinin hükümsüz hâle gelmesinin sebep olduğu zarardan ve ceza koşulundan sorumlu olacağına ilişkin anlaşmaların kesin olarak hükümsüz olacağı düzenlenmiştir. Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda bu yönde bir düzenleme bulunmadığı gibi İsviçre Borçlar Kanunu(OR)’nda da böyle bir hüküm yer almamaktadır. Özetle, TBK’nın 589. maddesinin dördüncü fıkrası, Türk Hukuku bakımından yeni bir düzenlemedir. Hükümde yer alan “asıl borç ilişkisinin hükümsüz hale gelmesi” ifadesinin, TBK’nın 27. maddesinde düzenlenen hükümsüzlük halinden daha öte ve geniş olarak sona erme, fesih gibi sözleşmenin tasfiyesini sonuçlayan diğer durumları da içerdiği kabul edilmelidir. Hükümsüzlük ifadesinin lafzi olarak yorumlanması halinde zaten 589. maddenin dördüncü fıkrasının uygulanmasına gerek kalmayacaktır. Zira sözleşmenin TBK'nın 27. maddesi uyarınca hükümsüz olması durumunda, kefalet sorumluluğu da söz konusu olmayacaktır. Bu açıklamalar çerçevesinde, davalı kefil ...’ın 14.08.2013 tarihinde feshedilen sözleşme/sözleşmelerde düzenlenen cezai şart/cezai şartlardan dolayı bir sorumluluğu bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bölge Adliye Mahkemesi’nce bu yönler ve özellikle İlk Derece Mahkemesi’nce verilen hükmün davalı ... tarafından istinaf edilmemiş olması sebebiyle davacı yararına oluşan usuli kazanılmış haklar gözetilerek bir karar verilmesi gerekirken hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmediği belirtilerek kararın bozulmasına karar verilmiştir. Yargıtay bozma ilamı izerine Daimizce HMK'nın 373/3. maddesi uyarınca duruşma açılarak taraf beyanları alınmış, usul ve yasaya uygun bulunan Yargıtay bozma ilamına uyulmasına karar verilmiş, bozma ilamı uyarınca yargılama yapılarak karar verilmiştir. Usulî kazanılmış hak kurumu davaların uzamasını önlemek, hukukî alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmekte olup bu noktada bir mahkemenin Yargıtay dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak yine o kararda belirtilen hukukî esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğacağı gibi bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usulî kazanılmış hak gerçekleşebilir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme, kesinleşen bu kısımlar yönünden yeniden inceleme yaparak aksine karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usulî kazanılmış hak oluşturur (Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 04.02.1959 tarihli ve 1957/13 E., 1959/5 K. sayılı kararı). Ancak Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı çıkması, uygulanması gereken kanun hükmünün karar kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilmesi, görev, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı, harç ile bozma kararının maddi hataya dayanması hâllerinde usulî kazanılmış hak oluşması mümkün değildir. Somut olayda davalı kefil ... vekilinin temyizi üzerine, dairemizin kararı bu davalı yönünden kefilin TBK 589/1 maddesi uyarınca sorumlu olmadığı gerekçesiyle bozulmuş ise de ilk derece mahkemesinin davalı kefil hakkında davanın kısmen kabulüne ilişkin verilen karar hukuki yararına rağmen davalı kefil tarafından istinaf edilmemiştir. Bu durumda davalı kefil hakkında İlk derece mahkemesince verilen bu karar davacı yönünden usulü kazanılmış hak doğuracaktır. Davacı lehine oluşan usuli kazanılmış hak nedeniyle davalı kefilin temyizi üzerine, dairemizin kararın bozulmasından sonra davanın davalı kefil yönünden TBK 589/1 maddesi uyarınca sorumlu olmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmesi mümkün değildir. Açıklanan nedenlerle HMK 'nın 355. Maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesine göre, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile davacı ve davalı asıl borçlu yönünden dairemiz kararının kesinleşen kısımları gerekçeli kararda yazılmak suretiyle, davalı kefil yönünden ilk derece mahkemesi kararı doğrultusunda davanın kısmen kabulüne ve HMK 373 maddesi uyarınca Yargıtay bozma ilamına yönelik işlem yapmak üzere duruşma açıldığından istinaf duruşmasına katılan taraflar lehine vekalet ücreti takdir edilmemesine (Y.H.G.K 04/03/2021 tarih ve E: 2021/2-96 -K: 2021/205 ) karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle: 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulüne, istinafa konu ilk derece mahkemesinin kararının HMK.'nun 353(1)b-2 maddesi gereğince KALDIRILMASINA, 2-Davanın KISMEN KABULÜNE-KISMEN REDDİNE, a-Davacı tarafın istasyonlu bayilik sözleşmesine aykırılıktan kaynaklanan cezai şart istemi olan 50.000 USD yönünden açmış olduğu cezai şart talebine ilişkin davanın REDDİNE, b-Davacı tarafın eksik alım ve tonaj ihlali sebebiyle açmış olduğu davanın KABULÜ ile, 5.000,00 USD cezai şart alacağının temerrüt tarihi olan 24/08/2013 tarihinden (davalı ... yönünden 06/11/2013 tarihinden)itibaren 3095 sayılı yasanın 4-a maddesi uyarınca kamu bankalarının USD cinsine uygulanacak en yüksek 1 yıl vadeli mevduat faiz oranı ile birlikte davalılardan tahsilde mükerrer olmamak şartıyla müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, c-Davacı tarafça sözleşmenin 8. Maddesine göre açılan cezai şart isteminin KISMEN KABULÜ ile, 200.000 USD (davalı ... yönünden 120.000,00 USD ile sınırlı olmak üzere ) cezai şartın dava tarihi olan 06/11/2013 tarihinden itibaren 3095 sayılı yasanın 4-a maddesi uyarınca kamu bankalarının USD cinsine uygulanacak en yüksek 1 yıl vadeli mevduat faiz oranı ile birlikte davalılardan tahsilde mükerrer olmamak şartıyla müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, d-Davacı tarafın kâr mahrumiyeti talebinin KABULÜ ile, 5.000,00 USD kâr mahrumiyetinin temerrüt tarihi olan 24/08/2013 tarihinden (davalı ... 06/11/2013 tarihinden ) itibaren 3095 sayılı yasanın 4-a maddesi uyarınca kamu bankalarının USD cinsine uygulanacak en yüksek 1 yıl vadeli mevduat faiz oranı ile birlikte davalılardan tahsilde mükerrer olmamak şartıyla müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, d-Kalan kısımlar yönünden davanın REDDİNE, 3-Harçlar tarifesi gereğince alınması gereken 29.121,98 TL karar harcının, peşin alınan 9.013,95 TL'den mahsubu ile 20.108,03 TL harcın(davalı ... 18.928,67 -TL ile sınırlı olmak üzere ) davalılardan alınarak Hazineye irad kaydına, 4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T gereğince 38.292,47 TL nispi vekalet ücretinin(davalı ... 24.890,11 -TL ile sınırlı olmak üzere ) davalılardan alınarak davacıya verilmesine, 5-Karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T gereğince reddedilen 13.592,98 nispi vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılardan ...'a verilmesine, 6-Davacı tarafından yapılan 9.013,95 TL peşin harcın davalılardan alınarak davacıya verilmesine, 7-Davacı tarafından yapılan, 3.300,00 TL bilirkişi ücreti, 378,70 TL yargılama gideri olmak üzere toplam toplam 3.678,70 TL yargılama giderinin (davanın kabul %80 ve red %20 oranına göre) 2.942,40 TL'nin (davalı ... 1.912,56 -TL ile sınırlı olmak üzere )davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, 8-Davalı tarafından yapılan 100,00 TL yargılama giderinin (davanın kabul ve red oranına göre) 20,00 TL'nin davacıdan alınarak davalı ...'a verilmesine, 9-Taraflarca yatırılan ve kullanılmayan gider/delil avansının karar kesinleştiğinde ilgilisine İADESİNE, 10-Kanun yolu yargılaması yönünden harç ve yargılama masrafları; a-Davacı tarafından yatırılan 35,90 TL istinaf karar harcının karar kesinleştiğinde talep halinde davacıya ilk derece mahkemesince iadesine, b-Davacı tarafından istinaf aşamasında sarf edilen 98,10 TL istinaf başvuru harcı, dosyanın posta ve tebligat masrafları 108,30 TL olmak üzere toplam 206,40 TL'nin davalılardan alınarak davacıya verilmesine, c- Davacı tarafından dosya Bölge Adliye Mahkemesi'nde iken sarf edilen 100,00 TL tebligat ve dosyanın Yargıtay'a gidiş- dönüş giderinin kendi üzerinde bırakılmasına d-Davalı tarafından dosya Bölge Adliye Mahkemesi'nde iken sarf edilen 195,60TL yargılama giderinin( tebligat ve Yargıtay'a gider avansı olarak gönderilen ) davacıdan tahsili ile davalı ...' verilmesine, e-HMK 373. maddesi uyarınca Yargıtay bozma ilamına yönelik işlem yapmak üzere duruşma açıldığından taraf vekilleri lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 11- Gerekçeli kararın, HMK.'nun 359-(4) maddesi uyarınca, Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce, taraflara tebliğine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, HMK 'nun 361/1. maddesi uyarınca kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 (iki) haftalık süre içinde Yargıtay İlgili Hukuk Dairesi'ne temyiz yasa yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 03/04/2023

Full & Egal Universal Law Academy