İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/973 Esas 2023/602 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi
Esas No: 2020/973
Karar No: 2023/602
Karar Tarihi: 06.04.2023

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/973
KARAR NO: 2023/602
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 28/05/2019
NUMARASI: 2015/559 E. - 2019/522 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Bankacılık İşleminden Kaynaklanan)
Taraflar arasındaki menfi tespit davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine dair verilen karara karşı, davacı tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin daha önce yetkilisi ve ortağı olduğu dava dışı ... Ltd.Şti ile davalı banka arasındaki genel kredi sözleşmeleri kapsamında 26.03.2014 düzenleme tarihli teminat bonosunu diğer ortaklarla birlikte imzalanarak verildiğini, müvekkilinin 18.04.2015 tarihli ortaklar kurulu kararı ile şirket ortaklığından ayrılarak payını devrettiğini ve bu durumun ticaret sicil gazetesinde ilan edildiğini, şirket ortaklığından ve kefaletten ayrılma iradesinin bankanın Kadıköy şubesine de bilidirildiğini, buna rağmen davalı bankaca, müvekkilinin ayrıldığı şirketin ödenmeyen kredi borcu dolayısıyla bildirimden uzun süre sonra takip başlattığını ileri sürerek, takibin tediren durdurulmasını, müvekkilinin borçlu olmadığının tespitine ve kötü niyet tazminatına kararı verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; takip konusu bononun banka borcu nedeniyle müvekkiline verildiğini ve bononun yasal unsurlarının bulunması nedeniyle tahsili için kambiyo takibi başlatıldığını, bono metninde teminat senedi olduğuna ilişkin bir ibare bulunmadığını, süresinde borca veya senetteki imzaya itiraz edilmediğini, aval veren davacının diğer borçlularla birlikte sorumlu olduğunu, davacının sorumluluğunun sadece kefaletten kaynaklandığı kabul edilse dahi kefalet sorumluğunun devam ettiğini, kefalet sözlemesi sonrasında şirket ortaklık payının devir edilmesi ve bu devrin bankaya bildirilmesinin tek taraflı olarak kefaleti sona erdirmediğini, alacağın senede dayanması nedeniyle davacının aynı mahiyette bir delil ile borçlu olmadığını kanıtlaması gerektiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; "...Davacı taraf daha önce yetkilisi ve ortağı olduğu ... Ltd Şti ile davalı banka Kadıköy şubesi arasındaki bankacılık sözleşmeleri kapsamında 26/03/2014 tanzim tarihli teminat senedini diğer ortaklar ile imzaladığını, 18/04/2015 günü ortaklar kurulu kararı ile bu şirketten istifa ederek ortağına haklarını devrettiğini, bu durumun ticaret sicil gazetesi ile de yayınlatıldığını, aynı zamanda davalı bankanın Kadıköy şubesinede bilidirildiğini, buna rağmen davalı bankanın, kendisinin ayrıldığı şirketin ödenmeyen kredi borcu dolayısıyla bildirimden çok sonra aleyhine icra takibi başlattığını, bu borçtan dolayı sorumlu olmadığını iddia etmiştir. Dava konusu ihtilaf, davacının başvurduğu kefaletten dönme müessesesinin şartlarının oluşup oluşmadığı, dava konusu edilen borçtan dolayı kefalet dolayısıyla sorumluluğunun devam edip etmediği, takip konusu senedin kefalet kapsamında değerlendirilmesi ve senetteki aval sıfatının da kefaletten dönme kapsamında değerlendirilmesi ve dolayısıyla senet dolayısıyla borçlu olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır. TBK m. 599 hükmüne göre kefaletten dönmenin kefilin sorumluluğuna etkisinin incelenmesi gerekecek olup; TBK m. 599’a göre, 'Gelecekte doğacak bir borca kefalette, borçlunun borcun doğumundan önceki mali durumu, kefalet sözleşmesinin yapılmasından sonra önemli ölçüde bozulmuşsa veya mali durumunun, kefalet sırasında kefilin iyiniyetle varsaydığından çok daha kötü olduğu ortaya çıkmışsa, kefil alacaklıya yazılı bir bildirimde bulunarak, borç doğmadığı sürece her zaman kefalet sözleşmesinden dönebilir.' TBK m. 598/3 e göre, 'Bir gerçek kişi tarafından verilmiş olan her türlü kefalet, buna ilişkin sözleşmenin kurulmasından başlayarak on yılın geçmesiyle kendiliğinden ortadan kalkar.' Banka genel kredi sözleşmesi süreli olabileceği gibi süresiz de olabilir. Sözleşmede herhangi bir süre kararlaştırılmamışsa kefilin gerçek kişi olması halinde TBK m. 598 hükmü gereğince kefaletin 10 yılın geçmesiyle kendiliğinden ortadan kalkacaktır. Burada 10 yılın geçmesiyle kefilin sorumluluğunun ortadan kalkabilmesi için 10 yıl içinde bankanın kefile takip başlatmamış veya dava açmamış olması gerekir. Bunun dışında ise süresiz bir kefalet söz konusu olacaktır. TBK m. 599'a göre borçlunun mali durumunun kefalet sözleşmesinin kurulmasından sonra önemli ölçüde bozulduğu veya asıl borçlunun mali durumunun kefalet sırasında kefilin iyiniyetle varsaydığından çok daha kötü olduğunun sonradan ortaya çıkması şartlarının gerçekleştiği hususunda ispat yükü kefile aittir. Davacı taraf kefaletten döndüğünü davalı bankaya yazılı olarak bildirmişse de, kefaletten dönme sebebi olarak, şirket ortaklığından ayrılmasını göstermiş, TBK m. 599’a göre, 'Gelecekte doğacak bir borca kefalette, borçlunun borcun doğumundan önceki mali durumu, kefalet sözleşmesinin yapılmasından sonra önemli ölçüde bozulmuşsa veya mali durumunun, kefalet sırasında kefilin iyiniyetle varsaydığından çok daha kötü olduğu ortaya çıkmışsa, kefil alacaklıya yazılı bir bildirimde bulunarak, borç doğmadığı sürece her zaman kefalet sözleşmesinden dönebilir". hükmü anlamında mali durumu ile ilgili bir sebep belirtmemiş, kefaletten dönme sebebini mali durumundaki değişikliğe dayandırmamıştır. Kanunun bu hükmü karşısında davalı bankanın TBK 598 e göre 10 yıllık süre içerisinde dönmeye muvafakat etmemesi de dikkate alınarak, davacı tarafın tek taraflı kefaletten dönme beyanının geçersiz olduğu kanaatine varılmış olup, davacının borçlu olmadığı yönündeki beyan ve iddialarının yerinde olmadığı..." gerekçesiyle davanın reddine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Bilirkişi tarafından düzenlenen 21.03.2019 tarihli raporda, davacının dava konusu borç henüz doğmadan önce sözleşmedeki kefaletinden ve bonodaki avalistliğinden döndüğü belirtildiğinden TBK'nın 599. maddesi uyarınca borç doğmadığı sürece davacının kefaletten dönebileceği kanısına varılarak, borçtan sorumlu olmadığına ilişkin görüş bildirildiğini, 18.06.2014 tarihli dilekçe ile müvekkilinin kefaletten döndüğünün bankaya bildirildiğini, bu tarihten önce şirketteki paylarını devir eden davacının ortaklıktan ve yönetimden ayrıldığını, bankanın zararına neden olmamak için tüm özenin gösterildiğini, kefaletten dönme iradesinden sonda davacının bilgisi, onayı ve rızası alınmaksızın verilen kredinin ödenmeyen borcundan dolayı davacının sorumlu tutulamayacağını; TBK'nın 599. maddesinde de gerekli koşulların sağlanması halinde kefilin alacaklıya yazılı bir bildirimde bulunarak, borç doğmadığı sürece her zaman kefalet sözleşmesinden dönebileceğinin belirlendiğini, aksi kabulün sonsuz ve sınırsız bir kefalet anlamına geleceğini, mahkemece TBK'nın 599.maddesinin uygulanamayacağı kabul edilmesine rağmen dönme iradesinin bildirildiği tarihe kadar şirketin mali verilerinin müvekkilinde olduğunu, bu tarihten sonra ise müvekkilinin mali tabloları göremediğini, imzalanan genel kredi sözleşmesi kapsamında henüz kredi kullanılmadan kefaletten dönülebileceğini, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne, karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, İİK'nın 72. maddesi uyarınca icra takibinden sonra açılan menfi tespit istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın reddine, karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK'nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davalı banka ile dava dışı ...Paz.San.Tic.Ltd.Şti. arasında 26.03.2014 tarihinde düzenlenen genel kredi sözleşmesini davalı müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla imzalamıştır. Sözleşmeye göre kefalet limiti 1.000.000 TL'dir. Genel kredi sözleşmesiyle aynı tarihte düzenlenen 26.03.2014 düzenleme tarihli 25.02.2015 ödeme tarihli 1.000.000 TL bedelli bono, borçlu şirket tarafından bankaya verilmiş, bonoda davacının aval veren sıfatıyla imzasının bulunduğu anlaşılmıştır. Dava konusu bono metninde ve sözleşmede bononun teminat bonosu olduğuna ilişkin bir açıklama bulunmamaktadır. Ancak, bononun genel kredi sözleşmesiyle aynı tarihte düzenlenmiş olması nedeniyle kredi borcu için verildiği açıktır. Davacı, kefil olunan 26.03.2014 tarihli genel kredi sözleşmesi kapsamında henüz kredi kullandırılmadan 18.04.2014 tarihinde şirket ortaklığından ayrıldığını ve 18.06.2014 tarihli yazı ile şirket ortaklığından ayrıldığını, bankanın herhangi bir riski bulunmaması nedeniyle 02.05.2014 tarihinden sonra kullanılacak kredilerden sorumlu olmadığını bildirmiştir. Düzenlenen bir kambiyo senedinden sonradan tek taraflı irade ile istifa etmek mümkün değildir. Kambiyo senedinin düzenlenmesi sırasında davacının iradesinin sakatlandığı iddia ve ispat edilmiş değildir. Dava konusu takip, soyut borç ikrarını içeren bonoya dayalı olup, bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus yolla takip başlatılmıştır. Davalı takip talebinde kefalet sözleşmesinden kaynaklı talepte bulunmamış ve bu bononun kefalet sözleşmesinin teminatı olduğuna ilişkin herhangi bir olguda ispat edilmemiştir. Bu nedenle, kredi borçlusu şirketin takip miktarı kadar davalı bankaya borçlu olup olmadığının belirlenmesi yeterlidir. Mahkemece yapılan bilirkişi incelemesinde, dava dışı kredi borçlusu şirketin takip miktarınca davalı bankaya borçlu olduğu anlaşılmıştır. Davacının aval verdiği soyut borç ikrarı içeren bonodan tek taraflı dönmesinin mümkün olmaması ve bononun teminatı olduğu genel kredi sözleşmesi kapsamında kredi borçlusunun borcunun bulunması nedeniyle kefalet sözleşmesine ilişkin hükümler değerlendirilmeksizin, takip ile bağlı kalınarak yapılan incelemede, aval borcunun sona erdiğinden söz edilemeyeceğinden, ilk derece mahkemesi kararının yerinde olduğu anlaşılmakla, davacı vekilinin tüm istinaf başvuru nedenleri yerinde görülmemiştir. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK'nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-HMK'nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye gelir kaydına, bakiye 125,50 TL istinaf karar harcının davalıdan tahsiline,3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın, Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair;HMK'nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 06.04.2023 tarihinde, oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK'nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.

Full & Egal Universal Law Academy