İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/303 Esas 2023/556 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi
Esas No: 2020/303
Karar No: 2023/556
Karar Tarihi: 30.03.2023

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/303
KARAR NO: 2023/556
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 10.10.2019
NUMARASI: 2019/221 Esas - 2019/1090 Karar
DAVA: Ceza koşulu alacağı (İşçinin rekabet yasağının ihlalinden kaynaklanan)
Taraflar arasındaki cezai şart alacağı davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın kısmen kabulüne dair verilen hükme karşı, her iki taraf vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; davalının müvekkili şirkette 08.10.2012 tarihli iş sözleşmesiyle “Balkan Ülkeleri Hat Geliştirme Lideri” pozisyonu ile işe alındığını, iş sözleşmesinde davacının işten ayrıldıktan sonra rekabet etmeme yükümlülüğü çerçevesinde davranmasına ilişkin hükmün söz konusu olduğunu, davalının bilahare 31.07.2013 tarihinde işten istifa ettiğini, rekabet yasağı hükmündeki iki yıllık süre dolmadan müvekkili ile aynı sektörde rakip olarak 29.08.2013 tarihinde kurulan ... Ticaret Limited şirketinde çalışmaya başladığını, bu şirketin müvekkili şirketin müşterisi olan iki şirket tarafından kurulduğunu ve şirketin yönetim kurulu üyeliğine daha önce müvekkili şirkette çalışan ...n getirildiğini, davalının rekabet yasağına aykırı davrandığını, bu nedenle de davalının iş sözleşmesinde kararlaştırılan bir yıllık ücreti tutarında cezai şart ile müvekkilinin uğradığı aşkın zararlarının tazmini için fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 15.000TL tazminata hükmedilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı yanca verilen açıklama dilekçesinde, davadaki talep cezai şart alacağı olarak 10.000 TL talep edildiği şeklinde açıklanmıştır. Davalı vekili, savunmasında özetle; müvekkili ile yapılan sözleşmede herhangi bir imzanın bulunmadığını, rekabet yasağı maddesinde müvekkiline İstanbul, İzmir, Denizli, Bursa, Ankara illeri sınırları dahilinde iş bulmasının yasaklanmasının lojistik sektöründe bu iller dışında zaten iş bulma imkanının olmaması nedeniyle dürüstlük kuralına aykırı olduğunu, sözleşmede kararlaştırılan cezai şartın TBK'nın 420. maddesi gereğince tek taraflı olduğundan geçersiz olduğunu, müvekkilinin çalışmak zorunda olduğunu, çalışma hakkını sekteye uğratacağını, bu nedenle davanın haksız olduğunu beyan ederek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; "...TBK m.445/1 hükmü ise"rekabet yasağı işçinin ekonomik geleceğini hakkaniyeti aykırı olarak tehlikeye düşürecek biçimde yere zaman ve işlerin türü bakımından uygun olmayan sınırlamalar içeremez ve süresi, özel durum ve koşullar dışında 2 yılı aşamaz demektedir. Haksız refaket fiili yönünden dinlenen tanık ... ,Davalı ... 'ın Yunan -balkan hattında hat geliştirme lideri olarak sorumluluğunun yüksek olduğunu,,fiyatlandırma yaptığını, mesleki sırlara vakıf olduğunu tanık ... davalının beyaz yakalı olduğunu ,ticari sır olmasa da ahlaki olarak çalışılan yere sadakatın bir ödev olduğunu ,tanık Volkan ise davalının fiyat verme yetkisinde bulunduğu bu sayede müşterilerin alışkanlıkları sözleşmenin dip detay şartlarını bildiğini söylediğinden, Davalının fiyatlandırma yaptığı ,müşteri portföyünün,bu iş kolundaki müşterilerin alışkanlıklarının ,müşteriye uygun sözleşme oluşturma şartlarının vs bilgisine vakıf olmakla bu bilgilerin ticari sır niteliğinde bir nevi ilgili sektörün satış siyasetini yönetecek konumda olmakla ticari sırra vakıf bulunduğu- yargıtay içtihatları gereği -yönünde mahkemede oluşan kanaat uyarınca ,davacı şirketten ayrılarak aynı iş kolunda faaliyet gösteren firmada çalışmaya başlaması haksız rekabet oluşturduğunun kabulü gerekmiş,her ne kadar bilirkişi yapılan işin hizmet sektörü olup ,maliyet ilkesi,rekabetçi piyasa koşullarında davalının yaptığı işin ticari sır kapsamında bulunmadığından bahsetmiş isede ,12. Mad yer alan düzenlemenin davalının ekonomik ve sosyal geleceğini olumsuz etkileyecek çalışma özgürlüğünü tehlikeye sokacak şekilde uzun süreli olmadığı ,(TBK m.444-445 vd mad)1 sene ile sınırlı tutulduğu,keza davalının kendi isteği üzerine işyerini bıraktığı da görüldüğünden davacının bu yöndeki iddiaları dürüstlük kuralı çerçevesinde haklı bulunmuştur. Sözleşme düzenlemeye göre tazmini gereken cezai şart tutarı net ücretin 1 yıllık karşılığı olarak belirtilmekle davalının son net ücretinin Temmuz tam 2013 tam maaşının 3.824,82 Tl Olduğu 10 aylık bir çalışmadan sonra davalının kendi isteği üzerine ayrıldığı görüldüğünden talep edilebilecek cezai şartın 10 aylık tam maaşı üzerinde belirleneceği ancak fakat taleple bağlı kalınmak şartı ile 10.000 Tl cezai şart talep edildiğinden bu miktarın tamamı kabul edilerek,dava tarihinden avans faizi işletilmiş, zarar talebinden vazgeçildiği..." gerekçesiyle, davacı tarafın aşkın zarar talebinden vazgeçmiş olduğu görüldüğünden bu hususta karar verilmesine yer olmadığına, 10.000,00TL cezai şart bedelinin dava tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, her iki taraf vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Sözleşme hükümlerinin yasal şartlara uygun olmadığını, dava konusu sözleşmenin ilgili maddesinin; işçi, iş sözleşmesinin sona erdiği tarihten itibaren bir yıllık süre içinde iş verenin faaliyet gösterdiği İstanbul, İzmir, Denizli, Ankara illeri sınırları dahilinde iş verenin faaliyet konusuna giren işi ve alanlarda iş verenin izini olmaksızın kısmen veya tamamen iş verene rakip olabilecek biçimde işletme, şirket kuramayacağı, mevcut işletme veya şirkete ortak olmayacak, kendi adına hesabına iş yapamayacak, iş verenin porföyündeki mevcut müşterilere yeni işinde kullanamayacak şeklinde olduğunu, iş bu maddenin sınırlayıcı nitelikte olmadığını, keza rekabet yasağı sözleşmesinin geçerli olması için bir şartta işçinin faaliyet göstermeyeceği faaliyet alanının açık olarak belirlenmesi gerektiğini, sözleşmede ise genel bir tabir olarak iş verenin faaliyet alanı şeklinde ifade sınırlayıcı nitelikte olmadığını, 11. maddede işçinin hizmet akdiyle çalışmasına herhangi bir engel düzenleme olmadığını, bu yönde savunmalarının mahkemece dikkate alınmadığı, gerekçesinde genel olarak madde metni alınıp müvekkillerin cezai şarta mahkum edildiğini, Davacının zararını ispatlayamadığını, davacı iş veren tarafından davanın temeli ispat edilemediği gibi müvekkili işçilerin hangi bilginin kullanılması suretiyle zarara uğradığının da ispatlanamadığını keza rekabet yasağı şartının geçerli olabilmesinin temel kuralının işçinin eylemi ile işverenin varsa zararı arasındaki uygun illiyet bağı olduğunu, davacının bu bağı da ispatlayamadığını, Taraflar rekabet yasağı sözleşmesinde mutlak bir serbestiye sahip olmadığını, işverenin yasal şartlara şeklen uymak için belli bir yer sınırlaması yapmış gözükse de yapılan sınırlamanın işçinin tamamen çalışma özgürlüğünü engeller nitelikte olduğunu, işçinin belirlenen alanlar dışından iş bulmasının imkansız olduğunu, rekabet yasağı sözleşmesinin işçinin ekonomik geleceğinin hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye atılmaması şartıyla geçerli olabileceğini, bu anlamda işçinin mesleki geleceğini önemli ölçüde sınırlandıran bir rekabet yasağı şartının, işverenin haklı menfaatlerinin korunması için olmazsa olmaz nitelikte olmadığı sürece ölçüsüz olacağını, Davalıya herhangi bir sır tevdi edildiğinin ispatlanamadığını, bir hususun sır teşkil edebilmesi için diğer bir koşul, bu bilginin sınırlı bir çevre tarafından bilinmesi gerektiğini, bu çevredekilerin sayısının nispi olduğunu, herkes tarafından bilinen şeyler sır teşkil etmeyeceğini, davacı tarafından sır olarak belirtilen fiyat bilgisi, müşteri bilgisi, lojistik sektöründe herkesçe bilinen hatta internet yoluyla yayımlanan bilgiler olup, sır kapsamında olmadığını, Rekabet yasağının, iş sözleşmesi sona erdikten sonra eski işverenin haklı menfaatlerinin korunmasını amaçladığı için işverenin korunmaya değer gerçek bir yararının olması gerektiğini, işveren yargılama yapılan diğer davalarda da (dokuz işçiye karşı dava açmıştır) tespit edildiği üzere zarar etmediğini hatta kâr elde etmekte olduğunu, her ne kadar müvekkiline herhangi bir sır tevdi edilmemiş olsa da bir an için aksi düşünülse dahi işverenin herhangi bir zararının söz konusu olmadığını, Müvekkiline imzaltılmış olan sözleşmenin değerledirilmesinde, davalı işçinin davacı fimadaki işçinden ayrıldıktan sonra başka bir firmada çalışmasını yasaklamadığının görüldüğünü, işçinin çalışma özgürlüğünü engelleyen hatta somut olaydaki gibi bir nevi köle haline getiren sözleşmeler geniş şekilde değil olabildiğince dar yorumlanması gerektiğini, metinde davacı firma ile aynı işi yapan başka bir firmada hizmet sözleşiyle bağlı olarak çalışacağına ilişkin bir hükmü olmadığını, Cezai şart ayrı bir madde olarak düzenlenmiş ve geçerli olmadığını, davacı işverenin sunmuş olduğu iş sözleşmesinde 11.madde rekabet etmeme taahhüdü ve 12 madde cezai şart maddesi olarak düzenlendiğini, 12 madde salt rekabet etmeme taahhüdü değil, genel olarak düzenlenen bir cezai şart maddesi olduğunu, yani 11 madde rekabet etmeme taahhüdü içinde bir bir yaptırım bulunmadığını, iş bu 12. madde, TBK'nın 420.maddesi gereği, işçi aleyhine tek taraflı cezai şart geçersiz olduğundan geçersiz olduğunu, keza iş sözleşmesi 12.maddesinde yer alan "taraflar" ibaresi sadece kanunu dolanmak amaçlı olup tüm sözleşme kapsamında sadece işçi aleyhine düzenlenmiş olduğunun açık olduğunu, ancak mahkemece bu durum tüm savunmalarına rağmen dikkate alınmadığını, İşverenin gerçek bir menfaati de kalmadığını, mahkemece taahhüdün işçinin ekonomik geleceğini tehlikeye düşürüp düşürmediği tartışılmadığını, bu konudaki savunmalar dikkate alınmadığını, rekabet yasağı sözleşmesinin hiçbir şekilde işçinin ekonomik geleceğini tehlikeye düşürmediğini, TBK'nın 445.maddesinin 1. fıkrasına göre öncelikle işçi açısında ekonomik gelecek kavramı dikkate alınması gerektiğini, keza işçinin çalışma hakkı ve özgürlüğü Anayasal bir hak olduğunu, İşçiye imzalatılan sözleşmede yer alan sözde sınırlama özde zaten lojistik sektörünün yoğunlaştığı lojistik personelinin yegane iş bulabildiği iller olduğunu, sınırlamanın İstanbul, İzmir, Denizli, Bursa, Ankara illerini kapsamakla bir lojistik çalışanının genel olarak iş bulma olanaklarınında ortadan kaldırılması demek olduğunu, mahkemece işçinin ekonomik geleceği dikkate alınmadığını, Mahkemece avans faizine hükmedilmesi yerinde olmadığını, ticari işlerde faiz serbestçe belirlenir olduğunu, müvekkilinin tacir olmadığı gibi müvekkili açısından da iş sözleşmesinde kaynaklı cezai şartta avans faizi uygulanamayacağını, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.Davacı vekili, katılma yoluyla istinaf başvuru dilekçesinde özetle; İlk derece mahkemesi tarafından cezai şart tutarının davalının on aylık tam maaşı üzerinden belirleneceği gerekçesi ile davalı tarafça müvekkili şirkete 10.000 TL cezai şart ödenmesi yönünde hüküm kurulmuşsa da söz konusu hükmün hatalı olduğunu, taraflar arasında akdedilen sözleşmenin “Cezai Şart” başlıklı 13. maddesi ile çalışanın bir yıllık net ücreti tutarında cezai şart ödeyeceği kararlaştırıldığını, dolayısıyla ilk derece mahkemesinin tarafından talep edilebilecek tazminatın davalının “10 aylık tam maaş” olarak tespiti suretiyle hüküm kurulması hatalı olup, ilk derece mahkemesi kararı bu haliyle usul ve yasaya aykırı olduğunu, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararın yukarıda belirtilen yönden usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararının kaldırılarak cezai şart hakkında gerekçe de düzeltilerek davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, hukuki niteliği itibariyle, işçinin rekabet yasağını ihlal ettiği iddiasına dayalı cezai şart alacağının tahsili istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne karar verilmiş; bu karara karşı, davalı ve davacı vekillerince, istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK'nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Uyuşmazlık, davacı şirkette çalışmış olan davalının taraflar arasındaki rekabet yasağı taahhütnamesini çalışma ilişkisinin sona ermesinden sonraki döneme ilişkin ihlal edip etmediği, ceza koşulunun geçerli olup olmadığı ve bu bağlamda sözleşmede yar alan cezai şartı ödemekle yükümlü olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.Dosyada davacı ve davalının taraf olduğu 08.10.2012 tarihli iş sözleşmesinin imzalanmış olduğu anlaşılmaktadır. Davalının, davacı nezdindeki çalışma ilişkisini 31.07.2013 tarihinde istifa ile sonlandırdığı, sonrasında ise aynı işi yapan dava dışı ... Nakliyat...Ltd. Şti' nde işe başladığı hususlarında ihtilaf bulunmaktadır. Dava, rekabet etmeme yükümlülüğüne aykırılık nedeniyle sözleşmede belirlenen cezai şartın ve uğranılan zararın tazmini istemine ilişkin olup, davacı vekilince 03.10.2019 tarihli oturumda 10.000 TL cezai şartın faiziyle birlikte tahsili talep edilerek, uğranılan zararların tahsili talebinden vazgeçildiği belirtilmiştir. Taraflar arasında düzenlenen hizmet sözleşmesinin “Rekabet Memnuiyeti” başlıklı 12. maddesinde “ Çalışan, iş sözleşmesinin sona erdiği tarihten itibaren 2 (bir) yıllık süre içerisinde; işverenin faaliyet gösterdiği İstanbul, İzmir, Denizli, Bursa, Ankara illeri sınırları dahilinde, işverenin faaliyet konusuna giren iş ve alanlarda, işverenin izni olmaksızın kısmen veya tamamen işverene rakip olabilecek biçimde bağımsız işletme veya şirket kuramayacağını, mevcut işletme veya şirketlere ortak olamayacağını, işverenlikte üstlendiği işle aynı mahiyette gerek kendi adına ve hesabına gerekse kendi adına üçüncü kişiler hesabına işlem yapmayacağını, işverenin portföyünde mevcut şirketleri (işverenin müşterilerini) yeni işinde kullanamayacağını, işverenden ayrılan diğer personel ile kendisine veya onlara ait iş yerlerinde birlikte çalışmak dâhil olmak üzere iş görmeyeceğini, işverenle ticari ilişkisi olan veya sona eren firmalarda alt işveren ve müteahhitlerde çalışmayacağını kabul ve beyan eder. Ayrıca çalışan, iş yerinden ayrıldıktan sonra işverenin unvanını kullanacak biçimde hiçbir işlem yapmayacağını kabul ve taahhüt eder." şeklinde düzenlenmiştir. Yine sözleşmenin "Cezai Şart" başlıklı 13 maddesinde " Taraflardan herhangi birinin kendisine düşen mükellefiyeti yerine getirmemesi halinde ve/veya işbu sözleşmede yer alan hükümlerden herhangi birine aykırılık halinde, diğer tarafa maddi ve manevi zarar ve ziyanı hariç olmak üzere Çalışanın 1(bir) yıllık net ücreti tutarında cezai şart ödemeyi ve bu cezai şartın fahiş olmadığını şimdiden kabul ve beyan ederler. Oluşan zararın işbu cezai şart miktarını aşması durumunda Taraflar, fazlasını tazminle de yükümlüdürler" hükmü düzenlenmiştir. İşçi ve işveren, rekabet yasağı anlaşmasına bir ceza koşulu koyabilir. Ancak bu ceza koşulunun geçerliliği TBK'nın 420/1. maddesine bağlıdır. Yani, burada getirilecek bir ceza koşulunun sadece işçi aleyhine bir ceza koşulu olmaması, bunun karşılığında işverenin de bir edim üstlenmiş olması gerekir. Taraflar arasında cezai şart düzenlemesine ilişkin 13 maddesinde tarafların herhangi birinin kendisine düşen mükellefiyeti yerine getirmemesi halinde diğer tarafa cezai şart ödemesi hüküm altına alınmış olduğundan, ceza koşulunun sadece işçi aleyhine bir ceza koşulu olmadığı anlaşılmaktadır. Buna göre davalı vekilinin sözleşmedeki ceza koşulunun TBK'nın 420. maddesi uyarınca geçersiz sayılması gerektiği yönündeki istinafı yerinde görülmemiştir. Taraflar arasındaki sözleşmenin sona erdiği tarih itibariyle yürürlükte bulunan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun rekabet yasağının koşullarının düzenlendiği 444. maddesi uyarınca “Fiil ehliyetine sahip olan işçi, işverene karşı, sözleşmenin sona ermesinden sonra herhangi bir biçimde onunla rekabet etmekten, özellikle kendi hesabına rakip bir işletme açmaktan, başka bir rakip işletmede çalışmaktan veya bunların dışında, rakip işletmeyle başka türden bir menfaat ilişkisine girişmekten kaçınmayı yazılı olarak üstlenebilir. Rekabet yasağı kaydı, ancak hizmet ilişkisi işçiye müşteri çevresi veya üretim sırları ya da işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkânı sağlıyorsa ve aynı zamanda bu bilgilerin kullanılması, işverenin önemli bir zararına sebep olacak nitelikteyse geçerlidir.” Aynı Kanunun rekabet yasağının sınırlandırılmasına ilişkin 445. maddesi gereğince de “Rekabet yasağı, işçinin ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürecek biçimde yer, zaman ve işlerin türü bakımından uygun olmayan sınırlamalar içeremez ve süresi, özel durum ve koşullar dışında iki yılı aşamaz. Hâkim, aşırı nitelikteki rekabet yasağını, bütün durum ve koşulları serbestçe değerlendirmek ve işverenin üstlenmiş olabileceği karşı edimi de hakkaniyete uygun biçimde göz önünde tutmak suretiyle, kapsamı veya süresi bakımından sınırlayabilir.” Benzer uyuşmazlıkta (davacısı aynı davalısı farklı) verilen kararın temyiz incelemesini yapan Yargıtay 11. HD'nin 2016/6456 E- 2017/7011 K sayılı, 07/12/2017 tarihli emsal karar içeriğinde işaret edildiği üzere; somut olay değerlendirildiğinde taraflar arasındaki sözleşmede yer alan rekabet yasağına ilişkin hükmün yasal düzenlemelere aykırı bulunmadığı, koşullarının ve sınırlandırılmasına ilişkin hükümlerinin geçerli olduğu, davalının davacı şirkette Balkan ülkeleri hat geliştirme lideri unvanı ile çalıştığı, böylece özellikle Balkan ülkelerine yapılan taşımacılık faaliyetleriyle ilgili olarak yapılan anlaşma ve verilen fiyatlar yönünden edindiği bilgilerin ticari sır olarak nitelendirilebileceği, davalının davacı şirketteki görevinden istifası sonrasında davacı şirketle aynı alanda faaliyet gösteren ... isimli firmada çalışmaya başladığı anlaşılmaktadır. Yargılama aşamasında dinlenilen tanık beyanları ile dosyadaki iddia ve deliller itibariyle cezai şart talep koşullarının gerçekleştiği kabul edilerek kuralan hüküm isabetli olup, aksi yöndeki davalı vekili istinaf başvuru nedenleri de yerinde görülmemiştir. Davacı vekilince de karar katılma yoluyla istinaf edilmiştir. Taraflar arasındaki sözleşmenin yukarıda yer verilen 12 ve 13 maddesi hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, çalışanın rekabet yasağını ihlal etmesi sonucu cezai şartın davalı çalışanın bir yıllık net ücret tutarı kadar olacağı hüküm altına alınmış olduğundan, ilk derce mahkemesinin çalışanın çalışma süresinin on ay kadar olduğu, bu nedenle cezai şart alacağının da on aylık net ücret tutarı kadar olabileceği yönündeki gerekçesi isabetsiz olmuştur. Rekabet yasağının ihlal edildiği kabul edilmekle sözleşmenin 13. maddesi uyarınca sorumlu olunan cezai şart tutarı çalışanın bir yıllık net ücreti kadar olacaktır. Bu yönüyle davacı vekilinin istinaf başvurusu yerinde olup, kararın gerekçesinin bu surette düzeltilmesi ve hükmün de bir yılık ücret miktarı esas alınarak kurulması gerekmiştir. Ancak davalının işçi olduğu ve gelir durumu esas alınarak ve davalının savunma içeriği de dikkate alınarak TBK'nın 182/3. maddesi uyarınca ceza koşulunun resen tenkisi gerektiği kanaatine varılmıştır. Bu yönüyle davalı vekilinin istinaf başvurusu kısmen yerinde görülmüştür. Taraflar arasındaki cezai şart düzenlemesi içeren 13. maddesinde cezai şartın davalı çalışanın bir yıllık net ücret tutarı kadar olacağı hüküm altına alınmıştır. Buna göre cezai şart tutarı 3.824,82x12= 45.897,84 TL kadar olup, TBK'nın 182/2. maddesi uyarınca takdiren 5/6 oranında resen tenkis edilmek suretiyle davacının talep edebileceği cezai şart alacağı 7.649,64 TL olarak hesaplanmış ve ilk derece mahkemesi kararının bu şekilde düzeltilmek üzere kaldırılmasına ve bu miktar bakımından davanın kabulüne karar vermek gerekmiştir. Resen tenkis nedeniyle fazlaya dair talebin reddine karar vermek gerekmiştir. Davacının talebi ceza koşuluna ilişkin olup resen tenkis nedeniyle fazla dair talep reddedildiğinden, davalı yararına avukatlık ücreti ve yargılama giderlerine hükmedilmemiş, yargılama giderlerinin tamamı davalı taraf üzerinde bırakılmıştır. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK'nın 353/1.b.2 maddesi uyarınca her iki taraf vekillerinin istinaf başvurularının kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesinin istinaf konu kararının kaldırılarak davanın esası hakkında dairemizce yeniden hüküm kurulmasına dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gereçlerle; HMK'nın 353/1.b.2 maddesi uyarınca, her iki taraf vekillerinin istinaf başvurularının kısmen kabulü ile İlk Derece Mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına, davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm verilmesine, bu doğrultuda; 1-Ceza koşulunun resen tenkisi suretiyle davanın kısmen kabulüne, 7.649,64 TL ceza koşulu alacağının dava tarihinden itibaren işleyecek ve 3095 sayılı Kanun'un 2/2. maddesi uyarınca avans esasına göre hesaplanacak temerrüt faiziyle birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine, Fazlaya ilişkin talebin esen tenkis nedeniyle reddine, 2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gerekli 522,55 ilam harcından peşin alınan 256,20TL harcın mahsubu ile bakiye 266,35 TL harcın davalıdan tahsiline, Hazine'ye gelir kaydına, 3-Davacı tarafından sarf edilen 3.600,00 TL bilirkişi ücreti, 445,90 TL posta masrafı, 25,20 TL Başvuru Harcı, 256,20 TL Peşin Harç olmak üzere toplam 4327,30 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 4-Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre belirlenen 7.649,64 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,5-Hüküm altına alınan cezai şart alacağı tutarı Dairemizce resen tenkis sonucu belirlendiğinden, reddedilen tutar yönünden davalı yararına avukatlık ücreti ve yargılama giderleri hükmedilmesine yer olmadığına,6-HMK’nın 333. maddesi gereğince, artan avansların yatıran taraflara iadesine,7-İstinaf aşamasında sarf edilen yargılama giderleri yönünden; a-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına; davacı tarafından yatırılan istinaf peşin karar harcının, talep hâlinde, ilk derece mahkemesince davacıya iadesine, b-Davalı tarafından yatırılan istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına; davalı tarafından yatırılan istinaf peşin karar harcının, talep hâlinde, ilk derece mahkemesince davalıya iadesine,c-Kararımızın mahiyetine göre, taraflarca yapılan kanun yolu giderlerinin kendilerinin üzerinde bırakılmasına dair;HMK'nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi. 30.03.2023
KANUN YOLU: HMK'nın 362/1.a maddesi uyarınca, iş bu karar tarihi itibariyle, dava değerine göre karar kesindir.

Full & Egal Universal Law Academy