İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/833 Esas 2023/716 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi
Esas No: 2021/833
Karar No: 2023/716
Karar Tarihi: 27.04.2023

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/833 Esas
KARAR NO: 2023/716 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2016/322 Esas - 2021/129 Karar
TARİHİ: 04/02/2021
DAVA: Ticari Şirket (Fesih İstemli)
KARAR TARİHİ: 27/04/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; müvekkilinin davalı şirketin %13,77 hissesine sahip ortağı olduğunu, davalı şirketin çeşitli alacakları olması ve kasasında para gözükmesine rağmen ihtiyacı olmadığı halde kredi alıp faaliyeti dışında kullanarak şirketin kötü yönetildiğini, şirkete ait tesis ve teçhizatların satıldığını, uzun yıllardır karlı gözükmesine rağmen ortaklara kar payı dağıtmadığını, müvekkilinin genel kurullara çağrılmadığını, şirket hakkında bilgilendirilmediğini beyanla haklı nedenlerle davalı şirketin feshi ve tasfiyesine, aksi halde müvekkilinin şirketteki payının karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerlerinin ödenerek davalı şirketten çıkarılmasına, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile; müvekkili şirketin kötü yönetilmesi gibi bir durumun söz konusu olmadığını, şirketin zararlarına asıl sebebiyet veren kişinin davacının eşi ... olduğunu, 2008 yılına kadar şirketin davacının eşi tarafından yönetildiğini, şirketi ciddi zarara uğrattığını, şirket gelirlerini şahsı için kullandığını, bu nedenle şirketten uzaklaştırıldığını ve ibra edilmediğini, davacı ve eşi tarafından müvekkili şirket ve diğer ortaklarına karşı sürekli olarak kötü niyetli davalar açıldığını, bu davaların reddedildiğini, makinelerin satışının davacının eşi ...'ün şirkete verdiği zararın kapatılması için yapıldığını, davacının usulüne uygun şekilde şirket genel kurullarına çağrıldığını, iddialarının asılsız olduğunu beyanla davanın reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi'nin 04/02/2021 tarih ve 2016/322 Esas - 2021/129 Karar sayılı kararında; "Dava, şirketin feshi ve tasfiyesi, kabul edilmediği takdirde davacının payının verilerek ortaklıktan çıkartılması taleplerinden ibarettir... Tarafların karşılıklı iddia ve savunmaları, vergi kayıtları, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına binaen; davacının talebi, davalı şirketin haklı nedenle fesih ve tasfiye edilmesi kabul edilmediği takdirde davacının payının verilerek ortaklıktan çıkartılması taleplerinden ibarettir. Dosyada yer alan ticaret sicil kayıtları ve genel kurullara ilişkin tutanaklar incelendiğinde; davacının azınlık hissesine sahip olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda davacının azınlık haklarını kullanabilecek hisse oranına sahip olması nedeniyle, TTK. m. 531 hükmü uyarınca haklı nedenle fesih davası açma şartlarını taşıdığı, davalı şirketin 2009 dan bu yana herhangi bir kar payı dağıtmadığı, 2010 yılı hariç sürekli zarar ettiği, 2011 yılından bu yana makine ve taşıtlarını elinden çıkardığı, garimenküllerini grup şirketlerine kiraladığı, dolayısıyla da gayri faal hale geldiği itibar edilen bilirkişi raporunda tespit edilmiş olup, sürekli zarar eden, kar payı dağıtmayan, herhangi bir üretim yapmayan ve dolayısıyla da gayri faal hale gelen davalı şirketin, şirketin ana sözleşmesinde belirtilen amacı gerçekleştirmesinin mümkün olmadığı, taraflar arasında uzun zamandır süre gelen uyuşmazlık ve huzursuzluklar nedeniyle taraflar arasındaki güven ilişkisinin zedelendiği bu nedenle davacının davalı şirketin feshini istemekte haklı olduğu sonuç ve kanatine karar varılarak davanın kabulüne karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur. "gerekçesi ile davanın kabulü ile davalı şirketin fesih ve tasfiyesine karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesi ile; davacı tarafın, davalı müvekkili şirketin ihtiyacı olmadığı halde kredi alıp faaliyet dışında kullanarak şirketin kötü yönetildiği, şirketin kâr dağıtmadığı, genel kurul toplantıları ve diğer konularda bilgi verilmediği gerekçesiyle davalı şirketin feshi ve tasfiyesi veya davacının şirketteki payının karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerlerinin ödenerek davalı şirketten çıkarılması talebiyle işbu davayı ikame ettiğini, davanın Yerel mahkemece, cevap dilekçesinde, bilirkişi raporlarına karşı yapmış oldukları itirazlar ve diğer yazılı beyanların hiçbirine değinmeden eksik inceleme yaparak hatalı karar verdiğini, davacı tarafın şirkete olan sermaye borcunu ödememesi, feshe kendi kusuruyla neden olması, müvekkili firmaya ve diğer aile grubu şirketlerine karşı sürekli olarak kötü niyetli davalar açmış olması sebebiyle öncelikle davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, diğer taraftan bir an için bile davanın kabulüne karar verilmesi ihtimalinde dahi şirketin feshine değil, davacının payının ödenerek ortaklıktan çıkarılmasına karar vermesi gerektiğini, davacı tarafın 06.01.2021 tarihli bilirkişi raporuna karşı beyan dilekçesinde net olarak "Davamızın kabulü Şirketin feshi yerine müvekkil hisse değerinin borcu düştükten sonra müvekkile ticari faiziyle ödenmesini" talep ettiğini, Yerel mahkemenin taleple bağlılık ilkesi gereği davacıya payının ödenmesine ve ortaklıktan çıkarılmasına karar vermesi gerekirken şirketin feshine karar vermesinin hukuka aykırı olduğunu, davacı tarafın dava dilekçesinde belirttiği üzere müvekkili ... Ticaret A.Ş.'nin bir aile şirketi olduğunu, davacının eşi ...'ün 2008 yılına kadar müvekkili şirketin ortağı ve imzaya yetkili ismi olduğunu, davacının eşi ...'ün müvekkili firmaya verdiği büyük maddi zararlar, elde edilen gelirleri kendi lehine ve davacı lehine kullanması ve yaptığı olumsuz tasarruflar neticesinde şirketten uzaklaştırıldığını ve ibra edilmediğini, ...'ün müvekiline 4.351.338,00 TL borcunun bulunduğunun İstanbul 29. Asliye Ticaret Mahkmesi'nin 2013/278 E. sayılı dosyası ile sabit olduğunu ve ...'ün bu borcu müvekkili firmaya halen ödemediğini, şirketin borçlarının olmasının ve zarar etmesinin altındaki asıl nedenin bu olay olduğunu, müvekkili şirketin 2008 yılı öncesi dahil bütün dönemlerinin incelenmesini ve hangi yılda ne kadar zarar edildiğinin ve bu zararların hangi şirket yetkilisi döneminde gerçekleştiğinin de araştırılması gerektiğini, gerekli incelemeler yapıldığı takdirde müvekkilinin borçlarının büyük bir kısmının 2009 yılı öncesine ait olduğunun görüleceğini, bu nedenle bilirkişi heyetinin müvekkilinin 2009 yılları öncesini incelemesi gerekirken sadece 2009 yılı sonrasına ait yılları incelemeye konu etmesinin ve mahkemece bu talebin karşılanmamasının usule ve yasaya aykırı olduğunu, bu hususun davacı tarafın kötü niyetini ortaya koyacağını, davacının eşi ...'ün yönetimden uzaklaştırılması neticesinde davacı ve eşinin bu olayı sindiremediğini ve gerek fiziki gerekse maddi ve manevi açıdan ortakları ve şirketi zor durumda bırakmak için her şeyi yaptıklarını, davacının eşi ...'ün müvekkilinin ortağı olan ...'a fiziki olarak saldırarak darp ettiğini, yaşanılan olay neticesinde davacının eşinin Bakırköy 42. ASCM 2014/140 E. sayılı dosyası ile ceza aldığını, davacı ve eşinin, şirketi ve şirket ortaklarını zor durumda bırakma yıpratma girişimlerinin sadece darp olaylarıyla sınırlı kalmayıp davacının eşi ...'ın yönetimden uzaklaştırıldığından beri şirketlerin kötü yönetildiğinden, şirketlerin zarar ettiğinden, kâr paylarının dağıtılmadığından vb. gerekçelerle yöneticilerin tazminat sorumluluğu ve şirketlerin feshi talepleriyle gerek müvekkili ... Ticaret A.Ş'ye gerekse de diğer aile şirketleri ... Tic. Ltd. Şti., ... San. Tic. Ltd. Şti., ... İhr. Paz. Ltd. Şti., ... Dış Tic. Ltd. ve diğer aile şirketlerine onlarca dava açarak zor durumda bırakmak istediğini, davacı ve eşi müvekkiline ve ortağı bulundukları diğer aile şirketlerine; Bakırköy 6. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/395 E. (Davacılar ..., ...- Davalılar ..., ...), Bakırköy 6. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/394 E. (Davacı ...- Davalılar ..., ..., ...), Bakırköy 6. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/361 E. (Davacılar ..., ...- Davalılar ..., ..., ...), İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/400 E. (Davacılar ..., ..., ...- Davalı ...), Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/322 E.(Davacı ...- Davalı ... Ticaret A.Ş.), İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/341 E. (Davacılar ..., ..., ...- Davalı ... Sanayi Ticaret Limited Şirketi, dahili davalı ...). dosyalar ile davalar açtığını, bu davaların tamamı reddedilmiş olmakla beraber davacının son olarak müvekkiline ve ortaklarına karşı Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 2019/548 E. sayılı dosyası ile bir dava daha ikame etmiş olup söz konusu davanın derdest olduğunu, Bakırköy 6. Asliye Ticaret Mahkemesi'nde görülmekte olan 2016/361 E., 2016/395 E., 2016/394 E. ve İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 2016/400 E. sayılı dosyalarında gelen uzman bilirkişi raporlarında görüldüğü üzere şirket yetkililerinin söz konusu grup şirketlerini şahsi menfaatlerine yönelik kullanmadığının, şirketleri kötü yönetmediğinin belirtildiğini, sadece bu bilirkişi raporları incelendiğinde dahi davacının davaya konu iddiaların gerçekle bir alakasının olmadığının ortaya çıktığını, bu nedenle davacı ve eşinin, dava açma hakkını sürekli kötüye kullandığının görüldüğünü, davacının sürekli olarak şirketi ve ortaklarını yıldırmak için dava ve icra yollarına başvurarak şirketi maddi açıdan ve prestij açısından zora soktuğunu, yukarıda esas numarasını verdikleri dosyalardaki bilirkişi raporları celp edilip incelendiğinde huzurdaki davanın ne kadar haksız ve kötü niyeti olduğunun bir kez daha görüleceğini, bu nedenle davanın öncelikli olarak reddi gerektiğini, Dairemiz aksi kanaatte ise ek bilirkişi raporu alınmasını talep ettiklerini, müvekkilinin, davacı eşi ...'ün verdiği zararları karşılamak, bankaların borcunun bir kısmını ödeyebilmek, şirketin işleyişini düzene sokmak ve nakdi sıkıntıyı gidermek amacıyla 500.000,00 TL sermaye arttırımına gitmiş olup şirket ortaklarının ödemeyi taahhüt ettikleri sermaye borcunu 2009 yılında ödediklerini, davacının %13,77 hissesine tekabül eden 62.004,80 TL'lik taahhüdünü bugüne kadar ödemediğini, daha önceden Yerel mahkemeye sundukları bağımsız denetçi raporlarından görüleceği üzere davacının borcunun adatlandırma yapılması sonucu 18.10.2017 tarihi itibariyle faizi ile birlikte 268.631,06 TL borcu oluştuğunu, müvekkilinin diğer ortaklarının taahhütlerini yerine getirmesiyle borçlarının bir kısmının ödendiğini, davacının söz konusu borcunu ödememesi sebebiyle müvekkilinin sıkıntılar yaşadığını, sermaye borcunu ödemeyen davacının şirketin feshini istemesinin kötü niyetli olduğunu, bilirkişinin yaptığı incelemede davacının genel kurul kararıyla birlikte sermaye borcunun şirketin genel durumuna etkisini de incelemiş olması gerektiğini, bu yönüyle raporun eksik tanzim edildiğini, Yerel mahkemece gerekli incelemeler yapılmadan karar verilmesinin hatalı olduğunu, şirketin feshine sebep gerekli hukuki koşulların oluşup oluşmadığına bakılmadan önce, müvekkilinin dava dışı şirketlerle ve davacı ... ve eşinin dava dışı şirketlerdeki durumuna bakılması gerektiğini, dava dışı diğer aile grubu şirketlerinde davacı ... ve Eşi ...'ün en az % 40 en çok % 50 hisselerinin bulunduğunu, müvekkili ile dava dışı aile şirketleri arasındaki ilişkinin kiracılık ilişkisi olduğunu, müvekkiline ve dava dışı diğer şirket ve ortaklarına bakıldığında şirketlerin bir grup aile şirketleri olduğunun anlaşıldığını, bu şirketlerin birbirleri lehine kefil olması veyahut kredi çekmesinin hayatın olağan akışı içinde olduğunu, bu nedenle müvekkilinin diğer şirketlere kefil olması veya kredi çekmesinin şirketi kasten zarara uğratmak gibi bir amacı olamayacağını, davacı ve eşinin lehlerine kredi çekilen ve kefil olunan dava dışı şirketlerin de ortakları bulunduklarını, bu nedenle müvekkilinin kredi çekmesi ve diğer grup şirketlerine kefil olmasının aslında diğer grup şirketlerini de ayakta tutmakta, güçlendirmekte olduğunu, bu durumun grup şirketlerinin ortakları konumunda olan davacı ve eşinin de menfaatine olduğunu, bu hususu daha önceki beyanlarında belirtmelerine rağmen Yerel mahkemece bu hususa değinilmemesinın hatalı olduğunu, fesih kararının sadece müvekkilini değil yukarıda belirttikleri diğer tüm aile şirketlerinin de varlığını etkileyeceğini, davacının diğer aile şirketlerinin hissedarı olduğu düşünüldüğünde fesih kararı yerine alternatif tedbirlere davacının payı ödenerek ortaklıktan çıkarılmasına karar verilmesi gerektiğini, feshin son çare olup asıl olan şirketin devamlılığı olduğunu, gerek bilirkişilerin gerekse Yerel mahkemenin değinmediği bir hususun bilirkişi ...'a şirket mali müşaviri tarafından atılan maillerde de sabit olan ... Ltd.Şti.'nin, müvekkili ... A.Ş.'ye ait arsa üzerinde raporda da bahsedilen ilave binayı, kira karşılığı inşaatını yaptığını dikkate almadıklarından eksik inceleme yaptıkları olduğunu, müvekkiline ait arazi üzerinde yapılan bina için diğer grup şirketlerinden ...'ın 2006, 2007, 2008 yıllarında 3.094.267,95 TL tutarında harcama yaptığını ve defter kayıtlarında özel maliyet hesaplarında takip ettiklerini, ilave binanın diğer aile şirketi tarafından yapılmışken taşınmazın kira alınmadan veya düşük kirayla verildiği gerekçesiyle şirketin zarara uğratıldığından söz edilemeyeceğini; Danıştay 3. Dairesi’nin E.1998/150,K.2000/1961 sayılı kararında kullanılmak suretiyle kiralanan boş arsaların üzerine yapılacak olan binalara ilişkin harcama bedellerinin özel maliyet olarak değerlendirilmesi gerektiğinin belirtildiğini, kiralanan boş arsa üzerine yapılan binaların VUK’un 272. maddesinde belirtilen gayrimenkulün değerini artıran harcamalar olduğunu, bina harcamalarının kiracı tarafından peşin ödenen kira olarak değil, özel maliyet olarak hesaplara intikal ettirilmesi gerektiğini, bu çerçevede kiracı tarafından bina için yapılan harcamalar üzerinden gelir vergisi kesintisinin (stopaj) yapılmasının söz konusu olamayacağını, bu durumda ... Ltd. Şirketi'nin kira karşılığı ilave binayı yaptığını ve kiracı olarak orada bulunduğunu, boş arsa üzerine kira karşılığı bina yapmanın en az 15 yıli en çok 49 yıllık kira sözleşmeleri için geçerli olduğunu, ... Ltd. Şti. nin bu binaya 2006-2008 yıllarında 3.094.267,95 TL gibi bir harcama yaptığını ve bu tutarı adatlandırma yoluyla 02.09.2021 tarihi itibariyle 10.485.466,23 TL'lik bir kira tutarına denk geldiğini, bugünki değeri düşünüldüğünde ise takribi 12.000.000,00 TL tutarına denk geldiğini, İnşaat Mühendisi ...'ın ilave binaya aylık 2019 yılı için 65.000,00 TL, eski bina için ise aylık 16.000,00 TL değer takdir ettiğini, bilirkişi heyetince kiracıların yerlerinin belirli olmadığından bahisle binaların tamamı üzerinden kira takdirinde bulunduğunu, kiracıların kullanım alanlarının belli olduğunu, Bakırköy 6.Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 2016/394 Esas dosyasında mevcut olan bilirkişi raporunda görüldüğü üzere müvekkili firma bünyesindeki kiracı sıfatı ile kullanılan yerlerinin tespit edildiğini ve kira takdirlerinin yapıldığını, rapora göre kiracı bulunan dava dışı ... Pazarlama Limited Şirketi'nin yeni binada sadece 59,40 m2 lik ofis alanını kullandığının, ... Limited Şirketi'nin yeni binada sadece 14,55 m2 ofis alanı ve dava dışı ve ortaklarla ilgisi bulunmayan ... Turizm Ltd. Şti.nin ise 20,10 m2 ofis alanı bulunduğunun belirtildiğini ve bunların kira bedellerinin uygun olduğunun belirtildiğini, bu nedenle bilirkişi heyeti bu hususları incelemediğinden usule ve yasaya aykırı rapor tanzim ettiğini, bilirkişilerin kullanılabilir kapalı alanı mevcut bina 2001,36 m2 ve ilave bina 4370,15 m2 toplamda 6.371,51 m2 lik binanın sadece 93,75 m2 sinin kiralık olup diğer 6.277,76 m2 lik bölümünü ... Ltd. Şti. nin kullandığını, arsa karşılığı kiralama yaptığını, Danıştay kararında da belirtildiği gibi kiracılık süresi bittiğinde davalı müvekkili şirketin bu geliri kayıtlarına intikal ettireceğini, bilirkişilerce belirlenen kira bedellerinin hatalı olduğunu, dava dışı ...'ın söz konusu binayı özel maliyetlerle kira karşılığında yaptığını, bir an için bile raporun doğru tanzim edildiği düşünüldüğünde dahi kira gelirinin salt 2019 yılına göre değil her yıla göre ayrı ayrı ve her bir şirket için kullanım alanı dikkate alınarak hesaplanması gerektiğini, bu eksikliklerin giderilmesi için yaptıkları itirazın Yerel mahkemece kabul görmediğini, diğer taraftan Yerel mahkemece bu bedellerin zarar olarak değerlendirildiğini, belirttikleri hususlarda yeni bir rapor alınmış olsaydı herhangi bir zarar olmadığının ortaya çıkacağını, bu nedenle Yerel mahkemece eksik inceleme yapıldığını, kanun koyucunun TTK madde 531'de belirttiği gibi sermayenin en az onda birine sahip olan her ortağın haklı nedenlerin varlığında şirketin feshini isteyebileceğini, TTK 245'in duruma uygun düştüğü ölçüde sermaye şirketleri olan anonim şirketlerine de uygulanacağının açık olduğunu, TTK madde 245/2 de fesih sebebinin oluşmasına neden olan ortağın dava hakkının olmadığını belirttiğini, önceki beyanlarında ve yukarıda belirttikleri üzere davacının sermaye borcunu ödemediğini belirttiklerini, davacı eğer sermaye borcunu ödemiş olsaydı şirketin aktif ticari faaliyetlerine devam edebileceğini, tekrardan sermaye arttırımına giderek hacmini büyütmesinin ve daha geniş pazarlara ulaşabileceğinin tartışmasız olacağını, müvekkilinin belki bugün daha iyi durumda olabileceğini, bu nedenle yukarıda belirttikleri üzere davacının sermaye borcunu ödememesinin şirketin büyümesine, zarar etmesine etkisinin de araştırılması gerektiğini, gerekli araştırmanın Yerel mahkemece yapılmadığını, şirketin iddia edildiği gibi bugün kötü durumda olmasının sebebinin sermaye borcunu ödemeyen davacı olduğunu, bu nedenle davacının fesih sebebinin ortaya çıkmasına neden olduğundan dava hakkının TTK 245/2'ye göre bulunmadığını, bu nedenle davanın reddi gerektiğini, Yerel mahkemenin bu iddiayı hiç araştırmadığını, gerekçesinde de bu hususa hiç değinmeyerek hukuka aykırı karar verdiğini, Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin yerleşik içtihatlarına göre de durumun böyle olduğunu, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin 13.06.2016 tarihli kararında ortaklar arasındaki güven ilişkisinin sona ermesine kusuruyla sebebiyet veren ortağın kendi kusuruna dayanarak fesih ve tasfiyeyi istemesinin ilke olarak kabul edilemeyeceğini, zira hiç kimsenin kendi kusurlu davranışlarından kendisi lehine sonuç çıkartamayacağını, aksi düşüncenin kabulünün kusurlu ortağın kendi kusurundan fayda sağlaması, kusurunun ödüllendirilmesi anlamına geleceğinin belirtildiğini, Yargıtay 11.Hukuk Dairesi'nin 29.09.2005 tarihli bir başka kararında davacı ortağın haklı nedenlerin ortaya çıkmasında kusuru olmaması gerekmekle birlikte yaşanan olaylara davacı ortağın kendisinin eylem ve işlemlerinin katkısının da bulunmaması gerektiğini ifade ettiğini, haklı sebeple şirketin feshini isteyen davacının fesih sebebinin oluşmasına neden olmaması gerektiğini, eğer davacı, feshin oluşmasına sebep olduysa bu durumda dava hakkı bulunmadığından davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, davacının sermaye borcunu ödemeyerek şirketin zarar etmesine ve şirketin büyüyüp gelişmesine neden olduğundan kendi kusuruyla fesih sebebinin oluşmasına neden olmuş olduğunun kabul edilmesi gerektiğini, bu nedenle davanın reddi gerektiğini, davacının, şirketin kararlarının bildirilmesi, özel denetçi şirketçe denetlendirilmesi, şirket toplantılarının haber verilmesi vs. ilişkin ihtara, müvekkili tarafından Beyoğlu ...Noterliği 21.04.2016 tarih ve ... yevmiye numaralı ihtarla olumlu cevap verdiğini, dolayısıyla davacının ihtara konu hakları kullandırmadığı yönündeki iddialarının gerçek dışı olup ispata muhtaç olduğunu, TTK madde 531'e göre mahkemenin haklı sebeplerin varlığında, fesih yerine, davacı pay sahiplerine, paylarının karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerlerinin ödenip davacı pay sahiplerinin şirketten çıkarılmalarına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme karar verebileceğini, şirketin feshi için yukarıda belirttikleri nedenlerden dolayı haklı sebebin oluşmadığının görüldüğünü, biran için bile haklı sebeplerin varlığı kabul edilse bile mahkemenin şirketin feshine karar vermeyebileceğini, feshin, istisnai bir çözüm yolu olduğu ve fesih durumunda tüzel kişiliğin sona ereceği dikkate alındığında son çare olarak uygulanması gerektiğini, Yerel mahkemece yukarıda belirttikleri üzere şirketin devamlılığının esas olduğunu ve şirketin feshine karar verilmesi durumunda davacının ortağı olduğu diğer aile şirketlerinin de ticari hayatının sekteye uğrayacağı dikkate alınarak fesih yerine davacının payının karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerinin ödenmesiyle ortaklıktan çıkarılmasına karar verilmesi gerekirken şirketin feshine karar verilmesinin hatalı olduğunu, Mahkemece diğer seçimlik yetkilerinin tartışılmadan karar verilmesi, davanın kendi kusuruyla fesih sebebinin oluşmasına neden olması, davacı tarafın 06.01.2021 tarihli dilekçesinde şirketin feshi yerine davacının payının ödenerek ortaklıktan çıkarılmasına karar verilmesi talebinin, şirketin mal varlığının zararları karşılamasına yeter olması, şirketinin varlığının devamının diğer aile grubu şirketlerin devamlılığı için de elzem olması ve davacıların dava haklarını sürekli olarak kötüye kullanması nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken şirketin feshine karar verilmesinin hukuka aykırı olup bozulması gerektiğini beyanla Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından verilen 2016/322 E. - 2021/129 K. sayılı kararın istinaf incelemesi neticesinde kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK'nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, Türk Ticaret Kanunu'nun 531. maddesi uyarınca davalı şirketin haklı sebeplerle feshi, aksi halde pay sahibi davacının gerçek pay değerinin ödenerek şirket paydaşlığından çıkarılması taleplerine ilişkindir. Mahkemece yukarıda açıklanan gerekçe ile davanın kabulüne, davalı şirketin haklı sebeple fesih ve tasfiyesine karar verilmiş, karara karşı davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. TTK'nın 531. maddesi "Haklı sebeplerin varlığında, sermayenin en az onda birini ve halka açık şirketlerde yirmide birini temsil eden payların sahipleri, şirketin merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinden şirketin feshine karar verilmesini isteyebilirler. Mahkeme, fesih yerine, davacı pay sahiplerine, paylarının karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerlerinin ödenip davacı pay sahiplerinin şirketten çıkarılmalarına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme karar verebilir." düzenlemesini içermektedir. TTK'nın 531. maddesinde haklı sebeple fesih sebepleri düzenlenmemiş ve bu konuda takdir hakkı somut olayın özelliği nazara alınarak Mahkemelere bırakılmıştır. Buna göre mahkemeler dayanılan vakıaların gerçekliğini, haklı sebep teşkil edip etmeyeceğini, şirketin feshinin son çare olup olmadığını, dava açan pay sahibinin gerçek pay değerinin ödenmesi suretiyle paydaşlıktan çıkarılmasının daha adil bir sonuç yaratıp yaratmayacağını ve somut olaya göre şirketin ayakta tutulması daha hakkaniyetli ve adil bir sonuç doğuracak ise alternatif bir çözüm yolunun bulunup bulunmadığını değerlendirerek karar verecektir. Davacı taraf, dava dilekçesi ile davalı şirketin feshi için haklı sebep oluşturan durumları; şirketin alacağı ve kasasında nakit olmasına rağmen kredi kullanması ve kullanılan kredilerin şirket faaliyetleri için harcanmaması, şirkete ait makinelerin satılması, boyahanenin kapatılması, şirketin 2009 yılından bu yana kar payı dağıtmaması, şirket genel kurullarına çağrılmaması ve tarafına şirketle ilgili bilgi verilmemesi şeklinde açıklamıştır. Mahkemece bankalara yazılan müzekkerelere verilen cevaplardan davalı şirketin dava tarihinden önceki son 5 yıl içerisinde banka kredisi kullanmadığı anlaşılmıştır. Mahkemece alınan bilirkişi kök ve ek raporlarında; davalı şirketin sermayesinin 500.000 TL ve davacının %13,78 oranında pay sahibi olduğu, şirketin 2009 yılında zarar, 2010 yılında kar ettiği, 2011 ila 2017 yılları arasında zarar ettiği, adına tapuda İstanbul İli, Bahçelievler İlçesi, ... Mah., ... parsel sayılı arsa vasıflı, 5.280,60 m2 yüzölçümlü taşınmazın kayıtlı olduğu, taşınmaz üzerinde iki ayrı bina bulunduğu, daha yeni tarihli olan binanın davalı şirketin grup şirketlerinden olan ... San. Tic. Ltd. Şti. tarafından kullanıldığı, davalı şirketin taşınmaz üzerinde bulunan binalardan aylık toplam 81.000 TL kira geliri elde edebileceği, bina ve arsanın toplam değerinin 46.639.905 TL olduğu, şirketin kayıtlarında bulunan makine ve teçhizatların satılmış olduğu, fiili öz varlık değerinin 44.964.08 TL, davacının ödenmemiş sermaye borcunun 62.004,60 TL olduğu, şirketin 2009 yılından bu yana kar payı dağıtmadığı tespit edilmiştir. Ayrıca dosya kapsamından davacı ile eşi ve davalı şirketin eski yönetim kurulu başkanı olan ... tarafından davalı şirket ile grup şirketleri ve yöneticileri hakkında açılmış davalar bulunduğu, davalı şirket tarafından davacı aleyhine ödenmeyen sermaye bedelinin tahsili amacıyla icra takibi başlatıldığı, icra takibi ile ilgili Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 2019/834 Esas sayılı dosyasında itirazın iptali davasının devam ettiği anlaşılmıştır. Mahkemece, dosya kapsamında bulunan deliller ile davacı tarafça haklı sebep olarak ileri sürülerin vakıaların değerlendirilmesi ile; davalı şirketin 2009 yılından dava tarihine kadar iddia edildiği şekilde kredi kullanmadığı, kar payı dağıtmamasının tek başına şirketin feshi için haklı sebep teşkil etmeyeceği, şirketin genel kurul toplantılarının yapıldığı, her ne kadar davacı genel kurul toplantılarına davet edilmediğini, kendisine şirket ile ilgili bilgi verilmediğini iddia etmiş ise de bu hususta genel kurul kararlarının iptaline veya bilgi almaya yönelik bir dava açmadığı, davalı şirketin makineleri satılmak suretiyle hali hazırda ana faaliyet konusu olan tekstil alanındaki faaliyeti durmuş ise de, şirketin malvarlığı olan taşınmaz üzerinde kiralama faaliyetine devam ettiği, kiralama işinin ticaret sicil gazetesinde ilan edilen faaliyet konusu içerisinde yer aldığı, aksi halde ana sözleşme değişikliği ile faaliyet alanının değiştirilmesinin de mümkün olabileceği, şirketin öz sermayesinin 44.44.964.08 TL olduğu, borca batık olmadığı ve bu minvalde davacı tarafın ileri sürdüğü haklı sebeplerin ispat edilemediği, TTK'nın 344 ve 382. maddeleri uyarınca ortaklık hukukundan doğan borçlarını ifa etmeyen ortağın şirketin feshini istemesinin iyi niyet kuralları ile bağdaşmadığı, davacının ortaklık payının ödenmesi ile şirketten çıkmasına karar verilebilmesi için de haklı sebeplerin mevcut olması gerektiği, kaldı ki davacının taahhüt ettiği sermaye payını ödemeden şirketten çıkmasına karar verilemeyeceği gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken davanın kabulüne karar verilmiş olması isabetsiz olmuştur. Davalı vekilinin istinaf başvurusu haklıdır. Açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, mahkemece deliller toplanılmış olup, yeniden yargılama yapılmasını gerektirir bir husus bulunmadığından HMK'nın 353/1-b-2 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, Dairemizce esas hakkında yeniden karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmış ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1- Davalının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 04/02/2021 tarih ve 2016/322 Esas - 2021/129 Karar sayılı kararının HMK'nın 353/1-b2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, Dairemizce yeniden hüküm kurulmak suretiyle; 2-Davanın REDDİNE, 3-Davacı vekilinin şartları oluşmayan İHTİYATİ TEDBİR TALEBİNİN REDDİNE,
İLK DERECE MAHKEMESİ YÖNÜNDEN: 4-Dairemiz karar tarihi itibariyle alınması gereken 179,90 TL harçtan, davacı tarafından peşin olarak yatırılan 29,20 TL harcın mahsubu ile bakiye 150,7‬0 TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 5-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına, 6-Davalı tarafından sarf edilen 22,00 TL posta tebligat giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 7-Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT gereğince hesaplanan 9.200,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 8-Bakiye gider avansı varsa karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine,
İSTİNAF YÖNÜNDEN: 9-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davalı tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 10-Davalı tarafından yatırılan 59,30 TL istinaf karar harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davalıya iadesine, 11- Davalı tarafından istinaf aşamasında sarf edilen 162,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile 48,00 TL dosyanın Bölge Adliye Mahkemesine gidiş- dönüş gideri olmak üzere toplam 210,1‬0 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 12-Bakiye gider avansı varsa karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran ilgili tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK'nın 361/1.maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay' da temyiz yolu açık olmak üzere 27/04/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Full & Egal Universal Law Academy