İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/405 Esas 2023/689 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi
Esas No: 2021/405
Karar No: 2023/689
Karar Tarihi: 27.04.2023

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/405 Esas
KARAR NO: 2023/689 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2019/383 Esas - 2020/816 Karar
TARİHİ: 07/12/2020
DAVA: Menfi Tespit (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 27/04/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, davacılar aleyhine davalı banka tarafından İstanbul ... İcra Müdürlüğü'nün ... Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, davalı tarafından başlatılan söz konusu icra takibine konu alacak kredi sözleşmesine ilişkin olmakla beraber eş muvafakatnamesi alınmadan yapılan bu kredi sözleşmesinin geçersiz olduğunu, başlatılan takibin de hiçbir hukuki dayanağı olmadığını, 07/05/2015 tarihinde imzalanan kredi sözleşmesinde müteselsil kefil olarak sözleşmeye imza atan davacılar ... ve ...'in eşlerinin bu sözleşmede muvafakatlerinin alınmadığını, eş muvafakatnamesinde müvekkillerinin eşlerinin imzalarının olduğunun karşı tarafça iddia edilse bile imzaların tutmadığını, imza incelemesi sonucunda imzaların müvekkillerinin eşlerine ait olmadığının anlaşılacağını, müvekkilleri aleyhine başlatılan söz konusu icra takibinde davalı tarafça alacağa dayanak olarak sunulan kredi sözleşmesinin borçlu tarafının ... Tic. LTD. ŞTİ. olup müvekkillerinin bu kendilerine karşı geçersiz olan kredi sözleşmesinde sadece kefil olduğunu, davacılardan ...'ın ... Tic. LTD. ŞTİ'nin ortaklığından ayrıldığını, müvekkiline karşı başlatılan söz konusu icra takibinin hukuki dayanaktan yoksun olup mesnetsiz olduğunu, bu nedenlerle davalı banka aleyhine açılan menfi tespit davasının kabulünü, davacılar ile davalı arasında düzenlenen kredi sözleşmesinde müvekkillerinin eşlerinin rızasının alınmayıp eş muvafakatnamesinde imzaları olmadığından, davacı müvekkillerinin davalı banka ile imzaladıkları kredi sözleşmesi karşılığında davalıya İstanbul ... İcra Müdürlüğü'nün ... Esas sayılı dosyasından borçlu olmadığının tespitini, alacağın %20'sinden az olmamak kaydıyla davalı yanın kötü niyet tazminatına mahkum edilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı şirket tarafına bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, dava dışı ... LTD. ŞTİ ile müvekkil banka arasında Genel Kredi ve Teminat Sözleşmeleri akdedilmiş olup sözleşmelerin akdedildiği tarihte şirket ortakları olan davacılar ... ile ...'in de bu sözleşmelere müştereken ve müteselsilen kefil olduklarını, kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumlu olacağı miktarın artmasına veya adi kefaletin müteselsil kefalete dönüşmesine ya da kefil yararına olan güvencelerin önemli ölçüde azalmasına sebep olmayan değişiklikler için eşin rızasının gerekmeyeceğini, 27/12/2006 tarihli ve 5570 sayılı Kamu Sermayeli Bankalar Tarafından Yürütülen Faiz Destekli Kredi Kullandırılmasına Dair Kanun kapsamında kullanılacak kredilerde verilecek kefaletler ile tarım kredi, tarım satış ve esnaf ve sanatkarlar kredi ve kefalet kooperatifleri ile kamu kurum ve kurumuşlarınca kooperatif ortaklarına kullandırılacak kredilerde verilecek kefaletler için eşin rızasının aranamayacağını, ... Ticaret LTD. ŞTİ'ne ait ticaret sicil gazetesinden de anlaşılacağı üzere sözleşmelerin yapıldığı tarihte her iki davacının da şirketin ortağı olduğunu ve şirket tarafından akdedilen Genel Kredi ve Teminat Sözleşmelerine müşterek ve müteselsilen kefil olduklarını, eş rızalarında bulunan imzaların davacıların eşlerine ait olup olmadıklarının bir öneminin ve davaya etkisinin bulunmadığını, bu nedenlerle fazlaya ilişkin her türlü dava ve talep hakkı saklı kalmak kaydı ile davanın reddini, davacının asıl alacağın yüzde yirmisinden az olmamak üzere tazminata mahkum edilmesini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıya yükletilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 07/12/2020 tarih 2019/383 Esas - 2020/816 Karar sayılı kararında; "Dava, taraflar arasındaki genel kredi sözleşmesine dayalı davacılar aleyhine başlatılan icra takibi nedeniyle borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir.Gerçekte var olmayan bir borç ya da geçersiz bir hukuki ilişki nedeniyle icra takibine maruz kalması muhtemel olan veya icra takibine maruz kalan bir kimsenin (borçlunun) gerçekte borçlu bulunmadığını ispat için açacağı dava, menfi tespit olarak adlandırılmaktadır. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu(İİK)'nun “Menfi tespit ve istirdat davaları” başlıklı 72. maddesi:“Borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir.” düzenlemesini içermektedir.Anılan maddeden anlaşıldığı üzere borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir ve takip konusu alacağın borçlusu olmadığının tespiti isteyebilir. Borçlu, belirtilen şekilde takipten önce veya sonra alacaklıya karşı bir menfi tespit davası açar; bu davayı kazanırsa, hakkındaki icra takibi iptal edilir ve borcu ödemekten kurtulur. Somut uyuşmazlıkta davacı icra takibinden sonra menfi tespit davası açmıştır.İspat yükü ise; bir vakıanın doğru ve gerçek olup olmadığı konusunda hakimi inandırma faaliyetidir. İspat, ispat anıdan önce vuku bulmuş ve tekrar etmeyen, vakıalara ilişkindir. İspat yükü aynı zamanda bir haktır. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2013/10133 Esas 2014/451 Karar sayılı ilamında da belirttiği üzere 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK), “İspat Yükü” başlıklı 6. maddesinde, “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” şeklinde; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 190. maddesinde ise: “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.” şeklinde düzenlemelere yer verilmiştir. Sözkonusu ispat yükünün kime ait olduğunu belirleme görevi, davanın taraflarına değil, mahkemeye aittir. İspat yüküne ilişkin bu genel kural menfi tespit davaları için de geçerlidir. Yani, menfi tespit davalarında da, tarafların sıfatları değişik olmakla beraber, ispat yükü bakımından bir değişiklik olmayıp, bu genel kural uygulanır. Bu davalarda da bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran (iddia eden) taraf, o vakıayı ispat etmelidir. Menfi tespit davasında borçlu ya borçlanma iradesinin bulunmadığını ya da borçlanma iradesi bulunmakla birlikte daha sonra ödeme gibi bir nedenle düştüğünü ileri sürebilir. Borçlu, borcun varlığını inkar ediyorsa, bu durumlarda ispat yükü davalı durumunda olmasına karşın alacaklıya düşer. Borçlu varlığını kabul ettiği borcun ödeme gibi bir nedenle düştüğünü ileri sürüyorsa, bu durumda doğal olarak ispat yükü kendisine düşecektir. Görülmektedir ki, menfi tespit davasında kural olarak, hukuki ilişkinin varlığını ispat yükü davalı/alacaklıdadır ve alacaklı hukuki ilişkinin (borcun) varlığını kanıtlamak durumundadır.6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunun 581 vd. maddelerinde kefalet detaylı ve sıkı şekil kurallarına bağlı olarak düzenlenmiştir. TBK'nun 583. maddesine göre kefalet sözleşmesinin geçerli olabilmesi için; yazılı olması, kefilin sorumlu olduğu azami miktarın, kefalet tarihinin müteselsil kefalet varsa bunu belirtmesi ve tüm bunların kefilin el yazısı ile yazılması gerekir. TBK'nun 584.Maddesi gereğince ise kefilin evli olması durumunda eşinin en geç sözleşmenin kurulması anında açıkça yazılı rızasının bulunması gerekmektedir. Tüm bu şartlar kefalet sözleşmesi için geçerlilik şartı olup herhangi bir eksikliğin bulunması durumunda geçerli bir kefalet sözleşmesinden bahsetmek mümkün olmayacaktır. Yine 01/07/2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı TBK'nın "Eş Rızası" başlıklı 584/1.maddesinde; " ...Beri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı bulunmadıkça yasal olmayan ayrı yaşama hakkı doğmadıkça ancak diğerinin yazılı rızasına kefil olan olabilir, bu rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır" hükmü düzenlenmiştir. Aynı maddeye 28/03/2013 tarihli 6455 sayılı yasanın 77.maddesi ile eklenen 3.fıkrasında ise; "ticaret siciline kayıtlı ticari işletmenin sahibi veya ticaret şirketinin ortak yada yöneticisi tarafından işletme veya şirketle ilgili olarak verilecek kefaletler, mesleki faaliyetleri ile ilgili olarak esnaf ve sanatkarlar siciline kayıtlı esnaf veya sanatkarlar tarafından verilecek kefaletler, 27/12/2006 tarihli ve 5570 sayılı Kamu Sermayeli Bankalar Tarafından Yürütülen Faiz Destekli Kredi Kullandırılmasına Dair Kanun kapsamında kullanılacak kredilerde verilecek kefaletler ile tarım kredi, tarım satış ve esnaf ve sanatkarlar kredi ve kefalet kooperatifleri ile kamu kurum ve kuruluşlarınca kooperatif ortaklarına kullandırılacak kredilerde verilecek kefaletler için eşin rızası aranmaz", hükmü düzenlenmiştir. Aynı yasanın 584/2.maddesi gereğince kefilin sorumluluğun artmasına ilişkin değişiklik içinde eş rızası aranacaktır. İcra takip dosyasının incelenmesinde, davacının İstanbul ...İcra Dairesi'nin ... esas sayılı takip dosyasında kredi sözleşmesinden kaynaklanan 140.175,48-TL asıl alacak 1.054,83-TL temerrüt faizi, 52,73-TL %5 gider vergisi, 891,28-TL masraf olmak üzere toplam 142.174,32-TL takip yapıldığı, ödeme emrinin davacılardan ...'a 12/07/2019, ...'e 12/07/2019 tarihinde tebliğ edildiği, borçlunun da süresi içerisinde itiraz etmediği takibin kesinleştiği görülmüştür. İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü'nün 02/12/2019 tarihli cevabi yazısında; dava dışı kredi borçlusu ... Ticaret Ltd Şti'nin ortaklarının bildirildiği, davacılardan ...' ve ...'ın şirket ortaklarından olduğu görülmüştür. İhtarnamenin incelenmesinde; davalı ... Bankası tarafından Gebze ...Noterliği'nin 11.04.2019 tarih ... yevmiye sayılı kat ihtarnamesi ile davacılardan ..., ... ve dava dışı ... Tic Ltd Şti aleyhine muaccel hale gelmiş olan genel kredi sözleşmesi borcundan ötürü 10.04.2019 tarihi itibariyle 107.534,74-TL alacaklarının bulunduğu, 24 saat içinde banka veznelerine ödenmesinin ihtar edildiği görülmüştür. Genel Kredi Sözleşmelerinin incelenmesinde; dava dışı borçlu ... Tic Ltd Şti ile davalı banka ... arasında 04/03/2013 tarihli 100.000-TL bedelli, 07/05/2015 tarihli 500.000-TL bedelli kredi sözleşmeleri bulunduğu, davacılar ... ve ...'ın müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatı ile imzalarının bulunduğu görülmüştür. Bankacı bilirkişinin 21.10.2020 tarihli 5 sayfadan ibaret raporunda özetle; Ticaret Sicil Gazetesi'nin 30.04.2012 tarih ve 8058 sayı 399. Sayfasında; ... sicil numaralı dava dışı kredi borçlusu asıl borçlu şirketin 24.04.2012 tarihinde tescil edilen Ortaklar Kurulu Kararında, şirket ortağı ...'ın, mevcut sermaye payını ...'e devrettiği, gazetenin 11.01.2013 tarih ve 8234 sayı 663. Sayfasında; ... sicil numaralı dava dışı kredi borçlusu dava dışı asıl borçlu şirketin 07.01.2013 tarihli tescil edilen Ortaklar Kurulu Kararında, şirket ortağı ..., mevcut sermaye payını ...n'a devrettiği, gazetenin 21.03.2017 tarih ve 9288 sayı 439 sayfasında; ... mevcut 3.300,00,-TL sermaye payını ...'e devrettiğinin görüldüğünü, 6098 sayılı TBK m. 584 hükmünde, 6455 sayılı Gümrük Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 77. maddesi ile yapılan değişiklik, aynı Kanun'un 90/c maddesi uyarınca ve 11.4.2013 tarihinde yürürlüğe girmiş olması nedeniyle, l7.05.2013 tarihli 500.000,00,-TL limitli GKS'nin eş rızasını kapsamayacağı kanaatine varıldığını, kefaletin geçerli olduğunun kabulü halinde; Davalı kefillerin imzaladığı sözleşmeler toplamı 600.000,00,-TL temerrüt tarihindeki Asıl alacak tutarı olan 140.175,48,-TL'nin (Talep gibi) üzerinde olması nedeniyle bundan sonra hesaplanacak tüm faiz ve ferilerinden sorumlu oldukları görüşüne varıldığını, Davacı bankanın, dava dışı/kredi borçlusu şirketten, 10.04.2019 kat tarihi itibariyle hesap numaraları ve tutarları belirlenen toplam 140.175,48,-TL alacağı bulunduğu tespit edildiğini, ihtarın tüm borçlulara 15.04.2019 tarihinde tebliğ edildiğinden tüm davalıların 17.04.2019 tarihinde temerrüde düştükleri görüşüne varıldığını, bu tarih aynı zamanda takip tarihi olup, takip tarihi itibariyle temerrüdün başladığını, Davalı alacaklı bankanın, dava dışı kredi borçlusu şirket ile Müşterek borçlu müteselsil kefiller ... ve ...'den 10.04.2019 tarihi itibariyle belirlenen 140.175,48,-TL'Iik alacağına 17.04.2019 temerrüt tarihine kadar aylık %1,60 yıllık %19,20 akdi faiz talep edebileceğini, neticeten Davacı borçluların, alacaklı bankaya takip tarihi 17.04.2019 itibariyle 140.175,48-TL asıl borç, 523,32,-TL Akdi faiz, faizin %5'i 26,17,-TL Bsmv ve 891,17,-TL masraf olmak üzere toplam 141.616,25,-TL borçlu bulunduğu, Davalı alacaklı bankanın tespitlerimiz üzerinde talep ettiği 142.174,23,TL'lik talebinin yerinde olmadığı, (142.174,23-141.616,25-TL) = 557,98,-TL için borcunun bulunmadığı, sonuç ve kanaatini belirtmiştir. Yasal dayanakları ortaya konularak yapılan bu açıklamalardan sonra somut olaya gelindiğinde, taraflar arasında genel kredi sözleşmesi imzalandığı, sözleşmelerin tarihlerinin 04/03/2013 ve 07/05/2015 olduğu, işbu sözleşme ile davalıların müteselsil kefil olduğu, müteselsil kefillerin yukarıda ayrıntılı anlatılan kefalet sözleşmesi şekil şartlarını sağladıkları, davacıların menfi tespit iddiasını kefillerin eş rızasının alınmadığına dayandığı, dava konusu kredi sözleşmeleri asıllarının mahkememize sunulduğu, sözleşmelerin incelendiği, bu halde davacı ...'ın şirket ortaklığından ayrılış tarihinin 2016 yılı olduğu, davacının şirket ortağı iken sözleşmeleri kefil sıfatıyla imzaladığı eş rızası aranmayacağı, diğer davacı ...'in ise 30/04/2012 tarihli ticaret sicil gazetesi ile şirket ortağı olduğunun ve ortaklığının devam ettiğinin görüldüğü, sözleşmelerin imzalandığı tarih itibari ile her iki davacının da şirket ortağı olduğu ve takibe konu borcun dayanağının işbu sözleşmeler olduğu, bu halde davacıların kefil sıfatıyla sorumlu olduğu, davacı vekili tarafından dava konusu kredinin Kredi Garanti Fonu kapsamında ödeme yapılıp yapılmadığının araştırılması ve hesaplanması gerektiğini iddia etmiş ise de ... A.Ş. tarafından yapılan kefalet ödemesi bulunması halinde de banka icra takibine devam ederek tahsil ettiği bedelden tazmin edilen kefalet miktarını ...A.Ş.'ye aktaracağından bu yöndeki iddiasının yargılamaya faydası olmayacağı, davacılar borçlu olmadığının tespitini istemekle mahkememizce dosya bilirkişiye tevdii edildiği, banka kayıtlarının incelendiği, bilirkişi raporunun hüküm kurmaya ve denetime elverişli olduğu, davalı bankanın bilirkişinin tespiti üzerinde kalan miktar oranında davacıların borçlu olmadığı kanaatiyle davanın kısmen kabulüne karar verilerek; Kötü niyet tazminatı talebi yönünden; Davanın reddedilen bölümü yönünden, davalının takibe girişmekte kötü niyetli olduğu sabit görülmediğinden, davalının kötü niyet tazminatı talebi reddedilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur."gerekçesi ile, "-Davanın Kısmen Kabulü ile, İstanbul ... İcra Müdürlüğünün ... Esas sayılı takip dosyasında takibe konu borcun 531,51-TL işlemiş faiz, 26,56-TL BSMV kısmından davacının davalılaya borçlu olmadığının tespiti ile ödeme nedeniyle toplam 558,07-TL'nin istirdatına, fazlaya ilişkin talebin reddine -Tarafların kötü niyet tazminatı taleplerinin ayrı ayrı reddine" karar verilmiş ve karara karşı taraf vekillerince tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacılar vekili istinaf dilekçesinde özetle, ilk derece mahkemesinin davanın kısmen kabulü yönündeki kararının açıkça hukuka aykırı olduğunu, Kefalet sözleşmesine dair hususların düzenlendiği 6098 sayılı Borçlar Kanunu'na göre kefalet sözleşmesinin; kefilin alacaklıya karşı, borçlunun borcunu ifa etmemesinin sonuçlarından kişisel olarak sorumlu olmayı üstlendiği bir sözleşme olup kişisel sorumluluk doğuran kefalet sözleşmesinin geçerliliğinin en temel koşulu olarak eşin muvafakatnamesinin alınması olduğunun belirtildiğini, Müvekkilinin daha önce eşinin muvafakatnamesi alınmadan 2013 yılında davalı banka tarafından verilen krediye kefil olduğunu; bu kredi borcunun ödenmiş olup bunun haricinde hiçbir şekilde kefilliğinin bulunmadığını ancak davalı bankanın işbu 2013 yılına ait sözleşmeleri sunmadığını; davacı taraftan istenen ve dosyaya sunulması elzem nitelikte olan sözleşmelerden sadece iki tanesinin dosyaya sunulmuş olup bunlardan birinin 30 Aralık 2016 diğeri 10 Temmuz 2017 tarihli olduğunu; fakat müvekkilinin 2010 yılında ortaklığa girmiş olup 23 Aralık 2016 tarihinde şirket ortaklığından ayrıldığını; müvekkilinin şirket ortaklığından ayrıldıktan sonra bu kredilerin kullanıldığının apaçık olduğunu, Müvekkilinin şirket ortaklığından ayrıldığı tarihin davalı banka tarafından bilindiğini; çünkü her banka gibi davalı bankanın da kredi vermeden önce şirketin ortaklık yapısını incelediğini; ortaklık yapısında müvekkilinin ortak olmadığı görüldüğü halde davalı bankanın kötüniyetli olarak 2013 yılında tarih atılmadan imza altına alınan kefalet sözleşmesini bu kredilerle ilişkilendirdiğini; kefalet sözleşmesine davalı banka tarafından sonradan tarih atıldığı hususunun 2015 yılında kullanılan hiçbir kredi bulunmamasından apaçık anlaşıldığını; ayrıca 2015 yılında kullanılmış bir kredi olup olmadığı hususunda davalı tarafça bir beyanda dahi bulunulmadığını; ilk derece mahkemesince eksik inceleme ve değerlendirmelerle hukuka aykırı verildiğini düşündükleri davanın kısmen kabulü kararının istinaf incelemesi neticesinde kaldırılması gerektiğini, Davalı banka tarafından dosyaya gönderilen kredilerden birinin ... diğerinin KOSGEB kredisi olduğunu; bu kredilerin devlet tarafından teminat altına alınan krediler olduğunu; bu nedenle en azından bu konuda davalı bankanın devletten ödeme/teminat alıp almadığının Ticaret Bakanlığı'na sorulması gerekirken ilk derece mahkemesince bu husustaki taleplerinin hiçbir şekilde dikkate alınmadığını ve değerlendirilmediğini; ilk derece mahkemesince gerekli araştırma ve inceleme yapılmadan davalarının ispatına yarar hiçbir delilimiz toplanmadan ve değerlendirilmeden davanın kısmen kabulü yönünde verilen kararın açıkça hukuka aykırı olup istinaf inceleme neticesinde kaldırılmasını talep ettiğini, Davacı tarafından dosyaya sunulan Kefalet sözleşmesine 07.05.2015 tarihinde akdedildiği derc edilmişse de aslen kastedilen kredi sözleşmesinin 2013 yılında akdedilmiş olup bu sözleşmede eş muvafakatnamesi olmadığından daha sonra sözleşmenin geçersizliğinin ileri sürülebileceği düşünülerek davalı şirket tarafından kredinin verileceği tarih olan 07.05.2015 tarihi sözleşmenin imza tarihi olarak sözleşmeye derc ettiklerini, İşbu Kredi ve Teminat sözleşmesi BK madde 584'ün ek fıkrasının resmi gazetede yayımlandığı tarih olan 11.04.2013 tarihinden önce akdedildiğini, bu nedenle söz konusu ek fıkranın işbu davada uygulanmasının mümkün olmadığını,Yine 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 194/1. maddesine göre, “Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz." şeklinde düzenlendiğini; bu maddeyi İİK'nın 82. maddesiyle birlikte ele aldıklarında ise söz konusu maddede düzenlenen haczi caiz olmayan mallar ve haklar arasında 12. Bentte belirtilen "Borçlunun haline münasip evi,” nin haczedilmesinin caiz olmadığının belirtildiğini, ancak hem haline münasip hem de aile konutu olan müvekkiline ait taşınmaz üzerine haciz şerhi işlenip akabinde satışın gerçekleştirilmiş olması nedeniyle müvekkillerinin mağdur edildiğinin de aşikar olduğunu, (Ek: Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 13.02.2019 Tarihli , 2019/348 Esas ve 2019/984 Karar sayılı kararı) Yukarıda izah edilen tüm bu sebeplerden ötürü ilk derece mahkemesinin davanın kısmen kabulü yönündeki kararının açıkça hukuka ve mevzuata aykırı olup istinaf incelemesi neticesinde kaldırılmasını talep ettiğini, İleri sürerek, yukarıda izah edilen sebeplerden ötürü; İlk derece mahkemesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu düşündükleri davanın kısmen kabulü yönündeki kararının istinaf incelemesi neticesinde KALDIRILMASINA, tüm yargılama giderleri ile avukatlık ücretinin davalı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle, yerel mahkeme tarafından verilen haksız ve hukuka aykırı olduğunu düşündükleri hükmün istinaf itirazları doğrultusunda kaldırılmasını talep ettiklerini, Yerel Mahkeme tarafından bankacı bilirkişinin hazırlamış olduğu raporun esas alınarak karar verildiğini; bilirkişi raporunda davalı bankanın dava dışı kredi borçlusu şirketten 10.04.2019 kat tarihi itibariyle hesap numaraları ve tutarları belirlenen toplam 10.175,48 TL. alacağı bulunduğunun tespit edildiğini, ihtarın tüm borçlulara 15.04.2019 tarihinde tebliğ edildiğinden tüm davalıların 17.04.2019 tarihinde temerrüde düştükleri görüşüne varıldığını, bu tarihin aynı zamanda takip tarihi olup, takip tarihi itibariyle temerrüdün başladığını, davalı alacaklı bankanın, dava dışı kredi borçlusu şirket ile müşterek borçlu müteselsil kefiller ... ve ...'den 10.04.2019 tarihi itibariyle belirlenen 140.175,48 TL'lik alacağına 17.04.2019 temerrüt tarihine kadar aylık %1,60 %19,20 akdi faiz talep edebileceğini, neticeten davacı borçluların, alacaklı bankaya takip tarihi 17.04.2019 itibariyle 140.175,48 TL asıl borç, 523,32 TL akdi faiz,faizin %5i 26,17 BSMV ve 891,17 TL masraf olmak üzere toplam 141.616,25 TL borçlu bulunduğunu, davalı alacaklı bankanın tespitleri üzerinde talep ettiği 142.174,23 TL'lik talebinin yerinde olmadığını, 557,98 TL için borcunun bulunmadığını bildirdiğini, Müvekkil banka tarafından hesabın kat edilmesi itibariyle davacılara ihtarname ile süre verilmişse de müvekkil banka verilen sürenin geçmesini beklemek ile yükümlü değildir.Davacıların, Genel Kredi Teminat Sözleşmesine göre kredisinin kat edilmesi halinde temerrüte düşmüş olacağını ve bu durumda bankanın dilediği takdirde kredilerinin tamamını ya da bir kısmını kapsayarak kanuni takibe geçmeye yetkili olduğunu kabul ettiklerini, Bu nedenle davacıların, hesabın kat edilmesiyle temerrüte düşürülmüş olup hesabın kat edildiği tarihten itibaren temerrüt faizi işletilmesi gerekirken akdi faiz işletilerek hesaplama yapılmasının hukuka aykırı olduğunu; bu sebeple bilirkişinin yapmış olduğu faiz hesabına itiraz ettiklerini, Yukarıda arz ve izah edilen nedenlerle kararın istinaf kanun yolu başvuru talepleri doğrultusunda kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini talep ettiklerini, İleri sürerek, yukarıda arz ve izah edilen ve mahkemece resen nazara alınacak hususlar ile, yerel mahkeme kararının istinaf itirazları doğrultusunda KALDIRILMASINA, davanın REDDİNE, yargılama gideri ile vekâlet ücretinin karşı taraf üzerine yükletilmesine, karar verilmesini müvekkili adına arz ve talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK'nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava; İİK'nun 72 maddesine dayalı açılmış olup, genel kredi ve kefalet sözleşmesine dayalı olarak davacılar aleyhine başlatılmış ve kesinleşmiş takipten ötürü davalıya borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, karar karşı taraf vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Davacılar vekili; dava dışı kredi lehdarı şirket ile bağıtlanan 07/05/2015 tarihli genel kredi sözleşmesine kefil sıfatıyla imza atan davacıların eşlerinin muvafakatlerinin alınmaması nedeniyle kefaletlerin geçerli olmadığını, bu sözleşmenin esasında 2013 tarihinde yapıldığını; ancak davalı tarafça genel kredi sözleşmesi tarihinin sonradan doldurulduğunu ileri sürmüş, davalı vekili, davacıların kefalet sözleşmesini imzaladıkları tarihte şirket ortağı olduklarını, TBK'nun sözleşme tarihinde yürürlükte olan 584 maddesi uyarınca eş rızasının gerekli olmadığını savunmuştur. Dava konusu takip dosyası kapsamından, davalı bankanın dava dışı ... San ve Tic Ltd Şti ile davacılar aleyhine, 140.175,48-TL asıl alacak 1.054,83-TL temerrüt faizi, 52,73-TL %5 gider vergisi, 891,28-TL masraf olmak üzere toplam 142.174,32-TL alacak için takip başlatıldığı, takibin kesinleştiği anlaşılmıştır. Mahkemece deliller toplanmış, genel kredi sözleşmesi kefalet sözleşmesi, genel kredi sözleşmesi kapsamında kredi lehdarı dava dışı ... Şirketi'ne kullandırılan kredilerin ödeme planları, hesap özeti, kat ihtarı ve tebliğ şerhleri, ihtarname masraf makbuzu dosya arasına alınmış, bankacı bilirkişi marifetiyle davacı bankanın defter ve kayıtları üzerinde inceleme yaptırılarak bilirkişi raporu alınmıştır. Davacıların kefaletinin geçerli olduğu, kabulü ile; bilirkişi raporunda yapılan hesaplama esas alınarak; davacıların davalıya 531,51-TL işlemiş faiz, 26,56-TL BSMV toplamı 558,07-TL için borçlu olmadıklarının tespitine karar verilmiştir. Davacılar vekilinin istinaf istemleri yönünden yapılan değerlendirmede; dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanak ve gerekçe içeriğine göre, mahkemece ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, davacıların 07/05/2015 kefalet tarihi itibariyle dava dışı kredi lehdarı şirketin ortağı oldukları, kefaletlerin TBK'nun 583 maddesinde aranan şekil şartlarını taşıdığı, ayrıca sözleşmelerin yapıldığı tarihte yürürlükte olan TBK'nun 584 maddesi uyarınca şirket şirket ortağı olan davacıların kefaletinin geçerliliği için eş rızasının gerekli olmadığı, davacıların genel kredi ve kefalet sözleşmelerinin aslında 2013 yılında yapıldığına dair iddialarının, kefalet sözleşmelerinde davacıların el yazısı ile kefalet tarihinin yazılmış olması karşısında dinlemeyeceği, öte yandan dosyaya mübrez ödeme planlarına konu kredilerin tamamının 07/05/2015 tarihinden sonra kullandırıldıkları, ... teminatı ile kullandırılan kredilerin takibinin de davalı banka tarafından yapılacağına dair mahkeme gerekçesinin yerinde olduğu, ilk derece mahkemesi hüküm ve gerekçesinde davacılar vekilinin istinaf nedenlerinin ayrıntılı olarak karşılandığı, yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır. Davalı vekilinin kabul edilen tutar yönünden ileri sürdüğü istinaf sebeplerinin değerlendirilmesinde; 29906 Sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak 02/12/2016 tarihinde yürürlüğe giren 6763 sayılı kanunun 41.maddesi ile değişik HMK'nın 341/2 madde hükmü uyarınca miktar ve değeri 3.000,00 TL'yi geçmeyen mal varlığına ilişkin davalar kesin olup, yeniden değerleme oranındaki artış sonucu yerel mahkeme hükmünün verildiği 2020 yılı için HMK'nın 341/2. maddesindeki kesinlik sınırının 5.390,00- TL olduğu, menfi tespit davasında mahkemece kabul edilen ve davalı vekilince istinaf konusu edilen tutarın 558,07-TL olduğu, bu tutar 5.390,00-TL'den düşük olduğundan, ilk derece mahkemesinin kabul kararının kesin nitelikte bulunduğu, kesin nitelikteki karar ile ilgili olarak yerel mahkemece karara karşı kanun yolunun açık olduğunun belirtilmesinin de sonuca bir etkisi bulunmadığı anlaşılmış olup, davalı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK'nın 341. ve 352/1 maddesi gereğince usulden reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Sonuç olarak; davacılar vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK'nun 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine, davalı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK'nun 341 ve 352/1 maddeleri uyarınca usulden reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacıların istinaf başvurularının 6100 sayılı HMK' nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Davalının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK'nın 341, 352/1 maddeleri gereğince USULDEN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince davacı ...'den alınması gereken 179,90.TL istinaf karar harcından, istinaf eden davacı ... tarafından yatırılan 59,30.TL harcın mahsubu ile bakiye 120,60.TL harcın davacı ...'den tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince davacı ...'dan alınması gereken 179,90.TL istinaf karar harcından, istinaf eden davacı ... tarafından yatırılan 59,30.TL harcın mahsubu ile bakiye 120,60.TL harcın davacı ...'dan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 5-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince davalıdan alınması gereken 179,90.TL istinaf karar harcından istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan 59,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 120,60‬ TL'nin davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 6-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep edenler üzerinde bırakılmasına, 7-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine, 8-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 27/04/2023 tarihinde HMK'nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.

Full & Egal Universal Law Academy