İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/197 Esas 2023/685 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi
Esas No: 2021/197
Karar No: 2023/685
Karar Tarihi: 27.04.2023

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/197 Esas
KARAR NO: 2023/685 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2017/250 Esas - 2020/679 Karar
TARİHİ: 04/11/2020
DAVA: İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 27/04/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, Davacı şirket müvekkilinin davalı şirket ile arasındaki uluslararası taşıma mutabakatı gereğince 20.000 kg. yükü İstanbul'dan Almanya'ya taşıdığını, taşıma bedeli 3.250 Euro 2.boşaltma bedeli 250 Euro fatura edilip davalı şirkete gönderildiğini, davalı şirketin itirazda bulunmamasına rağmen ödemeyi yapacağı zamanı bahanelerle oyaladığını, davacı şirkete ödenmediğini, bunun üzerine İstanbul ...İcra Müdürlüğü' nün ... Esas sayılı dosyasında icra takibi başlatıldığını, ancak davalının takibe itiraz ederek takip durdurduğunu, davalının itirazında haksız olup davalının itirazının iptaline ve takibin kaldığı yerden devamına, davalının % 20 den az olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, Davacının davalı ile taşıma için anlaştığını, mali yazışmaları ile yapılan bilgi alışverişi sırasında davacı tarafından davalı şirkete 08/07/2016 tarihinde aracın ...'ye ineceği bilgisi verildiğini, sonra ise aracın yoğunluk nedeniyle 13/08/2016 tarihinde ...'den çıktığı bilgisi verildiğini, ardından yapılan mail yazışmalarında yine davacı tarafından aracın 14/07/2016 tarihinden ...'e ulaşmış olduğu bilgisinin verildiği ve neticede aracın ilk tahliye adresi olan Gelsenkirchen adresine Halkalı Gümrük çıkışından itibaren 17 günde vardığını, davalı şirket tarafından gecikmeden sorumluluklarını kabul eder ifadeler kullanılan bir mail atıldığını, taşıma süresinin 6-7 gün olduğunu, 17 gün sürenin fazla olduğunu, davacının gecikmeden sorumlu olduğunu, davalının navlun alacağı bulunmadığını, davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 04/11/2020 tarih 2017/250 Esas - 2020/679 Karar sayılı kararında; "Mahkememizce yapılan yargılama, taraf beyanları, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre; dava davacı alacaklı tarafından davalı borçlu aleyhine İİK. 67 maddesi kapsamında açılan itirazın iptali davasıdır. Bakırköy ...İcra Müdürlüğü'nün ... Esas sayılı dosyasının incelenmesinde; davacı şirket tarafından davalı aleyhine başlatılan takibin 11.620,00 TL. -3.500 Euro, 01/07/2016 tarih Seri ... NoİLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekilinin istinaf dilekçesinde özetle, dava konusu taşımada müvekkili davalıya ait yüklerin Türkiye'den Almanya'ya davacı tarafından kara yoluyla taşınması konusunda anlaşıldığı, taşımaya konu emtianın 30/06/2016 tarihinde yüklenmeye başladığı ve 02/07/2016 tarihinde Halkalı'daki gümrük işlemlerinin tamamlandığı, e-mail yazışmaları ile sabit olduğu üzere davacı tarafından davalıya 08/07/2016 tarihinde aracın ...'ye ineceği bilgisi verildiği, sonrasında aracın yoğunluk sebebiyle 13/08/2016 tarihinde ...'den çıktığı bilgisi verildiği, akabinde yapılan e-mail yazışmalarında davacı tarafından aracın 14/07/2016 tarihinde ...'e ulaşmış olduğu bilgisi verildiği, sonuçta aracın ilk tahliye adresi olan Gelsenkirchen adresine Halkalı gümrük çıkışından itibaren 17 günde varabildiğini, 03/12/2019 tarihli bilirkişi raporunda; müvekkilinin defalarca davacı yandan emtiaları hakkında bilgi almak istediğinin ve vaki gecikmede davacının kusurunun tespit olunduğu, CMR'nin 19. maddesinin; " ... Mallar kararlaştırılan zaman süresi içinde teslim edilmemiş ise veya kararlaştırılmış zaman süresi olmadığı hallerde, taşımanın normal süresi veya bilhassa kısmi yüklerde tüm yükü bir araya getirmek için gerekli zaman, basiretli bir taşımacıya gerekli zamanı aşıyorsa, teslimde gecikme var demektir... " düzenlemesini içerdiğini, Türkiye-Almanya arası kara taşımalarında normal sürenin 6-7 gün olduğu, davacının emtiayı "18-19 günde" gönderilene teslim ettiğinin dava dosyasına mübrez evraklardan da açıkça anlaşıldığı, 30/06/2016'da yüklenen aracın Almanya'da 18/19 Temmuz 2016 tarihinde emtiayı tahliye ettiği, bilirkişi raporunda; telimin 9-10 gün gecikmeli olduğu ve davacının gecikmeyi kabul ettiği hususlarının tespit edildiği, davacı yanın da bu hususu inkar etmediği, dolayısıyla gecikmenin sonucuna katlanmak zorunda olduğunu, Mahkemece gecikme hususunun açıkça tespit edildiği, fakat bu tespite rağmen davanın reddi yönünde değil, kısmen kabulü yönünde karar verildiği, bilirkişilerce raporda gecikme hususu vurgulanmakla birlikte, TTK 875/3. maddesi "Taşıma ücreti gecikme süresi ile orantılı olarak indirilir." ne atıf yapılmış ve hatalı ve eksik inceleme neticesinde dava konusu 3.500 Euro bedelli faturadan gecikme dolayısıyla gecikme süresi ile orantılı olarak %50 tutar indirimi yapılarak davacının 1.750 Euro talep edebileceği kanısına varıldığını, TTK m. 886’ya göre, zarara, kasten veya pervasızca bir davranışla ve böyle bir zararın meydana gelmesi ihtimalinin bilinciyle işlenmiş bir fiilinin veya ihmalinin sebebiyet verdiği ispat edilen taşıyıcının, sorumluluktan kurtulma hâllerinden ve sorumluluk sınırlamalarından yararlanamayacağını, Davacı yetkilisi "..." isimli çalışanın emtia yüklü aracın Türkiye'den çıkışından günler sonra hala ...'e ulaşamaması üzerine müvekkil şirket yetkililerine ilettiği, söz konusu gecikme nedeniyle özrünü ve mahcubiyetini belirten e-mailin dosyaya mübrez olduğu, bu mailde yer alan "... ben sorunun çözümü için elimden geleni yapıyorum, önceliğimiz aracın bugün bir an önce gümrüğe varışını sağlamaktır, sorun çözülsün yükü sağ salim teslim edelim, navlun da ödenmezse problem değil. Ben bu güne kadar bu şekilde mahcubiyet yaşamadım...." şeklindeki, gecikmeden kaynaklanan sorumluluğu ve aşikar kusuru son derece net şekilde kabul eden ifadelerin bile, başlı başına davacının TTK md 886 kapsamında sorumlu tutulması gerektiğini ortaya koyar mahiyette olduğu, kaldı ki davacı firmanın nakliyede kullandığı araçta "C' belgesinin bulunmadığının dosya içerisindeki yazışmalarla sabit olduğu, bu durum bile başlı başına davacı yanın özensizliğinin emaresi iken, yapılan yargılamada maalesef bu eksiklik üzerinde hiç durulmadığını, Müvekkilinin dava dışı müşterisi "... Tic. Ltd. Şti." firmasından navlun ücretinin tamamını alamadığı, bilirkişi raporlarına karşı sunulan itiraz dilekçelerinde bu hususun tespit edilmesi talep edilse de bu husus açıklığa kavuşturulmadan eksik bilirkişi raporlarına dayanılarak hüküm verildiği, eksik ve hatalı yapılan bilirkişi incelemesi neticesinde taraflarının uğradığı zararın tespit edilemediğini, İleri sürülerek; İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 04/11/2020 tarih, 2017/250 E. 2020/679 K. sayılı kararının istinaf incelemesi neticesinde kaldırılmasına ve davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine, karar verilmesi talep edilmiştir. Davacı vekilinin istinaf dilekçesinde özetle, davalı şirket tarafından faturaya TTK gereği yasal 8 günlük süre içerisinde herhangi bir itiraz yapılmadığı gibi, gecikmeye dayalı bir ihbar da yapılmadığını, Müvekkil şirket ile davalı şirket arasında uluslararası taşıma mutabakatı sağlandığı, davalı şirkete ait yüklerin karayolu üzerinden taşınması konusunda anlaşıldığı, yükün Almanya’ya taşındığı ve davalı şirketin talebi üzerine iki ayrı yere boşaltıldığı, akabinde taşıma ve boşaltma bedeli faturasının davalı şirkete gönderildiği, faturaya zamanında hiçbir itirazda bulunmayan davalının ödemeden imtina ettiğini, Gecikme olduğuna dair ikrar anlamına gelmemekle birlikte, 6102 Sayılı Kanunun 23. maddesinde, ‘’Malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı iki gün içinde durumu satıcıya ihbar etmelidir. Açıkça belli değilse alıcı malı teslim aldıktan sonra sekiz gün içinde incelemek veya incelettirmekle ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa, haklarını korumak için durumu bu süre içinde satıcıya ihbarla yükümlüdür..."ibaresi bulunduğu, diğer durumlar için ise aynı maddede 6098 Sayılı Kanunun 233. maddesine atıf yapılmış olup işbu madde de‘’Alıcı, devraldığı satılanın durumunu işlerin olağan akışına göre imkân bulunur bulunmaz gözden geçirmek ve satılanda satıcının sorumluluğunu gerektiren bir ayıp görürse, bunu uygun bir süre içinde ona bildirmek zorundadır. Alıcı gözden geçirmeyi ve bildirimde bulunmayı ihmal ederse, satılanı kabul etmiş sayılır. ‘’ ifadesi bulunduğu, gerek Türk Ticaret Kanunda gerek Borçlar Kanunda hizmete ilişkin ayıp olduğu taktirde ayıp ihbarında bulunması gerektiği zaruri olmakla birlikte, taraflar arasında akdedilen sözleşmenin taşımacılık olduğu ve TKK’nın ilgili maddelerinden hareketle işbu somut olaya yorum getirildiğinde, eğer ki gecikme yaşandı ise usulüne uygun bir ihbarının yapılmasının elzem olduğu, herhangi bir bildirim olmamasının işbu hizmetin gereği gibi yapıldığına karine teşkil ettiği, işbu karinenin aksi ispat edilmek istenmek ise de derhal bildirimde bulunulması gerektiğini, Bilirkişiler tarafından işbu taşımanın parsiyel bir taşıma olduğu dikkate alınmayarak eksik bir karar oluşturulmasına sebebiyet verildiği, müvekkili şirket tarafından davalı şirket adına Çerkezköy’de yükleme yapıldıktan sonra aynı gün davalı şirketin Hadımköy deposuna gelindiği, ilgili depodaki yükleme işleminin davalı şirkete ait olması ve davalı şirket tarafından belirtilen tarihte yüklemenin yapılmamış olması sebebiyle henüz yükleme aşamasında iken davalı şirket tarafından bir aksaklık meydana getirildiği, müvekkili şirket yetkilileri tarafından aracın Türkiye’de yüklenmesi sırasında davalı şirketin uyarıldığı ve Halkalı Gümrük bölgesinde yoğunluk olduğunu ve program dahilinde gerçekleşmeyeceği durumda emtiaların varışı konusunda termin veremeyeceklerinin bildirildiği, akabinde davalı yanca bu durumun ikrar edildiği, nitekim, CMR Konvansiyonu m.17/2’de Eğer kayıp, hasar veya gecikme istek sahibinin hatası veya ihmalinden, taşımacının hatasından değil de, istek sahibinin verdiği talimattan yüke has bir kusurdan yahut taşımacının önlemesine olanak bulunmayan durumlardan ileri geliyorsa, taşımacı sorumlu tutulamaz. ‘’ibaresine yer verildiğinden; taraflarından kaynaklanmadığı mail yazışmalarında belli olan bir gecikmeden dolayı; alacaklarında indirime gidilmesinin kabul edilemeyeceğini, Davalı şirketin 3 gün yükleme yapmayarak gecikmeye sebebiyet verdiği, buna ilaveten bayram öncesi olduğu ve Halkalı Gümrük bölgesinde yoğunluk olduğunun 01.07.2016 tarihinde davalı şirkete bildirildiği, davalı şirketin belirttiği tarihte yüklemeyi tamamlayamaması sebebiyle gecikme yaşandığı ve iş bu gecikmenin de Ramazan Bayramı tatili yoğunluğuna denk gelmesine sebebiyet verildiği, bayram dönemlerinde, gümrük bölgelerinde yoğunluk yaşanması sebebiyle transit sürelerde gecikme yaşanabileceğinin uluslararası taşımacılık teamülünde bilindiği, tüm bunlar nazara alındığında, yaşanan gecikme taşımanın parsiyel olması ve davalı şirketin vaktinde depolama işlemini yapmaması ile ilgili olduğundan, müvekkil şirketin gecikmeden sorumlu olmadığını, TTK 895/3 gereği taşıyıcının her türlü özeni göstermiş olduğu nazarında taşıma ücretinden gecikme süresi ile orantılı herhangi bir indirim yapılmayacağı, gerek mahkemece gerek bilirkişi raporlarında işbu taşımanın parsiyel taşıma olduğu, esasen parsiyel taşıma ile direkt taşıma unsurlarının birlikte değerlendirilemeyeceği, yine hiçbir anlamda kabul anlamına gelmemekle birlikte gecikme gününe tahmin suretiyle karar verilemeyeceği, bunun net ve kesin olarak tayin edilmesi gerektiği, raporun eksik inceleme oluşturulduğunu, Her ne kadar müvekkil şirketin gecikmeden dolayı özür dilemesi, müvekkili şirketin kusuruna bağlamış ise de, 04.07.2016 tarihinde gemiye binen aracın(bu tarihe kalınması davalının kusurdan kaynaklıdır.) 15.07.2016 tarihinde Almanya’da gümrüğe vardığını, ancak Yürüme Yasağı olması sebebiyle 18.07.2016 tarihinde hareket edebildiği, aynı gün ilk müşterinin ürünlerinin teslim edebildiği, taşımacılık sektöründe aracın gümrüğüne ulaşması ile termin tamamlanmış sayıldığından, gümrük işlemlerinin tamamlanmasının hesaba katılmadığı, bu sürelerin taşıma günü içerisinde değerlendirilemeyeceği, tüm bunların sonucunda müvekkili şirketin yoğunluk haricinde yalnızca 1 gün olmak suretiyle şoförden kaynaklı olarak İtalya bölgesinde bir gecikme yaşadığı, bundan dolayı ise müvekkili şirket yetkilisi tarafından yalnızca nezaket çerçevesi adı altında özür mahiyeti taşıyan mailin davalı şirkete iletildiği, bu hususun bilirkişi tarafından haksız bir şekilde değerlendirildiği, mailde müvekkil şirketin gecikmenin kendi hata ve kusurlarından kaynaklandığını ifade etmediği, ticari ilişkilerdeki her özrün ikrar anlamına gelmeyeceğini, CMR Konvansiyonu m.19’a göre, taşıyıcının gecikmeden doğan sorumluluğundan bahsedilebilmesi için hak sahibinin bir zarara uğramış olmasının gerektiği, davalı şirketin, müvekkili şirket tarafından taşıma bedelinin fatura edilmesine kadar gecikme sebebiyle zarara uğradığına dair hiçbir beyanı ve bu zarara ilişin talebi olmadığı, davalı şirketin müşterisi konumunda olan firmanın ise meydana gelen gecikme dolayısı ile navlun ücretinin tamamını davalı şirkete ödemediğine dair hiçbir bilgi veya belgenin dosyaya sunulmadığı, gecikmeyi ikrar anlamına gelmemekle birlikte davalı şirket tarafından şirketin veya alıcının zarar gördüğüne yönelik hiçbir belge ibraz edilmediği, ayıp ve zarara ilişkin ifadelerini ancak müvekkilinin alacağını talep etmesi ile gündeme getirdiğini, Davalı şirketin taşıma işleminin geç yerine getirildiğinden bahisle bir zararı meydana gelmemekle birlikte, gecikmeyi içeren hiçbir bilgilendirme yapılmadığı, CMR Konvansiyonu m.30/3 gereği teslimden sonraki 21 gün içerisinde alıcı tarafından yapılan herhangi bir ihbarın mevcut olmadığı, zarar olmayan bir hususa ilişkin neden-sonuç ilişkisinden bahisle gecikme sebebiyle müvekkili şirkete ödeme yapılmaktan imtina edilmesinin haklı bir gerekçesi bulunmadığı, gecikmeyi kabul anlamına gelmemekle birlikte zararın ve ihbarın olmadığı, bilakis bir kazanımın mevcut olduğu işbu ticaret ilişkisinde müvekkil şirketin alacağının gecikme defi ile ödenmemesinin yalnızca kötü niyet taşıdığı, ortada bir gecikme olmadığı gibi yalnızca taşımacılık sektöründe kabul görmüş olağan durumlar yaşandığını, Diğer yandan, bilirkişi tarafından her ne kadar emtiaların 17 günde gönderilene teslim edildiği ifade edilse dahi; sektörel olarak varış termininin alıcının gümrük adresine ulaşma anı olduğuna dair değerlendirme yapılmadığı, hayatın olağan akışına göre değerlendirme yapıldığında iddialar üzerine 10 günlük bir gecikme yaşanmış olsa idi bir zarar bildiriminin olacağının tartışmasız olduğu, gecikme 10 gün olmadığı gibi yalnızca gümrükten kaynaklı yaşanan 1 günlük gecikmenin herhangi bir zarara da sebebiyet vermediğini İşbu hükme esas alınan bilirkişi raporunu oluşturan bilirkişi ...'ın davalı şirketin üye olduğu derneğin eski genel müdürü olup, halen fahri üyesi konumunda olduğu, bilirkişinin ne kadar yanlı ve yoruma dayalı değerlendirme yaptığının açık olduğu, bilirkişinin, görevini dürüstlük kuralları çerçevesinde bağımsız, tarafsız ve objektif olarak yerine getirmesi gerektiği, 03.12.2019 tarihli ve 18.09.2020 tarihli bilirkişi raporlarında ne kadar objektiflikten uzak ve davalı yanın savına göre değerlendirmeler yapıldığı açık olup bu hususun tarafsızlığı sakatlayan bir duruma sebebiyet verdiği, bu husus 11.03.2020 tarihli celsede ifade edilerek, yeni bir bilirkişi heyetinden tarafsız bir yorum yapılması amacıyla rapor oluşturulması talep edilmiş ise de taleplerinin kabul edilmediği, gelen ek raporda bilirkişinin tarafsız olması talebi hukuki hak değilmişçesine bilirkişi tarafından oluşturulan ek raporda bu talebe ilişkin sitem niteliğinde beyanlarda bulunduğu, bu durumun bilirkişi red sebebi olduğunu, Bilirkişi raporuna itiraz dilekçemizde ifade edilen depolama tarihi, aracın gümrüğe varış tarihi gibi unsuların değerlendirilmesinin talep edildiği, ancak bu hususa ilişkin tatmin edici bir değerlendirilme yapılmadığı, irdelenmesi gereken hususun çıkış-teslim tarihi gibi salt görünen husus olmayıp; bu tarihlerde taraflar arasında geçen konuşmalar ve bilgilendirmeler cihetinde gümrüğe varış, gümrükte bekleme, alıcıya teslim edilen tarihlerin net olarak aktarılması ile olağan transit sürecinin belirlenmesi olduğu, ancak, bilirkişiler tarafından oluşturulan kanaate göre; sanki çıkış tarihindeki gecikme ve uzantısı sonrası denk gelinen bayram tatili müvekkili şirketten kaynaklıymış gibi alıcıya teslim tarihi ve gümrüğe teslim tarihinin hiçbir suretle ayırt edilmediği, yalnızca alıcıya teslim edilen tarih baz alınarak, gümrüğe varış tarihinin değerlendirilmediğini, 30.06.2016 tarihinde müvekkili şirketin yüklemesini yaptığını, Hadımköy deposunda yükleme sorumluluğu davalı şirkette olmasına karşın, davalı şirketin kararlaştırılan 01.07.2016 tarihinde yüklemeyi yerine getirmediği, malzemelerin depoda hazır olmadığının ifade edildiği, davalıdan kaynaklı olarak 3 gün gecikme yaşandığı, bu 3 gün gecikme de Ramazan bayramına denk geldiği, bayram sebebiyle olağan yoğunluk yaşandığından, aracın gemiye 04.07.2016 tarihinde binebildiği, 15.07.2016 tarihinde göndericinin gümrükleme adresi olan Almanya’ya vardığı, gümrükleme işlemleri bitmesine karşın, Almanya’da yürüme yasağı (sürüş ve yol yasağı olarak da adlandırılmaktadır. ) olması nedeniyle ancak alıcıya teslim gerçekleşebildiği, ilk derece mahkemesi kararından ziyade, gümrük işlemlerinden dolayı yaşanan 1-2 günlük gecikmenin olağan olduğu, bu hususa da bayram yoğunluğunun sebebiyet verdiği, yürüme yasağının, gecikme kapsamında müvekkiline yükletilemeyeceği, nitekim bu hususun mücbir sebep dahi sayılabileceği nazarında, ihtilaf konusunda ifade edilen 9-10 günlük gecikmenin yalnızca görünen olarak değerlendirilmesi ile taraflarına kusur atfedilmesinin kabul edilemeyeceğini, Gerek kök rapor gerek ek rapor incelendiğinde, bilirkişilerin takdir yetkisi bulunmamasına karşın eksik değerlendirme ile kanaat oluşturulmakla CMR M 19 ve TTK M.875/1 bağlamında takdiren kanaat oluşturarak, fatura bedelinde %50 indirim yapılması gerektiği kanaati bildirdiklerini, Bilirkişi tarafından oluşturulan kanaat teknik bir bilgi olmayıp sadece mahkeme hakimi tarafından değerlendirilmesi gereken bir husus olmakla, TTK875/3 taşıyıcının hertürlü özeni göstermesi ve gecikmede kusuru bulunamaması durumunda, takdiri indirim yapılamayacağının açık olduğu, hakkaniyet yargılama safhasında tespit edilebilecek bir durumken, bilirkişi tarafından kendisinden beklenen teknik inceleme yetkisi aşılarak adete hakim gibi bir kanaat oluşturulduğu, müvekkilinin davalı şirketin tüm maillerini cevapladığı, her türlü bilgiyi verdiği, gecikmenin aslında hizmet kusurundan değil zorunluluk arz eden, yükleme boşaltma, gemi yolculuğu, gümrük kapılarında bekleme süresinin olağandan uzunca bir süre kaybından kaynaklandığını her daim açıkladığı, müvekkilinin gerekli tüm çabayı sarf ettiği, doğru ve etkin bilgilendirme yolunu seçtiği, ilgili atıf yapılan TTK maddesi gereğinde hakkaniyet belirleme şeklinde yetki tecavüzü neticesinde ise; isabetsiz olan yerel mahkeme kararının verildiğini, Müvekkil şirket tarafından mezkur davanın, davalı şirketin sektörde öncü olması, en büyüklerinden olması ve müvekkil şirket gibi küçük ölçekli şirketlere karşı yapmış olduğu ticari tutum ve davranışa karşı açılmış bir hukuk mücadelesi olduğu, bu bağlamda, dosyada karara esas bilirkişi raporundaki bilirkişiye itiraz etmiş oldukları, hem kök hem de ek rapora ayrı ayrı itirazlarının bulunduğu, bilirkişinin görev ve vazifesinin sadece ve sadece teknik bilgi gerektiren hususlarda mahkemeyi aydınlamak olduğu, hukuksal yorumlama ve hakkaniyet oluşturma yetkisinin bulunmadığını, İleri sürülerek; İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/ 250 E. 2020/ 679 K. Sayılı 04.11.2020 tarihli kararının kaldırılarak davalarının tamamen kabulüne, bunun mümkün olmaması halinde kararın kaldırılarak yeniden karar oluşturulmak üzere ilk derece mahkemesine gönderilmesine, karşı taraf istinaf başvurusunun esastan reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı yana yükletilmesine, karar verilmesi talep edilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK'nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava; uluslararası taşıma ilişkisinden doğan navlun ve boşaltma bedeli muhtevalı fatura tutarının tahsili amacıyla başlatılan takibe vaki itirazın iptali istemine ilişkin olup, mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, karara karşı taraf vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Dava konusu takip dosyası incelendiğinde, davacının davalı aleyhine, navlun ve boşlatma ücreti açıklamalı faturaya dayalı 3.500,00-Euro asıl alacağın tahsili için takip başlattığı, yasal süre içinde vaki itiraz sonucu takibin durduğu, davanın bir yıllık hak düşürücü süre içinde açıldığı anlaşılmıştır. Davacı yan; davalının alt taşıyıcısı olarak İstanbul- Almanya arası parsiyel yük taşıması yaptığını, yükün iki ayrı yere boşlatıldığını, navlun ve boşaltma bedelinin ödenmediğini iddia etmiş; davalı yan forwarder olduğu taşıma ilişkisinde, davacının 02/07/2016 tarihinde teslim aldığı yükü on yedi gün sonra ve gecikme ile müşteriye teslim edebildiğini, müşterisinin bu gecikme nedeniyle kendisine eksik navlun ödediğini savunmuştur. İstinaf önüne gelen uyuşmazlık gecikmenin kimin kusurundan kaynaklandığı, CMR Konvansiyonu'nun 30/3 maddesi uyarınca davacıya süresinde gecikme ihbarında bulunulup bulunulmadığı, mahkemece TTK'nun 875 maddesi uyarınca fatura bedelinden indirim yapılmasının yerinde olup olmadığı, davacının bilirkişi heyetine yönelik itirazlarının yerinde olup olmadığı hususlarındadır. Dava konusu taşımanın İstanbul- Almanya arası deniz ve karayolu karma taşıması olması nedeniyle, uyuşmazlığa CMR Konvansiyonu'nun uygulanacağı, Konvansiyon'da hüküm bulunmaması halinde ise MÖHUK'un 29/2 fıkrası uyarınca TTK'nun taşımaya ilişkin hükümlerinin uygulama alanı bulacağı tespit edilmiştir. Davacı tarafından, davalının forwarder sıfatıyla yürüttüğü taşımaya konu yüklerin 02/07/2016 tarihinde Halkalı Gümrüğü'nden teslim alındığı, 14/07/2016 tarihinde Bad Reichenhall Gümrüğü'ne ulaştığı, ilk müşteriye teslimatın 18/07/2016 tarihinde yapılabildiği, ikinci boşaltmanın ise bu tarihten sonra yapıldığı tarafların kabulündedir. Davacı taraf araçların yükleme için 30/06/2016 tarihinde Halkalı Gümrüğü'nde olduğunu, ancak yüklemenin üç gün gecikme ile 02/07/2016 tarihinde yapıldığını, bu gecikme sonucu Ramazan Bayramı yoğunlu nedeniyle gemiye 04/07/2016 tarihinde binilebildiğini savunmuş ise de; davacının geç yükleme savunması, yükün yola çıkış tarihinden önceki döneme ilişkin olup, yükün Bad Reichenhall Gümrüğü'ne ancak 14/07/2016 tarihinde ulaşmış olmasının, CMR Konvansiyonu'nun 17/2 fıkrası uyarınca davalının verdiği talimattan, yüke has bir kusurdan yahut da davacının önlemesine olanak bulunmayan durumlardan ileri geldiği ispat olunamamış olup, dosyaya mübrez ve taraflarca inkar edilmeyen e-mail yazışmalarından, özellikle davacı çalışanı ...'ın, şoförün Trieste limanından geç çıktığına ve gecikmenin bundan kaynaklandığına dair 14/07/2017 davalı çalışanına gönderdiği e-mail içeriğinden, gecikmenin davacının kusurundan kaynaklandığı tespit edilmiştir. Yine davalı şirket çalışanının davacı şirkete ilk yükün teslim edildiği 18/07/2016 tarihinden sonra CMR Konvansiyonu'nun 30/3 fıkrasında düzenlenen 21 günlük süre içerisinde gönderdiği 22/07/2016 tarihli e-mail ile gecikme ihbarında bulunulduğu gibi gecikmeden doğan zararların rücu edileceğinin de bildirildiği görülmüştür. Bu saptamalar karşısında, davacının gecikme bulunmadığına, gecikmenin varlığı kabul edilse dahi, bunu davalıdan kaynaklanan sebeplerden ortaya çıktığına, her türlü özen gösterilmesine rağmen davacıya yüklenemeyecek sebeplerle meydana geldiğine, davalı tarafından süresinde ihbarda bulunulmadığına dair istinaf sebepleri yerinde bulunmamıştır. HMK'nun 282 maddesi uyarınca hakimin bilirkişinin oy ve görüşünü diğer deliller ile birlikte serbestçe takdir edeceği, davalı ile herhangi bir bağı bulunmayan taşıma ve lojistik uzmanı bilirkişinin, davalının da üyesi bulunduğu bir derneğin yaklaşık on yıl önce genel müdürlüğünü yapmış olmasının, başkaca somut bir delil olmadığı sürece tek başına HMK'nun 272 maddesi kapsamında red sebebi teşkil etmeyeceği, davacının somut bir delile dayanmayan bilirkişiye yönelik istinaf sebeplerinin de yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Davacı yanın, davalı tarafından gecikmeden kaynaklanan zararın ispat edilemediğine yönelik istinaf sebebi bakımından yapılan değerlendirmede; mahkemece navlundan yapılan indirimin davacının gecikme nedeniyle uğradığını iddia ettiği zarara dayalı olmadığı, CMR Konvansiyonu'nda gecikme halinde navlundan indirim yapılıp yapılamayacağına dair bir düzenleme bulunmadığından, gecikme halinde herhangi bir zarar oluşmasa da taşıma ücretinin gecikme süresi ile orantılı olarak indirileceğine dair TTK'nun 875/2 fıkrası uyarınca indirim yapıldığı, davacının gecikme olmaması için her türlü özeni gösterdiğini ispat edemediği anlaşıldığından yerinde görülmemiştir. Davalı vekilinin; bilirkişi heyeti tarafından, dava dışı müşterilerinin navlun ücretini eksik ödemesi nedeniyle uğranılan zararı tespit etmediklerine yönelik istinaf sebebi değerlendirildiğinde; davalı yanın incelemeye ticari defter ve belgelerini sunmadığı gibi, dava dışı müşterisinin gecikme nedeniyle eksik navlun ödemesi yaptığına dair delil de sunmadığı, gecikmeden doğan zararını ispat edemediği anlaşılmakla yerinde bulunmamıştır. Davacı vekilinin, mahkemece TTK'nun 875/2 fıkrası kapsamında navlundan indirim yapılmasının hukuka aykırı olduğuna, davalı vekilinin ise indirim oranının az olduğuna yönelik istinaf sebepleri değerlendirildiğinde, taşıma konusu emtianın tesliminin davacı kusuru ile geciktiğinin sabit olması, TTK'nun 875/2 fıkrası kapsamında indirim yapılmasının zarar şartına bağlı olmaması, taşıma gecikmiş olsa dahi ürünlerin müşterilere tam ve eksiksiz teslim edilmiş olması karşısında, mahkemece anılan hüküm çerçevesinde navlun bedelinden yüzde elli indirim yapılmasında isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmış, taraf vekillerin istinaf sebepleri yerinde bulunmamıştır. Sonuç olarak; ilk derece mahkemesi kararı ve gerekçesi usul ve yasaya uygun olup, kamu düzenine aykırılık da tespit edilmediğinden, taraf vekillerinin istinaf başvurularının 6100 Sayılı HMK'nun 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının ve davalının istinaf başvurularının 6100 sayılı HMK' nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince davacıdan alınması gereken 179,90.TL istinaf karar harcından, istinaf eden davacı tarafından peşin olarak yatırılan 54,40.TL harcın mahsubu ile bakiye 125,50.TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince davalıdan alınması gereken 396,88.TL istinaf karar harcından istinaf eden davalı tarafından peşin olarak yatırılan 174,4.TL ( 54,40 TL+120,00 TL ) harcın mahsubu ile bakiye 222,48‬ TL'nin davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 5-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 6-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine, 7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 27/04/2023 tarihinde HMK'nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.

Full & Egal Universal Law Academy