İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/111 Esas 2023/588 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi
Esas No: 2021/111
Karar No: 2023/588
Karar Tarihi: 06.04.2023

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/111 Esas
KARAR NO: 2023/588 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEME: İSTANBUL ANADOLU 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 16/07/2020
DOSYA NUMARASI: 2018/126 Esas - 2020/348 Karar
DAVA: Ticari Şirket (Kar Ve Zarar Dağıtma Kararına İtiraza İlişkin)
KARAR TARİHİ: 06/04/2023
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; kar dağıtımı yapmayan davalının engelli kişilere eğitim hizmeti vermek maksadıyla kurulduğunu, şirketin 10.000,00 TL'lik sermayesinin kurucu ortaklar arasındaki dağılımının 3.400,00 TL'lik kısmı ...'a, 3.300,00 TL'lik kısmının ...'a, 3.300,00 TL'lik kısmının ...'a ait olduğu, ilk 15 yıl için ... ve ...'ın şirket müdürü olarak seçildiğini, şirketi münferiden temsil ve ilzama yetkili kılındığı ...'ın 15/12/2013 tarihinde vefat ettiğini, ...'a ait veraset ilamı gereğince 3.400,00 TL'lik sermaye payının 1.200,00 TL'lik kısmının müvekkil ...'a, 1.200,00 TL'lik kısmı ...'a, 800,00 TL'lik kısmının ...'a intikal ettiği, bölünemeyen 200,00 TL payın ise 75,00 TL'si ...'a, 75,00 TL'si ...'a, 50,00 TL'sinin de ...'a ait olmak üzere tüm varisler arasında paylaştırıldığını, bölünemeyen ve bölünebilen payın müşterek temsilcili olarak ...'ın seçildiğini, TTK hükümleri ve yerleşik yargıtay içtihatları gereğince ortaklar kar dağıtımı yapılmaması halinde kar yapının tespiti ve tahsilinin dava ve talep edilebileceğinin kararlaştırıldığını, müvekkilinin 15/12/2013 tarihinden itibaren davalı şirketin kar ettiğinin belirlenmesinin engellenmesi amacıyla ortakları tarafından şirkete alınmadığını, toplantılara davet edilmediğini, müvekkiline herhangi bir kar dağıtımı veya başka bir ad altında ödeme yapılmadığını, müvekkilinin de eğitimci olduğunu, şirketin gelişimi için fazlasıyla katkıda bulunabileceğini, davalı şirket-eğitim kurumunun ortakların görevlerini gereği gibi yerine getirmemelerinden kaynaklı olarak zarar ettiğini düşünerek kayyum atanması talepli İstanbul Anadolu 2.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/274 esas sayılı numarasında kayıtlı bulunan davayı açtığında şirketin zarar etmediğini, aksine kar ettiğini öğrendiğini iddia ederek; ... Ltd. Şti'nin 15/12/2013 tarihinden itibaren kar dağıtılmaması konusunda direnç göstermesi nedeniyle şirket ortağı olan müvekkilinin kar payının tespiti ile bilirkişi incelemesi sonucunda belirlenebilecek olan şimdilik 5.000,00 TL kar payının faiziyle birlikte davalı şirketten tahsilini, bedel artırıma ilişkin ıslah dilekçesi ile de talebini 11.537,88 TL. Artırarak 16.537,88 TL. 'nin davalı şirketten tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle;... Ltd. Şti'nin 19/07/2012 tarihinde ..., ... ve ... tarafından kurulduğunu, kurucu ortaklardan ...'ın 15/12/2013 tarihinde vefat ettiğini, ...'ın vefatı sonrası sahibi bulunduğu sermaye tutarı olan 3.400,00 TL'nin İstanbul Anadolu 11.Sulh hukuk Mahkemesinin 07/01/2014 tarih 2013/810 Esas 2014/7 nolu veraset ilamı gereğince 1.200,00 TL'sinin varislerden ...'a, 1.200,00 TL'sinin ...'a, 800.00 TL'si de ...'a intikal ettiği, 21/07/2014 tarihli Üsküdar ...Noterliğinin ... yevmiye nolu Limited Şirket Pay Devri Sözleşmesi ile şirket ortaklarından ... müvekkil şirketteki payını ve ...'ın da payını tüm hak ve borçlarıyla birlikte ...'a devrettiklerini, Ortaklar Kurulu Kararları ile sabit olduğu üzere yapılan toplantılara davetlerin yapıldığını, elektronik postalarla talep üzerine bilgilendirme yapıldığını, kar payı ödenecek aşamaya geldikten sonra 5 yıl içinde şirketten talep edilmezse şirket lehine zamanaşımına uğrayacağını, kar dağıtımına karar verme yetkisinin genel kurula ait olduğunu, yeni TTK gereği kar dağıtma zorunluluğu olmadığını, müvekkili yönünden kar dağıtılmama gerekçesinin keyfi olmadığını, müvekkil şirketin borçlarından dolayı krediler çektiğini savunarak; davanın reddini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasını talep ve beyan etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 16/07/2020 tarih ve 2018/126 Esas - 2020/348 Karar sayılı kararı ile; "....Mahkememizce aldırılan her iki bilirkişi raporunun yerinde olduğu ve birbiriyle çelişkili hüküm içermediği, hukuki değerlendirmenin mahkememize ait olduğu düşüncesiyle yeniden rapor aldırılması yoluna gidilmemiştir. Yapılan tüm açıklamalar ve tespitler ışığında; davacının davalı şirketin ortağı olan babası ...'ın 2013 yılında vefatı nedeniyle miras hükümleri uyarınca davalı şirketin %12.75 oranında hissedarı olduğu, davacının 15/12/2013 tarihinden itibaren kar payının tespiti ve tahsilini talep etmiş olmasına rağmen TTK 408.maddesi gereğince "Kar dağıtım kararının genel kurulun yetkisinde olduğu", dosyaya celp edilen şirket kayıtları ve yaptırılan bilirkişi incelemeleri ile davalı şirketin genel kurulu tarafından alınmış kar payı dağıtımına ilişkin bir kararın bulunmadığı, Yargıtayın yerleşik içtihatları (Yargıtay 11.Hukuk dairesinin 2016/14687 Esas- 2018/7407 Karar sayılı kararında olduğu gibi) uyarınca "şirketin ortaklarına kar payı dağıtılabilmesi için öncelikle ortaklara kar payı dağıtılması yönünde ortaklar kurulunca bir kararın alınmasının gerektiği", somut olayda böyle bir kararın bulunmadığı, mahkemenin genel kurulun yerine geçerek kar payı dağıtımına karar vermesinin şirket içi dengeleri bozacağından, mahkememizce kar payı dağıtılması yönündeki bir kararın usul ve yasaya aykırı olacağı anlaşıldığından davanın reddine karar verilmiştir. " gerekçeleri ile; " 1-Davanın reddine, ... " karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Mahkemenin kararının usule ve mevzuat hükümlerine aykırı olduğunu, mahkeme her ne kadar bilirkişi raporlarına göre davayı reddettiğini belirtmişse de hatalı olduğunu, gerekçenin hukuka aykırı olduğunu, bilirkişi raporlarına göre ortaklar kötü niyetli olarak tespit edildiğinden kar dağıtımı yapılmaması için herhangi bir sebep bulunmadığı ve kar dağıtımı yapılması gerektiğinin tespit edildiğini, Şöyle ki; bir sermaye şirketi türü olan limited şirkete TTK 608 vd. maddeleri uyarınca işbu şirketin sağlayacağı kazançtan yararlanmak amacı ile ortak olunacağını, ancak bilirkişi heyeti tarafından da tespit edildiği üzere, şirket merkezine giriş dahi yapmayan, ekli ve dosyada mübrez bulunan ihtarlarına, maillerine cevap verilmeyen ve şirket toplantılarına davet edilmeyen müvekkilinin şirket ortaklığından yaklaşık 8 yıldır elde ettiği herhangi bir kar ya da menfaat bulunmadığını, müvekkilinin şirket içinde çalıştırılmadığı gibi şirketten gerektiğinde avans ya da ücretten hiçbir şekilde yararlanmadığı gibi, herhangi bir geliri de bulunmadığından Bağkur ödemelerini de yapamadığını, oysa iki kız kardeş olan diğer ortakların eş ve akrabalarıyla birlikte yüksek maaşlarla şirkette çalışmakta olduklarından ve sürekli bir arada olduklarından; müvekkilini şirketten uzaklaştırmak ve kararlarını bertaraf etmek amacıyla şimdiye kadar sadece 4 defa ortaklar kurulu toplantısı yaptıklarını (3 toplantı 2014 yılı ve 1 toplantı 2018 yılı olmak üzere) ve gündem maddelerine müvekkilinin kar dağıtım talebi eklenmeyerek karşılanmadığı gibi yıllarca ortaklar kurulu müvekkilinin taleplerine rağmen toplanmadığı için son toplantıya da davet edilmeyen müvekkilinin işbu davayı açmak zorunda kaldığını, zira bilirkişi heyetinin tespitlerinde de yer aldığı üzere 11.08.2014 tarihli ortaklar toplantısına müvekkilinin davet edilmediğini ve bu toplantıya da katılamadığını, ayrıca İstanbul Anadolu 2. Asliye Ticaret Mahkemesi'nde 2015/274 Esas dosyasında da müvekkilinin kar dağıtımı yapılmadığı için kötü yönetim nedeniyle kayyum atanması talebinde bulunduğunu, ancak kar eden bir şirket olduğu gerekçesiyle davanın reddedildiğini, bu karara rağmen de kar dağıtımı yapılmayarak müvekkilinin şirketten tamamen uzaklaştırılmış olduğunu, Yerel Mahkemenin kararına göre; iyi niyetli veya kötü niyetli olmasına bakılmaksızın şirketlerin ortaklar kurulu kararı alınmaksızın kar dağıtımı yapmasının hukuken mümkün olmadığını, oysa hukukun temel prensiplerinden birinin kötü niyetin korunması olduğunu, alanında uzman akademisyenler ve mali müşavirden oluşan bilirkişi heyeti tarafından da şirket merkezinde yapılan inceleme sonucunda belirlendiği üzere kar dağıtımı yapmayan ortakların genel olarak yaklaşımlarıyla da kötü niyetli olduklarını ve kar dağıtımı yapmamalarının keyfi olduğunu, müvekkilinin babasının kurduğu şirketin hissedarı olan müvekkilinin ihtarlarına, tüm yazışma ve mail yoluyla gönderdiği iletilerine rağmen, genel kurul ve yönetim kurullarına dahi çağrılmadığını, bu hususun bilirkişi tarafından da tespit olunduğunu, bununla birlikte müvekkilinin hissesine karşılık gelen kar payının dağıtımına ilişkin olarak açmış oldukları işbu davaya vermiş oldukları cevapların tamamında alacağın zamanaşımına uğradığı iddiasında bulunduklarını, o halde fiilen şirketin tüm kaynaklarından, araçlarından, kendi şahıslarına münhasır işyerleriymiş gibi taşınmazından yararlanan iki kız kardeş olan ortakların eş ve dostlarıyla birlikte düzenli maaşlar alarak şirketi yönetirken müvekkilinin babasının kurduğu şirket nedeniyle tek bir lira ödeme veya kar alamadığını, Bağkur borcunu dahi ödeyemediğini, çoğunluk iki kız kardeşte olduğundan hissesi değersizleştirilen müvekkilinin bu şartlar altında hissesini satmak istese dahi satamadığını, çoğunluğu elinde tutan kız kardeşlerin müvekkilinin hissesini ilk başlangıçtan itibaren annesinin ve kız kardeşinin hissesini aldıkları gibi ivazsız ve bedelsiz olarak almaya çalışmakta olduklarını, bu nedenle keyfi ve kötü niyetli olarak şirketi yönetmekte olduklarını, bilirkişinin de tespitleri incelendiğinde görüleceği üzere çoğunluğu elinde bulunduran ortakların kötü niyetli olarak müvekkilinin alacağını zamanaşımına uğratmak için kar dağıtımı yapmak istememekte olduklarını, zira tüm cevaplarında müvekkilinin alacağının zamanaşımı nedeniyle ödenmeyeceği şeklinde savunma yaptıklarını, o halde mahkemenin kararına göre müvekkilinin ortağı olduğu bu şirket nedeniyle hiçbir şekilde mal varlığının aktifine bir değer katamayacağını ve kötü niyetin korunacağını, Mahkemenin kar dağıtımı konusunda karar verme yetkisinin kabul edilmemesi görüşünün kabulü halinde genel kurul tarafından cüzi miktarlarda kar dağıtım kararı alınması veya hiç dağıtım kararı alınmaması durumunda, bu görüşe göre konunun tekrar genel kurulun gündemine getirilmesi ve genel kurulun yeterli oranda kar dağıtımı kararı almasının sağlanması gerektiğini, yeni genel kurul toplantısında da yeterli oranda kar dağıtım kararı alınması halinde, yeni bir iptal davası açılması gerektiğini, ancak bunun hem usul ekonomisine aykırı olacağını ve kısır bir döngü yaratacağını hem de fiilen toplanmayan ortaklar kurulunun toplanmasını beklemenin mantığa aykırı olacağını, zira mahkemeye sadece ortaklar kurulunun kararını iptal etmesi tanınırsa, iptal davasının sürgit devam etmesine imkan verilmiş olacağını, Mahkemenin kar dağıtımı konusunda karar verme yetkisinin kabul edilmesi şeklindeki hukuka ve mantığa uygun olan görüşe göre davanın reddinin açıkça hukuka aykırı olacağını, zira her olayın münhasır olduğunu ve kar dağıtımı yapmayan diğer ortakların kötü niyetli olduğunun da sarih olduğunu, işbu olayda kar dağıtımı yapılmasına karar verilmesinin müvekkili açısından zaruri olduğunu, aynı zamanda mahkemenin karar verme yetkisinin müvekkili açısından açmış oldukları davada kabulünün hukukun temel prensiplerinden dürüstlük kuralına ve kötü niyetin hukuken korunmaması ilkesine de uygun olacağını, zira genel kurul hükümleri ile bağlı olmakla beraber kar üzerinde istediği gibi tasarruf edemeyeceğini, genel kurulun tespit etmiş olduğu karı, keyfi olarak dağıtmaktan kaçınamayacağını, kanunun esas sözleşme ve iyi niyet kurallarına aykırı genel kurul kararlarının iptal edilebileceği gibi, pay sahiplerinin kârın kanun hükümleri çerçevesinde tespit ve dağıtılmasını da talep ve dava edebileceklerini, açılan bu davada verilen ilam hükmünün, genel kurul kararı yerine geçeceğini, Sonuç olarak bilirkişi heyetinin görüşüne göre de kar dağıtımı konusunda yetkili organ kural olarak genel kurul olmasına rağmen, genel kurulun kar dağıtımına ilişkin yetkisinin sınırını, keyfilik ve hakkının kötüye kullanılmasının çizmekte olduğunu, bu nedenle pay sahibinin kar payı hakkının Yargıtay içtihatlarına göre, yeteri kadar dağıtılmasında da ihlal edilmiş olduğuna göre, karın keyfi olarak hiç dağıtılmaması halinde mahkemenin davayı reddetmesinin açıkça hukuka aykırı olacağını, Yargıtay'ın yerleşik içtihatlarına göre, genel kurulun (ortaklar kurulunun) yıllık kar dağıtımına ilişkin yetkisini, hiç veya yeteri kadar dağıtmayarak özellikle azınlığı zarara sokan ve onların nisbi nitelikte ve olsa bu hakkını ihlal eden kararının mahkemece iptal edilmesi gerektiğini, uzman kişilere Bilirkişi incelemesi yaptırılarak, şirketin faaliyet gösterdiği sektörün genel gelişimi ile şirketin devamlı gelişmesi ve istikrarlı kar dağıtılmasını sağlayacak kriterler de göz önünde alınarak kar dağıtımına karar verilmesi gerektiği yönünde olduğunu, İşbu Yargıtay içtihatlarında yüksek Mahkemenin, genel kurulun yetkilerini kötüye kullanarak, keyfi şekilde kar dağıtmaya veya cüzi miktarda kar dağıtmaya karar vererek, pay sahiplerini mağdur etmesi durumunda, genel kurul kararını iptal eden mahkemenin, sadece iptal kararı vermekle yetinmeyip, dağıtılması gereken kar miktarını da belirleyerek bunun dağıtılmasına karar verileceğine karar vermekte olduğunu, Alanında uzman akademisyenlerden ve mali müşavirden oluşan bilirkişi heyetinin tespitine göre; "şirketin mevcut karını dağıtmaması için getirilen açıklamaların da ekonomik anlamda ikna edici olmadığı anlaşılmaktadır. Davalı şirketin ekonomik gerekliliğin ötesinde, kötüniyetli şekilde karını ortaklara dağıtmadığı düşünülmektedir." Bilirkişi heyetinin devamında "31/12/2017 tarihi itibarıyla şirketin geçmiş yıl karları 109.441,92 TL ve dönem net karı 20.266,98 TL. olmak üzere toplam 129.708,90 TL kar bulunmakta olup bu tutarın tamamını veya bir kısmını dağıtabilecek mali güce sahip şirketin kar dağıtımı yapmamasını gerektirecek herhangi bir durum görülmediği; Davalı şirketin karının payı oranında davacı ortağa ödenebileceğini" tespit etmiş olduğunu, Aşağıda yer alan Yargıtay emsal içtihadında görüleceği üzere müvekkili ortaklar kurulu ve yönetim kuruluna davet edilmediğinden aksine şirketin kapısından dahi içeri alınmadığından ortaklar kurulundan kar dağıtımı kararı almasının beklenemeyeceğini, işbu husus ve ortakların kötü niyetli olduğu hususu alanında uzman akademisyen ve mali müşavirden oluşan bilirkişi heyeti marifetiyle şirket merkezinde yaptıkları incelemeler neticesinde tespit edilmiş olduğundan usul ekonomisi açısından ve kısır bir döngüye girilmemesi kapsamında genel kurul kararının alınması da fiilen ve hukuken mümkün olmadığından davanın kabulü gerekirken reddine karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, "YARGITAY 11. Hukuk Dairesi 2002/13209 E., 2003/5053 K. Davacı asıl, davalı Ltd.Şti.nin %50 oranında ortağı olduğunu,1997 yılında kurulan şirketin bilanço, kâr zarar hesapları, defter ve dayanaklarının kendisine incelettirilmediğini,ana sözleşmenin 12 nci maddesi uyarınca ihtiyat akçesi ayrıldıktan sonra kalan net karın şirket sermayesinin en az %51’ini teşkil eden hissedarların kararıyla dağıtılacağı hükme bağlanmış ise de, ortaklar kurulunun kar dağıtımına yönelik bir karar almasının mümkün olmadığını, mahkeme kanalı ile yaptırılan tesbitte 1998 yılı için (1.081.177.026)TL,1999 yılı için (22.807.739.955)TL net kâr alacağı olduğunu ileri sürerek,asıl alacak ve işlemiş faiz olmak üzere (25.832.739.955)TL’nin %60 faizi ile birlikte davalılardan tahsilini talep ve dava etmiştir.Kâr dağıtılması için ortaklar kurulu kararı gerektiğini, karar defterinin davacı tarafça alıkonması nedeniyle kar dağıtımına ilişkin karar alınamadığını, savunarak, davanın reddini istemiştir. Mahkemece, taraflarca sunulan kanıtlara ve yaptırılan bilirkişi incelemesine göre dava, kâr payı alacağının tahsiline ilişkin olup, davalı ortağa husumet düşmeyeceği, TTK’nun 539 ncu maddesi uyarınca kural olarak karın paylaştırılması şekli ve zamanı ortaklar kurulunun kararına bağlı ise de, somut olayda olduğu gibi kâr dağıtımının yapılması yahut yapılmaması hususunda karar alınabilmesinin hukuksal olarak olanaklı olması gerektiği, davalı şirketin ortakları arasında sadece kâr dağıtımı hususunda değil bir çok hususta uyuşmazlık bulunduğunun anlaşıldığı, TTK’nun 336/3 maddesi hükmü gereğince limited şirketlerde karar alınabilmesi için ödenmiş sermayenin en az yarısından fazlasını temsil eden ortakların müzakere edilen bir husus lehine oy vermesi gerektiği, davaya konu olayda ortakların belirtilen oy nisabına uyarak kâr payı dağıtımına karar alamadıklarının belirlendiği, yukarıda açıklanan mutlak kuralla bağlı kalındığı takdirde, davacının diğer ortakla uyuşmazlığı nedeniyle hiçbir zaman kâr dağıtımı yönünde bir karar alması ve dolayısıyla kâr payı almasının olanaklı olmadığı, kâr payı dağıtımı konusunda doktrinde ve yargı içtihatlarında bir istikrar bulunmadığı, bu durumda kâr payı dağıtılması hususunda ortaklarca bir karar alınmasının hukuksal olarak olanaklı olması halinde ortaklar kurulu kararının zorunlu olduğu, aksi halde ise, şirket bilançosunda kâr gösterilmiş ve kârın dağıtılmaması yönünde ortaklar kurulunca bir karar alınmamışsa dava yolu ile ortağın kâr payını isteyebileceği, bilirkişilerce davalı şirketin 1998 ve 1999 yıllarına ait net kârın belirlendiği ve buna göre davacının 1998 yılı için 1.081.177.026TL ve 1999 yılı için 22.817.397.500TL alacağı bulunduğunun tespit edildiği gerekçesiyle,davalı Fatih hakkındaki davanın husumet nedeniyle reddine, (23.888.574.526)TL asıl alacak ile (1.871.574.671)TL’nin davalı şirketten tahsiline karar verilmiştir. Kararı,davalı şirket vekili temyiz etmişti Dava, yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere limited şirket ortağının kâr payı tahsili istemine ilişkindir. Kural olarak bir sermaye şirketi türü olan limited şirkete TTK.nun 533ncü maddesi uyarınca bu şirketin sağlayacağı kazançtan yararlanmak amacı ile ortak olunur. Yine ilke olarak bu tür şirketlerde ortağın kâr payı alacağı, ortaklar kurulunun TTK.nun 539/4ncü maddesi gereğince kâr dağıtma kararıyla muacceliyet kazanır. Ancak, şirket ana sözleşmesinde aksine hüküm yoksa, şirket ortaklar kurulu TTK.nun bu konudaki düzenlemeleri ile bağlı olup, tahakkuk eden kazanç üzerinde dilediği gibi tasarruf yetkisine sahip değildir. Ortaklar kurulu bilançoya göre ortaya çıkan kazancı dağıtmaktan keyfi bir şekilde diğer bir değişle, hot be hot sarfı nazar edemez. Türk Ticaret Kanunu hükümlerine aykırı olan kararlar iptal ettirilebileceği gibi, şirketçe kâr dağıtmama konusunda haklı bir nedene dayanmayan direnme halinde ortaklar, kazancın kanun hükümleri gereğince tespit ve dağıtılmasını da talep ve dava edebilirler. ( Bkz. Ord. Prof. Dr. Halil Aslanlı-Prof. Dr. Hayri Domaniç, Limited Şirketler Hukuku ve Uygulaması, İst. 1989 C.lll. Sah.454.) Bu nedenle somut olayda da davalı şirketin kuruluşundan beri kâr payı dağıtmadığı, bu konuda ortaklar arasında uyuşmazlık çıktığı ve davalı şirketin direngen hale geldiği anlaşıldığından, davacı ortağın kâr payının tespit ve tahsilini mahkemeden isteme hakkı olduğunun kabulü gerekir. Bu durumda mahkemece, davalı şirketin faaliyet gösterdiği sektörün genel gelişimi, davalı şirketin ekonomik faaliyet ve amaçları ayrıca şirket işlemlerinin devamlı gelişmesini veyahut mümkün olduğu kadar istikrarlı kâr payı dağıtılmasını temin bakımından 1999 yılında davalı şirketin kâr payı dağıtmasının gerekip gerekmediği, gerekiyor ise, ne oranda dağıtması gerektiği yolunda bu sahada uzman kişilere bilirkişi incelemesi yaptırılarak, sonucuna göre karar verilmesi gerekir iken, sadece şirket bilançosu esas alınarak yazılı gerekçeyle davanın kısmen kabulüne karar verilmesi yerinde değildir. "
YARGITAY ONBİRİNCİ HUKUK DAİRESİ E.2002/11994 K.2003/5051 Mahkemece, taraflarca sunulan kanıtlara göre,TTK’nun 539 ncu maddesi uyarınca kâr dağıtımı konusunda genel kurulca karar verilmedikçe kâr dağıtımının söz konusu olmayacağı,davalı şirketin 2000 yılı ortaklar kurulu toplantısının yapılmadığı, kâr dağıtımı konusunda alınmış bir karar olmadığı bu nedenle bu aşamada kâr payı istenemeyeceği,davalı Fatih’e husumet yöneltilemeyeceği gerekçesiyle, davalı şirket hakkında zamansız açılan davanın reddine,diğer davalı hakkındaki davanın husumet nedeniyle reddine karar verilmiştir. Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir. 1-Dava, davalı limited şirketten kâr payı tahsili istemine ilişkin olmakla, bu tür davalarda diğer ortak durumunda olan Fatih’e kişisel yönden husumet düşmeyeceğinden, bu davalı yönünden davanın husumet yönünden reddi hakkındaki karar yerinde görüldüğünden bu yöne ilişen temyiz itirazlarının reddi ile hükmün onanması gerekmiştir. 2-Yukarıda da değinildiği gibi dava, limited şirket ortağının kâr payının kendisine ödenmediği iddiasına dayalı kâr payının tahsili istemine ilişkindir. Kural olarak bir sermaye şirketi türü olan limited şirkete, TTK.nun 533ncü maddesi uyarınca bu şirketin sağlayacağı kazançtan yararlanmak amacı ile ortak olunur. Yine ilke olarak bu tür şirketlerde ortağın kâr payı alacağı, ortaklar kurulunun TTK.nun 539/4ncü maddesi gereğince kâr dağıtma kararıyla muacceliyet kazanır. Ancak, şirket ana sözleşmesinde aksine hüküm yoksa, ortaklar kurulu TTK.nun bu konudaki düzenlemeleri ile bağlı olup, tahakkuk eden kazanç üzerinde dilediği gibi tasarruf yetkisine sahip değildir. Ortaklar kurulu, bilançoya göre ortaya çıkan kazancı dağıtmaktan keyfi bir şekilde diğer bir değişle hot be hot sarfı nazar edemez. Türk Ticaret Kanunu hükümlerine aykırı olan kararlar iptal ettirilebileceği gibi, şirketçe kâr dağıtmama konusunda haklı bir nedene dayanmayan direnme halinde ortaklar, kazancın kanun hükümleri gereğince tespit ve dağıtılmasını da talep ve dava edebilirler. ( Bkz. Ord. Prof. Dr. Halil Aslanlı-Prof. Dr. Hayri Domaniç, Limited Şirketler Hukuku ve Uygulaması İst. 1989 C.lll. Sah.454.) Bu nedenle, somut olayda da davalı şirketin kuruluşundan beri kâr payı dağıtmadığı, bu konuda ortaklar arasında uyuşmazlık çıktığı ve davalı şirketin direngen hale geldiği anlaşıldığından, davacı ortağın kâr payının tespit ve tahsilini mahkemeden isteme hakkı olduğunun kabulü gerekir. Bu durumda mahkemece, davalı şirketin faaliyet gösterdiği sektörün genel gelişimi, ekonomik faaliyet ve amaçları, ayrıca şirket işlemlerinin devamlı gelişmesini veyahut mümkün olduğu kadar istikrarlı kâr payı dağıtılmasını temin bakımından 2000 yılında davalı şirketin kâr payı dağıtmasının gerekip gerekmediği, gerekiyor ise, ne oranda dağıtması gerektiği yolunda bu sahada uzman kişilere bilirkişi incelemesi yaptırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekir iken, yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi yerinde görülmediğinden, davacı vekilinin temyiz isteminin kabulü ile hükmün bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir. Ayrıca şirketin bilançosunun da gerçeği yansıtmadığını, bir gelir veya giderin fiktif olmasının; firma bilançosunda varlık olarak görünen fakat gerçekte var olmayan kayıtların bulunması olduğunu, fiktifin gerçek olmayan, kurgusal, sanal anlamına gelmekte olduğunu, fiktif varlık kaydının mevcut varlıkların değerinin çok üstünde gösterilmesi ya da gerçekte olmayan varlıkların bilançoya kaydedilmesi yöntemleri ile firma varlıklarını ve maliye durumunu olduğundan fazla göstermeyi amaçlayan bir bilanço hilesi olduğunu, 2014-2018 yılları arasında 3. kişilerden alınan kredi ve borçlar ile yapılan ödemelerin nerelerde kullanıldığı ve kayıtların bilanço hilesi ile şişirilip şişirilmediğine ilişkin bir denetim ve inceleme yapılmadığının açık olduğunu, dolayısıyla detaylı incelemeler sonucunda açığa çıkacağı üzere gelir ve giderlerinin de fiktif olduğunu, Davalının kar dağıtımı yapılmaması hakkındaki savunmasının müvekkilinin hissesine düşen karının zamanaşımına uğraması olduğunu, devamında ise kar dağıtım zorunluluğu bulunmadığı için kar dağıtımı yapmadıkları şeklinde beyanda bulunmaları ile aslında zamanaşımından faydalanarak müvekkilinin karının ödenmemesini sağlamaya yönelik eylemlerini itiraf etmekte olduklarını, işbu durumun zamanaşımı iddiası ile müvekkilinin şirket karından faydalandırılmamasına yönelik hakkın kötüye kullanılması olacağı için de ortağın kar dağıtımını talep etmesinin hukuka uygun olduğunu, Müvekkilinin yönetim kuruluna ve genel kurula katılmasına izin verilmediği gibi davet de gönderilmediğini, 2014 yılında müvekkilinin katıldığı Ortaklar kurulunun, müvekkilinin hisse devrini sağlamaya yönelik sadece hisse devri konusunda annesi ve ablasıyla birlikte imza atması için çağrıldığını, katılmış olduğu toplantıda müvekkilinin düşmüş olduğu şerhin kayıtlara yansımış olduğunu, Müvekkilinin defalarca yönetim ve muhasebe defterlerine bakmak istemesine rağmen diğer ortakların müvekkilinin incelemesine izin vermediklerini, Mahkemece hazırlatılan birinci bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere 2016,2017,2018 yılları yevmiye defterlerinin notere onaylatılmayarak bilançonun usulüne uygun tutulmadığı ve gelir ile giderlerin gerçeği yansıtmayabileceğinin açık olduğunu, İstanbul ... İcra Müdürlüğü ... ve İstanbul ... İcra Müdürlüğü ... nolu dosyaların tahsilatı sonucu sağlanmış gelirin şirket kayıtlarına yansımadığını,Bilirkişi raporunda ve kayıtlarda da görüldüğü üzere faaliyet giderleri ve genel yönetim giderlerinin aşırı fazla olmasının bilançonun şişirilmiş olması ihtimalinin yüksek olduğunu göstermekte olduğunu, 2012 yılı ve öncesine bakıldığında bu giderler aynı yöntem ile normal seviyelerde gösterildiği halde 2014 yılı ve sonrasında müvekkilinin babasının ölümüyle birlikte bir anda fahiş miktarlarda yükselmiş olduğunu, çok fazla personel, maaşlarda fazla artış, aşırı kira, mutfak, araba, yönetim giderlerinin şişirilmesi gibi konuları kendi yetkilerince fazla göstererek gider oluşmasını sağlamış olabileceklerinin açık olduğunu, Öğrenci sayısının artış göstermesiyle birlikte personel sayısının arttırıldığını, gelirin de aynı oranda artması gerekirken bilançoda bu artışın görülmemesinin sebebinin fiktif olmadığı söylenilerek geçiştirildiğini, Müvekkilin ortak olduğu şirketin 2004- 2014 yılları arasında ... Mahallesi ... caddesi no:... kartal adresinde olduğunu, müvekkilin haberi olmadan bu binadan taşındıklarını, oysa İmar Müdürlüğü'nün binanın zayıf olduğu ile ilgili işlem yapmadıklarını belirttiğini ve aynı kanun gereğince sağlam bir şekilde duran binada farklı bir eğitim kurumunun hizmet vermeye devam etmekte olduğunu, davalı tarafından Mahkemeye verilen İmar Müdürlüğünden alınan belgenin de gerçeği yansıtmadığını, zira yeni taşınılan eğitim kurumunun kirasının eski kiranın yaklaşık beş katı olması durumunun tasarruf iradesi gösterilmediğinin delili olacağı gibi banka hesaplarının da incelenmesi gerektiğinin ayrı bir delili olduğunu, mahkemece banka hesaplarının giderlerin gerçek değerler olup olmadığının belirlenmesi açısından da incelenmesi taleplerinin de karşılanmadığını, Şirketi yöneten çoğunluğa sahip ortakların, şirketin gelir ve giderlerinin fiktif olmasından ve bilançonun da şişirilmesinden anlaşılacağı üzere kötü niyetli ve keyfi bir yönetim anlayışı benimseyerek müvekkilini de toplantılara davet etmeyerek kar dağıtımı yapmamaya çalışmakta olduklarını, Tüm bu nedenlerle; keyfi ve kötü niyetli olarak davalının kar dağıtımı yapmamasına rağmen davanın reddine karar verilmesinin hukuka, usule ve mevzuat hükümlerine aykırı olup istinaf kanun yoluna başvurmalarının zaruri hale geldiğini beyanla; Yukarıda açıkladıkları nedenlerle yasaya ve hukuka aykırı olan İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 2018/126 Esas - 2020/348 Karar sayılı kararının istinaf başvurularının kabulü ile kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK'nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, davalı ...Limiteti Şirketi tarafından dağıtılmadığı iddia edilen kar payının tespiti ile faizi ile birlikte davalı şirketten tahsili talebine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Davacı taraf, davalı şirketin ortaklarından olan ...'ın 15/12/2013 tarihinde vefat ettiğini, ...'a ait veraset ilamı gereğince 3.400,00 TL'lik sermaye payının 1.200,00 TL'lik kısmının davacı ...'a, 1.200,00 TL'lik kısmı ...'a, 800,00 TL'lik kısmının ...'a intikal ettiği, bölünemeyen 200,00 TL payın ise 75,00 TL'si ...'a, 75,00 TL'si ...'a, 50,00 TL'sinin de ...'a ait olmak üzere tüm varisler arasında paylaştırıldığını, bölünemeyen ve bölünebilen payın müşterek temsilcisi olarak davacı ...'ın seçildiğini, TTK hükümleri ve yerleşik yargıtay içtihatları gereğince ortaklar kar dağıtımı yapılmaması halinde kar yapının tespiti ve tahsilinin dava ve talep edilebileceğinin kararlaştırıldığını, davacının 15/12/2013 tarihinden itibaren davalı şirketin kar ettiğinin belirlenmesinin engellenmesi amacıyla ortakları tarafından şirkete alınmadığını, toplantılara davet edilmediğini, herhangi bir kar dağıtımı veya başka bir ad altında ödeme yapılmadığını, iddia ederek; ...Ltd. Şti'nin 15/12/2013 tarihinden itibaren kar dağıtılmaması konusunda direnç göstermesi nedeniyle şirket ortağı olan davacının kar payının tespiti ile bilirkişi incelemesi sonucunda belirlenebilecek olan şimdilik 5.000,00 TL kar payının faiziyle birlikte davalı şirketten tahsilini, bedel artırıma ilişkin ıslah dilekçesi ile de talebini 11.537,88 TL. Artırarak 16.537,88 TL. 'nin davalı şirketten tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece alınan bilirkişi heyet raporunda, davalı şirketin kar dağıtımı konusunda aldığı olumlu yada olumsuz genel kurul kararı bulunmadığı belirtilmiştir. Limited şirketlerde şirketin kâr elde etmiş olması, kendiliğinden limited şirket ortağına kâr payı talep etme yetkisi vermeyecektir. Şirket ortaklarına kâr payı dağıtılabilmesi için, öncelikle ortaklara kâr payı dağıtılması yönünde ortaklar kurulunca bir kararın alınması gerekmektedir.Davalı şirketin genel kurulunca kâr'ın dağıtılmasına karar verildiği taktirde bu kar payı muaccel olur ve ortağın oluşan bu kar payı alacağı için talep ve dava hakkı doğar. Somut uyuşmazlıkta, kâr payı dağıtımına yönelik ortaklar kurulu kararının bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu yönde alınmış bir karar olmadan mahkemenin ortaklar kurulu yerine geçerek ortağa kâr payı vermesi mümkün değildir. (Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2018/1864 Esas- 2019/3511 Karar sayılı kararı ile Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2016/14687 Esas- 2018/7407 Karar sayılı kararı da benzer mahiyettedir.) Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, ilk derece mahkemesince gerekçesi yazılmak suretiyle hüküm kurulduğu da gözetildiğinde; mahkemenin kabul ve gerekçesine göre davacı vekilinin mahkemenin kabulüne yönelik tüm istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir.Sonuç itibariyle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK' nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90.TL istinaf karar harcından, istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan 54,40.TL harcın mahsubu ile bakiye 125,50.TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 06/04/2023 tarihinde HMK'nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.

Full & Egal Universal Law Academy