Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi 3. İdari Dava Dairesi 2020/1290 Esas 2022/65 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: 3. İdari Dava Dairesi
Esas No: 2020/1290
Karar No: 2022/65
Karar Tarihi: 08.02.2022



İSTEMİN ÖZETİ: Diyarbakır 1. İdare Mahkemesi'nce verilen 11/06/2020 gün ve E:2018/269, K:2020/550 sayılı kararın; davacı ve davalı idare tarafından dilekçelerinde belirtilen nedenlerle ve 2577 sayılı Kanun'un 45.maddesi uyarınca istinaf yoluyla incelenerek kaldırılması istenilmektedir.
 
DAVALI İDARENİN SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacının istinaf başvurusunun yersiz olması nedeniyle reddinin gerektiği savunulmaktadır.
 
DAVACININ SAVUNMASININ ÖZETİ: Savunma dilekçesi verilmemiştir.
 
TÜRK MİLLETİ ADINA
 
Karar veren Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi Üçüncü İdari Dava Dairesi'nce işin gereği görüşüldü:
 
KARAR: Dava; davacı tarafından, Diyarbakır ili Lice ilçesinde Piyade Er olarak askerlik görevini yaptığı 14.12.2011 tarihinde başka bir askerin elindeki silahın patlaması sonucu yaralanarak malül hale geldiğinden bahisle ıslah dilekçesi ile artırılarak 242.798,90-TL maddi ve 180.000,00-TL manevi tazminatın, olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tazminine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
 
İdare Mahkemesi'nce; dava dosyasındaki bilgi ve belgeler ile tahkikat raporunun birlikte incelenmesinden; Emniyet ve Kaza Önleme Özel Talimatı ve Doldur Boşalt İstasyonu Talimatına aykırı hareket edilerek davacının, Diyarbakır ili Lice ilçesinde askerlik görevini yaptığı 14.12.2011 tarihinde nöbet değişimi sırasında Doldur Boşalt İstasyonuna götürülmeden nöbet mevzisinde doldur boşalt yapıldığı, nöbeti devralacak askerin doldur boşalt yapması sırasında elindeki silahın patlaması sonucu davacının yaralanarak malul hale geldiği, idarenin güvenlik tedbirlerini uygulama açısından tam olarak yerine getirmediği ve dolayısıyla hizmet kusuru bulunduğu kanaatine varıldığından, davacının uğramış olduğunu ileri sürdüğü maddi ve manevi zararların idarenin hizmet kusuru esasına göre karşılanması gerektiği, Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 3. İhtisas Kurulu tarafından düzenlenen 15.03.2019 havale tarihli raporda davacının, %10.3 oranında meslekten kazanma gücünü kaybetmiş olacağının belirtildiği görüldüğü, davacıda meydana gelen yaralanma nedeniyle 17/04/2019 tarihli ara kararı ile uğradığı maddi zarar tutarının hesaplanması amacıyla dosya üzerinden bilirkişi raporu alınmasına karar verilmiş olup, aktüerya hesap bilirkişisi tarafından hazırlanan ve 13/03/2020 tarihinde giren ek bilirkişi raporunun sonuç bölümünde; "davacının %10.3 fonksiyon kaybı üzerinden zararının 242.798,90 TL olarak hesaplandığı, 14.12.2011 tarihinde meydana gelen olay nedeniyle davacının, %10.3 oranında sürekli maluliyet oranı ile engelli hale geldiği, yaşanılan olay sonucu fizik yapısının ve iç huzurunun bozulduğu, acı ve ıstırap duyduğu ve günlük yaşamının önemli ölçüde zorlaştığı görüldüğünden, olayda manevi tazminat isteminin kabulünü gerektiren koşulların bulunduğu gerekçesiyle, davacının maddi tazminat isteminin kabulü ile 242.798,90-TL maddi tazminatın, 120.000,00-TL'lik kısmı için idareye başvuru tarihi olan 22/11/2012 tarihinden itibaren, miktar artırımına konu 122.798,90-TL'lik kısmı için ise ıslah dilekçesinin davalı idareye tebliğ edildiği 04/05/2020 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı idare tarafından davacıya ödenmesine, davacının manevi tazminat isteminin kısmen kabulü ile 30.000,00-TL manevi tazminatın idareye başvuru tarihi olan 22/11/2012 itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı idare tarafından davacıya ödenmesine, fazlaya dair 150.000,00-TL'lik istem yönünden ise davanın reddine karar verilmiştir.
 
Davacı tarafından; dava konusu olay nedeni ile ağır yaralandığı ve kalıcı maluliyeti oluştuğu, meydana gelen olay sonucu davacının vücudunda kemik kırıkları ve hasarlar oluştuğu, davalı idarenin ihmal ve kusura dayalı sorumluluğu mevcut olduğu, gerekli güvenlik tedbirlerinin alınmaması ve yeterli eğitimlerin verilmemesi vs olayın meydana gelmesine dair idarenin kusurlarından olduğu, bunların yanı sıra idare kusursuz sorumluluk ilkeleri gereğince de sorumluğunun bulunduğu, olay neticesi Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 3. İhtisas Kurulu tarafından düzenlenen 15.03.2019 havale tarihli raporda %10.3 oranında meslekten kazanma gücünü kaybettiğinin belirlendiği, genç yaşında sakat kaldığı, davalı idarenin olay tarihi itibari ile temerrüte düştüğü, dolayısıyla maddi tazminat zarar miktarına işleyecek faizin başlangıç tarihi olay tarihi olması gerektiği, hükmedilen manevi tazminat miktarının hayat gerçeklerine aykırı ve yetersiz olduğu, idare vekili lehine vekalet ücretine hükmedildiği, kişilerin hak arama hallerini kısıtlayan ve bir nevi borçlu duruma düşüren bu düzenleme hakkın özüne aykırılık teşkil ettiği için davalı idare vekili lehine vekalet ücretine hükmedilmemesi daha doğru olacağı, güncel verilere göre zararın yeniden hesaplanmasının gerektiği ileri sürülerek, istinaf incelemesi ile kararın kaldırılmasına karar verilmesi istenilmektedir.
 
Davalı idare tarafından; idarenin kusurlu ve kusursuz sorumluluğunu oluşturacak gerekli şartların oluşmadığı, idarenin hizmet kusurunun bulunmadığı, manevi tazminatın sebepsiz zenginleşmeye neden olmamasının gerektiği, manevi tazminata faiz işletilemeyeceği, idarenin harçtan muaf olması nedeniyle idare aleyhine harç tutarına hüküm kurulmamasının gerektiği ileri sürülerek, istinaf incelemesi ile kararın kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesi istenilmektedir.
 
Anayasa'nın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, aynı maddenin son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır.
 
İdare kural olarak yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup, idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.
 
İdarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru, hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır.
 
Tazminat hukukunda asıl olan, ortaya çıkan zarar ile idari faaliyet arasında nedensellik bağının bulunması olup, hizmet kusuru nedeniyle idarenin sorumluluğuna gidebilmek için ortaya çıkan zarar ile idari faaliyet arasında nedensellik bağının bulunması şarttır. Zarar ile idari faaliyet arasında nedensellik bağının kurulabildiği hallerde öncelikle idarenin hizmet kusurunun bulunup bulunmadığının araştırılması, hizmet kusuru yoksa kusursuz sorumluluk ilkesine göre zararın tazmin edilip edilmeyeceğinin belirlenmesi gerekmektedir. Bu sebeple, hizmet kusurundan dolayı sorumluluk, idarenin sorumluluğunun doğrudan ve asli nedenini oluşturmaktadır.
 
Kamu hizmetlerinin yerine getirilmesi sırasında bu hizmetten doğan nedenlerle kişilerin uğradığı zararların hizmetin sahibi idarece karşılanması esas olmakla birlikte, tazminata hükmedilirken, olayın meydana geliş şekline göre zarara uğrayan kişilerin de kusurlu olup olmadığının, dolayısıyla olayda müterafik kusur bulunup bulunmadığının da ortaya konulması gerekmektedir.
 
2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunun ''Aylık bağlanması'' başlıklı 4. maddesinde, bu Kanun kapsamına girenlerden, ölenlerin kendilerine bağlanması gereken görev malullüğü aylığının, dul ve yetimlerine intikal ettirileceği, bu madde gereğince ilgili sosyal güvenlik kurumlarınca kendi mevzuatlarına göre bağlanan aylıkların % 25 oranında artırılmak suretiyle ödeneceği; 6. maddesinde ise, bu Kanun hükümlerine göre ödenecek nakdi tazminatın, uğranılan maddi ve manevi zararların karşılığı olduğu; yargı mercilerinde maddi ve manevi zararlar karşılığı idarelerin ödemekle yükümlü tutulacakları tazminatın hesabında bu Kanun hükümleri uyarınca ödenen nakdi tazminatın göz önünde tutulacağı hükme bağlanmıştır.
 
Öte yandan, Nöbetçilerin Hareket Tarzı ve Nöbet Hizmetleri Uygulama Esasları'nın K maddesinde "Nöbet mahallinde meydana gelen silah kazalarının başlangıç noktasının, doldur-boşalt istasyonlarındaki gerekli kontrolün sağlanamaması olduğu değerlendirilmektedir." kuralına, I maddesinde "Doldur-boşalt istasyonlarında bulunan mühimmat dolu şarjörlerin üzerinde sıra numarası ve kaç gram olduğu yazılacaktır. Bu bilgiler birlik liste halinde olacaktır." kuralına, M maddesinde ise "Doldur- boşalt istasyonlarının aydınlatmaları çok yüksek olmamalı, loş ışık olmalıdır. Nöbet hizmetlerinde etkin bir denetim sağlanmak, birliklerde meydana gelen silah kazalarını önlemek, saymak veya tartmak suretiyle mühimmatı kontrol altında bulundurmak, nöbetlerin Bl/ Bt. K. larınca tanzim edildiği şekilde uygulanmasını sağlamak nöbetçiklerin kılık kıyafet ve teçhizatını kontrol etmek maksadıyla; ilgi (a) muhtıra EK-L'de örneği ve işletilmesi ile ilgili esasları belirtilen doldur- boşalt istasyonları mutlaka kullanılacaktır. (Üs Bölgelerinde de benzer tedbirler alınacaktır.) İmkanlar ölçüsünde bu tür kritik yerlerin kameralarla kontrolü için gerekli tedbirler alınacaktır." kuralına yer verilmiştir.
 
Dava dosyasının incelenmesinden; davacının, Diyarbakır ili Lice ilçesinde askerlik görevini yaptığı 14.12.2011 tarihinde nöbet değişimi sırasında nöbeti devralacak erin silahını doldur boşalt yapması sırasında silahın ateş alması sonucu yaralandığı, davacı tarafından malül hale geldiğinden bahisle 242.798,90-TL maddi tazminat ( artırımlı ), 180.000,00-TL manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte davalı idarece ödenmesine karar verilmesi istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
 
İdare Mahkemesi kararında; Emniyet ve Kaza Önleme Özel Talimatı ve Doldur Boşalt İstasyonu Talimatına aykırı hareket edilerek davacının, Diyarbakır ili Lice ilçesinde askerlik görevini yaptığı 14.12.2011 tarihinde nöbet değişimi sırasında Doldur Boşalt İstasyonuna götürülmeden nöbet mevzisinde doldur boşalt yapıldığı, nöbeti devralacak askerin doldur boşalt yapması sırasında elindeki silahın patlaması sonucu davacının yaralanarak malul hale geldiği, idarenin güvenlik tedbirlerini uygulama açısından tam olarak yerine getirmediği ve dolayısıyla idarenin oluşan zararda hizmet kusuru bulunduğu yönünde hukuka aykırılık görülmemiştir.
 
İstinafa konu kararın, maddi tazminat kısmına ilişkin davacının ve davalı idarenin istinaf başvurularının incelenmesinden;
 
Davacı tarafından, 14.12.2011 tarihinde meydana gelen olay nedeniyle beden gücü kaybı ve sonrasında iktisadi geleceğinde oluşan zararların tazmini istemiyle bakılan davanın açıldığı görülmektedir.
 
Davacının beden gücü kaybına ilişkin zararın tazmini isteminin incelenmesinden;
 
Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 3. İhtisas Kurulu tarafından düzenlenen 15.03.2019 havale tarihli raporda davacının, %10.3 oranında meslekten kazanma gücünü kaybetmiş olacağının belirtildiği görülmüştür.
 
Uyuşmazlık konusu olay nedeniyle davacının, Vazife Malullüğü Tespit Kurulu'nun 28.03.2017 gün ve 324 sayılı kararı ile 5434 sayılı Yasa gereğince 6.dereceden vazife malulü sayıldığı ve 01.05.2013 tarihinden itibaren eğitim durumuna göre 15.derece 9.kademeye yükseltilerek % 25 artırımlı vazife malullüğü aylığı bağlandığı, 01.05.2013 tarihinde ödenen ilk vazife malullüğü aylık tutarının 1.225,49 TL olduğu, yıllar itibariyle vazife malullüğü aylık tutarında artışlar olduğu ve 01.02.2022 tarihi itibariyle de vazife malullüğü aylığının 5.885,50 TL ye ulaştığı, ek ödemelerin davacıya ödendiği, SGK kayıtlarından davacının 2017 yılında Kırıkhan Kaymakamlığı'nda memur olarak işe başladığı, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı'nın 28.01.2022 tarih ve 39301819 sayılı ara karara cevap yazısında davacının vazife malullüğü aylığının kesilmeden ödemeye devam edildiği ve bu aylığının haricinde ayrıca Kırıkhan Kaymakamlığı'nda memur olarak çalışması nedeniyle görev aylığı aldığının belirtildiği görülmektedir.
 
01.05.2013 tarihinde Davacıya ödenen ilk vazife malullüğü aylık tutarının 1.225,49 TL olduğu tarihte asgari ücret tutarının ise brüt 978,60 TL olduğu, 01.02.2022 tarihi itibariyle de vazife malullüğü aylığının 5.885,50 TL ulaşmakla birlikte asgari ücret tutarının ise 4.253,00 TL tutarına ulaştığı görülmektedir.
 
Davacının, iş gücü kaybından kaynaklı maddi zararının belirlenmesinde ise, davacının zorunlu askerlik kapsamında er olarak askerlik vazifesini yerine getirirken malul kaldığı, zorunlu askerliğin prim karşılığı yapılan bir vazifenin olmaması nedeniyle, meydana gelen zarar nedeniyle yapılan ödemelerin ve bağlanan aylıkların yarar kabul edilerek zarardan mahsubu gerekmektedir.
 
Davacının terhis tarihi sonrası dönemler için eğitim durumu dikkate alındığında asgari ücret kazandığı kabul edilerek maluliyetten kaynaklı zararın belirlenmesi gerektiği, yukarıda açıklandığı üzere davacıya vazife malullüğü nedeniyle asgari ücret tutarının üzerinde olacak şekilde aylık bağlandığı, her ne kadar davacıya terhis tarihinden 01.05.2013 tarihine kadarki 14 aylık dönem için herhangi bir ödeme yapılmamış ise de, sonraki dönemlerde ödenen asgari ücretin çok üzerinde ödenen vazife malullüğü aylığı ile ödenen tütün ikramiyesi tutarları ve davacının maluliyet oranı dikkate alındığında yapılan ödemelerin 14 aylık dönem içindeki zararları karşıladığı, dolayısıyla davacının maluliyetten kaynaklı tüm zararının davalı idarece ödendiği anlaşılmaktadır.
 
Davacının iktisadi geleceğinde oluşan zararların tazmini istemine gelince;
 
Beden bütünlüğünün ihlali neticesinde, zarar gören için çeşitli şekillerde maddi zarar meydana gelebilir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 54. maddesinde sınırlı olmayacak şekilde bu zarar kalemleri sayılmıştır. Bunlar tedavi giderleri, kazanç kaybı, çalışma gücünün azalmasından veya yitirilmesinden doğan kayıplar ve ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar olarak ifade edilmiştir.
 
Anılan Kanun'da ekonomik geleceğin sarsılması kavramının tanımlanmamış olmakla birlikte, Öğretide bedensel zarar sonucunda çalışma gücünden bağımsız olarak diğer bir ifadeyle çalışma gücünde herhangi bir azalma olmaksızın gelecekte meydana gelebilecek zararlar olarak ifade edilmektedir (Süleyman TOPCUOĞLU, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi). Bu zararlar, çalışma gücünün azalmasından, meslekte kariyer şansını kaybetmekten, tercih edilme şansının azalmasından, bir fırsatı kaçırmaktan, çalışma gücünde herhangi bir eksilme olmasa dahi bir daha yapmış olduğu mesleği yapamayacak duruma gelmesinden gibi çeşitli şekillerde olabilmektedir.
 
Zararın gerçekleştiği zaman mevcut olmayan ancak gelecekte gerçekleşmesi beklenen zararlar müstakbel zararlardır. Ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan zararlar gelecekte meydana gelecek bir zarardır. Zarar görenin, gelecekte ekonomik geleceğinin sarsılmasının kesin olarak bilinebilmesinin imkanı yoktur. Dolayısıyla ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan zararlar aynı zamanda muhtemel zarar niteliğindedir.
 
Dosyadaki bilgi ve belgelerden, davacının lise mezunu ve nitelikli (kariyer) mesleğinin bulunmadığı, askerlik hizmetinden sonra asgari ücretle çalışacağı, uyuşmazlık konusu olay nedeniyle davacıya asgari ücretin üzerinde vazife malullüğü aylığı bağlandığı, sonrasında da Kırıkhan Kaymakamlığı'nda memur olarak işe alındığı, vazife malullüğünden ayrı olarak memur maaşı aldığı, ekonomik geleceği yönünden Devlet güvencesi altında bulunduğu, iki ayrı ücret alması nedeniyle efor kaybı (ekonomik geleceğin sarsılması kavramının daha geniş düşünüldüğünde) zararının da bulunmadığı, iş bu karar tarihine kadar gerçekleşmiş bir zararın bulunduğuna dair bilgi ve belge ibraz edilmediği ve bu kararın sonrası süreç için ise iddia edilen zararın muhtemel zarar kapsamında değerlendirileceği anlaşılmakla, davacının ekonomik geleceğin sarsılması iddiası ile maddi zararın karşılanması isteminde hukuka uyarlılık bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmaktadır.
 
Tüm bu nedenlerle, davacının maddi tazminat istemi yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekir iken, kısmen kabulüne ilişkin idare mahkemesi kararında hukuka uyarlılık bulunmamaktadır.
 
İstinafa konu kararın, manevi tazminat kısmına ilişkin davacının ve davalı idarenin istinaf başvurularının incelenmesinden;
 
İdare ve vergi mahkemeleri tarafından verilen kararların istinaf yolu ile incelenip kaldırılabilmeleri, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 45.maddesinin 2.fıkrasının atıfta bulunduğu aynı Kanunun 49.maddesinin 2.fıkrasında yazılı nedenlerden birinin bulunması halinde mümkündür.
 
Dosyadaki belgeler ile istinaf dilekçesindeki iddiaların incelenmesinden; istinaf başvurusuna konu kararın ve dayandığı gerekçenin hukuka ve usule uygun olduğu, kararın kaldırılmasını gerektirecek yasal bir sebebin bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
 
İstinafa konu kararın, nispi karar harcına ilişkin kısmının incelenmesinden;
 
Öte yandan; 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 2. maddesinde, yargı işlemlerinden bu Kanuna bağlı (1) sayılı tarifede yazılı olanların yargı harçlarına tâbi bulunduğu; 11. maddesinde, genel olarak yargı harçlarını davayı açan veya harca konu işlemin yapılmasını isteyen kişilerin ödemekle mükellef olduğu; 15. maddesinde, yargı harçlarının ( 1 ) sayılı tarifede yazılı işlemlerden değer ölçüsüne göre nispi esas üzerinden, işlemin nev'i ve mahiyetine göre maktu esas üzerinden alınacağı; 16. maddesinde, değer ölçüsüne göre harca tabi işlemlerde ( 1 ) sayılı tarifede yazılı değerlerin esas olduğu; 21. maddesinde, yargı harçlarının ( 1 ) sayılı tarifede yazılı nispetler üzerinden alınması gerektiği; 28. maddesinde ise, ( 1 ) sayılı tarifede yazılı nispi karar harcının dörtte birinin peşin, ölüm ve cismani zarar sebebiyle açılan maddi ve manevi tazminat davalarında bu oranın yirmide bir olarak uygulandığı, geri kalanının kararın verilmesinden itibaren bir ay içinde ödeneceği kurala bağlanmıştır.
 
Anılan Kanun'un, yargı harçlarının gösterildiği (1) sayılı tarifesinde, konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda esas hakkında karar verilmesi halinde hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden, binde 68,31 oranında nispi karar harcı alınacağı belirtilmiştir.
 
Bu doğrultuda; konusu belli bir miktarı içeren davalarda, yargılama gideri içinde yer alan kalemlerden nispi karar harcı dışındaki harç, keşif ve bilirkişi ücreti ile posta giderinin, haklılık oranına göre davanın taraflarına yükletilmesi; hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden hesaplanacak nispi karar harcının ise, hükmedilen miktar yönünden haksız çıkmış olan davalı idareye yükletilmesi gerekmektedir.
 
SONUÇ: Açıklanan nedenlerle; Diyarbakır 1. İdare Mahkemesi'nce verilen 11/06/2020 gün ve E:2018/269, K:2020/550 sayılı karara karşı yapılan;
 
1-Davacının istinaf başvurusunun reddine,
 
2-Davalı idarenin istinaf başvurusunun kısmen kabulüne ve kısmen reddine,
 
3-Davacının maddi tazminat istemi yönünden davanın reddine, bu yönden idare mahkemesi kararının kaldırılmasına,
 
4-Davanın genelindeki haklılık oranının değişmesi nedeniyle yargılama giderlerinin yeniden hesaplanması üzerine, davacılar tarafından yapılan 1.626,75 TL yargılama giderinin davanın genelindeki haklılık durumuna göre takdiren 115,50 TL'lik kısmının davalı idarece davacıya verilmesine, kalan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
 
5-Davalı idarece karşılanan 77,00 TL yargılama giderinin, davanın genelindeki haklılık durumuna göre takdiren 71,50 TL'lik kısmının davacı tarafından davalı idareye verilmesine, kalan yargılama giderlerinin davalı idare üzerinde bırakılmasına,
 
6-Davacı tarafından dava açılırken peşin yatırılan 1.025,00 TL nispi karar harcı ile ıslah aşamasında yatırılan 420,00 TL nispi karar harcı olmak üzere toplam yatırılan 1.445,00 TL nispi karar harcının, davalı idare tarafından davacıya verilmesine,
 
7-Hükmedilen miktar üzerinden hesaplanan 2.049,30 TL nispi karar harcından, davacı tarafından yatırılan 1.445,00 TL'lik harcın mahsubu ile kalan bakiye 604,30 TL nispi karar harcının davalı idare üzerinde bırakılmasına,
 
8-Manevi tazminat yönünden istinaf başvurularının reddedilmesi nedeniyle taraflar lehine yeniden vekalet ücreti hükmedilmesine gerek bulunmadığına,
 
9-Maddi tazminat istemleri yönünden davanın tamamen reddedilmesi nedeniyle Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 2.550,00 TL maktu avukatlık ücretinin davacı tarafından davalı idareye verilmesine,
 
10-Maddi Tazminat yönünden İdare Mahkemesince davacı lehine hükmedilen avukatlık ücretinin kaldırılmasına,
 
11-2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 46/1- (b).madesi uyarınca kararın tebliğini izleyen günden itibaren 30 gün içinde Danıştay'da temyiz yolu açık olmak üzere, 08.02.2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. (¤¤)
 
 
 


Full & Egal Universal Law Academy