Erzurum Bölge İdare Mahkemesi 2. İdari Dava Dairesi 2018/1581 Esas 2020/557 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: 2. İdari Dava Dairesi
Esas No: 2018/1581
Karar No: 2020/557
Karar Tarihi: 16.06.2020



(2709 S. K. m. 2, 5, 11, 36, 90, 125) (2577 S. K. m. 45) (5233 S. K. m. 12)
 
İSTEMİN ÖZETİ: Van 2. İdare Mahkemesi'nin 27/12/2017 tarih ve E:2016/1468, K:2017/3264 Sayılı kararının; hukuka aykırı olduğu öne sürülerek 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 45. maddesi uyarınca incelenerek kaldırılması istenilmektedir.
 
SAVUNMANIN ÖZETİ: İstinaf isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
 
TÜRK MİLLETİ ADINA
 
Karar veren Erzurum Bölge İdare Mahkemesi 2. İdari Dava Dairesi'nce işin gereği görüşüldü:
 
KARAR: Dava; davacı tarafından, 27/11/2010 tarihinde evine doğru giderken Hakkari ili, Yüksekova ilçe merkezinde terör örgütü yandaşlarının düzenlediği gösteri sırasında, polis memurları tarafından göstericilere atılan gaz fişeğinin gözüne isabet etmesi nedeniyle ağır yaralandığı, yapılan tedavisi sonrasında taburcu edildiği, ancak olay nedeniyle sağ gözünü kaybetmek suretiyle sakat kaldığı ileri sürülerek, olayda idarenin hizmet kusuru bulunduğundan bahisle iş gücü kaybı nedeniyle uğradığı zarara karşılık 1.000,00.-TL maddi, olay nedeniyle yaşadığı elem ve üzüntüye karşılık 75.000,00.-TL manevi tazminatın yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
 
Mahkemesince; dosyadaki tüm bilgi ve belgeler değerlendirildiğinde; davacının yaralanma sebebinin açık bir şekilde tespit edilemediği, dolayısıyla yaralanmanın polis memurlarının atmış olduğu gaz fişeklerinden kaynaklandığı hususunun açıkça ortaya konulamadığı gibi davacının yaralanmasına neden olan olayın idarenin herhangi bir eyleminden kaynaklandığına dair somut bir delilin de dosyaya sunulamadığı, davacının yabancı bir cismin yüzüne isabet etmesi sonucu yaralandığına dair raporlar ve davacının beyanları esas alınarak davalı idareye kusur atfedilemeyeceği, zararın davalı idarenin kusurundan kaynaklandığının somut olarak ortaya konulamadığı, dolayısıyla davacı tarafından uğranıldığı iddia olunan zararla idarenin herhangi bir eylemi/eylemsizliği arasında illiyet bağı kurulamadığı anlaşılmış olup, davacının tazminat isteminin kabulüne olanak bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
 
Davacılar tarafından, anılan mahkeme kararının hukuka aykırı olduğu, ileri sürülerek kaldırılması istenilmektedir.
 
İdare mahkemesi kararının, maddi tazminata ilişkin kısmının kaldırılmasını gerektiren bir neden bulunmadığından, kararın bu kısmı yönünden istinaf başvurusunun reddi gerekmektedir.
 
Kararın manevi tazminata ilişkin kısmı yönünden:
 
Terör eylemleri mağdurlarına tazminat ödenmesi amacıyla, Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programının, Adalet ve İçişlerine ilişkin 24. başlığının “Yargının İşlevselliği ve Kapasitesinin Arttırılması Suretiyle Etkin Bir Yargı Sisteminin Tesis Edilmesi” alt başlığında “Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun Tasarısı”nın 2004 yılında çıkartılacağının taahhüt edilmiş olması ve Akdıvar - Türkiye davasındaki durumun sıkça yaşanması üzerine gerek Devletin itibarının zedelenmesi, gerek yüklü miktarlarda tazminata mahkûm olunması, gerekse gerçekten mağdur olan bireylerin zararlarının sulh yoluyla ödenebilmesi amacıyla 5233 Sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkındaki Kanun 27/07/2004 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Kanunun yürürlüğe girmesinin ardından AİHM nezdinde açılan davalarda hükümetin yaptığı itirazlar yerinde görülmüş ve 5233 Sayılı Kanun'un etkin bir başvuru yolu olduğu belirtilmiştir.
 
Anılan Kanunun gerekçesinde, "Devletin anayasal düzenini yıkmayı amaçlayan terör eylemlerine hedef olan kişiler kendi kusur ve fiilleri sonucu değil, toplumun bir bireyi olarak zarar görmektedirler. ... Ortaya çıkan bu zararın paylaştırılması, toplumun diğer kesimleri ile zarara uğramış kişiler arasında fedakârlığın denkleştirilmesi, hakkaniyet ve sosyal hukuk devleti ilkelerinin bir gereğidir. ... İdarenin önlemekle yükümlü olduğu halde önleyemediği bu zararların, nedensellik bağı ve kusur koşulu aranmadan karşılanmasını kabul eden objektif sorumluluk anlayışına dayalı sosyal risk adı verilen bu ilke, bilimsel ve yargısal içtihatlarla da kabul edilmiştir. ... Bu çerçevede.... terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören kişilerin maddi zararlarının, idarece en kısa süre içinde ve sulh yoluyla karşılanması .... amacıyla bu Tasarı hazırlanmıştır." denilmekle birlikte, komisyonlarda tartışılan manevi zararlara ilişkin olarak Yasada olumlu ya da olumsuz her hangi bir ibare yer almamaktadır.
 
Yine konuya ilişkin yasama çalışmalarından anlaşıldığı üzere, sözü edilen Yasanın temel amaçlarından biri de yargı dışı bir yöntem geliştirerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne bu konuda yapılan başvuruları sona erdirip, bireyler aleyhine oluşan dengenin iç hukukta geliştirilen usullerle yeniden kurulmasını sağlamaktır. Bu çerçevede, hali hazırda terör olayları nedeniyle uğranılan manevi zararların Anayasaya dayalı olarak sosyal risk ilkesi uyarınca tazmini olanaklı iken, Yasama organınca, özellikle yaşam hakkı başta olmak üzere temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasına yol açar nitelikte ve manevi tazminat ödenmesini engellemek amacına yönelik böyle bir yasanın yürürlüğe konulduğu söylenemez.
 
Terör eylemleri sonucu oluşan olaylar incelendiğinde, bir taraftan yakılan ev, ulaşılamayan arazi ve tarım gelirleri, telef olan hayvanlar ve gelirleri, yakıp yıkılan ev eşyaları, mağdurların sakatlıkları ya da yakınlarının ölmesi, vb. gibi maddi zararların meydana geldiği görülmekle birlikte, esasen terör eylemlerine bizzat şahit olan vatandaşların hayatları boyunca çektikleri ve çekecekleri üzüntü, acı, elem ve psikolojik buhran, vb. gibi manevi zararların daha büyük sıkıntılara yol açacağı hususu yadsınamaz bir gerçektir. Dolayısıyla, idare hukuku kuralları çerçevesinde Anayasaya dayalı olarak geliştirilen bir ilke uyarınca manevi zararların karşılanma olanağının içeriği itibariyle engelleyici bir hüküm taşımayan yasa ile ortadan kaldırıldığından bahsedilmesi olanaksızdır.
 
Kaldı ki, manevi tazminat, patrimuanda meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı değil, tatmin aracıdır. Başka türlü giderim yollarının bulunmayışı veya yetersiz kalışı, manevi tazminatın parasal olarak belirlenmesini zorunlu hale getirmektedir. Olay nedeniyle duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa hafifletmeyi amaçlar. Belirtilen niteliği gereği manevi tazminatın zenginleşmeye yol açmayacak şekilde belirlenmesi gerekmekte ise de, tam yargı davalarının niteliği gereği takdir edilecek miktarın aynı zamanda duyulan elem ve ızdırabı giderecek bir oranda olması gerekmektedir. İşte bu niteliğinden dolayı sorumluluk hukukunun genel çerçevesinde manevi tazminatın miktarı her bir olay ve birey yönünden yargı yerlerince farklı şekilde değerlendirileceğinden, manevi tazminat miktarının idare organlarınca takdir edilmesini sağlayacak şekilde yasayla belirlenmesi de müessesenin niteliği ile bağdaşmayacağından, yasa koyucunun bunu yasada açıkça öngörmesini beklemek de gerçekçi değildir.
 
Elazığ İdare Mahkemesi tarafından, 5233 Sayılı Yasanın, terör veya terörle mücadeleden dolayı zarara uğrayanların manevi zararları dışında yalnızca maddi zararlarının tazminine ilişkin hükümlerinin Anayasanın 2., 5., 11., 36., 90. ve 125. maddelerine aykırı olduğu gerekçesiyle Anayasa Mahkemesine yapılan başvuru üzerine Mahkemece verilen 25.6.2009 günlü, E:2006/79, K:2009/97 Sayılı kararın manevi zararlara ilişkin bölümünde, "....5233 Sayılı Yasa, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören kişilerin maddi zararlarının özellikle yargı yoluna gitmelerine gerek kalmadan, idarece en kısa süre içinde ve sulh yoluyla karşılanması amacıyla hazırlanmış bir yasadır. Yasa bu yönüyle zarara uğrayan vatandaş ile devlet arasındaki uyuşmazlıkta yargı yoluna gidilmeden alternatif bir çözüm yöntemi getirmiştir. Yasakoyucu bu amaca uygun olarak yargılama hukuku kurallarından farklı hükümler öngörerek buna ilişkin esasları Yasa'da ayrıntılı olarak kurala bağlamıştır.
 
......
 
5233 Sayılı Yasa, idarenin eylem ve işleminin sonucu olmayan ve herhangi bir idari işlem veya eylemle doğrudan nedensellik bağı da bulunmayan, ancak terör ve terörle mücadele sırasında meydana gelen zararların da tazmini yolunu açan, bu anlamda idarenin kusursuz sorumluluk alanını genişleten bir yasadır. Bu Yasa idarenin kusursuz sorumluluk alanını genişletmekle birlikte, aynı zamanda terör ve terörle mücadele sırasında meydana gelen zararlardan sadece “maddi” olan kısmının sulh yoluyla tazminine ilişkin esas ve usulleri belirlemektedir. Yasa'da bu zararlardan “manevi” olan kısmın idareden talep edilemeyeceğine ilişkin bir hükme yer verilmediği gibi, 12. maddede “sulh yoluyla çözülemeyen uyuşmazlıklarda ilgililerin yargı yoluna başvurma hakları saklıdır” denilerek Anayasa'nın 125. maddesinin birinci fıkrasına paralel bir düzenlemeye yer verilmiştir. Bu nedenle itiraz konusu ibare, idarenin sorumluluk alanını daraltan veya idari işlem veya eylemlere karşı yargı yolunu kapatan bir hüküm içermemektedir...." gerekçelerine yer verilmiştir.
 
Anayasa Mahkemesi kararında da belirtildiği üzere, 5233 Sayılı Yasa, idarenin terör olaylarına dayalı kusursuz sorumluluk alanını genişleten, oluşan zararların yargı yoluna başvurmadan sulh yoluyla ödenmesine öngören, bu yönüyle uyuşmazlığın sadece maddi zararlara ilişkin kısmının yargı dışı alternatif bir yöntemle giderilmesini sağlayan, ancak manevi zararların karşılanmasını da engellemeyen nitelikte bir yasadır.
 
Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin 18888/02 numaralı başvuruya konu 12/01/2006 tarihli S. İçyer - Türkiye kararının 81. paragrafında, 5233 Sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Kaynaklanan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunla ilgili olarak “Tazminat kanununda yalnız maddi zararlar için tazminat talep etme olanağının bulunduğu doğru olsa da Kanunun 12. maddesinin idari mahkemelerde manevi zarar için tazminat talep etme olanağı verdiği görülmektedir.” ifadesine yer verilmiştir.
 
Bu durumda, terör olayları nedeniyle meydana gelen ve sosyal risk ilkesi kapsamında bulunup 5233 Sayılı Kanun uyarınca karşılanmayan ilgililerin ileri sürdükleri manevi zarara bağlı tazminat taleplerine ilişkin uyuşmazlıklarda, idare hukukunun tazminata ilişkin ilke ve kuralları çerçevesinde 2577 Sayılı Kanun'un öngördüğü usullere tabi olarak manevi tazminat ödenip ödenmeyeceğine ilişkin yargısal incelemesinin yapılması gerekmektedir.
 
Mahkememizin 07.01.2020 tarihli ara kararı ile Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan; davacı E. B.'un müşteki olduğu 2011/745 numaralı soruşturmanın hangi aşamada olduğu, E. B. hakkında, 27/11/2010 terör örgütü yandaşlarının düzenlediği gösteriye katılıp katılmadığı, güvenlik güçlerine karşı herhangi bir eyleminin olup olmadığı hususları ile ilgili sanık sıfatıyla bir soruşturma olup olmadığı, 05.03.2020 tarihli ara kararı ile yine Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan; davacı E. B.'un şüpheli olduğu 2010/2661 numaralı soruşturmada E. B. hakkında ne kadar verildiği, dava açılıp açılmadığı hususları sorulmuş, ara kararına cevaben gönderilen bilgi ve belgelerin incelenmesinden; müşteki olduğu dosyayla ilgili daimi ara kararı verildiği ve dosyanın halen açık olduğu, terör örgütünün propagandasını yapma, mala zarar verme, görevli memura etkin direniş, 2911 Sayılı Kanun'a muhalefet suçlarından şüpheli sıfatıyla yer aldığı 2010/2661 Sayılı soruşturmada ise hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği, anılan dosyada hakkında dava açılanlar arasında davacının yer almadığı anlaşılmaktadır.
 
İdare Mahkemesince, davacının yaralanması olayının idarenin bir eyleminden, hizmet kusurundan kaynaklandığının somut olarak ortaya konulamadığı gerekçesiyle manevi tazminat talebinin de reddine karar verilmiş ise de, terör örgütü yandaşlarının düzenlediği gösteriye katıldığına dair bir tespit bulunmayan ve hakkındaki soruşturmada kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilen davacının yaralanması olayında herhangi bir kusuru bulunmadığından, sosyal risk ilkesi kapsamında manevi tazminat talebinin değerlendirilmesi gerekmektedir.
 
Bu durumda; terör olayları sırasında gözüne isabet eden sert cisim nedeniyle davacının sağ gözünde meydana gelen tam görme kaybı ile sonuçlanan olay nedeniyle duyduğu elem ve ızdırabın karşılığı olarak 75.000,00 TL manevi tazminatın idare tarafından davacıya ödenmesi gerekmektedir.
 
Açıklanan nedenlerle:
 
1-)Davacının maddi tazminata yönelik istinaf isteminin reddine,
 
2-)Manevi tazminata yönelik istinaf başvurusunun kabulüne, kararın bu kısmının kaldırılmasına, 75.000,00.-TL manevi tazminat isteminin kabulüne,
 
- Kabul edilen 75.000,00.-TL'nin davalı idare tarafından, idareye başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davacıya ödenmesine,
 
3-)İş bu karar İlk Derece Mahkemesi yargılaması sonucunda yargılama giderlerine ilişkin kurulan hükümde değişiklik yarattığından bu yeni duruma göre;
 
a-) Hükmedilen toplam 75.000,00.-TL manevi tazminat miktarı üzerinden hesaplanan 5.123,25.-TL nispi karar harcının 256,17.-TL'sinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine, geriye kalan 4.867,08.-TL'nin ise davalı idareden tahsili için mahkemesince müzekkere yazılmasına,
 
b-) İlk derece ve istinaf aşamalarına ait 310,00.-TL yargılama giderinin davada haklılık oranına göre 306,00.-TL'sinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine, geriye kalan 4,00 -TL'nin davacı üzerinde bırakılmasına, istinaf aşamasında fazladan yatırılan 35,90.-TL'nin isteği halinde davacıya iadesine,
 
d-) Reddedilen manevi tazminat için hükmedilen vekalet ücretinin kaldırılmasına, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümlerine göre, hükmedilen manevi tazminat üzerinden hesaplanan 10.550,00.-TL vekalet ücretinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine, artan posta ücretinin Mahkemesince re'sen müstenife iadesine, 2577 Sayılı Kanun'un 45/6. maddesi uyarınca kesin olarak, 16/06/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. (¤¤)
 


Full & Egal Universal Law Academy