Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu 2019/1594 Esas 2020/1267 Karar
Karar Dilini Çevir:
Danıştay
Dairesi: Vergi Dava Daireleri Kurulu
Esas No: 2019/1594
Karar No: 2020/1267
Karar Tarihi: 18.11.2020





DANIŞTAY VERGİ DAVA DAİRELERİ KURULU         2019/1594 E.  ,  2020/1267 K.
"İçtihat Metni"

T.C.
D A N I Ş T A Y
VERGİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No : 2019/1594
Karar No : 2020/1267
TEMYİZ EDEN (DAVACI) : …
VEKİLİ : Av. …
KARŞI TARAF (DAVALI) : … Vergi Dairesi Başkanlığı - …
(… Vergi Dairesi Müdürlüğü)
VEKİLİ : Av. … - (Aynı yerde)
İSTEMİN KONUSU : ... Vergi Mahkemesinin ... tarih ve E: …, K: … sayılı ısrar kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacı adına, … Petrol Nakliye Tarım ve Hayvan Ürünleri Sanayi Ticaret Limited Şirketinden (Eski unvanı: … Petrol Nakliye Tarım ve Hayvan Ürünleri Sanayi Ticaret Limited Şirketi) tahsil edilemeyeceği anlaşılan kamu alacaklarından dolayı kanuni temsilci sıfatıyla düzenlenen … tarih ve … ve … takip numaralı ödeme emirlerinin iptali istemiyle dava açılmıştır.
… Vergi Mahkemesinin … tarih ve E: …, K: … sayılı kararı:
Davacı, 03/07/2003 ilâ 30/06/2005 tarihleri arasında asıl amme borçlusu şirketin ortağı ve kanuni temsilcisidir.
Dava konusu ödeme emirlerine konu 2004 yılına ilişkin amme alacağının tahsili amacıyla şirket adına düzenlenen ödeme emri üzerine borç ödenmemiş, amme alacağının şirket tüzel kişiliğinden tahsili amacıyla mal varlığı araştırması yapılmıştır.
Mal varlığı araştırması sonucunda, şirketin banka hesaplarında 39,00-TL bulunduğu ve adına kayıtlı taşınmazı bulunmadığı tespit edilmiştir. Yine şirkete ait … (1997 model kamyon), … (2009 model çekici) ve … (1983 model kamyon) plakalı araçlara haciz konulmuştur. Ancak söz konusu araçlar üzerinde rehin ve çok sayıda haciz bulunduğu görülmektedir.
Amme borçlusu şirketin mal varlığının, vergi borcunu karşılayacak nitelikte olmadığından bahisle şirketten tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağının kanuni temsilci sıfatıyla davacıdan takip ve tahsili amacıyla dava konusu ödeme emirleri düzenlenmiştir.
Davacı uyuşmazlık konusu dönemde amme borçlusu şirketin kanuni temsilcisi sıfatını haizdir.
Dolayısıyla, ödeme emirleri içeriği amme alacağının şirket tüzel kişiliğinden tahsil edilemeyeceğinin anlaşılması üzerine düzenlenen dava konusu ödeme emirlerinde yasal isabetsizlik bulunmamaktadır.
Vergi Mahkemesi bu gerekçeyle davayı reddetmiştir.
Davacının temyiz istemini inceleyen Danıştay Dokuzuncu Dairesinin 18/10/2018 tarih ve E:2016/6369, K:2018/6464 sayılı kararı:
Davalı tarafından, vergi borçlusu şirket hakkında yapılan mal varlığı araştırması sonucu aktifine kayıtlı …. ve …. plakalı iki kamyon ve …. plakalı çekicinin satışından vergi borcunu karşılanamayacağı ileri sürülerek takibatın sonuçsuz kaldığı belirtilmiştir. Ancak hacizli araçların satış işlemlerinin gerçekleştirilip vergi borcunu karşılayıp karşılamadığının belirlenmesi ve kamu alacağının şirketten tahsil edilebilmesi için tüm takip yollarının tüketilmesi gerekirken bu yollar tüketilmeden davacı adına ödeme emirleri düzenlenmesinde isabet görülmemiştir.
Daire bu gerekçeyle Mahkeme kararını bozmuş; davalının karar düzeltme istemini de reddetmiştir.
…. Vergi Mahkemesinin … tarih ve E: …, K: … sayılı ısrar kararı:
Dava konusu ödeme emirleri içeriği amme alacağının, şirkete ait olan ancak üzerlerinde çok sayıda haciz ve rehin bulunan model yılı eski iki adet kamyon ile bir adet çekicinin satış işlemlerinin gerçekleştirilmesi sonucunda tahsil edilemeyeceği anlaşılmıştır.
Diğer taraftan, şirketin başka bir malvarlığı da bulunmamaktadır.
Dolayısıyla asıl borçlu şirket tüzel kişiliğinden tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağının tahsili amacıyla davacı adına düzenlenen dava konusu ödeme emirlerinde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Vergi Mahkemesi, ilk kararında yer alan hukuksal nedenler ve gerekçeye ek olarak bu gerekçeyle ısrar etmiştir.
TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Ödeme emrine konu borçların zamanaşımına uğradığı, amme alacağının tahsili amacıyla amme borçlusu şirketin takip edilmesi gerektiği, herhangi bir dönemde şirketin kanuni temsilcisi olmadığı gibi değinilen dönemlerde ortak sıfatı da bulunmadığı belirtilerek aksi yöndeki gerekçeyle verilen ısrar kararının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun'un 102. maddesi uyarınca amme alacağının zamanaşımına uğramadığı, kanuni temsilcisinin ödevlerini yerine getirip getirmediğine bakılmaksızın asıl amme borçlusundan tahsil edilmeyeceği anlaşılan kamu alacağının tahsili amacıyla davacı adına ödeme emirleri düzenlenmesinin hukuka uygun olduğu belirtilerek temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …'İN DÜŞÜNCESİ : 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 3. maddesinde, vergi kanunlarının lafzı ve ruhu ile hüküm ifade edeceği, lafzın açık olmadığı hallerde vergi kanunlarının hükümleri, konuluşundaki maksat, hükümlerin kanunun yapısındaki yeri ve diğer maddelerle olan bağlantısı gözönünde tutularak uygulanacağı kurala bağlanmıştır. 213 sayılı Kanun'un 3. maddesini değiştiren 2365 sayılı Kanun'un gerekçesinde de belirtildiği üzere, vergi uygulamaları ve vergi ihtilaflarının çözümlenmesinde göz önünde bulundurulacak olan 213 sayılı Kanun'un 3. maddesinde yer alan yorum hükümlerine göre öncelikle metnin lafzı; kesin bir lafzın Kanun'da yer almaması halinde ise diğer yorum yöntemlerinin dikkate alınacağı tabiidir.
Bu belirlemeler ışığında 213 sayılı Kanun'un 10. maddesinin lafzında, "kısmen veya tamamen alınamayan" şeklinde açık bir hükme yer verildiği, ancak "kısmen veya tamamen alınamayacağı/tahsil edilemeyeceği anlaşılan" lafzına açıkça yer verilmediği ve kuralda alacakların niteliği hususunda 6183 sayılı Kanun'a atıfta da bulunulmadığı görülmektedir. Bu bağlamda "kısmen veya tamamen alınamayacağı/tahsil edilemeyeceği anlaşılan" amme alacağı kavramının 213 sayılı Kanun'da yer almamasına rağmen bu ifadenin 213 sayılı Kanun'un 3. maddesinde yer verilen yorum yöntemlerini aşarak 213 sayılı Kanun kapsamındaki kamu alacakları için de uygulanması, Anayasa'nın 73. maddesinde, vergi, resim, harç ve benzeri malî yükümlülüklerin kanunla konulacağı, değiştirileceği ve kaldırılacağını öngören verginin kanuniliği ilkesine ve Anayasa'nın 13 ve 35. maddeleri bağlamında mülkiyet hakkına ancak hukuken belirli bir kanun hükmüyle müdahale edileceğine ilişkin kurala aykırı düşecektir.
Kaldı ki, gerek asıl borçludan tahsil edilemeyeceği anlaşılan vergi dışı kamu alacaklarından kanuni temsilcinin sorumluluğuna yönelik 6183 sayılı Kanun'a kural eklenmesini öngören 4108 sayılı Kanun'un ve gerek tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağı kavramını açıklayıp 213 sayılı Kanun'da yer alan hükümlerin 6183 sayılı Kanun'un mükerrer 35. maddesinde düzenlenen sorumluluğu ortadan kaldırmayacağını öngören 5766 sayılı Kanun'un, 213 sayılı Kanun'un 10. maddesinde kanuni temsilcilerin mükellef ve sorumluların mal varlığından "kısmen veya tamamen alınamayan" vergi ve buna bağlı alacaklar yanında "alınamayacağı anlaşılan" alacaklar yönünden de açıkça bir sorumluluk öngörmediği açıktır. Bunun yanında anılan kanuni düzenlemeler 213 sayılı Kanun'un 10. maddesini ilga eden herhangi bir açık hüküm de içermemektedir. Dolayısıyla kanun koyucu, mükelleflerin veya vergi sorumlularının varlığından "alınamayacağı anlaşılan" vergi ve buna bağlı alacaklar yönünden bilinçli bir boşluk oluşturmuş ve 213 sayılı Kanun'un 10. maddesi uyarınca kanuni temsilcinin takibinde vergi ve buna bağlı alacakların asıl borçludan kesin olarak alınmadığının tespit edilmesini şart koşmuştur. Sorumlu olunacak alacakların niteliğinin belirlenmesine yönelik bu düzenleme biçiminin, kanuni temsilcilerin mükellef veya sorumlulara düşen vergisel ödevleri yerine getirmemesi halinde sorumlu olabileceğini arayan ve böylece bir nev'i kusur sorumluluğu öngören kanun koyucunun yaklaşımına uygun düştüğü de söylenilebilir.
Bu bağlamda 4108 sayılı Kanun'a ilişkin tasarının gerekçesinde mükerrer 35. maddenin 6183 sayılı Kanun'a eklenmesindeki maksadın 213 sayılı Kanun'a tabi olmayan diğer alacaklara yönelik sorumluluğun belirlenmesi olduğunun ifade edilmesi, 213 sayılı Kanun'un 3. maddesinde belirlenen yorum kuralı uyarınca lafzın açık olduğu hallerde vergi ihtilaflarının söz konusu açık lafza göre çözümlenmesinin gerekmesi, 213 sayılı Kanun'da kanuni temsilciden tahsiline çalışılacak alacakların niteliği hususunda 6183 sayılı Kanun'a yollamada bulunulmaması ve Danıştay Dördüncü Dairesince, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun'un mükerrer 35. maddesine, 04/06/2008 tarihli ve 5766 sayılı Kanun'un 4. maddesiyle eklenen beşinci ve altıncı fıkraların Anayasa'nın 2. maddesine aykırılığı ileri sürülerek iptallerine karar verilmesi istemiyle Anayasa Mahkemesine başvurulması üzerine Anayasa Mahkemesi, 19/03/2015 tarih ve E:2014/144, K:2015/29 sayılı kararıyla söz konusu düzenlemelerin Anayasa'nın 2. maddesine aykırı olduğunu belirterek iptallerine karar vermesiyle ortaya çıkan hukuki durum karşısında kanuni temsilciden istenen kamu alacağının niteliğinin ancak ve sadece 213 sayılı Kanun'un 10. maddesi kapsamında belirlenebileceği ve bunun da asıl borçludan "kısmen veya tamamen alınamayan" alacakları kapsadığı, asıl borçludan "alınamayacağı anlaşılan" alacakların bu kapsamda takip edilemeyeceği sonucuna ulaşılmaktadır.
Dolayısıyla idare tarafından vergi ve buna bağlı alacakların takibinde kanuni temsilciye başvurmadan önce asıl borçlu hakkında 6183 sayılı Kanun'un 54. maddesinde sayılan tüm takip yolları tüketilerek alacağın kısmen veya tamamen asıl borçludan alınamadığının ortaya konulması, hukuki belirlilik ilkesi, mülkiyet hakkına ancak hukuki belirlilik taşıyan bir kanun hükmüyle müdahale edilebileceğine yönelik kural ve vergilerin kanuniliği ilkesi bağlamında anayasal güvencelere bağlanmış bir zorunluluktur.
Olayda, dava konusu ödeme emirleri içeriği, 2004 yılına ilişkin kurumlar vergisi, vergi ziyaı cezası ve özel usulsüzlük cezası dışındaki amme alacağının, adına tescilli araçlar bulunan asıl amme borçlusu şirketten, 213 sayılı Kanun'un 10. maddesi uyarınca "kısmen alınamadığı" hususu ortaya konulmaksızın, kanuni temsilci adına ödeme emirleri düzenlendiği anlaşıldığından kanuni temsilci olan davacının mülkiyet hakkına belirli bir kanuni dayanağı bulunmaksızın müdahale imkânı tanıyan dava konusu ödeme emirlerinin değinilen alacaklara ilişkin kısmında sebep unsuru yönünden hukuka uygunluk bulunmamaktadır.
Asıl amme borçlusunun vadesi içerisinde ödemediği kamu alacaklarından, 2004 yılına ilişkin kurumlar vergisi, vergi ziyaı cezası ve özel usulsüzlük cezasına ilişkin kısmının 5736 sayılı Bazı Kamu Alacaklarının Uzlaşma Usulü ile Tahsili Hakkında Kanun kapsamında yapılandırıldığı tarih ile yapılandırmanın ihlal edildiği tarihte kanuni temsilci olmayan davacının, 213 sayılı Kanun'un 10. maddesi uyarınca sorumluluğundan bahsedilemeyeceğinden dava konusu ödeme emirlerinin değinilen kısmında hukuki isabet bulunmamaktadır.
Bu nedenle, Vergi Mahkemesinin ısrar kararına yöneltilen temyiz isteminin kabulü ile kararın bozulması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY:
03/07/2003 ve 30/06/2005 tarihlerinde yayımlanan Türkiye Ticaret Sicili Gazetesiyle ilan edildiği üzere, değinilen dönemler arasında davacı, … Petrol Nakliye Tarım ve Hayvan Ürünleri Sanayi Ticaret Limited Şirketinin (Eski unvanı: … Petrol Nakliye Tarım ve Hayvan Ürünleri Sanayi Ticaret Limited Şirketi) kanuni temsilcisidir.
5736 sayılı Bazı Kamu Alacaklarının Uzlaşma Usulü ile Tahsili Hakkında Kanun kapsamında asıl amme borçlusu şirkete ait 2004 yılına ilişkin kurumlar vergisi, vergi ziyaı cezası ve özel usulsülzük cezası 01/04/2008 tarihinde tanzim edilen tutanak ile yapılandırılmıştır. Söz konusu yapılandırmaya ilişkin taksitlerin vadesi içerisinde ödenmemesi üzerine bu alacaklar yönünden asıl amme borçlusu şirket hakkında cebren tahsil ve takip yollarına başvurulmuştur.
Şirket hakkında yapılan malvarlığı araştırmasında tespit edilen şirkete ait … (1997 model kamyon), … (2009 model çekici) ve … (1983 model kamyon) plakalı araçlara haciz konulmuştur. Davalı, söz konusu taşıtlara yönelik hacizde, yukarıda belirtilen sırayla, birinci, üçüncü ve ikinci sıradadır. 16/04/2014 tarihinde adına düzenlenen haciz bildirisinde şirketin borcu 111.161,00 TL tutarındadır.
Gerek 5736 sayılı Kanun kapsamında değinilen alacakların yapılandırıldığı tarihte gerek yapılandırma sonucunda takside bağlanan alacakların ödenmemesi üzerine anılan Kanun hükümlerinin ihlal edildiği tarihte davacı, asıl amme borçlusu şirkette kanuni temsilci sıfatını haiz bulunmamaktadır.
Asıl amme borçlusu şirkete ait 2004 yılına ilişkin kurumlar vergisi, katma değer vergisi, vergi ziyaı cezası, gecikme faizi ve özel usulsüzlük cezasından oluşan kamu alacaklarının asıl amme borçlusu olan şirketten tahsil imkanı bulunmadığından hareketle davacı adına kanuni temsilci sıfatıyla dava konusu ödeme emirleri düzenlenmiştir.
İLGİLİ MEVZUAT:
213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun "Kanuni Temsilcilerin Ödevi" başlıklı 10. maddesinin birinci fıkrasında, tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mükellef veya vergi sorumlusu olmaları halinde bunlara düşen ödevlerin kanuni temsilcileri, tüzel kişiliği olmayan teşekkülleri idare edenler ve varsa bunların temsilcileri tarafından yerine getirileceği açıklanmış; ikinci fıkrasında yukarıda yazılı olanların bu ödevleri yerine getirmemeleri yüzünden mükelleflerin veya vergi sorumlularının varlığından tamamen ve kısmen alınamayan vergi ve buna bağlı alacakların kanuni ödevleri yerine getirmeyenlerin varlıklarından alınacağı kurala bağlanmıştır.
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun'un 21. maddesinde üçüncü şahıslar tarafından haczedilen mallar paraya çevrilmeden evvel o mal üzerine amme alacağı için de haciz konulması durumunda bu alacağın da hacze iştirak edeceği ve aralarında satış bedelinin garameten taksim olunacağı, 69. maddesinin birinci fıkrasında, her amme idaresinin, diğer bir amme idaresi tarafından yapılan hacizlere, amme alacağının bu haciz tarihinden önce tahakkuk etmiş olmak şartiyle, haczedilen mallardan herhangi biri paraya çevrilinceye kadar iştirak edebileceği, ikinci fıkrasında ise, hacze iştirak halinde, hacizli malın bedelinden ilk önce haczi yapan dairenin alacağının tahsil olunacağı, artanı hacze iştirak tarihi sırası ile alacaklarına mahsup edilmek üzere, hacze iştirak eden dairelere ödeneceği, 81. maddesinde, haczedilen mallara haczi yapan memur tarafından değer biçileceği, borçlunun müracaatı üzerine veya tahsil dairesince lüzum görüldüğü takdirde yeniden bilirkişiye değer biçtirileceği hükümlerine yer verilmiştir.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
I- Kararın, dava konusu ödeme emirlerinin içeriğinde yer alan alacakların asıl amme borçlusu şirket tarafından 5736 sayılı Kanun kapsamında yapılandırılan kısmı yönünden davanın reddi yolunda verilen hüküm fıkrasına yöneltilen temyiz istemi hakkındaki inceleme:
Şirkete ait 2004 yılına ilişkin kurumlar vergisi, vergi ziyaı cezası ve özel usulsüzlük cezasına dair kamu alacaklarının 5736 sayılı Kanun kapsamında yapılandırılması ve yapılandırma sonucunda takside bağlanan alacakların ödenmemesi üzerine değinilen kanun hükümlerinin ihlali sırasında borçlu şirketle davacı arasında herhangi bir organik bağ bulunmamaktadır.
Bu durumda, kanuni temsilci olan davacının 213 sayılı Kanun'un 10. maddesinden hareketle şirketin üzerine düşen ödevleri yerine getirmediğinden bahsedilemeyeceği açıktır.
Sonuç olarak, 5736 sayılı Kanun kapsamında taksitlendirilmesi ve taksitlerin vadesi içerisinde ödenmeyerek ihlal edilmesi sonucunda yeni bir hukuki durum ortaya çıkmış olup davacının söz konusu borçlar nedeniyle sorumlu tutularak adına düzenlenen ödeme emirleriyle takibe alınmasında hukuka uygunluk görülmemiştir.
II- Kararın, dava konusu ödeme emirlerinin içeriğinde yer alan alacakların asıl amme borçlusu şirket tarafından 5736 sayılı Kanun kapsamında yapılandırmaya konu edilmeyen kısmı yönünden davanın reddi yolunda verilen hüküm fıkrasına yöneltilen temyiz istemi hakkındaki inceleme:
213 sayılı Kanun'un 10. maddesinden hareketle asıl amme borçlusu şirketten kamu alacağının hangi fiili veya hukuki sebeplerle alınamadığının dolayısıyla kamu alacağının tahsilinin olanaksız hale geldiğinin ortaya konulması gerekmektedir.
Şirket hakkında yapılan malvarlığı araştırmasında, … (1997 model kamyon), … (2009 model çekici) ve … (1983 model kamyon) plakalı araçların adına tescilli olduğu tespit edilmiş ve tahsil dairesi … Vergi Dairesi Müdürlüğü tarafından değinilen menkul mallara haciz işlemi tesis edilmiştir. Ancak haczedilen söz konusu menkul mallara biçilen değere veya değer biçildiğine yönelik bilgi ve belge dava dosyasında bulunmamaktadır. Zira, … plakalı aracın üzerindeki haczi birinci sırada olan tahsil dairesinin, … plakalı araç üzerinde haczi ikinci sırada olup birinci sıradaki haczin rehinli bir alacaktan kaynaklanmadığı da dikkate alındığında şirketten kamu alacağının tahsilinin olanaksız olduğundan söz edilemeyeceği açıktır.
Bu itibarla, söz konusu menkul malların değer biçilmek suretiyle, takip edilen kamu alacaklarının şirkete ait malvarlığından tahsil olanaksızlığı somut olarak ortaya konulmadığından, davacı adına 5736 sayılı Kanun kapsamında yapılandırmaya konu edilmeyen kamu alacaklarının tahsili amacıyla ödeme emirleri düzenlenmesinde hukuki isabet bulunmamaktadır.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1- Davacının temyiz isteminin KABULÜNE,
2- … Vergi Mahkemesinin … tarih ve E: …, K: … sayılı ısrar kararının BOZULMASINA,
3- Yeniden verilecek kararda karşılanacağından, yargılama giderleri hakkında hüküm kurulmasına gerek bulunmadığına,
2577 sayılı Kanun'un (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren on beş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 18/11/2020 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
X - KARŞI OY:
213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 10. maddesinde; tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mükellef veya vergi sorumlusu olmaları halinde bunlara düşen ödevlerin, kanuni temsilciler, tüzel kişiliği olmayan teşekkülleri idare edenler varsa bunların temsilcileri tarafından yerine getirileceği, yukarıda yazılı olanların bu ödevleri yerine getirmemeleri yüzünden mükelleflerin veya vergi sorumlularının varlığından tamamen veya kısmen alınamayan vergi ve buna bağlı alacakların, kanuni ödevleri yerine getirmeyenlerin varlıklarından alınacağı kurala bağlanmıştır.
Bu düzenleme uyarınca, kamu alacağı borçlu şirketten tahsil edilemediği takdirde tahsili amacıyla, borcun ait olduğu dönemde kanuni ödevlerini yerine getirmeyen şirketin kanuni temsilcisi olan kişi ve kişiler adına ödeme emri düzenleneceği tartışmasızdır.
Davalı idarece, bir kısım borcun ait olduğu dönemde kanuni temsilci olan davacı adına ödeme emirleri düzenlendiği anlaşılan olayda, 5736 sayılı Kanun kapsamında borcun yapılandırılmasının verginin doğduğu dönemdeki sorumlu olanlar açısından bir değişikliğe neden olmayacağı açık olduğundan, yapılandırmanın yapıldığı dönemde asıl borçlu şirkete ait vergi borçlarının yapılandırıldıktan sonra ödenmemesi halinde verginin doğduğu ve ilişkili olduğu dönemdeki kanuni temsilcinin sorumluluğuna gidilebilmesinde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Olayda, 5736 sayılı Kanun kapsamında şirket tarafından yapılan başvurunun, yeni bir hukuki durum ortaya çıkardığı dolayısıyla kanuni temsilci sıfatıyla davacının sorumluluğunun bulunmadığından bahsedilemeyeceğinden, Vergi Mahkemesi kararının, dava konusu ödeme emirleri içeriğindeki alacakların asıl amme borçlusu şirket tarafından 5736 sayılı Kanun kapsamında yapılandırılan kısmı yönünden davanın reddi yolunda verilen hüküm fıkrasına yöneltilen temyiz isteminin, Kurul Kararının "Hukuki Değerlendirme" başlığının "II- Kararın, dava konusu ödeme emirlerinin içeriğinde yer alan alacakların asıl amme borçlusu şirket tarafından 5736 sayılı Kanun kapsamında yapılandırmaya konu edilmeyen kısmı yönünden davanın reddi yolunda verilen hüküm fıkrasına yöneltilen temyiz istemi hakkındaki inceleme" alt başlığında yer verilen gerekçeyle kabulü ile değinilen hüküm fıkrasının bu nedenle bozulması gerektiği oyu ile karara katılmıyoruz.
XX - KARŞI OY:
213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 10. maddesinde; tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mükellef veya vergi sorumlusu olmaları halinde bunlara düşen ödevlerin, kanuni temsilciler, tüzel kişiliği olmayan teşekkülleri idare edenler varsa bunların temsilcileri tarafından yerine getirileceği, yukarıda yazılı olanların bu ödevleri yerine getirmemeleri yüzünden mükelleflerin veya vergi sorumlularının varlığından tamamen veya kısmen alınamayan vergi ve buna bağlı alacakların, kanuni ödevleri yerine getirmeyenlerin varlıklarından alınacağı kurala bağlanmıştır.
Bu düzenleme uyarınca, kamu alacağı borçlu şirketten tahsil edilemediği takdirde tahsili amacıyla, borcun ait olduğu dönemde kanuni ödevlerini yerine getirmeyen şirketin kanuni temsilcisi olan kişi ve kişiler adına ödeme emri düzenleneceği tartışmasızdır.
Davalı idarece, bir kısım borcun ait olduğu dönemde kanuni temsilci olan davacı adına ödeme emirleri düzenlendiği anlaşılan olayda, 5736 sayılı Kanun kapsamında borcun yapılandırılmasının verginin doğduğu dönemdeki sorumlu olanlar açısından bir değişikliğe neden olmayacağı ve yapılandırmanın yapıldığı dönemde asıl borçlu şirkete ait vergi borçlarının yapılandırıldıktan sonra ödenmemesi halinde verginin doğduğu ve ilişkili olduğu dönemdeki kanuni temsilcinin sorumluluğuna gidilebileceği açıktır.
Olayda, 5736 sayılı Kanun kapsamında şirket tarafından yapılan başvurunun, yeni bir hukuki durum ortaya çıkardığı dolayısıyla kanuni temsilci sıfatıyla davacının sorumluluğunun bulunmadığından bahsedilemeyeceğinden, Vergi Mahkemesi kararının, dava konusu ödeme emirleri içeriğindeki alacakların asıl amme borçlusu şirket tarafından 5736 sayılı Kanun kapsamında yapılandırılan kısmı yönünden davanın reddi yolunda verilen hüküm fıkrasına yöneltilen temyiz isteminin reddi gerektiği oyuyla karara katılmıyoruz.
XXX - KARŞI OY:
5736 sayılı Bazı Kamu Alacaklarının Uzlaşma Usulü ile Tahsili Hakkında Kanun'un 2. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, madde kapsamında uzlaşılan alacaklara ilişkin taksitlerin, süresinde ödenmemesi ya da eksik ödenmiş olması halinde, süresinde ödenmemiş veya eksik ödenmiş taksit tutarı; son taksit ödeme süresi sonuna kadar, ödenmeyen ya da eksik ödenen taksitin son taksite ait olması halinde ise bu tutara son taksiti izleyen ayın sonuna kadar her ay ve kesri için ayrı ayrı % 5 oranında, tahsil tarihine kadar geçen süre için ise 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre gecikme zammı tatbik edilerek ödeme emri tebliğine gerek kalmaksızın aynı Kanun hükümlerine göre cebren takip ve tahsil edileceği kurala bağlanmıştır.
Dava konusu ödeme emirleri içeriğindeki alacakların asıl amme borçlusu şirket tarafından 5736 sayılı Kanun kapsamında yapılandırılan kısmı yönünden, asıl amme borçlu şirket hakkında yeniden cebren tahsil ve takip edilmek suretiyle tahsiline çalışılması gerekmektedir. Bunun üzerine, şirketten amme alacağın tahsilinin olanaksızlığı somut olarak tespit edildikten sonra davacının, sorumluluğuna gidileceği açıktır.
Olayda, 5736 sayılı Kanun kapsamında yapılandırılan ve yapılandırma sonucunda taksitlerin vadesi içerisinde ödenmemesi üzerine değinilen alacakların şirketten cebren tahsil ve takip yöntemleri uygulanmak suretiyle tahsiline çalışılmamasına karşın davacı adına değinilen kamu alacağının tahsili amacıyla ödeme emirleri düzenlenmesinde hukuka uygunluk bulunmamaktadır.
Bu itibarla, Vergi Mahkemesi kararının, dava konusu ödeme emirleri içeriğindeki alacakların asıl amme borçlusu şirket tarafından 5736 sayılı Kanun kapsamında yapılandırılan kısmı yönünden davanın reddi yolunda verilen hüküm fıkrasına yöneltilen temyiz isteminin kabulü ile değinilen hüküm fıkrasının bozulması gerektiği oyuyla karara katılmıyorum.
XXXX - KARŞI OY:
213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun "Kanuni Temsilcilerin Ödevi" başlıklı 10. maddesinin birinci fıkrasında, tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mükellef veya vergi sorumlusu olmaları halinde bunlara düşen ödevlerin kanuni temsilcileri, tüzel kişiliği olmayan teşekkülleri idare edenler ve varsa bunların temsilcileri tarafından yerine getirileceği açıklanmış; ikinci fıkrasında yukarıda yazılı olanların bu ödevleri yerine getirmemeleri yüzünden mükelleflerin veya vergi sorumlularının varlığından tamamen ve kısmen alınamayan vergi ve buna bağlı alacakların kanuni ödevleri yerine getirmeyenlerin varlıklarından alınacağı kurala bağlanmıştır.
213 sayılı Kanun'un 10. maddesinde hareketle asıl amme borçlusu şirketten kamu alacağının hangi fiili veya hukuki sebeplerle alınamadığının dolayısıyla kamu alacağının tahsilinin olanaksız hale geldiğinin ortaya konulması gerekmektedir.
Dava konusu ödeme emirleri içeriği kamu alacağının şirketten tahsilinin olanaksız olduğunun davalı idarece somut olarak ortaya konulduğu dolayısıyla Vergi Mahkemesi kararın, dava konusu ödeme emirleri içeriğinde yer alacakların asıl amme borçlusu şirket tarafından 5736 sayılı Kanun kapsamında yapılandırmaya konu edilmeyen kısmı yönünden davanın reddi yolunda verilen hüküm fıkrasına yöneltilen temyiz isteminde ileri sürülen iddialar, dayandığı hukuksal nedenler ve gerekçe karşısında ısrar kararının değinilen hüküm fıkrasını bozulmasını gerektirecek nitelikte bulunmadığından, istemin bu yönden reddi gerektiği oyu ile karara katılmıyoruz.
XXXXX - KARŞI OY:
Kararın, dava konusu ödeme emirleri içeriğinde yer alacakların asıl amme borçlusu şirket tarafından 5736 sayılı Kanun kapsamında yapılandırmaya konu edilmeyen kısmı yönünden davanın reddi yolunda verilen hüküm fıkrasına yöneltilen temyiz isteminde ileri sürülen iddialar, dayandığı hukuksal nedenler ve gerekçe karşısında ısrar kararının değinilen hüküm fıkrasının bozulmasını gerektirecek nitelikte bulunmadığından, istemin bu yönden reddi gerektiği oyu ile karara katılmıyorum.




























Full & Egal Universal Law Academy