Danıştay İdare Dava Daireleri Kurulu 2020/3040 Esas 2021/2331 Karar
Karar Dilini Çevir:
Danıştay
Dairesi: İdare Dava Daireleri Kurulu
Esas No: 2020/3040
Karar No: 2021/2331
Karar Tarihi: 10.11.2021





DANIŞTAY İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU         2020/3040 E.  ,  2021/2331 K.
"İçtihat Metni"

T.C.
D A N I Ş T A Y
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No : 2020/3040
Karar No : 2021/2331
TEMYİZ EDEN (DAVACI) : … Gazetecilik Matbaacılık ve Yayıncılık A.Ş.
VEKİLİ : Av. …
KARŞI TARAF (DAVALILAR): 1- …
VEKİLİ : Hukuk Müşaviri …
2- … Bakanlığı
VEKİLİ: Av. …
İSTEMİN KONUSU : Danıştay Onuncu Dairesinin 31/12/2019 tarih ve E:2014/6384, K:2019/11161 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: 26/11/2014 tarih ve 29187 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Eser Sahibi Sait Okur (Bediüzzaman Sait Nursi) Olan Eserler Üzerindeki Hakların Diyanet İşleri Başkanlığı Tarafından Kullanılmasına İlişkin 2014/7007 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı'nın iptali istenilmiştir.
Daire kararının özeti: Danıştay Onuncu Dairesinin 31/12/2019 tarih ve E:2014/6384, K:2019/11161 sayılı kararıyla;
Usul Yönünden:
Davalı Cumhurbaşkanlığı (Başbakanlık) tarafından, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 640. maddesi uyarınca mirasçıların tereke üzerinde elbirliği mülkiyeti bulunmakta iken bir kısım mirasçılarla yapılan telif sözleşmesinin eldeki davayı açma yetkisi vermeyeceği; Sözleşmedeki bu sorun sebebiyle davacının bandrol başvurularında koruma kapsamındaki eserlere dahi sözleşme ibrazından kaçınmak için kontrol süresi dolmuştur beyanıyla başvurduğunu, hukuken korunabilir bir menfaati bulunmadığı için ehliyet yönünden davanın reddi gerektiğinin ileri sürüldüğü,
Uyuşmazlık konusu olayda, her ne kadar davacı Şirketin daha önce yayın haklarını yalan beyanla kullandığı iddia edilmiş ise de, bu hususun ceza yargılamasının görevinde olması ve bu yönde bir yargı kararının da sunulmamış olması ve ayrıca yayıncılık ve matbaacılık faaliyeti yapan davacı Şirketin, faaliyet alanı dahilinde eserleri yayınlamak istemesi halinde dava konusu işlem ile bağlı hale gelmiş olması karşısında, davacının eldeki davayı açmakta menfaati bulunduğu sonucuna varıldığı,
Esas Yönünden:
Anayasa'ya Aykırılık İddiasının İncelenmesi:
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'nun 47. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinin, Anayasa Mahkemesinin, E:2014/177 sayılı dosyası kapsamında soyut norm denetimi yoluyla incelenmekte olduğu ve devamla Mahkemenin 11/06/2015 tarih ve 29383 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 14/05/2015 tarih ve E:2014/177, K:2015/49 sayılı kararıyla iptaline karar verildiği,
Dava Konusu, 2014/7007 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı'nın İptali İsteminin İncelenmesi:
Yukarıda belirtilen Anayasa Mahkemesi kararında, "sahibi vefat eden her eserin memleket kültürü bakımından önemli görülerek kamuya mal edilmesi sonucunu doğurabilecek şekilde Bakanlar Kuruluna takdir yetkisi tanınması, bilim ve sanat özgürlüğü ile ifade özgürlüğüne, demokratik toplum düzeninin gerekleriyle bağdaşmayan bir müdahale teşkil etmektedir."
gerekçelerine yer verilerek 6552 sayılı Kanun’un 87. maddesiyle değiştirilen 5846 sayılı Kanun’un 47. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinin Anayasa’nın 13, 26., 27. ve 35. maddelerine aykırı olduğu belirtilerek iptaline ve iptal nedeniyle doğacak hukuksal boşluk, kamu yararını ihlal edecek nitelikte görüldüğünden iptal hükmünün, kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesine karar verilerek, söz konusu gerekçeli kararın 11/06/2015 tarih ve 29383 sayılı Resmi Gazete'de yayımlandığı,
Anayasa Mahkemesinin yukarıda yer verilen iptal kararı öncesinde ve dava konusu düzenleyici işlemin yürürlüğe konulduğu tarihte yürürlükte bulunan haliyle "Kamuya maletme" başlıklı 47. maddesinde:
"Bakanlar Kurulu kararı ile memleket kültürü için önemi haiz görülen eserler üzerindeki haklar, hak sahiplerinin münasip bir bedel talep etme hakları saklı kalmak kaydıyla, eser sahibinin ölümünden sonra, koruma süresinin bitiminden önce, kamuya mal edilebilir. Bu hususta karar verilebilmesi için eserin, Türkiye’de veya Türkiye dışında Türk vatandaşları tarafından vücuda getirilmiş olması gerekir.
Bakanlar Kurulu kararında;
1. Eser ve sahibinin adı,
2. Hakları kullanacak makam veya müessese,
3. Hak sahiplerine, talep üzerine ödenecek bedelin nasıl belirleneceği ve bu bedelin hangi kurum tarafından ödeneceği,
4. Eserden gelir elde edilmesi hâlinde bu gelirin hangi gayelere tahsis edileceği,
yazılır.
Bakanlar Kurulu kararında belirtilen eserin, topluma ulaşması sağlanacak şekilde yayımlanması zorunludur." kuralına yer verildiği,
Anayasa Mahkemesinin, iptal kararının daha sonra yürürlüğe gireceğini öngörmek suretiyle kanun koyucunun bu süre içerisinde o alanı yeniden düzenlemesini, böyle bir düzenleme yapılmaması halinde de oluşmuş hukuksal durumun korunmasını ve devam etmesini amaçladığı, Anayasa Mahkemesince, Anayasa'nın 153. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca, iptal kararının Resmi Gazete'de yayımlanmasından başlayarak bir yıl süre ile yürürlüğe girmesinin ertelenmiş olmasının, 5846 sayılı Kanunun 47. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinin iptal edilmesi nedeniyle doğacak hukuksal boşluğu doldurmak üzere yasama organına bir yıl süre verilmesi amacını taşımakla birlikte, bir diğer amacın da, iptal kararı nedeniyle ortaya çıkacak olan hukuksal boşluğun kamu düzenini ihlal edici nitelikte görülmesi nedeniyle 5846 sayılı Kanunun iptal edilen hükümlerinin bir yıl süreyle yürürlükte kalmasının sağlanması olduğu,
Her ne kadar dava konusu Karar ile mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilmesi gereken eser sahibinin mirasçılarının eser sahipliğinden doğan mali hakları ile bazı manevi haklarının kullanım yetkilerinin belli sınırlar içinde kamuya maledilmesiyle bir ölçüde mülkiyet hakkına sınırlama getirilmiş ise de, Anayasanın 35. maddesinde mülkiyet hakkının sınırsız bir hak olarak düzenlenmemesi, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceğinin öngörülmesi ve 5846 sayılı Kanunun 47. maddesi çerçevesinde dava konusu Kararda eser sahibinin mirasçılarının mali haklarını karşılamak üzere bunlara münasip bir bedel ödenmesi öngörüldüğünden kamuya maletme işlemi nedeniyle mirasçıların mali yönden bir kayba uğradıklarının söylenmeyeceği,
Anayasa'nın 35. ve 153. maddesinin üçüncü, dördüncü ve beşinci fıkraları birlikte değerlendirildiğinde, memleket kültürü için önemli olmakla birlikte yayın haklarının devri veya kullanımı konusunda mirasçılar arasındaki ihtilaf nedeniyle bandrol işlemlerinin gerçekleştirilmesi mümkün olmayan eserlerin 5846 sayılı Kanun kapsamında basılmasının imkansız hale gelmesi üzerine, ...'a ait eserlerin mevzuata uygun bir şekilde basılabilmesi ve eserlerin topluma ulaşmasının sağlanması amacıyla, hukuki veya fiili olarak eserlerin kamuya sunumunda ve kamusal erişiminin sağlanmasında ciddi sorunlarla karşılaşılması üzerine telif hukukunun gerekleri çerçevesinde eser sahibi ...r'a ait olan eserler üzerindeki hakların, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından kullanılmasının sağlanması amacıyla yürürlüğe konulduğu ve eser sahibinin mirasçılarının mali haklarının korunması amacıyla bunlara münasip bir bedel ödenmesinin de öngörüldüğü anlaşıldığından, dava konusu düzenleyici işlemde dayanağı Kanuna, üst hukuk normlarına, kamu yararı ve hizmet gereklerine aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, Dairece Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun dava konusu işlmin yürütmesinin durdurulmasına yönelik kararına aykırı olarak davanın reddine karar verildiği, kararın gerekçelerinin hatalı olduğu, yayınevlerinin, yürütmenin durdurulmasına ilişkin karardan itibaren geçen beş yılık sürede herhangi bir engelle karşılaşmadan bandrol alarak eserleri yayımladıkları, yasama organı ve yürütme erkinin, beş yıldır süregelen durumun sürmesini tercih ettiği ve Anayasa Mahkemesince Bakanlar Kurulu Kararı'nın yasal dayanağının iptal edildiği 11/06/2015 tarihinden bu güne geçen sürede iptal edilen hüküm yerine yeni bir yasal düzenleme yapılmasına gerek görmediği, Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcı olduğu, Anayasa'nın 153. maddesinde yer alan, Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararlarının geriye yürümeyeceği kuralının, iptal edilen hükümlere göre kazanılmış olan hakların korunmasına yönelik olduğu, görülmekte olan davaların Anayasa'ya aykırı bulunarak iptal edilmiş hükümler dikkate alınarak çözümlenmesinin Anayasa'nın üstünlüğü ve hukuk devleti ilkesine aykırı olduğu, def'i yoluyla mahkemelerde Anayasa'ya aykırılık iddiasında bulunulduğu takdirde "iptal kararlarının geriye yürümeyeceği" ilkesinin uygulanmayacağı, bu davada da Anayasa'ya aykırılık iddiasında bulunulduğu ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMALARI :
Davalı idarelerden … tarafından, Danıştay Onuncu Dairesince verilen kararın usul ve hukuka uygun bulunduğu ve temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
Davalı idarelerden … Bakanlığı tarafından, dava konusu düzenlemenin, dayanağı kanuna uygun olduğu ve eserlerin telif hukukuna uygun şekilde topluma ulaşmasını teminen yapıldığı, koruma süresi devam eden eserlere bandrol alınabilmesi için tüm mirasçıların iznini gösterir sözleşme ibrazı gerektiği ancak son 1 yıllık süreçte hiçbir yayınevinin bu koşulu sağlayamadığı, alınan kararın kamu yararına uygun olduğu, ...'a ait “Risale-i Nur Külliyatı” içindeki bazı eserlerin izin alınmaksızın, sadeleştirilerek veya değiştirilerek yayımlandığı belirtilerek, izinsiz basım faaliyetlerinin önlenmesine yönelik iletilen şikayetler üzerine yapılan inceleme neticesinde Risale-i Nur Külliyatı kapsamında yer alan eserlere ilişkin bandrol başvurularında eserlerin, gerçeğe aykırı bir biçimde, koruma dışı (70 yıllık koruma süresi dolmuş) eser olarak beyan edildiği bu sebeple sözleşme ibraz edilmeksizin bandrol temin edildiğinin tespit edildiği, davacının da bu yolla bandrol temin ettiği, bugüne kadar izinsiz olarak yayım faaliyeti gerçekleştirilmiş olmasının, bundan sonra da gerçekleştirilecek olan kullanımlara izin verildiği şeklinde yorumlanmasının hukuka ve 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na açıkça aykırı olduğu, Diyanet İşleri Başkanlığınca, dava konusu Karara ekli listede belirtilen eserler üzerindeki hakların kullanılması sonucu bir gelir veya kullandırılması suretiyle telif geliri elde edilmesi halinde, bu gelirlerin, hak sahiplerine ödenecek münasip bedelin karşılanması için ve ekli listedeki eserlerin basım, yayım ve tanıtımı ile eser sahibinin tanıtımına yönelik gerçekleştirilecek kültürel, sosyal ve eğitim amaçlı her türlü hizmet, faaliyet ve proje için kullanılacağı belirtilerek temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …'ÜN DÜŞÜNCESİ : Dava konusu Bakanlar Kurulu Kararı'nın yasal dayanağı olan 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'nun 47. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinin Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilmesi karşısında, yasal dayanaktan yoksun bulunan dava konusu Bakanlar Kurulu Kararı'nda hukuka uyarlık bulunmadığı, bu nedenle davacının temyiz isteminin kabulü ile Daire kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, dosya tekemmül ettiğinden davacının yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin gereği görüşüldü:
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Danıştay dava dairelerinin nihai kararlarının temyizen incelenerek bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde yer alan;
"a) Görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması,
b) Hukuka aykırı karar verilmesi,
c)Usul hükümlerinin uygulanmasında kararı etkileyebilecek nitelikte hata veya eksikliklerin bulunması" sebeplerinden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin reddine,
2.Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle reddine ilişkin Danıştay Onuncu Dairesinin temyize konu 31/12/2019 tarih ve E:2014/6384, K:2019/11161 sayılı kararının ONANMASINA,
3. Kullanılmayan … TL yürütmeyi durdurma harcının istemi hâlinde davacıya iadesine,
4. Kesin olarak, 10/11/2021 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi
.
KARŞI OY
X- Dava konusu Bakanlar Kurulu kararının dayanağı olan 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'nun 47. maddesinde; "Bakanlar Kurulu kararı ile memleket kültürü için önemi haiz görülen eserler üzerindeki haklar, hak sahiplerinin münasip bir bedel talep etme hakları saklı kalmak kaydıyla, eser sahibinin ölümünden sonra, koruma süresinin bitiminden önce, kamuya mal edilebilir. Bu hususta karar verilebilmesi için eserin, Türkiye’de veya Türkiye dışında Türk vatandaşları tarafından vücuda getirilmiş olması gerekir.
Bakanlar Kurulu kararında;
1. Eser ve sahibinin adı,
2. Hakları kullanacak makam veya müessese,
3. Hak sahiplerine, talep üzerine ödenecek bedelin nasıl belirleneceği ve bu bedelin hangi kurum tarafından ödeneceği,
4. Eserden gelir elde edilmesi hâlinde bu gelirin hangi gayelere tahsis edileceği,
yazılır.
Bakanlar Kurulu kararında belirtilen eserin, topluma ulaşması sağlanacak şekilde yayımlanması zorunludur.
" hükmü yer almıştır.
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 47. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinin Anayasa'ya aykırı olduğu iddiasıyla açılan iptal davasında Anayasa Mahkemesi 14/05/2015 tarih ve E:2014/177, K:2015/49 sayılı kararıyla;
Anayasa’nın 35. maddesinin birinci fıkrasında güvenceye bağlanan mülkiyet hakkının, maddi varlığı bulunan taşınır ve taşınmaz malvarlığını kapsadığı gibi maddi olmayan hakları da içerdiği, dava konusu kuralla, memleket kültürü için önemi haiz görülen eserler üzerindeki hakların, eser sahibinin ölümünden sonra kamuya mal edilmesine imkân tanındığı, eser sahipliğinden doğan mali hakların eser sahibinin mirasçıları yönünden ekonomik bir değer ifade ettiğinin açık olduğu, mirasçılar yönünden ekonomik değer ifade eden eser sahipliğine bağlı mali hakların mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği hususunda tereddüt bulunmadığı, manevi haklar, kişilik hakları kapsamında ve onların özel bir türü olarak değerlendirilmekte iseler de eser sahibine tanınan manevi hakların, manevi menfaatlerin yanında mali menfaatleri de koruduğu, esasen mali haklar ile manevi hakların kesin çizgilerle birbirinden ayrılmasının da mümkün olmadığı, bu itibarla eser sahibinin manevi haklarına ilişkin düzenlemelerin de mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, eser sahibinin mirasçılarının eser sahipliğinden doğan mali hakları ile manevi haklarının kullanım yetkilerinin kamuya mal edilmesinin mülkiyet hakkına müdahale niteliği taşıdığı hususunda kuşku bulunmadığı, Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkının sınırsız bir hak olarak düzenlenmediği, kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceğinin öngörüldüğü, kamu yararının mülkiyet hakkı yönünden bir sınırlama nedeni olmasının yanında, anayasa hukukunda kanun koyucuyu sınırlayan ve kanun yapımında göz önünde bulundurulması gereken bir ölçüt olduğu, Anayasa Mahkemesinin kimi kararlarında kamu yararı kavramından ne anlaşılması gerektiğinin ortaya konulduğu, buna göre, kamu yararı, genel bir ifadeyle, bireysel ve özel çıkarlardan ayrı, bunlara üstün olan toplumsal yararını ifade ettiği, eser sahipliğinden kaynaklanan hakların kamuya mal edilmesi, memleket kültürü bakımından önem taşıyan eserlerin kamuya ve dolayısıyla toplumun yararlanmasına sunulmasında devamlılığın sağlanması amacına dayandığı, memleket kültürü bakımından önem taşıyan eserlerin, eser sahibinin ölümünden sonra idari otoritelerce kamuya mal edilmek suretiyle kamusal erişiminin devamlı kılınmasında kamu yararına aykırı bir yön bulunmadığından, dava konusu kuralla fikri mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin meşru bir amaca dayanmadığının söylenemeyeceği, ancak mülkiyet hakkına sınırlama getirilebilmesi için meşru bir amaca dayanılması yeterli olmayıp Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen diğer güvencelere de uyulması gerektiği, buna göre mülkiyet hakkına yönelik sınırlamaların, demokratik toplum gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı, ölçülülük ilkesinin, yasal önlemin öngörülen amaç için gerekli ve amaca ulaşmaya elverişli olmasını, ayrıca amaç ve araç arasında hakkaniyete uygun bir dengenin bulunması gereğini ifade ettiği, çağdaş demokrasilerin, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı rejim olduğu, bu nedenle, temel hak ve özgürlüklerin, istisnaî olarak ve özüne dokunmamak koşuluyla demokratik toplum düzeninin gerekleri için de zorunlu olduğu ölçüde ve ancak kanunla sınırlandırılabilecekleri, demokratik bir toplumda temel hak ve özgürlüklere getirilen sınırlamanın, bu sınırlamayla güdülen amacın gerektirdiğinden fazla olmasının düşünülemeyeceği, demokratik hukuk devletinde güdülen amaç ne olursa olsun, kısıtlamaların, bu rejimlere özgü olmayan yöntemlerle yapılmaması ve belli bir özgürlüğün kullanılmasını önemli ölçüde zorlaştıracak ya da ortadan kaldıracak düzeye vardırılmaması gerektiği, fikir ve sanat eserinin kamuya mal edilmesi kurumuyla amaçlanan hususun, memleket kültürü için önem taşıyan eserlerin kamusal erişiminde devamlılığı sağlamak olduğu, dava konusu kuralın, kamuya sunumunda herhangi bir sorun yaşanmayan eserler üzerindeki hakların da, söz konusu eserlerin memleket kültürü bakımından önemli görülmesi durumunda Bakanlar Kurulunca kamuya mal edilebilmesine imkân tanıdığı, mirasçının tasarruflarıyla kamusal erişimi sağlanabilen eserler üzerindeki hakların Bakanlar Kurulu kararıyla kamuya mal edilebilmesinin ve bu suretle malikin mülkiyetinden yoksun bırakılabilmesinin, değinilen amaca ulaşılması bakımından gerekli bir araç niteliği taşımadığı, öte yandan, Bakanlar Kuruluna tanınan kamuya mal etme yetkisi, memleket kültürü için önem taşıyan eserlerle sınırlandırılmış ise de “memleket kültürü için önem taşıma” kriterinin sübjektif yönünün ağır bastığı gözetildiğinde, kuralın, öngörülen amacın dışına çıkılacak şekilde yetki kullanımına zemin hazırladığı ve bu haliyle amaca ulaşmaya elverişli bir araç temin etmediği, ayrıca, mülkiyetlerinden yoksun bırakılan hak sahiplerinin “…münasip bir bedel talep etme hakları…” saklı tutulmak suretiyle kamu yararı ile bireysel yarar arasında adil bir denge kurulmaya çalışılmış ise de kamuya mal edilen hakların ekonomik değerinin doğrudan hak sahibine ödenmek yerine talep hakkı tanınmakla yetinilmesinin, Anayasa’nın 35. maddesinde öngörülen mülkiyet hakkı güvenceleriyle bağdaşmadığı, bu itibarla, dava konusu kuralla fikri mülkiyete getirilen sınırlamanın ölçülü bir müdahale teşkil ettiğinin söylenemeyeceği, dava konusu kuralın Anayasa’nın 13. ve 35. maddelerine aykırı olduğu; öte yandan, Anayasa’nın 26. maddesinin birinci fıkrasında, “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir.” denilmek suretiyle temel hak ve özgürlükler arasında yer alan ifade özgürlüğünün güvence altına alındığı, ifade özgürlüğünün, insanın serbestçe haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği düşünce ve kanaatlerden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına geldiği, Anayasa’da sadece düşünce ve kanaatler değil, ifadenin tarzları, biçimleri ve araçların da korunduğu, Anayasa’nın 26. maddesinde düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün kullanımında başvurulabilecek araçlar “söz, yazı, resim veya başka yollar” olarak ifade edildiği ve “başka yollar” ifadesiyle her türlü ifade aracının anayasal koruma altında olduğunun gösterildiği, Anayasa’nın 27. maddesinin birinci fıkrasında, “Herkes, bilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü araştırma hakkına sahiptir.” denilmek suretiyle bilim ve sanat özgürlüğünün güvenceye bağlandığı, bilim ve sanat özgürlüğünün, her türlü bilim ve sanat eserinin oluşumu, tanıtımı, yayılması ve kamuya sunulmasına yönelik faaliyetlerin, devlet veya devlet dışındaki üçüncü kişilerin müdahalesi olmaksızın serbestçe yürütülebilmesini ifade ettiği, 5846 sayılı Kanun’da sayılan ilim ve edebiyat eserleri, musiki eserleri, güzel sanat eserleri ve sinema eserleri ile işleme ve derleme eserlerin birer bilim ve sanat eseri olduğunda kuşku bulunmadığı, dava konusu kuralda, Bakanlar Kuruluna, memleket kültürü için önemi haiz görülen eserler üzerindeki hakları, eser sahibinin ölümünden sonra kamuya mal edebilme yetkisi tanındığı, sahibinin fikri çabasının ürünü olan fikir ve sanat eserlerinin kamuya sunulması ve yayılmasının ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, öte yandan, eser sahibinin ölümüyle birlikte Kanun’un öngördüğü ölçüde eser üzerindeki haklar mirasçılara geçeceğinden mirasçıların da eserin kamuya sunulması ve yayılmasına ilişkin tasarruflarının ifade özgürlüğü kapsamında korunması gerektiği, fikir ve sanat eserinin, sahibinin ölümünden sonra kamuya mal edilmesinin, mirasçıların, eserin kamuya sunulması ve yayınlanmasının biçim ve araçlarını belirleme serbestisini sınırlayacağından dava konusu kuralla ifade özgürlüğü ile bilim ve sanat özgürlüğüne müdahalede bulunulduğunun söylenebileceği, yukarıda açıklandığı üzere, dava konusu kuralla amaçlanan hususun, memleket kültürü bakımından önem taşıyan eserlerin, eser sahibinin ölümünden sonra idari otoritelerce kamuya sunulmasına imkân sağlamak olduğu, memleket kültürü için önem taşıyan eserlerin kamusal erişiminde devamlılığın sağlanması amacıyla kamuya mal edilebilmesinin öngörülmesinde anayasal açıdan meşru bir amaca dayanıldığı anlaşılmakla birlikte ifade özgürlüğü ile bilim ve sanat özgürlüğünün sınırlandırılabilmesi için meşru amacın varlığı yeterli olmayıp temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması rejimini belirleyen Anayasa’nın 13. maddesine de uyulması gerektiği, Anayasa’nın 13. maddesi uyarınca ifade özgürlüğüne yönelik sınırlamaların, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı, demokratik toplum, çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik temeline dayandığı, ifade özgürlüğü ile bilim ve sanat özgürlüğünün, demokratik toplumun vazgeçilmez ögelerini teşkil ettiği, demokratik bir toplumda bu özgürlüklere müdahale edilebilmesinin, ancak zorlayıcı nedenlerin varlığına bağlı olduğu, diğer bir ifadeyle, bu özgürlüklere yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeni bakımından gerekli olduğundan söz edilebilmesi için zorunlu bir nitelik taşıması gerektiği, mülkiyet hakkı kapsamında görülse de fikri hakların aynı zamanda demokratik toplumun vazgeçilmez bir unsurunu teşkil eden ifade hürriyetiyle yakından ilişkili olduğu, bu nedenle, fikri mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin demokratik toplumda gerekli olup olmadığı değerlendirilirken, salt ekonomik bir değer ifade eden mülkiyete konu diğer varlıklardan farklı olarak, öngörülen tedbirin ifade hürriyetine yönelik olacağının da göz önünde bulundurulması gerektiği, dolayısıyla fikri haklara yapılacak müdahalenin demokratik toplum bakımından gerekliliğinin farklı bir yaklaşımla ele alınması zorunluluğunun bulunduğu, fikri çabanın ürünü olan fikir ve sanat eserinin kamuya sunuluş biçim ve araçları ile ölçüsünün belirlenmesinin eser sahibinin ölümünden sonra öncelikle mirasçılarının tasarrufunda bulunmasının, ifade hürriyetine mündemiç olan düşünce ve kanaatleri yayma hakkının bir gereği olduğu, kamu otoritelerinin, eser sahibinin mirasçılarının bu hakkına müdahalesinin ancak zorlayıcı nedenlerin varlığı koşuluyla haklı bir temele dayanabileceği, bir zorunluluktan söz edilebilmesi için, hukuki veya fiili birtakım sebeplerle eserin kamuya sunumunda ve kamusal erişiminin sağlanmasında ciddi sorunlarla karşılaşılmış olması gerektiği, bu haliyle kuralın, halen piyasada var olan ve kamuya sunumunda herhangi bir sorunla karşılaşılmayan eserlerin de kamuya mal edilmesine imkân sağladığının anlaşıldığı, kamu otoritelerinin imkân ve katkıları olmaksızın da kamusal erişimi sağlanabilen eserlerin kamuya mal edilmesinin zorlayıcı bir toplumsal ihtiyaçtan kaynaklandığının söylenemeyeceği, dolayısıyla, sahibi vefat eden her eserin memleket kültürü bakımından önemli görülerek kamuya mal edilmesi sonucunu doğurabilecek şekilde Bakanlar Kuruluna takdir yetkisi tanınmasının, bilim ve sanat özgürlüğü ile ifade özgürlüğüne, demokratik toplum düzeninin gerekleriyle bağdaşmayan bir müdahale teşkil ettiği gerekçesiyle, dava konusu kuralın Anayasa’nın 13., 26. ve 27. maddelerine de aykırı olduğu belirtilerek, 5846 sayılı Kanunun 47. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinin iptaline karar vermiş ve söz konusu gerekçeli karar 11/06/2015 günlü, Resmi Gazete'de yayımlanmıştır.
Anılan Anayasa Mahkemesi kararı ile, iptal hükmünün, kararın Resmi Gazete'de yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesine karar verilmiş ise de, somut olayda, Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararından sonra aynı konuda herhangi yeni bir düzenleme yapılmadığı görülmüştür.
Diğer yandan, Anayasanın 153. maddesine göre yasama, yürütme ve yargı organları için bağlayıcı olan Anayasa Mahkemesinin söz konusu kararının, bu karardan önce açılmış bulunan ve henüz sonuçlanmamış olan tüm davalara uygulanması gerekmektedir.
Bu durumda, dava konusu Bakanlar Kurulu Kararı'nın yasal dayanağı olan 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'nun 47. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinin Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilmesi karşısında, yasal dayanaktan yoksun dava konusu Bakanlar Kurulu Kararı'nda hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varıldığından, davacının temyiz isteminin kabulü ile temyize konu kararın bozulması gerektiği oyuyla, karara katılmıyoruz.





























Full & Egal Universal Law Academy