Askeri Yüksek İdare Mahkemesi 3. Daire 2008/377 Esas 2008/1319 Karar
Karar Dilini Çevir:
AskeriYüksekİdareMahkemesi
Dairesi: 3. Daire
Esas No: 2008/ 377
Karar No: 2008 / 1319
Karar Tarihi: 07.11.2008

(2709 S. K. m. 2, 10, 157) (5233 S. K. Geç. m. 1) (1602 S. K. m. 20) (3713 S. K. m. 1, 3, 4) (UYM. MAH. 07.07.1997 T. 1997/41 E. 1997/38 K.)

Davacılar vekili, 03.01.2008 tarihinde Karadeniz Ereğli 1 nci Asliye Hukuk Mahkemesi’nde, 11.01.2008 tarihinde de AYİM’de kayda geçen dilekçesinin AYİM 3 ncü Dairesinin 14.02.2008 gün ve 2008/211 Esas, 2008/329 Karar sayılı kararı ile 30 gün içinde dava açılmak şartıyla reddine karar verilmesi üzerine, 11.03.2008 tarihinde Karadeniz Ereğli 2 nci Asliye Hukuk Mahkemesinde, 14.03.2008 tarihinde de AYİM’de kayda geçen yenilenen dava dilekçesinde özetle; müvekkillerinin kardeşi ……..’nin 23.03.1986 tarihinde Siirt ili Eruh İlçesi Fındıklı Köyü’nde kendilerine verilen görevi yerine getirirken teröristlerin açtığı ateş sonucu şehit olduğunu, müvekkillerinin babası ve murisleri müteveffa ………’nin 5233 sayılı Terör Zararlarının Karşılanması ile ilgili yasadan yararlanmak amacıyla yaptığı başvurunun, olayın 19.07.1987 tarihinden önce olduğu gerekçesi ile reddedildiğini, söz konusu red yazısının müvekkillerinin babası müteveffa ……’ye 08.08.2005 tarihinde tebliğ edildiğini, bunun üzerine müteveffa ……..’nin işlemin iptali amacıyla 27.09.2005 tarihinde Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesi’nde dava açtığını, Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesinin 10.10.2007 gün ve 2005/640 Esas, 2007/1270 Karar sayılı kararı ile görevsizlik kararı verildiğini ve bu kararın 04.12.2007 tarihinde müvekkillerine tebliğ edildiğini, söz konusu kanundan faydalanmak amacıyla başvuruda bulunan müteveffa …….’nin dayandığı olayın 23.03.1986 tarihinde vuku bulduğunu, 5233 sayılı Kanunun geçici 1 nci maddesi hükmü dikkate alındığında davalı idarenin olayın 19.07.1987 tarihinden önce olduğu gerekçesiyle verdiği red kararı yerinde gibi görülmekle birlikte; pozitif normlarının, başka bir ifade ile yasa hükümlerinin yalnızca lafzi bir yoruma tabi tutulacak olursa, sadece kanun egemenliğini sağlamaya yönelik olacağını, oysa yasaların temel amacının hukukun egemenliğini sağlamaya yönelik olması gerektiğini, kanun koyucunun amacının terör nedeniyle yaşamını yitirenleri, şu tarihten öncekiler, şu tarihten sonrakiler gibi bir ayrıma tabi tutamayacağını, böyle bir ayrımın Anayasanın 10 ncu maddesinde belirtilen eşitlik ilkesine ters düşeceğini belirterek dava konusu işlemin iptaline ve 5233 sayılı Kanunun geçici 1 nci maddesinin Anayasaya aykırılığı nedeniyle Anayasa Mahkemesine götürülmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesinden; davacıların kardeşi …….’nin askerlik hizmetini ifa ettiği esnada 23.03.1986 tarihinde Siirt ili Eruh İlçesi Fındıklı Köyü’nde görev yerine giderken teröristlerin açtığı ateş sonucu şehit olduğu, davacıların ve müteveffa …….’nin babası …..’nin 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkındaki Kanundan yararlanmak talebi ile Siirt Valiliğine müracaat ettiği, Siirt Valiliği Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zarar Tespit Komisyonunun 03.06.2005 gün ve 2005/127 sayılı kararı ile; olay tarihinin 19.07.1987 tarihinden önce olduğundan 5233 sayılı Kanunun geçici 1 nci maddesine istinaden talebin reddine karar verilmesi üzerine davacıların babası olan ……. tarafından bu işlemin iptali istemiyle Diyarbakır 1 nci İdare Mahkemesi’nde iptal davası açıldığı, Diyarbakır 1 nci İdare Mahkemesinin 10.10.2007 gün ve 2005/640 Esas, 2007/1270 Karar sayılı kararı ile; ölüm olayının askerlik hizmetinin yerine getirilmesi sırasında gerçekleştiğinden söz konusu uyuşmazlığın görüm ve çözümünde 1602 sayılı AYİM Kanununun 20 nci maddesi gereğince AYİM’in görevli olduğu belirtilerek davanın görev yönünden reddine karar verildiği, bu arada davacıların ……..’nin 13.04.2006 tarihinde vefat ettiği ve Karadeniz Ereğli 2 nci Sulh Hukuk Mahkemesinin 07.06.2006 gün ve 2006/263 Esas, 2006/288 Karar sayılı kararı ile; muris ……….’nin terekesi 2 pay kabul edilerek ½ pay davacı ………’ye, ½ pay davacı …… ’ye aidiyetine ve verasetin bu şekilde sübutuna karar verildiği, Diyarbakır 1 nci İdare Mahkemesinin 10.10.2007 gün ve 2005/640 Esas, 2007/1270 Karar sayılı davanın görev yönünden reddine dair kararının davacılara 04.12.2007 tarihinde tebliğini müteakip işbu davanın açıldığı anlaşılmıştır.

Davanın esastan incelenmesine geçilmeden önce davanın görüm ve çözümünde Mahkememizin görevli olup olmadığının irdelenmesi gerekmektedir.

Anayasa'nın 157. maddesinde, Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin askeri olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların yargı denetimini yapan ilk ve son derece mahkemesi olduğu, ancak askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda ilgilinin asker kişi olması şartının aranmayacağı belirtilmiş; 20.7.1972 günlü ve 1602 sayılı Yasanın 25.12.1981 günlü ve 2568 sayılı Yasa ile değişik 20. maddesinde de aynı hüküm yer almıştır. Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin bir davaya bakabilmesi için dava konusu idari işlemin asker kişiyi ilgilendirmesi ve askeri hizmete ilişkin bulunması şartlarının birlikte gerçekleşmesi aranmaktadır.

1602 sayılı Yasa'nın değişik 20. maddesinde Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli bulunan veya hizmetten ayrılmış olan, subay, askeri memur, astsubay, askeri öğrenci, uzman çavuş, uzman jandarma çavuş, erbaş ve erler ile sivil memurlar asker kişi sayılmaktadır.

İdari işlemin, görevli yargı yerinin tespiti yönünden askeri hizmete ilişkin olup olmadığının saptanabilmesi için işlemin konusuna bakılması gerekmektedir. Eğer idari işlem askeri gereklere askeri usul ve yönteme ve askeri hizmete göre tesis edilmiş ise bu işlemin askeri nitelikte olduğu kabul edilmelidir. İşlem, askeri olmayan bir makam tarafından tesis edilmiş olsa bile durum değişmemekte, menfaati ihlal edilen asker kişinin açtığı davanın Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde görülmesi gerekmektedir.

Uyuşmazlığa konu edilen davada, davacılar anılan 20. maddede sayılan asker kişilerden değil ise de; esasen, dava konusu işlemin, davacıların statüsüyle ilgili olmaksızın asker kişi tanımına giren kardeşinin durumunun, askerlik hizmetini ifa ettiği sırada şehit olması nedeniyle 5233 sayılı Kanunun maddelerinde öngörülen koşullara göre değerlendirilerek tesis edilmiş olması karşısında tazminat ödenip ödenmeyeceğine ilişkin işlemlerin asker kişiyi ilgilendirme koşulunu taşıdığının kabulü gerekmektedir.

Buna göre, davacıların kardeşinin şehit olması nedeniyle uğranılan zararların tazminine ilişkin bulunan anlaşmazlığın, ilginin geçmişteki askeri hizmeti, askeri gerekler, askeri usul ve yöntem gözönüne alınarak çözümlenecek olması karşısında, dava konusu işlemin askeri hizmete ilişkin olduğunda kuşkuya yer bulunmamaktadır. Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümünün E.1997/41, K.1997/38 sayılı kararı da aynı yöndedir.

Davanın esastan incelenmesine geçildiğinde, davacıların kardeşi …’nin Siirt/Fındık J. Komd. Bl. K.lığında askerlik hizmetini yaptığı sırada 23.03.1986 tarihinde terörist ateşi sonucunda şehit olduğu hususunda taraflar arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Dava konusu uyuşmazlık 5233 sayılı kanunun geçici 1 nci maddesindeki; Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde ilgili valilik ve kaymakamlıklara başvurmaları hâlinde, 19.7.1987 tarihi ile bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih arasında işlenen 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 1 inci, 3 üncü ve 4 üncü maddeleri kapsamına giren eylemler veya anılan tarihler arasında terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişilerinin maddî zararları hakkında da bu Kanun hükümleri uygulanır. hükmündeki kanunun zaman bakımından uygulama sınırlamasına ilişkindir.

Davacı vekili söz konusu düzenlemenin Anayasanın eşitlik ilkesine ve taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelere aykırı olduğunu, bu kanun kapsamından yararlanabilmek için bir tarih belirlemenin hakkaniyet ve hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmadığını belirterek 5233 sayılı Kanunun geçici 1 nci maddesinin iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulması gerektiğini ileri sürmektedir.

5233 Sayılı Kanunun genel gerekçesi incelendiğinde, terör eylemlerinin ülkemizde yoğun olarak yaşandığı 19.07.1987 tarihi ile 30.11.2002 tarihi arasında, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören kişilerin maddi zararlarının yargı yoluna gitmelerine gerek kalmadan idarece en kısa süre içinde ve sulh yoluyla karşılamak olduğu belirtilmektedir.

Yine Kanunun gerekçesinden 19.07.1987 tarihinin, Anayasal düzenin ortadan kaldırılmasına yönelik terör eylemlerinin yoğunlaşması üzerine, terör eylemleriyle daha etkili mücadele amacıyla 285 sayılı KHK ile olağanüstü Hal Bölge Valiliğinin kuruluş tarihi olduğu anlaşılmaktadır.

Davacı vekilinin Anayasaya aykırılık iddialarının ciddiliği irdelendiğinde;

Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir.

Hukuk güvenliği ilkesi, hukuk devletinde uyulması zorunlu temel ilkelerden birini oluşturmaktadır. Anayasada öngörülen temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasının ve insan haklarının yaşama egemen kılınmasının önkoşulu olan hukuk güvenliği ilkesi, hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar.

Daha önce tesis edilmiş bulunan işlemlerin doğurduğu hukuki sonuçları ortadan kaldıracak şekilde yasama tasarrufunda bulunulması, hukuk güvenliği ilkesine aykırılık oluşturur. Hukuk devletinin gereği olan hukuk güvenliğini sağlama yükümlülüğü, kural olarak yasaların geriye yürütülmemesini gerekli kılar. Yasaların geriye yürümezliği ilkesi uyarınca yasalar, kamu yararı ve kamu düzeninin gerektirdiği, kazanılmış hakların korunması, mali haklarda iyileştirme gibi kimi ayrıksı durumlar dışında ilke olarak yürürlük tarihlerinden sonraki olay, işlem ve eylemlere uygulanmak üzere çıkarılırlar. Yürürlüğe giren yasaların geçmişe ve kesin nitelik kazanmış hukuksal durumlara etkili olmaması hukukun genel ilkelerindendir.

İtiraz konusu kuralla 5233 sayılı Yasa’nın, yürürlüğe girdiği tarihten önce 19.07.1987 tarihinden itibaren ortaya çıkan uyuşmazlıkların çözümünde de esas alınması kabul edilmiştir.

Ancak kanunun bu şekilde geriye yürütülmesinde; kamu yararı bulunduğu, kişilerin kazanılmış haklarının ihlal edilmediği, aksine kişilere ilave haklar tanındığı, dolayısıyla düzenlemenin hukuki güvenlik ilkesiyle bağdaşmayan bir yönü bulunmadığı kanaatine varılarak davacı vekilinin bu yöndeki itirazı ciddi görülmemiştir.

Davacı vekili söz konusu düzenlemenin Anayasanın eşitlik ilkesi”ne de aykırı olduğunu ileri sürmüştür.

Anayasanın 10 ncu maddesinde düzenlenen eşitlikten amaç; Anayasa Mahkemesinin istikrar kazanmış kararlarında da belirtildiği üzere eylemli değil hukuki eşitliktir. Hukuki eşitlik de aynı hukuki durum ve konuma sahip kişiler arasındaki eşitliği öngörmekte, benzer durumda olan kişilerin aynı hukuk kurallarına tabi tutulmaları demektir. Yürürlükteki bir mevzuat hükmünün aynı hukuki durum ve konuma sahip kişilere farklı uygulanması durumunda eşitlik ilkesine aykırılıktan bahsedilebilir.

Davacıların yakını olan ……’nin askerlik hizmeti esnasında terörle mücadele görevi sırasında terörist ateşi sonucu şehit olduğu sabittir. 5233 sayılı yasanın zaman bakımından kapsamı belirlenirken terör eylemlerinin yoğunlaşması üzerine olağanüstü Hal Bölge Valiliğinin kuruluş tarihi olan 19.07.1987 tarihi esas alınmış ve olağanüstü halin ilanından sonraki olaylara uygulanacağı benimsenmiştir. Yasama erkinin yasaların yürürlülük tarihini belirlemede hukukun genel ilkelerine ve Anayasada belirtilen ilkelere bağlı kalmak koşuluyla geniş bir takdir yetkisi bulunmaktadır. 5233 Sayılı yasanın geriye yürütmesiyle ilgili olarak bir zaman sınırlaması konulmaması halinde Türkiye Cumhuriyetinin ilanından itibaren tüm olaylara uygulanması gibi bir sonuç ortaya çıkar ki bu durumda anılan yasa hükümlerinin uygulanmasında çok büyük sorunlar yaşanacağı aşikardır. Bu nedenle yasama erkinin Kanunun geriye dönük uygulamasında makul, kabul edilebilir bir zaman sınırı belirlemesinde eşitlik ilkesinin ihlal edildiğinden söz edilemez. Açıklanan nedenlerle yasanın geriye yürürlüğünü düzenleyen geçici 1 nci maddesinde, Olağanüstü Hal Bölge Valiliğinin kurulduğu tarihin esas alınmasının haklı bir nedene dayandığı, bu durumun eşitlik ilkesini ihlal etmediği kanaatine varıldığından davacı vekilinin bu yöndeki itirazı da ciddi görülmemiştir.

Ayrıca bir hususa da işaret etmekte fayda görülmüştür. 5233 sayılı yasanın uğranılan maddi ve manevi zararların tazmini bakımından genel hükümlere göre yargı yoluna başvurmayı engelleyen bir yönü bulunmamaktadır.

Yine şehit ……..’nin vefatı nedeniyle yakınlarına Jandarma Nakdi Tazminat Komisyonunun 20.05.1986 tarih ve 1986/29 sayılı kararı ile nakdi tazminat ödendiği anlaşılmaktadır.

Yukarıda açıklanan nedenlerle;

Yasal dayanaktan yoksun DAVANIN REDDİNE, (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy