Askeri Yüksek İdare Mahkemesi 2. Daire 2013/1347 Esas 2014/372 Karar
Karar Dilini Çevir:
AskeriYüksekİdareMahkemesi
Dairesi: 2. Daire
Esas No: 2013/ 1347
Karar No: 2014 / 372
Karar Tarihi: 19.03.2014

(2709 S. K. m. 153) (1602 S. K. m. 46, 63, 64, 65) (657 S. K. m. 57)

1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanununun 66 ncı maddesine göre, Daireler ile Daireler Kurulunca verilen kararlar bir defaya mahsus olmak üzere, ilamın tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde;

a. Kararın esasına etkisi olan iddia ve itirazların kararda karşılanmamış olması,

b. İlamda birbirine aykırı hükümler yer alması,

c. Kararın usul ve kanuna aykırı bulunması sebepleriyle kararın düzeltilmesi istenebilir.

1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu “Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin kararlarının sonuçları” başlıklı 63’üncü maddesinin 1’inci fıkrası; “ Daireler ve Daireler Kurulu Kararları kesin olup, kesin hükmün bütün hukuki sonuçlarını hasıl eder. Bu kararlar aleyhine, ancak bu kanunda yazılı kanun yollarına başvurabilir.”

1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu “Tebligat ve cevap verme” başlıklı 46’ncı maddesinin 3 ve 4’ncü fıkraları “...Taraflar yapılacak tebliğlere karşı tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde cevap verebilirler. Bu süre ancak haklı sebeplerin bulunması halinde, taraflardan birinin isteği üzerine, görevli daire veya Daireler Kurulu kararı ile otuz günü geçmemek ve bir defaya mahsus olmak üzere uzatılabilir. Sürenin geçmesinden sonra yapılan uzatma talepleri kabul edilmez.

Taraflar sürenin geçmesinden sonra verecekleri savunmalara veya ikinci dilekçelere dayanarak hak iddia edemezler. (Ek cümle: 11.4.2013-6459/1 md.) Ancak, tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktar, süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere artırılabilir ve miktarın artırılmasına ilişkin dilekçe otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir.” hükmünü amirdir.

Davacı düzeltilmesi istenen kararla ilgili olarak yapılan duruşmada, daha önce ileri sürmediği 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu 57’nci maddesinin Anayasa’ya aykırı iddiasını şifahi olarak ileri sürdüğünden kararda bu husus tartışılmış ve iki ayrı disiplin cezası bulunan davacı ile ilgili olarak Anayasa Mahkemesine başvurulması talebi reddedilmiştir.

Davacı vekili 08.07.2013 tarihinde AYİM’de kayda geçen karar düzeltme dilekçesi ile kararın düzeltilmesi ve işlemin iptaline karar verilmesini istemiş, AYİM Başsavcılığının düşüncesinin tebliğini müteakip 04.10.2013 tarihinde AYİM’de kayda geçen düşünceye cevap dilekçesinde AYİM kararına karşı temyiz yoluna gidilememesi sebebiyle Anayasanın 157/1 maddesinde “İlk ve son derece mahkemesi” yönündeki hükmün Anayasanın kanun önünde eşitlik ilkesine aykırı olduğunu ileri sürmüş, 04.12.2013 ve 03.03.2013 tarihinde kayda geçen dilekçe ve ekleriyle Anayasa Mahkemesinin 14.11.2013 tarih ve E.2013/15, K.2013/131 sayılı kararıyla 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 57’nci maddesini birinci fıkrasının “Adaylık süresi içinde disiplin cezası almış olanların disiplin amirinin teklifi ve atamaya yetkili amirin onayı ile ilişikleri kesilir” biçiminde birinci cümlesinin Anayasa aykırı bulunarak iptal edildiğini ve bu nedenle AYİM 2’inci Dairesinin 22.05.2013 tarihli davanın reddine ilişkin kararının kaldırılarak işlemin iptaline karar verilmesini talep etmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 153/2 ’inci fıkrasında; Anayasa Mahkemesinin bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tamamını veya bir hükmünü iptal ederken, kanun koyucu gibi hareketle, yeni bir uygulamaya yol açacak şekilde hüküm tesis edemeyeceğini vurguladıktan sonra aynı maddenin 5’inci fıkrasında da “iptal kararları geriye yürümez” açık hükmü belirtmiştir.

Anayasa Mahkemesinin verdiği iptal kararları, İdari Yargıda verilen iptal kararlarından farklı bir özelliğe sahiptir. İdari yargıda verilen iptal kararlarının geriye yürümesi yan iptal edilen idari işlemin doğduğu andan itibaren yok sayılması esas alınmasına karşın, Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının geriye yürümemesi asildir. Bu bakımdan İdari Yargıdaki iptal kararları beyan edici, açıklayıcı nitelikte olduğu halde Türk Anayasa Yargısındaki iptal kararları genelde kurucu (inşai-yenilik doğurucu) niteliktedir.

Türk Anayasa sisteminde benimsenen iptal kararının geriye yürümezliği kuralının getiriliş amacı, kazanılmış hakları ve hukuksal güvenliği ortadan kaldırıcı ya da toplumun adalet anlayışını zedeleyici sonuçlar doğurmasından kaygı duyulmasını önlemek, Devlete olan güven duygularını sarsmamak, Devlet yaşamında hukuk kargaşasına neden olmamak, hukuk güvenliğini ve istikrarını sağlamak olarak özetlenebilir.

Bu bakımdan iptal kararlarının geriye yürümezliği ilkesi, kabul edilen önemli bir ilkedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi; 12.12.1989 gün ve 1989/11 Esas, 1989/48 Karar sayılı kararında, "Türk Anayasa sisteminde Devlete güven ilkesini sarsmamak ve ayrıca Devlet yaşamında bir karmaşaya neden olmamak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda "sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadar dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır." denilmek suretiyle konunun önemi vurgulanmıştır.

Esasen bir hukuk kuralının yürürlüğü sırasında, bu kurala uygun biçimde, tüm sonuçları ile kesin olarak edinilmiş hakların (kazanılmış hakların) korunması Hukuk Devletinin bir gereğidir. O nedenle hukuksal ve maddi alanda etkisini göstermiş hukuk kuralları uyarınca tamamlanmış ve sonuçlarını doğurmuş bulunan kazanılmış haklara Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün geriye yürüyemeyeceğinin (ceza mahkûmiyetlerinde durum farklıdır) kabulü kaçınılmazdır.

Anayasa Mahkemesinin iptal kararları, kural olarak Resmi Gazetede yayımlandıkları tarihten itibaren ve geleceğe dönük olarak hukuki sonuçlar doğurmaktadırlar. Bu nedenledir ki, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından önce iptal edilen yasa kuralına dayanılarak verilen ve kesinleşmiş mahkeme kararının Anayasa Mahkemesi kararından etkilenemeyeceği açıktır. Yani Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının, iptal edilen yasa kuralına dayanılarak daha önce yerilip kesinleşmiş olan hükme etkili olması olanaklı değildir(Yrg. 8.H.D. 22.12.2011 tarih ve E.2011/3109, K.2011/7477 sayılı kararı da bu yöndedir.).

1602 sayılı AYİM Kanununun 63/1 ’inci maddesi uyarınca verilen kararların kesin oluşu ve Anayasa 153/5’inci maddesi uyarınca iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı dikkate alındığında AYİM 2’nci Dairesinin 22.03.2013 tarih ve E.2012/598, K.2013/628 sayılı kararının hukuka uyarlı olduğu ve düzeltilmesi gereken bir yön bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır.

Davacı vekilinin kararın düzeltilmesi istemini içeren dilekçesinde ileri sürdüğü sebeplerin yerinde görülmemesi, taleplerinin kararda karşılanmış olması, düzeltilmesi istenen kararda çelişki olmadığı gibi kararın kanuna ve usule uygun bulunması nedeniyle; KARARIN DÜZELTİLMESİ İSTEMİNİN REDDİNE,

19 MART 2014 tarihinde OYÇOKLUĞU ile karar verildi.

KARŞI OY GEREKÇESİ

Davacının aday memurluk süresinde iki ayrı disiplin cezası alması sebebiyle 657 sayılı DMK.nun 57’nci maddesinin 1’inci fıkrasının amir hükmü gereği aday memurluktan çıkarıldığı, söz konusu işlem ile işleme dayanak teşkil eden disiplin cezalarının iptali istemiyle 02.07.2012 tarihinde AYİM’de dava açıldığı, işbu davada duruşma safhasında davacı vekilince, işlemin sebep unsuru olan 657 sayılı DMK.nun 57’nci maddesinin 1’inci fıkrasının Anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle iptali için Anayasa Mahkemesine götürülmesinin talep edildiği, ancak Anayasaya aykırılık iddiası ciddi görülmeyerek reddedildiği ve işlemin iptaline yönelik talebi de kabul edilmeyerek, Dairemizin 22.05.2013 tarih ve E.2012/598, K.2013/628 sayılı kararı ile davanın reddine karar verildiği görülmüştür.
Davacı bu karara karşı 08.07.2013 tarihinde kayda giren dilekçe ile karar düzeltme talebinde bulunmuş olup, bu talebin incelendiği aşamada dava konusu işlemin sebep unsuru olan yasa maddesinin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiğinin Anayasa Mahkemesi’nin resmi internet sayfasından 14.11.2013 tarihinde duyurulduğu, davacının da 04.12.2013 tarihinde kayda giren dilekçeyle bu durumu bildirerek, davanın çözümünde dikkate alınması gerektiğini öne sürdüğü ve işlemin iptaline karar verilmesini talep ettiği, bunun üzerine davacının karar düzeltme isteminin karara bağlanmasından önce Anayasa Mahkemesinin anılan iptal kararının (14.11.2013 gün ve 2013/15-131 E.K. sayılı kararı) incelenmesi için Dairemizin 15.01.2014 tarihli ara kararı ile söz konusu kararın gerekçesinin Resmi Gazete’de yayımlanmasına müteakip dava dosyasına dahil edilmek üzere gönderilmesinin istendiği, anılan kararın Resmi Gazete’nin 28.02.2014 tarih ve 28927 sayılı nüshasında yayımlanarak yürürlüğe girdiği, akabinde de davacı vekilinin 03.03.2014 tarihinde kayda giren dilekçesinin ekinde Anayasa Mahkemesinin 657 sayılı DMK.nun 57’nci maddesinin 1’inci fıkrasının iptaline ilişkin kararının dosyaya dahil edildiği, söz konusu iptal kararının gerekçesinde “ ... İtiraz konusu kuralda disiplin cezası gerektiren farklı fiiller için ayrım yapılmaksızın tek bir yaptırım benimsenmiştir. Diğer bir ifadeyle uyarma cezasını gerektirecek bil fiil karşılığında uygulanacak yaptırım ile daha ağır bir disiplin cezasını gerektirecek bir davranış aynı sonuca bağlanmıştır. Buna göre bireyin kamu hizmetinde kalmasının, disiplin cezası gerektiren eylemlerin ağırlığına uygun herhangi bir kademelendirme yapılmayarak, adil ve makul bir denge gözetilmeksizin ölçüsüz bir biçimde memuriyetten çıkarılma yaptırımına tabi tutulmasının hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmayacağı açıktır..” şeklinde tespit yapıldığı ve bu karara rağmen dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oyçokluğu ile karar düzeltme talebinin reddine karar verildiği görülmüştür.

1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu “Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin kararlarının sonuçları” başlıklı 63’üncü maddesinin 1’inci fıkrası; “ Daireler ve Daireler Kurulu Kararları kesin olup, kesin hükmün bütün hukuki sonuçlarını hasıl eder. Bu kararlar aleyhine, ancak bu kanunda yazılı kanun yollarına başvurabilir.” hükmü amir olup, anılan yasanın “Kanun Yolları” başlıklı 64 ve 65’nci maddelerinde ise; kanun yollarının yargılamanın iadesi ve kararın düzeltilmesi şeklinde olduğu belirtilmiş ve kararlara karşı temyiz yolu kapatılmıştır.

Öte yandan Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 153/1 ’inci fıkrasında; “Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir. İptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamaz.” hükmü vurguladıktan sonra aynı maddenin 5’inci fıkrasında da “iptal kararları geriye yürümez” hükmü, 6’ncı fıkrasında ise, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” hükmü amir kılınmıştır.

Her ne kadar, Anayasanın 153'üncü maddesinin beşinci fıkrası ile Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının geriye yürümeyeceği kurala bağlanmış ise de; Anayasa Mahkemesince bir kanunun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da belirli hükümlerinin Anayasaya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilinmesine karşın görülmekte olan davaların, Anayasaya aykırılığı saptanmış olan kurallara göre görülüp çözümlenmesinin, “Anayasanın üstünlüğü” ve “Hukuk Devleti” ilkelerine aykırı düşeceğinin kabulü gerekir.

Ayrıca, Anayasa’nın 153’üncü maddesinde yer alan ve iptal kararlarının geriye yürümezliğine ilişkin bulunan kural, iptal edilen hükümlere göre kazanılmış olan hakların ortadan kaldırılmasına veya toplum huzurunun bozulmasına yol açacak sonuçları önlemek amacıyla kabul edilmiş olup, bu kuralın mutlak anlamda anlaşılıp uygulanamayacağı kabul edilmelidir.

Bu hukuksal durumun doğal sonucu olarak, bir kanun ya da kanun hükmünde kararnamenin uygulanması nedeniyle dava açmak durumunda kalan ve Anayasanın 153. maddesi uyarınca itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurulmasını isteme hakkına sahip olan kişilerin de, olayımızda olduğu gibi, hak veya menfaatlerini ihlal eden kuralın iptal davası veya itiraz yoluyla daha önce yapılan başvuru sonucunda Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş olması halinde iptal hükmünün hukuki sonuçlarından yararlanmaları gerekeceği açıktır. Zira, Anayasa Mahkemesi, aykırılık düşüncesine konu normu iptal ederse, bu karar sadece o davayla sınırlı değil, genel etki doğurur ve herkesi bağlar.

Kaldı ki, bir düzenleyici işlemin dayanağı yasa kuralının, Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi halinde bu düzenleyici işlem bir idari davaya konu edilmemiş olsa bile iptal kararından etkileneceği öğretide kabul edilmektedir.

Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin verdiği iptal kararlarının, bu karardan önce açılmış ve bakılmakta olan davaların çözümünü etkileyeceği sonucuna ulaşıldığından, Anayasa Mahkemesinin iptal kararıyla ortadan kaldırılan 657 sayılı DMK.nun 57’nci maddesinin1’inci fıkrasının işbu davada uygulanmayacağı, dolayısıyla da Anayasa Mahkemesinin sözü edilen iptal kararı karşısında “uyarı” ve “1/30 oranında aylıktan kesme” disiplin cezaları nedeniyle devlet memurluğundan ilişiğinin kesilmesine ilişkin dava konusu işlemin hukuki dayanaktan yoksun kaldığı açıktır.

Her ne kadar, Dairemizce verilen 22.05.2013 tarih ve E.2012/598, K.2013/628 sayılı “davanın reddine” ilişkin karar verildiği anda kesin hükmün bütün sonuçlarını taşımakta ise de; gerek karar düzeltme sebepleri arasında sayılan “Kararın usul ve kanuna aykırı bulunması sebepleriyle kararın düzeltilmesi istenebilir.” hükmü, gerekse de davacının vekili aracılığıyla yargılama sırasında dava konusu işlemin sebep unsuru olan yasa hükmünün Anayasaya aykırı olduğu yönünde iddiada bulunması hususları birlikte değerlendirildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı ile birlikte, davacının devlet memurluğundan ilişiğinin kesilmesine sebep olan yasanın işlem tarihinde de Anayasaya aykırı olduğu, bu durumda söz konusu mevzuatın amir hükmü gereği verilen “davanın reddi” şeklindeki kararın, hukuka ve Anayasaya aykırı olduğu ve bu suretle düzeltilmesi gerektiği, bu nedenle de davacının karar düzeltme talebinin kabulü ile akabinde yapılacak yargılama neticesinde dosyadaki belgeler doğrultusunda işlemin iptaline karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.

Aksi taktirde verilen karar, hukuka, Anayasaya, hukukun genel ilkelerine ve hakkaniyete uygun düşmeyecektir. Zira, davacının vekili dava konusu işlemin sebep unsuru olan yasa hükmünün Anayasaya aykırı olduğu yönünde iddiası Dairemizce ciddi görülmemiş ( sehven “...anılan yasal düzenlemenin Anayasa aykırılığı iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurulması talebi yerinde görülmüştür...” şeklinde yazıldığı) ve bu nedenle de Anayasa Mahkemesine defi yoluyla iptali için müracaatta bulunulmamıştır.

Oysa aynı dönemde benzer davaya (devlet memurluğu ile ilişiğin kesilmesi işlemi) bakan Kırıkkale İdare Mahkemesi, davada uygulayacağı 657 sayılı DMK.nun 57’nci maddesinin 1’inci fıkrasının Anayasaya aykırı olduğu iddiasını ciddi bularak Anayasa Mahkemesi’ne müracaat etmiş ve söz konusu müracaat sonucunda anılan yasa hükmü Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edilmiştir (Anayasa Mahkemesinin 14.11.2013 gün ve 2013/15-131 E.K. sayılı kararı). Bu iptal kararının Anayasasının 153’üncü maddesinin 6’ncı fıkrası gereği, yargı organlarını da bağladığından, eldeki mevcut davalar (hangi aşamada olursa olsun) anılan yasa hükmünün iptali re’sen dikkate alınarak çözülecek ve karara bağlanacaktır. Zira bu husus “Anayasanın Üstünlüğü” ve “hukuk devleti” ilkelerinin tartışmasız bir sonucudur.

Kaldı ki, anayasaya aykırılığı tespit edilen bir yasa hükmüne dayanarak davanın reddine karar verilmesi durumunda yargılamanın yenilenmesi yoluna da gitmek mümkündür.

Ancak, Sayın Çoğunluğun kabulü doğrultusunda, karar tarihinde söz konusu yasanın henüz yürürlükte olması (iptal edilmemiş olması) ve Dairemizce verilen kararın da kesin nitelikte bir karar olması karşısında, karar düzeltme aşamasında dava konusu işlemin sebep unsuru olan yasanın iptal edilmiş olmasının işbu dava için herhangi bir hukuki sonuç doğurmaması; hukuka, vicdana ve hakkaniyete uygun düşmemektedir.

Zira, Dairemizce 657 sayılı DMK.nun 57’nci maddesinin 1’inci fıkrasının Anayasaya aykırılığı iddiasının değerlendirmesinde takdir hatası yapılarak, düzenlemenin Anayasaya aykırılığı ciddi görülmemiş ve karar düzeltme aşamasında da ““iptal kararı geriye yürümez” görüşü ile karar düzeltme talebi de reddedilmiştir. Davacı, AYİM Kanununun amir hükmü gereği temyiz hakkının bulunmaması sebebiyle Dairemizin 22.05.2013 tarih ve E.2012/598, K.2013/628 sayılı kararını temyiz edememiştir. Şayet böyle bir imkanı bulunsaydı, söz konusu kararı temyiz edecekti. Böylece gerek temyiz aşamasında yasanın anayasaya aykırılığı dolayısıyla Anayasa Mahkemesine defi yoluyla iptali için götürülmesi ve iptal kararı alınması, gerekse de temyiz aşamasında iken Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı vermesiyle ilk derece mahkemesinin kararının bozulacağından, her iki durumun da davacı lehine sonuç doğurması mümkün olacaktı. Oysa Anayasa mahkemesinin söz konusu iptal kararına rağmen, işbu davada esas ve usule ilişkin yapılan tüm değerlendirmeler davacı aleyhine sonuç doğurmuştur.

Öte yandan her ne kadar, Sayın Çoğunlukça, AYİM Kanununun 46’ncı maddesi gerekçe gösterilerek davacı vekilinin dava dilekçesinde ve savunmaya cevap dilekçelerinde sunmadığı “Anayasaya aykırılık” iddiasını daha sonraki aşamalarda ileri süremeyeceği ve buna dayanarak da hak iddia edemeyeceğini belirtilmiş ise de (buna rağmen davanın esastan incelenmesi sırasında bu husus değerlendirilmiş ve karar düzeltme aşamasında da Anayasa Mahkemesinin gerekçeli kararının Resmi Gazete’de yayımlanması beklenmiştir), “Anayasaya aykırılık” iddiasının süreye bağlı olmadan, karar kesinleşinceye dek davanın her aşamasında ileri sürülebileceği, hatta itiraz, temyiz ve karar düzeltme aşamalarında da ilgili üst mahkemenin bu sonuca varabileceği gibi, taraflarca da aykırılık iddiasında bulunulabileceği, buna göre “Anayasaya aykırılık” iddiasında zaman açısından sınırın, kararın kesinleşme anı olduğu doktrin ve yerleşik yargı karalarında kabul görmektedir. Kaldı ki, Dairemizin bugüne kadar ki uygulamaları da bu yönde olmuştur.

Bu açıklamalar doğrultusunda dava konusu olaya dönüldüğünde; davacının yargılama sırasındaki anayasaya aykırılık iddiası ciddi görülmeyerek Dairemizce Anayasa Mahkemesine müracaat edilmediği, ancak dava konusu devlet memurluğundan ilişik kesilmesi işleminin sebep unsuru olan 657 sayılı DMK.nun 57’nci maddesinin 1’inci fıkrasının Kırıkkale İdare Mahkemesi’nin müracaatı üzerine Anayasaya Mahkemesinin 14.11.2013 gün ve 2013/15-131 E.K. sayılı kararı ile iptal edildiği, bu durumda esasen gerek işlem tarihinde, gerekse Dairemizce “davanın reddine” yönelik karar verildiği tarihte söz konusu düzenlemenin Anayasaya aykırı olduğu (ve iptal edilmesi gerektiği), Dairemizin değerlendirmede takdir hatası yaparak dava konusu işleme dayanak teşkil eden düzenlemeyi Anayasa Mahkemesine götürmemesinin (şayet götürseydi davacı lehine sonuç alınacağı Anayasa Mahkemesinin kararıyla teyit edilmiş durumda), temyiz hakkı (zira hiç değilse Anayasa Mahkemesinin söz konusu kararının bu aşamaya yetişebileceği ya da temyiz Makamınca da Anayasaya Aykırılık iddiasının ciddi bulunarak Anayasa Mahkemesine götürülebileceği) da tanınmayan davacının aleyhine değerlendirilemeyeceği, kaldı ki yargılamanın iadesi sebebi de olabilecek bu hususun, karar düzeltme aşamasında davacı lehine değerlendirilmesi gerektiği, aksi kabul, değerlendirme ve uygulamanın işbu dava yönünden “Anayasamın üstünlüğü”, “hukuk devleti” ilkesine, hukukun genel ilkeleri ile hakkaniyete (dolayısıyla da adil yargılanma hakkına) uygun düşmeyeceği düşünülmektedir.

Bu itibarla, davacının karar düzeltme isteminin kabul edilerek, Dairemizin 22.05.2013 tarih ve E.2012/598, K.2013/628 sayılı “davanın reddine” ilişkin kararının kaldırılması ve Anayasaya Mahkemesinin 14.11.2013 gün ve 2013/15-131 E.K. sayılı iptal kararı dolayısıyla davacının devlet memurluğundan ilişiğinin kesilmesine dayanak teşkil eden 657 sayılı DMK.nun 57’nci maddesinin 1’inci fıkrasının yürürlükten kaldırılmış olması nedeniyle, hukuki dayanağı kalmadığı, bu nedenle dava konusu işlemin iptaline karar verilmesi gerektiği düşüncesinde olduğumuzdan Sayın Çoğunluğun “davacının karar düzeltme isteminin reddine” şeklinde tecelli eden kararına katılamadık. 19.03.2014 (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy