Askeri Yüksek İdare Mahkemesi 2. Daire 2008/879 Esas 2009/292 Karar
Karar Dilini Çevir:
AskeriYüksekİdareMahkemesi
Dairesi: 2. Daire
Esas No: 2008/ 879
Karar No: 2009 / 292
Karar Tarihi: 11.03.2009

(2709 S. K. m. 72) (1076 S. K. m. 3, 5, 8) (765 S. K. m. 59, 94, 492, 522, 523) (647 S. K. m. 4, 6) (1111 S. K. m. 103) (1632 S. K. m. 30, 50, 131) (926 S. K. m. 50) (5271 S. K. m. 231) (5237 S. K. m. 51)

Davacı vekili 07.08.2008 tarihinde kayda geçen dava dilekçesinde özetle, davacı hakkındaki Kadıköy 1'nci Asliye Ceza Mahkemesinin 2004/1164 E.-2005/209 K. sayılı ilamı ile elektrik hırsızlığı nedeniyle mahkumiyetine hükmedildiğini, bunun üzerine davalı idare tarafından davacının 1076 sayılı Kanunu 8'nci maddesi gereğince yedek subay adayı statüsünden çıkarılarak 08.01.2008 tarihinde 15 aylık er olarak askere sevk edildiğini, bilahare Kadıköy 2'nci Ağır Ceza Mahkemesinin 31.07.2008 gün ve 2008/861 D.İş. sayılı kararı ile davacının atılı suçu nedeniyle kamunun uğradığı zararı tazmin etmiş olması ve diğer yasal şartlan taşıması nedeniyle hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiğini, bu karar karşısında, davacının yedek subay statüsünden çıkarılması yönündeki işlemin hukuki dayanaktan yoksun hale geldiğini belirterek söz konusu işlemin iptaline ve yürütmenin durdurulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

AYİM 2'nci Dairesinin 17.09.2008 gün ve 2008/879 E. sayılı kararı ile yürütmenin durdurulmasına karar verilmiştir.

Dava dosyası ile davacıya ait şube şahsi dosyasında mevcut bilgi ve belgelerin incelenmesi sonucunda; davacının Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesinden mezuniyetini müteakip 02.04.2002 tarihinde yedek subay aday adayı olarak askerliğine karar alındığı, daha sonra KKK.lığınca yaptırılan arşiv araştırması sonucunda; Kadıköy 1'nci Asliye Ceza Mahkemesinin 05.04.2005 gün, 2004/1164 E.-2005/209 K. sayılı kararı ile davacının elektrik hırsızlığı suçunu işlediği sabit görülerek mülga 765 s. TCK.nın 492/2, 522, 523, 59 ve mülga 647 s.K.nın 4 ve 6'ncı maddeleri gereğince 924.560.000.TL ağır para cezası ile cezalandırılmasına ve bu cezanın ertelenmesine karar verildiğinin ve bu kararın 12.04.2005 tarihinde kesinleştiğinin anlaşıldığı, bunun üzerine davalı idare tarafından 10.01.2008 gün, MİY.:1450-66-08/ASALD.Yd.Sb.Ş.CST.Ks. 1591 sayılı işlem ile 1076 sayılı Kanunun 8 ve 1111 sayılı Kanunun 103'ncü maddeleri gereğince davacının askerlik kararının tadil edilerek 15 aylık er olarak askere şevkine karar verildiği, bu karara istinaden davacının 08.02.2008 tarihinde askere sevk edildiği, bilahare Kadıköy 2'nci Ağır Ceza Mahkemesinin 31.07.2008 gün, 2008/861 D.İş sayılı Kararı ile davacı hakkındaki Kadıköy 1'nci Asliye Ceza Mahkemesinin 05.04.2005 gün, 2004/1164 E.-2005/209 K. sayılı mahkumiyet hükmünün lehe kanun değerlendirmesi yapılarak, davacı hakkında CMK.nın 5728s.K. ile değişik 23l'nci maddesi gereğince mahkumiyet hükmünün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, bu karar üzerine davacının yedek subay aday adayı statüsünden çıkarılmasına ilişkin 10.01.2008 gün, MİY.:1450-66-08/ASAL D.Yd.Sb.Ş.CST.Ks. 1591 sayılı işlemin iptali istemi ile işbu davanın açılmış olduğu anlaşılmıştır.

T.C. Anayasasının 72 nci maddesinde, askerlik hizmetinin her Türk'ün hakkı ve ödevi olduğu, bu hizmetin Silahlı Kuvvetlerde veya kamu kesiminde ne şekilde yerine getirileceği veya getirilmiş sayılacağının kanunla düzenleneceği belirtilmiştir.

Anayasanın bu hükmüne uygun olarak askerlik hizmeti, 1111 sayılı Askerlik Kanunu ve 1076 sayılı Yedek Subay ve Yedek Askeri Memurlar Kanununda düzenlenmiştir.

1076 sayılı Kanunun 3 ncü maddesinde; dört yıl ve daha fazla süreli fakülte, akademi, yüksekokul ve enstitüler ile Milli Eğitim Bakanlığınca bunların dengi olduğu kabul edilen yurtdışı öğrenim kurumu mezunu olup da Türk Silahlı Kuvvetleri Sağlık Yeteneği Yönetmeliğine göre askerliğe elverişli olanların yedek subay olabileceği ancak yükümlülerin Silahlı Kuvvetlerin ihtiyaç duyduğu yedek subay miktarından fazla olması halinde, isteklilerin yükümlülüklerini erbaş-er olarak yerine getirebilecekleri, isteklilerin ayrılmasından sonra kalan yükümlüler ihtiyaçtan fazla ise Silahlı Kuvvetlerin ihtiyacı bunların arasından seçilerek saptanacağı, yedek subayların hizmet sürelerinin 18 ay olduğu, hizmet sürelerinin barışta Genelkurmay Başkanlığının teklifi ve Bakanlar Kurulu kararı ile oniki aya kadar indirilebileceği belirtilmiştir. 1111 sayılı Askerlik Kanununun 5 nci maddesinde de, 1076 sayılı Kanun hükmüne tabi yükümlülerden, bu yükümlülüklerini istekleriyle veya seçim sonucu yedek subay adayı olmadıkları için erbaş veya er olarak yerine getireceklerin hizmet süresinin aynı celbe tabi olup, yedek subay adayı olarak ayrılanların hizmet süresinin yarısı kadar olduğu belirtilmiştir.

1076 sayılı Yedek subay ve Yedek Askeri Memurlar Kanununun 8 nci maddesinde; Yedek subay adayı olarak askere sevkten evvel veya yedek subay yetiştirilmekte iken aşağıda engel hali olduğu anlaşılanlar askerlik hizmetlerini durumlarına göre er veya erbaş olarak tamamlarlar.

a) 1. Türk Silahlı Kuvvetlerinde subaylıktan çıkarmayı gerektiren bir suçtan mahkum olanlar,

2. Kamu hizmetlerinden müebbeten yasaklı olanlar,

3. Hileli müflis olduğu ilan edilenler,

b) Yönetmelikte belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde;

1. Disiplinsizlik ve ahlaki durumları sebebiyle yedek subay çıkarılması uygun görülmeyenler,

2. Türk Silahlı Kuvvetlerinin manevi şahsiyetine gölge düşüren veya askerliğin şeref ve haysiyetiyle bağdaşmayacak eylemlerde bulunanlar ile tutum ve davranışlarıyla yasa dışı siyasi, yıkıcı, bölücü ideolojik görüşü benimsemiş olduğu anlaşılanlar, okul disiplin kurallarının vereceği subay olamaz kararı üzerine er olurlar.

c) Yedek subay öğreniminde başarı gösteremeyenler, erbaş olurlar,

Bunların yerine getirecekleri hizmet süresi 1111 sayılı Kanunun 5 nci maddesinin 1 nci fıkrasında belirtilen süre kadardır şeklinde hüküm mevcuttur.

Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli bir subayın, hangi suçlardan ne tür ve süreli bir ceza aldığı takdirde subaylıktan çıkarılacağı, 1632 sayılı Askeri Ceza Kanununun 22.03.2000 tarih ve 4551 Sayılı Kanunla değişik 50 nci maddesi ile 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun 50 nci maddesine 28.06.2001 tarih ve 4699 sayılı Kanunla eklenen (d) -arasında gösterilmiştir.

1632 sayılı Askeri Ceza Kanununun 30 ncu maddesinde; Aşağıda yazılı hallerde subay, astsubay, uzman jandarmalar ve özel kanunlarında bu cezanın uygulanacağı belirtilen asker kişiler hakkında, askeri mahkemeler veya adliye mahkemelerince asıl ceza ile birlikte, Türk Silahlı Kuvvetlerinden çıkarma cezası da verilir. Bu husus mahkeme hükmünde belirtilmemiş olsa dahi, Silahlı Kuvvetlerden çıkarmayı gerektirir.

A) Taksirli suçlardan verilen cezalar hariç olmak üzere ölüm, ağır hapis, bir seneden fazla hapis cezası ile hükümlülük halinde,

B) Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlarla basit ve nitelikli zimmet, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı veya şeref ve haysiyeti kırıcı suçtan veya istimal ve istihlak kaçakçılığı hariç kaçakçılık, resmi ihale ve alım satımlara fesat karıştırma, Devlet sırlarını açığa vurma suçlarından biriyle hükümlülük halinde.

Taksirli suçlardan verilen cezalar hariç olmak üzere, askeri mahkemelerce üç aydan fazla hapis cezası ile birlikte Türk Silahlı Kuvvetlerinden çıkarma cezası da verilebilir. şeklinde hüküm bulunmaktadır.

926 sayılı TSK Personel Kanununun 50/d maddesi ile de Aşağıda belirtilen suçlardan hükümlü olma nedeniyle ayırma: Ertelenmiş, para cezasına veya tedbire çevrilmiş, affa uğramış olsalar bile, Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlarla, 1632 sayılı Askeri Ceza Kanununun 131 nci maddesinin birinci fıkrasının az vahim hali hariç basit ve nitelikli zimmet, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas, iftira gibi yüz kızartıcı veya şeref ve haysiyet kırıcı nitelikteki suçlardan veya istimal ve istihlak kaçakçılığı hariç kaçakçılık, resmi ihale ve alım satımlara fesat karıştırma suçlarından hükümlü olan subaylar hakkında, hizmet sürelerine bakılmaksızın Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu hükümleri uygulanır. hükmü getirilmiştir. Bu suretle 1076 Sayılı Kanunun 8 nci maddesi ile subaylıktan çıkarılmayı gerektiren bir suçtan mahkum olanların yedek subaylık statüsüne girişleri baştan önlenmiştir.

Buna göre ertelenmiş, para cezasına veya tedbire çevrilmiş, affa uğramış olsa bile hırsızlık suçundan hükümlülük hali TSK Personel Kanunun 50/d maddesi ve 1632 Sayılı Askeri Ceza Kanunun 30 B maddesine göre subaylıktan çıkarılmayı gerektirmektedir.

Taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan husus davacı hakkında verilen Hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) karanının davacı hakkında daha önce işlediği hırsızlıktan mahkumiyet hükmü dolayısıyla verilen yedek subaylık statüsünden çıkarılma kararını etkileyin etkilemeyeceği hususudur. Konuyla ilgili değerlendirme yapmadan önce (HAGB) müessesinin niteliği ve tarihçesi ile bu müesseseye ihtiyaç duyulmasının nedenlerinin kısaca irdelenmesi faydalı olacaktır.

(HAGB) kararı, 5271 sayılı CMK. nın 231'nci maddesinin 5 ve devamı fıkralarında düzenlenmiştir. Buna göre; 5271 sayılı CMK. madde 231:

(5) (Ek fıkra: 06.12.2006 - 5560 S.K.23.md) Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmamasını ifade eder.

(6) (Ek fıkra: 06.12.2006 - 5560 S.K.23.md) Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için;

a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkum olmamış bulunması,

b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,

c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi gerekir.

(7) (Ek fıkra: 06.12.2006 - 5560 S.K.23.md) Açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükümde, mahkum olunan hapis cezası ertelenemez ve kısa süreli olması halinde seçenek yaptırımlara çevrilemez.

(8) (Ek fıkra: 06.12.2006 - 5560 S.K.23.md) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesi halinde sanık, beş yıl süreyle denetim süresine tâbi tutulur. Bu süre içinde bir yıldan fazla olmamak üzere mahkemenin belirleyeceği süreyle, sanığın denetimli serbestlik tedbiri olarak;

a) Bir meslek veya sanat sahibi olmaması halinde, meslek veya sanat sahibi olmasını sağlamak amacıyla bir eğitim programına devam etmesine,

b) Bir meslek veya sanat sahibi olması halinde, bir kamu kurumunda veya özel olarak aynı meslek veya sanatı icra eden bir başkasının gözetimi altında ücret karşılığında çalıştırılmasına,

c) Belli yerlere gitmekten yasaklanmasına, belli yerlere devam etmek hususunda yükümlü kılınmasına ya da takdir edilecek başka yükümlülüğü yerine getirmesine, karar verilebilir. Denetim süresi içinde dava zamanaşımı durur.

(9) (Ek fıkra: 06.12.2006 - 5560 S.K.23.md) Altıncı fıkranın (c) bendinde belirtilen koşulu derhal yerine getiremediği takdirde; sanık hakkında mağdura veya kamuya verdiği zararı denetim süresince aylık taksitler halinde ödemek suretiyle tamamen gidermesi koşuluyla da hükmün açıklanmasının geri bırakılması karan verilebilir.

(10) (Ek fıkra: 06.12.2006 - 5560 S.K.23.md) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir.

(11) (Ek fıkra: 06.12.2006 - 5560 S.K.23.md) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı halinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkumiyet hükmü kurabilir.

(12) (Ek fıkra: 06.12.2006 - 5560 S.K.23.md) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilebilir.

(13) (Ek fıkra: 06.12.2006 - 5560 S.K.23.md) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, bunlara mahsus bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar, ancak bir soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından istenmesi halinde, bu maddede belirtilen amaç için kullanılabilir.

(14) (Ek fıkra: 06.12.2006 - 5560 S.K.23.md; Değişik fıkra: 23.01.2008-5728 S.K./562.mad) Bu maddenin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hükümleri, Anayasanın 174 üncü maddesinde koruma altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlarla ilgili olarak uygulanmaz. hükümlerini içermektedir.

(HAGB) Kurum hukuk sistemimize ilk kez 06.12.2006 gün ve 5560 sayılı Kanun ile dahil edilmiştir. Bu Kanun ile 5271 sayılı CMK’ nın 231'nci maddesine eklenen (5) ve devamı fıkralarla belirli suçlar için ve belirli şartlarla sanık hakkında (HAGB) kararı verilmesi olanağı düzenlenmiş, bilahare 23.01.2008 gün ve 5728 sayılı Kanun ile bu düzenlemeye son hali verilmiştir. Burada dikkat edilmesi gereken ilk husus (HAGB) kararının hukuki niteliğidir. Doktrinde ve yargı kararlarında bu kurum, maddi hukuk alanında da sonuç doğuran bir usul hukuku kurumu olarak kabul edilmektedir. Bu kabulün sonucu olarak, sanık hakkında (HAGB) kararı verilmiş olması, hükme konu eylemi suç olmaktan çıkarmamaktadır.

Böyle bir kuruma ihtiyaç duyulmasının temelinde ise 2005 yılında maddi ceza hukukumuzda ve infaz sistemimizde esaslı değişiklikler yapılması yatmaktadır. 765 sayılı TCK. nın 94 ve 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkındaki Kanunun 6'ncı maddelerinde bir atıfet hükmü olarak yer verilen erteleme kurumuna yeni ceza ve infaz kanunlarında yer verilmemiştir. Eski mevzuatta yer verilen erteleme kurumu, yasada süresi belirlenen deneme süresinin iyi halli geçirilmesi durumunda mahkumiyet hükmünün vaki olmamış sayılmasını gerektirmekte idi. 5237 sayılı yeni TCK. nın 51'nci maddesi ise, deneme süresinin iyi halli geçirilmesi durumunda cezanın infaz edilmiş sayılacağını kabul etmektedir. Dolayısıyla yeni sistemde erteleme bir atıfet kurumu değil bilakis bir infaz rejimi olarak kabul edilmiştir. Yasa koyucunun bu tercihinin sonucunda, göreceli olarak hafif nitelikli bazı suçları işleyen ve esas itibariyle suçlu kişilikleri olmayan bireylerin geleceğinin bu suçtan etkilenmesini önlemek ve onların iyi halli bir hayata avdet etmelerini sağlamaya elverişli bir kurumun varlığına ihtiyaç duyulmuş ve (HAGB) müessesesi bu ihtiyaca binaen ihdas edilmiştir. Bu husus, (HAGB) kurumunu hukuk sistemimize dahil eden 5560 sayılı Kanun ile ilgili olarak TBMM Adalet Komisyonunun 06.11.2006 gün, 2-870 Esas-111 Karar sayılı raporunda aynen ...Yürürlükten kaldırılan 765 sayılı Türk Ceza Kanunu ile 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanundaki düzenlemesi itibariyle erteleme bir atıfet kurumu niteliğini taşımakta idi. Buna göre deneme süresi içinde yeni bir suçun işlenmemesi halinde mahkumiyet vaki olmamış sayılmakta idi. Keza erteleme sadece hapis cezasını değil ertelemenin bölünmezliği kuralı gereğince diğer bütün ceza hukuku yaptırımları bakımından da kural olarak aynı sonucu doğurmakta idi. Buna karşılık 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun sisteminde ise erteleme, sadece hapis cezasına özgü bir infaz rejimi olarak düzenlenmiştir. Bu bakımdan yeni sistemde 'ertelemenin bölünmezliği' kuralından söz etmek mümkün değildir. Hapis cezası açısından bir infaz rejimi olarak kabul edilen ertelemede, hükümlü, denetim süresi zarfında kasıtlı yeni bir suç işlemediği ve kendisine yüklenen yükümlülüklere uygun davrandığı takdirde hakkında hükmolunan 'hapis cezası' infaz edilmiş sayılacaktır. Şayet hakkında hapis cezası yanı sıra ya da sadece adli para cezasına veya güvenlik tedbirine hükmedilmiş ise... erteleme söz konusu olmayacaktır. Bu durum, ertelemeyi 765 sayılı TCK istemindeki düzenlemeye nazaran daha ağır sonuçlar doğuran bir kurum haline getirmiştir. Bu nedenle kurumlar arasında dengeli geçişi sağlamak amacıyla Türk Ceza Hukukuna ilişkin mevzuatımızda hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının bir kurum olarak düzenlenmesi bir ihtiyaç olarak ortaya çıkmıştır. Cezaya mahkumiyete bağlı yoksunlukların doğmaması için ... kişi hakkında cezaya hükmedilmemesi, ...mahkumiyete nazaran daha etkili olabilecektir... denmek suretiyle açıklanmıştır.

Görüldüğü üzere (HAGB) kurumu, esas itibariyle belirli suçlar için ve belirli şartlarla kamu davasının düşmesini ve açıklanması ertelenmiş bulunan mahkumiyet hükmünün hükümlü hakkında hiçbir hukuki sonuç doğurmamasını sağlayan bir kurumdur.

Buradan hareketle, davacı hakkında hırsızlık suçundan tesis edilmiş bulunan ertelemeli mahkumiyet hükmü üzerinde sonradan yapılan uyarlama yargılaması neticesinde (HAGB) kararı verilmiş olması nedeniyle artık bu mahkumiyetin her hangi bir hukuki sonuç doğurmayacağı dikkate alınarak, davacının statü değişikliğine tabi tutulması işleminde hukuka uygunluk bulunmadığı ileri sürülebilir ise de, bu iddianın kabulü mümkün değildir. Zira, 926 sayılı Kanunun 50/d maddesi ile, ertelenmiş ve hatta affa uğramış dahi olsa, hırsızlık suçundan mahkumiyet hali, subaylıktan çıkarılmayı ve buna bağlı olarak yedek subaylık statüsünün sona erdirilmesini gerektiren bir durumdur. Buradaki (erteleme) eski ceza hukuku sistemindeki erteleme kurumunu ifade etmektedir. Dolayısıyla cezanın ertelenmesi; mahkumiyet ileride vaki olmamış sayılacağı halde statüden çıkarmayı engellememektedir. Keza af nedeniyle mahkumiyet hükmü ve buna bağlı neticeler ortadan kalktığı halde bu durum statüden çıkarılmayı engellememektedir. Bu hale göre, sonradan hukuk sistemimize dahil edilen ve esas itibariyle bir usul hukuku müessesesi olan (HAGB) kararına istinaden, mahkumiyet hükmünün, hükümlü hakkında hukuki sonuç doğurmayacağı kuralı gözetilerek, bu karara konu olan ve açıklanması ertelenmiş bulunan mahkumiyet hükmünün, statüden çıkarmayı gerektirmediğinin kabulü, hukuki dayanaktan yoksundur. Zira bu düzenlemede yer verilen hukuki sonuçlar, ancak ceza ve infaz hukuku sisteminde doğması öngörülen sonuçlardır. Mahkumiyetin idare hukukundaki işlemlere etkisi ile ilgili sonuçları, bu düzenlemede yasa koyucunun öngördüğü sonuçlar değildir. Aksi yönde bir kabul, ceza ve usul hukuku sisteminde yer verilen ve bu sistem içinde sonuç doğurması gereken (HAGB) kararının, idare hukukunda yasa koyucunun öngörmediği ve esas itibariyle arzulamadığı sonuçlar doğurmasına yol açacaktır.

Yukarıda belirtilen mevzuat hükümleri ve yapılan açıklamalar doğrultusunda davacının durumu değerlendirildiğinde; elektrik hırsızlığı suçundan mahkumiyeti bulunması nedeniyle yedek subay aday adayı olarak alınan askerlik kararının idarece er olarak tadil edilmesi işleminin, işlemin yapıldığı tarihteki mevzuat hükümlerine göre tesis edildiği ve hukuka uygun olduğu, davacı vekili müvekkili hakkında atılı suç ile ilgili olarak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına (HAGB) karar verildiğini, bu nedenle yedek subaylık hakkının geri verilmesi gerektiğini ileri sürmüş ise de; HAGB kararının mahkumiyet hükmünü ortadan kaldırmadığı, ancak şartların oluşması halinde deneme süresi sonunda davanın düşmesi sonucunu doğurduğu, açıklanması ertelenmiş bulunan hüküm, CMK. nın 5728 sayılı Kanun ile değişik 231'nci maddesi gereğince hükümlü hakkında her hangi bir hukuki sonuç doğurmamakla beraber, bu kuralın idare hukuku alanında geçerli olduğunun kabul edilemeyeceği ve iptali istenen işlemin tesis edildiği tarihteki mevzuata uygunluğu karşısında işlemin hukuka uygunluğunu ortadan kaldırmadığı, değerlendirilmekle, davacının yedek subay aday adayı statüsünden çıkarılması işleminin hukuka aykırı bir yönü bulunmadığı kanaatine varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle;

Yasal dayanaktan yoksun DAVANIN REDDİNE, (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy