Askeri Yüksek İdare Mahkemesi 1. Daire 2014/420 Esas 2014/375 Karar
Karar Dilini Çevir:
AskeriYüksekİdareMahkemesi
Dairesi: 1. Daire
Esas No: 2014/ 420
Karar No: 2014 / 375
Karar Tarihi: 15.04.2014

(926 S. K. Geç. m. 32) (1602 S. K. m. 20, 21, 42, 44, 45, 46)

Davacı vekili; 15.06.2012 tarihinde Ankara 17. Asliye Hukuk Mahkemesinde 2012/350 Esas numarasına kayden açılan davada yargı yolu yanlışlığı nedeniyle davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleşmesini müteakip 13.03.2014 tarihinde kayda geçen yenileme dava dilekçesi ile özetle; müvekkilinin eşi Hv.Plt.Yzb. M... hakkında Yüksek Askeri Şura’nın 01.08.1997 tarihli kararı ile TSK’den ihraç kararı verildiğini; bilahare müvekkilinin eşinin 6191 sayılı Kanunla 926 sayılı Kanuna eklenen Geçici 32. madde kapsamında davalı idareye yapmış olduğu başvurusu kabul edilmiş olmakla beraber bu başvurunun kabul edilmesiyle tesis edilen bahse konu ayırma işleminden dolayı ortaya çıkan maddi ve manevi zararların karşılanmadığını; müvekkilinin, eşi hakkında Yüksek Askeri Şura kararı ile açıklanan şekilde ayırma işlemi tesis edilmiş olması nedeniyle manevi baskı acı ve sıkıntılar çekmiş olduğunu, toplum nezdinde horlandığını ve dışlandığını, bu sebeplerle 40.000 TL. manevi tazminatın ihraç kararından itibaren işleyecek kanuni faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Dava dosyası, AYİM Genel Sekreterliğinin 08.04.2013 tarihli yazısı ekinde Dairemize davalı idarenin süre uzatımı talebinde bulunması üzerine 1602 sayılı Kanunun 46/3 maddesi uyarınca bu talep hakkında karar verilmek üzere gönderilmiş ise de; bahse konu talep hakkında karar verilmezden önce dava dosyasının, 1602 sayılı Kanunun 44 ve 45’inci maddelerine nazaran dava ön şartı olan ”ehliyet” (sübjektif dava ehliyeti) yönünden değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

Dava, davacının subay olan eşinin Yüksek Askeri Şura kararıyla disiplinsizlik nedeniyle ayırma işlemine tabi tutulması işleminden dolayı davacının uğradığını öne sürdüğü manevi zararının tazmini istemiyle açılan bir tam yargı davasıdır.

1602 Sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanununun “İdari Davalar Ve Yargı Yetkisinin Sınırı başlıklı 21 nci maddesinde, “20 nci maddede belirtilen kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden dolayı; yetki, sebep, şekil, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından bahisle menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılacak iptal davaları, aynı idari işlem ve eylemlerin haklarını ihlal etmesi halinde açılacak tam yargı davaları, doğrudan doğruya ve kesin olarak Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde çözümlenir ve karara bağlanır” denilmektedir.

Bu maddenin atıfta bulunduğu aynı Kanunun 20'nci maddesinin ikinci fıkrasında ise; “Bu kanunun uygulanmasında asker kişiden maksat; Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli bulunan veya hizmetten ayrılmış olan subay, askeri memur, astsubay, askeri öğrenci, uzman jandarma, uzman erbaş, sözleşmeli erbaş ve er, erbaş ve erler ile sivil memurlardır” hükmü yer almaktadır.

Bilindiği üzere, idari yargı yerlerinde davacı olabilmek için. Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Medeni Kanunda düzenlenen genel ehliyet şartından başka, idari dava türlerine göre değişen bazı subjektif niteliklere de sahip bulunmak gerekir. Yukarıda metnine yer verilen 1602 Sayılı Kanunun 21 nci maddesine göre; iptal davalarında “menfaat” ilişkisi, tam yargı davalarında ise “hak ihlali” subjektif ehliyet şartını oluşturmaktadır. Tam yargı davaları bakımından konuya yaklaşıldığında; bir kimsenin tazminat (tam yargı) davası açabilmesi için, öncelikle bir subjektif hakkının çiğnendiğini, diğer bir deyişle zarara uğradığını öne sürmesi ve bu iddiasını haklı gösterecek hukuki bir durum veya ilişki içinde olduğunu ortaya koyabilmesi gerekir. İşte bu husus, tazminat davalarıyla ilgili dava ehliyetinin sübjektif unsurunu oluşturur. Davacı, tazminini istediği zararın, sahibi bulunduğu bir hakkın ihlalinden doğduğunu kanıtlamadıkça davaya ehil sayılamaz.

Davacının manevi tazmin isteminin dayanağı, idarenin doğrudan kendisinin kişilik haklarına yönelen bir tecavüzü veya idarenin olumsuz bir tutum ya da davranışından kaynaklanmamaktadır. Tazmin isteminin gerekçesi, davacının subay olan eşinin YAŞ kararıyla ayırma işlemine tabi tutulması nedeniyle, bu işlemden dolayı davacının bir zarara uğradığı iddiasıdır. 1602 Sayılı Kanunun 42 nci maddesi uyarınca, asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin bir idari işlemden doğan zararın tazmininin, ilgilisi tarafından bir tam yargı davasıyla AYİM’den talep edilmesi mümkün olmakla beraber; dava konusunda olduğu gibi, asker kişinin muhatap olduğu idari işlemden dolayı asker kişinin eşi tarafından bir tazmin talebinde bulunulması halinde, ilgilinin (eşinin) çiğnenen bir sübjektif hakkının, dolayısıyla uğradığı bir zararın varlığı söz konusu edilemeyeceğinden, sübjektif dava ehliyetinin de bulunmayacağı açıkça görülmektedir. Diğer bir deyişle, davacının eşi hakkındaki idari işlemin (YAŞ kararıyla ayırma) yol açtığı bir zararın tazminini isteyebilme hakkı, yalnız bu işleme muhatap olan kişiye (davacının eşine) ait olup; aynı işlemin kendi kişilik haklarına tecavüz teşkil ettiği, dolayısıyla manevi zararına yol açtığı gerekçesiyle, asker kişinin eşi (davacı) tarafından açılacak davanın ehliyet bakımından görülebilmesine hukuken imkan bulunmamakta ve davacının tazminini istediği zararın, sahibi bulunduğu bir hakkın ihlalinden doğmadığı açıkça görülmektedir. Belirtilen sebeplerle; davacının sübjektif dava ehliyetine sahip olmaması nedeniyle 1602 sayılı Kanunun 44/c ve 45/A maddeleri uyarınca davanın ehliyet yönünden reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle;

Manevi tazminat ödenmesine ilişkin DAVANIN EHLİYET YÖNÜNDEN REDDİNE,

15 NİSAN 2014 tarihinde OYBİRLİĞİ ile karar verildi. (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy