Askeri Yüksek İdare Mahkemesi 1. Daire 2013/462 Esas 2014/252 Karar
Karar Dilini Çevir:
AskeriYüksekİdareMahkemesi
Dairesi: 1. Daire
Esas No: 2013/ 462
Karar No: 2014 / 252
Karar Tarihi: 11.03.2014

(1602 S. K. m. 52, 71) (926 S. K. m. 50) (Subay Sicil Yönetmeliği m. 91)

Davacı vekili, 01.04.2013 tarihinde AYİM’de kayıt altına alınan dava dilekçesinde ve aşamalardaki dilekçelerinde özetle; müvekkilinin başarılı ve disiplinli bir personel olmasına rağmen ahlaksızlık gerekçesiyle Silahlı Kuvvetlerden ayrılmasının hukuka aykırı olduğunu, zira davacının herhangi bir ahlaksız harekette bulunmadığını, buna rağmen Hv.K.K.lığı İstihbarat Başkanlığı tarafından 28.02.2012 tarihinde birliğine gönderilen bir mesaj emriyle, 29.02.2012 tarihinde bilgisine başvurulmak üzere Hv.K.K.lığına çağırıldığını, bilgisine başvurulmak üzere çağırılmışken, insanlık onuruna yakışmayacak muameleye tabi tutularak sorgulandığını, iradesi tamamen fesada uğratılmak ve manevi cebir uygulanmak suretiyle ve hatta kandırılarak ifadesinin alındığını, ifadesini okumasına engel olunarak zorla imzalatıldığını, dolayısıyla bu ifade tutanağını kabul etmediklerini ve içeriğinin doğru olmadığını, ayırma sebebini net olarak bilmediklerini, başarılı bir mesleki geçmiş ile mükemmel sicil notlarına sahip olduğunu, emsalleri arasında temayüz ettiğini, hatta ayırma sicil belgesinden hemen önce 07.05.2012 tarihinde amirleri tarafından hakkında Kripto Güvenlik Soruşturma Belgesi düzenlendiğini, bu belgede “Karakteri mükemmeldir”, “Ahlaki ve cinsel zaafları yoktur” şeklinde beyanlar bulunduğunu, buna rağmen aynı sicil üstleri tarafından kısa süre sonra ahlaksızlık gerekçesiyle ayırma sicil belgesi düzenlenmesinin çelişki yarattığını, İstihbarat Başkanlığı görevlilerince, Anayasa ve CMK’ya aykırı şekilde alınan ifadenin işleme dayanak olamayacağını, davacının sorgu sırasında müdafi bulunduramadığını, savunma alınmadan ayırma işlemi tesis edilmesinin 6413 sayılı Kanuna aykırı olduğunu, anılan Kanun TBMM’de kabul edilip yasalaşmasına rağmen, Resmi Gazetede yayımlanmasından hemen önce aceleyle ayırma işleminin tamamlandığını beyanla, işlemin iptaline ve öncelikle yürütmenin durdurulmasına, ayrıca davacının işlem nedeniyle yoksun kaldığı özlük haklarının hak ediş tarihinden-itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davacı da vekili aracılığıyla 20.08.2013 tarihinde sunduğu dilekçesinde; Hv.K.K.lığı tarafından Mahkemeye gönderilen değerlendirme raporunun pek çok yerinde İzmir’de yürütülmekte olan Askeri Casusluk iddianamesine atıfta bulunulduğunu hayretle gördüğünü, oysa adı geçen davada kendisinin hiçbir şekilde isminin geçmediğini, sanık, tanık ya da mağdur olmadığını, iddianamenin tümü irdelendiğinde, değerlendirme raporunda kendisiyle ilişkilendirilen hususların, aslında Hv.Mu.Ütğm. G.Y. hakkındaki iddialardan ibaret olduğunun görüldüğünü, adı geçen personelin Askeri Casusluk davasında sanık durumunda olduğunu, ancak halihazırda Silahlı Kuvvetlerdeki görevine devam ettiğini, idarece yapılan yanlışlık sonucunda Ütğm. G.Y. ile kendisinin karıştırıldığını ve kendisinin TSK’dan ayrıldığını, yine değerlendirme raporunda bahsi geçen ihbar e-postasının kendisiyle ilgisinin bulunmadığını, bahse konu ihbar üzerine önce Ütğm.G.Y.nin ifadesinin alındığını ve Ütğm.G.Y.nin ifadesinde, kendisiyle 6 ay süreyle aynı evi paylaştıklarını söylemesi üzerine, Hv.K.K.lığı İsth.Bşk.lığı tarafından “bilgisine başvurulmak üzere” çağrıldığını, ancak alınan ifadesinin tümüyle çarpıtıldığını, söylemediği şeylerin yazıldığını, okumasına izin verilmeden imzalatılan bu ifadeyi kabul etmediğini, ifade tutanağında pek çok mantık ve kurgu hatası olduğunu, ifadesi 29.02.2012 tarihinde alındığı halde, ifade tutanağına tarih olarak 28.02.2012 yazıldığını beyan etmiştir.

Davacı vekilinin yürütmenin durdurulmasına ilişkin talebi, Dairemizin 16.04.2013 tarih ve 2013/462 Esas sayılı Kararı ile reddedilmiştir.

Dava dosyası ile özlük ve sicil dosyalarındaki bilgi ve belgelerin incelenmesinden; 2006 neşetli subay statüsünde Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapan davacı hakkında, son görev yeri olan Eskişehir Asker Hastanesi Baştabipliğindeki sıralı sicil üstlerince 30.08.2012 tarihinde düzenlenen ayırma sicil belgesiyle “Türk Silahlı Kuvvetlerinde Kalması Uygun Değildir” ortak kanaati bildirildiği, bunun üzerine durumunun Hv.K.K.lığında oluşturulan komisyonca 15.11.2012 tarihinde görüşüldüğü ve “Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibarını sarsacak şekilde ahlak dışı hareketlerde bulunduğu” gerekçesiyle hakkında Silahlı Kuvvetlerden ayırma işlemi yapılmasının komutan tasvibine sunulmasının kararlaştırıldığı, Hv.K.K. tarafından 16.11.2012 tarihinde tasvip gören ayırma kararının 24.12.2012 tarihinde Genelkurmay Başkanına sunulduğu, Genelkurmay Başkanınca davacının durumunun Yüksek Askeri Şura gündemine alınmasına gerek görülmeyerek, Hv.K.K. kararı uyarınca işlem yapılmasının uygun görüldüğü ve böylece hazırlanıp Milli Savunma Bakanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı tarafından imzalanan 13.02.2013 tarih ve 2013/90 sayılı üçlü kararname ile ayırma işleminin tekemmül ettiği, kararın 26.02.2013 tarihinde davacıya tebliğ edilmesi üzerine süresinde işbu davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Davacının sicil, taltif ve disiplin durumunun ayrıntılarına bakıldığında; sicil ortalamasının “çok iyi” düzeyde gerçekleştiği, herhangi bir sicil döneminde hakkında menfi kanaat bildirilmediği, aksine 2012 yılı sicil döneminde l’inci sicil üstünce hakkında 2 adet olumlu kanaat belirtildiği, şimdiye kadar 19 adet takdirname ile taltif edildiği, askeri mahkemelerden, adliye mahkemelerinden ya da disiplin amirlerinden ceza almadığı anlaşılmakta, ancak davacı hakkındaki ayırma işleminin, Hv.K.K.lığı İstihbarat Başkanlığı tarafından yapılan çalışmalar sonucunda elde edilen bilgilere ve hazırlanan istihbarat raporuna dayandığı görülmektedir.

Davalı idare tarafından savunma ekinde 1602 sayılı Kanunun 52’nci maddesi kapsamında gönderilen ve davacı vekilince de incelenen bilgi ve belgelerden; Hv.K.K.lığına gelen 30.01.2012 tarihli elektronik posta ihbarı ile; bazı askeri personelin baskı ve şantaj yolu ile fuhuş çetesi içerisinde yer aldıkları, anılan çeteye bilgi sızdırdıkları ve karşılığında farklı bayanlar ile birlikte olmaları için ortam hazırlandığı, bir personelin internet üzerinden gerçekleştirdiği sanal seks ilişkilerinin çete tarafından kayıt altına alınıp şantaj yapıldığı, yine başka bir personelin bu çetenin şantajına maruz kaldığı yönünde iddialarda bulunulduğu ve başka bir personele ait görüntü ve ses kayıtlarının da elektronik posta ekinde gönderildiği, bunun üzerine Hv.K.K. tarafından 14.02.202 tarihli emirle, konuyla ilgili tahkikat yapılması hususunda İstihbarat Başkanlığı personeline yetki verildiği, bu kapsamda davacının 28.02.2012 tarihinde ifadesinin alındığı, ifadesinde özetle; “internette üyesi bulunduğu sosyal paylaşım siteleri üzerinden tanıştığı bayanlardan 20-25 kadarı ile ilişki yaşadığını, İzmir’de kafede çalışan bir bayanla çeşitli zamanlarda cinsel ilişki yaşadığını, aynı bayanla internet üzerinden sanal seks yaptıklarını, daha önce Üğtm. B.T. ve Ütğm. S.K. ile ilişkisi olduğunu bildiği başka bir bayanla kendisinin de ilişki yaşadığını, yine İzmir’deyken, yaklaşık 40 yaşlarında ve pek çok askeri personelle ilişkisi olduğunu bildiği N. isimli bayanla da ilişki yaşadığını, ilişki yaşadığı bayanların bazılarının evli ve çocuklu olduklarını, kendisinin asker olduğunu bayanların bildiklerini, ancak bilgi almaya çalışmadıklarını, internette yaklaşık 4 ay önce tanıştığı ve ilk önce bayan olduğunu düşündüğü bir şahsın eşcinsel olduğunu ve para karşılığı ilişki yaşadığını daha sonra öğrendiğini, bu şahısla ilişki yaşamamakla birlikte, telefonla ve internet üzerinden görüşmeyi sürdürdüğünü” beyan ettiği, keza ifadesine başvurulan Ütğm. G.Y.nin de davacıyla ilgili olarak; “(davacının ifadesinde geçen) N. isimli bayanla kendisinin de ilişki yaşadığını, bu bayanla pek çok askeri personelin ilişki yaşadığını, bunlar arasında davacının da bulunduğunu” anlattığı görülmektedir.

Dava konusu işlemin yasal dayanağını teşkil eden mevzuata bakıldığında; 926 sayılı Kanunun 50’nci maddesinin (c) fıkrasının; “Disiplinsizlik veya ahlaki durumları sebebiyle Silahlı Kuvvetlerde kalmaları uygun görülmeyen subayların hizmet sürelerine bakılmaksızın haklarında T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümleri uygulanır.” hükmünü,

Subay Sicil Yönetmeliğinin, disiplinsizlik ve ahlaki durumları nedeniyle ayırma sebeplerine yer veren 91’inci maddesinin; “Aşağıdaki sebeplerden biri ile disiplinsizlik veya ahlaki durumları gereği Türk Silahlı Kuvvetlerinde kalmaları, bulunduğu rütbeye veya bir önceki rütbesine ait bir veya birkaç belge ile anlaşılıp uygun görülmeyenler hakkında, hizmet sürelerine bakılmaksızın emeklilik işlemi yapılır:

a. Disiplin bozucu hareketlerde bulunması, ikaz veya cezalara rağmen ıslah olmaması,

b. Hizmetin gerektirdiği şekilde tavır ve hareketlerini ikazlara rağmen düzenleyememesi,

c. Aşırı derecede menfaatine, içkiye, kumara düşkün olması,

d. Nafaka, trafik kazası, doğal afet, personelin öngöremeyeceği şekilde ülke genelinde yaşanan olağanüstü ekonomik dalgalanmalar, ani devalüasyonlar, sağlık ve tedavi giderleri ile kefillik ve benzeri zorunluluk halleri hariç olmak üzere, Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibarını zedeleyecek şekilde aşırı derecede borçlanmaya düşkün olması ve bu borçlarını ödememeyi alışkanlık haline getirmesi,

e. Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibarım sarsacak şekilde ahlak dışı hareketlerde bulunması,

f. Tutum ve davranışları ile yasa dışı siyasi, yıkıcı, bölücü, irticai ve ideolojik görüşleri benimsediği, bu gibi faaliyetlerde bulunduğu veya karıştığı anlaşılanlar.” hükmünü,

Aynı yönetmeliğin, disiplinsizlik ve ahlaki durum nedeniyle ayırma sicil belgesi düzenlenmesinde uygulanacak usullerden “ayırma işleminin sıralı sicil üstlerince başlatılması” usulünü düzenleyen 92’nci maddesinin (a) fıkrasının;

“Disiplinsizlik ve ahlaki durum nedeniyle ayırma sicil belgesinin düzenlenmesinde, süre söz konusu olmayıp, her zaman düzenlenebilir ……Sicil üstleri,...sicil belgelerinin temel nitelikler ve son bölümdeki kendilerine ait olan kanaat hanelerine bu Yönetmeliğin 91’inci maddesindeki disiplinsizlik ve ahlaki durumlardan hangisine göre kesin kanaate vardıklarını belirttikten sonra “Silahlı Kuvvetlerde Kalması Uygun Değildir” kanaatini yazarak imzalar ve gerekli belgeleri ekleyerek, bekletmeden sıralı sicil üstlerinin tümünün kanaatlerinin yazılmasını sağladıktan sonra, Kuvvet Komutanlıkları veya Jandarma Genel Komutanlığı Personel Başkanlığına gönderirler. .../

Kuvvet Komutanlıkları veya Jandarma Genel Komutanlığı Personel Başkanlıklarına gelen bu siciller, komisyona sevk edilir. …… Komisyon, yapmış olduğu inceleme ve değerlendirme sonucunda almış olduğu kararı, bir tutanak ile Kuvvet Komutanı veya Jandarma Genel Komutanının onayına sunar ve alınacak onaya göre işlem yapılır... “ hükmünü taşıdığı görülmektedir.

İşlemin yetki ve şekil unsurları yönünden yapılan incelemeye ilişkin olarak;

Yukarıda belirtildiği üzere, davacı hakkındaki ayırma işleminin; Subay Sicil Yönetmeliğinin 92’nci maddesinin (a) fıkrasında öngörülen usule uygun olarak; sıralı sicil üstlerince 30.08.2012 tarihinde düzenlenen ayırma sicil belgesi ile başlatıldığı, durumunun Hv.K.K.lığı bünyesindeki Komisyonda görüşüldüğü, Komisyon kararının Hava Kuvvetleri Komutanınca onaylandığı, kararın Genelkurmay Başkanınca da uygun görüldüğü, nihayetinde Milli Savunma Bakanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanın imzaladığı üçlü kararname ile işlemin tesis edildiği, dolayısıyla işlemde yetki ve şekil unsurları yönünden hukuka aykırılık bulunmadığı, keza 6413 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu Resmi Gazete’de yayımlanmadan davacı hakkındaki ayırma işlemi tamamlandığından, işlemin 6413 sayılı Kanunun öngördüğü usule göre tesisin de gerekmediği saptanmıştır.

İşlemin diğer unsurları yönünden yapılan incelemeye ilişkin olarak:

Kamu hizmetinin iyi bir şekilde yürütülmesi için bir vasıta olan idarenin, bu hizmetin iyi yürümesi için gerekli tedbirleri alma yetkisi ile donatılmasının zorunlu olduğu kuşkusuzdur. Bu nedenle, idarenin kamu hizmetini yürütecek olan personeli alırken bir takım özelliklere sahip olmasını araması tabii- olduğu gibi; statüye alındıktan sonra da bunları verimli biçimde kullanması, hizmeti aksatacak, kendisinden artık verim alınması imkanı kalmamış, aksine idare mekanizmasına ve kamu hizmetinin yürütülmesine zararlı olacak personeli bünyesi dışına çıkarması da doğaldır. İşte Silahlı Kuvvetlerden ayırma işlemi de, bu amaçla askeri idareye mevzuatla tanınmış bir yetkidir. Ne var ki, bu yola başvururken çok dikkatli olunması, kriterlerin titizlikle tespit edilmesi, personeli çalışmaya yöneltebilecek, çeki düzen verebilecek uygun vasıta ve yöntemler mevcutken (disiplin cezası, atama, sicil, terfi, teşvik ve yönlendirme vb.) statü dışına çıkarılma gibi sonuçları çok ağır bir yola başvurulmaması gerektiği, aksi halde bu davranış biçiminin kamu yararına ve hukuka aykırı düşeceği izahtan varestedir.

TSK İç Hizmet Yönetmeliğinin 86'ncı maddesinin ikinci fıkrasının (h) alt bendine göre, her askerde bulunması lazım gelen ahlaki ve manevi vasıflardan “iyi ahlak sahibi olmak” vasfı; “Askerin ahlakı ve yaşayışı kusursuz ve lekesiz olmalıdır. Asker, esrarkeşlikten, sarhoşluktan, yalancılıktan, borçtan ve kumardan, dolandırıcılıktan, ahlaksız kimselerle düşüp kalkmaktan, hırsızlıktan, yağmadan, yakıp yıkmaktan ve sair bütün fenalıklardan sakınmalıdır. Bunlar vazifenin yapılmasına mani olurlar, yaşayışı, sıhhati, azim ve cesareti bozar, namusu lekeler, manevi şahsiyeti öldürür ve her biri ayrı ayrı cezaları üstüne çeker.” şeklinde tanımlanmış bulunmaktadır. Görüldüğü üzere her askerin yaşayışının kusursuz ve lekesiz olması gerekmektedir. Bu vasıflara sahip olunmadığı taktirde ise Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibarının zedeleneceği çok açıktır.

Yukarıdaki açıklamalara nazaran somut olay incelendiğinde; davacının geçmiş dönemdeki sicil-taltif ve disiplin kayıtları itibariyle başarılı ve disiplinli bir personel portresi çizmesine karşın, TSK İç Hizmet Yönetmeliğinin 86’ncı maddesinin aradığı anlamda “iyi ahlak sahibi olmak” vasfını taşımadığı, gerek kendi ifadesinden ve gerekse Ütğm.G.Y.nin ifadesinden anlaşıldığı üzere; internet üzerinden veya yüz yüze tanıştığı pek çok bayanla ilişki yaşadığı, internet ortamında sanal seks yaptığı, ilişkiye girdiği bayanlar arasında evli ve çocukluların da bulunduğu, ilişki yaşadığı bayanlar arasında bulunan N. isimli bayanın, halen İzmir’de görülmekte olan ve kamuoyunda “Askeri Casusluk Davası” ismiyle bilinen davanın sanıklarından olduğu, keza eşcinsel olduğunu anladığı bir şahısla olan irtibatını da sürdürdüğü, davacının tüm bu tavır ve davranışlarının hoş görülemeyeceği ve askeri disiplin üzerinde yarattığı tahribatın mutlaka giderilmesinin gerektiği, zira davacının bu ahlaki yapısının Silahlı Kuvvetlerin disiplinini esastan sarstığı gibi itibarını da zedelediği, bu haliyle artık “subay statüsünde” kamu görevlisi olma nitelik ve yeterliğini kaybettiği, daha fazla statüde tutulmasının yürütülen özellikli kamu hizmetine zarar vereceği, aynı değerlendirmelerle davacı hakkında ayırma sicil belgesi düzenlenmesinde ve devam eden süreçte ayırma işlemi tesis edilmesinde idarece takdir yetkisinin objektif ve kamu yararı-birey yararı dengesi gözetilerek kullanıldığı, işlemde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır.

Diğer taftan davacı vekilince, idari soruşturmanın hukuka aykırı yürütüldüğü, müvekkilinin ifadesinin baskı altında alındığı, özel hayatın gizliliğine riayet edilmediği ileri sürülmüş ise de; “Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez.” hükmü Anayasanın 38’inci maddesinde yer almaktadır. Bu maddenin başlığı ise “Suç ve Cezalara İlişkin Esaslar” şeklindedir. Ayrıca madde gerekçesinde 38’nci maddede suç ve cezalara ilişkin temel hükümlerin yer aldığı açık olarak belirtilmiştir. Anayasada “İdarenin Esasları” başlığı altında ise böyle bir hüküm bulunmamaktadır. Diğer yandan Anayasada memurların görev ve sorumluluklarını, disiplin kovuşturma usulünü düzenleyen 129’uncu maddesinde, “Memurlar ve diğer kamu görevlileri Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunmakla yükümlüdürler.” şeklinde genel bir ilke yer almaktadır. Suç ve cezaya ilişkin ilkeler ile disiplin hukukuna ilişkin ilkeler arasında temelde farklılıklar bulunmaktadır. Kamu personeli hakkında herhangi bir soruşturma veya kovuşturma olmasa dahi disiplin soruşturması yapılabilmektedir. Kamu görevlisi hakkında yargılama yapılıp beraat kararı verilse dahi bu durum, disiplin cezası verilmesine engel bir hal değildir. Yukarıda belirttiğimiz gibi kamu hizmetini yürütmekle görevli olan idarenin, bu hizmeti en iyi şekilde yürütebilmesi için gerekli tedbirleri alma yetkisi ile donatılmasının zorunlu olduğu gibi personelini statüye aldıktan sonra da verimli biçimde kullanması için gerekli tedbirleri alması da zorunludur. Bu bağlamda kamu hizmetinin yürütülmesine zararlı olacak personelini bünyesi dışına çıkarması da kamu hizmeti gereği olarak karşımıza çıkmaktadır.
Davacının bahse konu ifadesi bir suç isnadıyla ceza soruşturması/kovuşturması kapsamında değil, disiplin hukuku çerçevesinde değerlendirilmek üzere idari tahkikat kapsamında alınmıştır. Davacının bu şekilde tespit edilen ifadesi esnasında iradesinin fesada uğratıldığı, yanıltıldığı ya da ifadesinin hukuka aykırı bir şekilde veya yasak yöntem ve usullerle alınmış olduğuna dair dosya kapsamında herhangi somut bir bilgi, belge ve kanıt yoktur. Davacı TSK’da görev yapan bir subaydır. Bu statüdeki bir personelin bulunduğu ortamdan kurtulmak için veya benzeri saikle yalan-dolan ifade vermesi dahi tek başına statüsüyle uyuşmamaktadır. Ayrıca davacı ifade verirken kendisini kurtarmak maksadıyla yalan söylediğini farzetsek dahi; böyle bir durumda kendini ahlaki açıdan zaaf içerisinde olan bir kişi pozisyonunda gösterecek ifade vermesi de hayatın olağan akışına uygun düşmemektedir. Bu nedenlerle davacının ifadelerinin içinde bulunduğu gerçekleri yansıttığı değerlendirilmiştir. Diğer yandan Ütğm. G.Y. de davacının ifadesinin bir kısmını doğrular nitelikte beyanda bulunmuştur. Sonuç olarak; davacının bahse konu ifadesinde beyan etmiş olduğu olaylar, maddi vakıa olarak disiplin hukuku kapsamında değerlendirilebilecektir. Davacının yukarı açıklanan fiil ve hareketleri gerçekleştirmiş olduğunu beyan ederek ifadesini imzaladığı göz önüne alınarak dava konusu işlemde bu yönüyle de hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle;

1. Hukuki dayanaktan yoksun bulunan davanın REDDİNE,

2. 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanununun 71’inci maddesi uyarınca yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,

3. Duruşmalı olarak yapılan yargılama sonucunda verilen hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi ve 659 sayılı KHK’nin(R.G. 02.11.2011) 14’üncü maddesi uyarınca saptanan 3.000,00 TL. (Üç Bin Türk Lirası) vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine,

4. Şahsi dosya ile gizlilik dereceli belgeleri içeren zarfların iadesine,

11 MART 2014 tarihinde, Başkan Hak.Alb.Dr.Celal IŞIKLAR ve Üye Hak.Alb.Fikret ERES’in karşı oyları ve OYÇOKLUĞU ile karar verildi.

KARŞI OY GEREKÇESİ

TSK’nin itibarını sarsacak şekilde gayri ahlaki yaşantı içerisinde olduğu gerekçesiyle hakkında ayırma işlemi tesis edilmiş olan davacı ile ilgili olarak dava dosyası kapsamında; sadece kendisine ait 28.02.2012 tarihli ifade tutanağındaki beyanlarının mevcut olduğu, bu ifadede beyan ettiği hususları doğrular ve teyit eder nitelikte ve hukuka uygun başkaca tutanak, bilgi, ihbar, resim, görüntü, kayıt vs. şeklinde herhangi bir somut delil, belge ve olgu bulunmadığı, bu itibarla özel hayatına ilişkin ve aleniyete kavuşmamış söz konusu yaşantısına ilişkin beyanlarının başka olgu ve bulgularla desteklenip doğrulanmadığı; dava dosyası kapsamında mevcut Ütğm.G.Y’e ait 16.02.2012 tarihli ifade tutanağında bahsi geçen ve doğrulanan tek hususun ise N. isimli bayanla ilişkisi olduğu yönündeki beyan olduğu, bu olayın da tek başına ayırma işlemi tesisi yönünden ölçülü olmadığı; zira yaklaşık 7 yıllık meslek safahatı bulunan davacının disiplin amirlerince sözü edilen yaşantısı nedeniyle herhangi bir ikaz ya da cezai işleme tabi tutulmamış olduğu, sicil notları ortalamasının "çok iyi” seviyede gerçekleşmiş olduğu, herhangi bir sicil döneminde hakkında menfi kanaat belirtilmediği, aksine 2012 yılı sicil döneminde l’inci sicil üstünce hakkında 2 adet olumlu kanaat belirtildiği, şimdiye kadar 19 adet takdirname ile taltif edildiği, askeri mahkemeler ya da adliye mahkemelerinden herhangi bir ceza almadığı, disiplin kaydının da bulunmadığı nazara alınarak sicil ve taltif durumu itibariyle başarılı bir personel olduğu gözetildiğinde disiplin ve ahlaki zafiyetinin kamu hizmetinde istihdamını imkansız kılacak vahamet düzeyinde olmadığı, bu bağlamda durumunun normal sicil işleminde değerlendirilmesi vb. orantılı bir yaptırım uygulanması olanağı varken hakkında tesis edilen ayırma işleminde birey ve kamu yararı dengesi gözetilmediği, ölçülülük ilkesine uyulmadığı ve takdir yetkisinin objektif kullanılmadığı, dolayısıyla dava konusu işlemin hukuka aykırı olduğu sonucuna varılarak işlemin iptaline karar verilmesi gerekirken aksi yönde oluşan sayın çoğunluk kararına katılamadık. 11.03.2014 (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy