Askeri Yüksek İdare Mahkemesi 1. Daire 2010/58 Esas 2010/612 Karar
Karar Dilini Çevir:
AskeriYüksekİdareMahkemesi
Dairesi: 1. Daire
Esas No: 2010/ 58
Karar No: 2010 / 612
Karar Tarihi: 01.06.2010

(2709 S. K. m. 125)

Davacı vekili, 14.09.2009 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde kayda geçen dava dilekçesinin AYİM 3'üncü Dairesinin 22.10.2009 tarihli kararıyla reddine karar verilmesini müteakip 23.12.2009 tarihinde kayda geçirdiği (yenilenen) dava dilekçesinde özetle; sağlam raporu ile statüye alınan müvekkilinin, mesleğini başarı ile icra ettiğini; evlendiğini, düğünü için de bankadan kredi çektiğini; maddi geliri yetersiz bir ailenin çocuğu olduğu için hem kendi ailesine hem de anne ve babasına bakmakta olduğunu; bu şekilde görevine devam ederken Diyarbakır Asker Hastanesi tarafından, doğuştan sol böbreği olmadığı için hakkında Türk Silahlı Kuvvetlerinde Görev Yapamaz kararı verildiğini ve bu rapor üzerine de sözleşmesinin 29.05.2009 tarihinde feshedildiğini; sözleşmenin feshi işleminde müvekkiline izafe edilebilecek en ufak bir kusur bulunmadığını; müvekkilinin bir böbreğinin olmadığını, idarenin çok bariz bir hizmet kusuru bulunduğunu, hem ağır hizmet kusuru hem de kusursuz sorumluluk ilkesi gereği tazminle yükümlü olduğunu; müvekkilinin, bir böbreğinin olmadığım baştan bilmesi halinde kendisi için farklı bir hayat kurma ihtimali bulunduğunu, buradan hareketle müvekkillinin zararını doğuran işlem sözleşme feshi ile uğramış olduğu maddi ve manevi zarar arasında illiyet bağı bulunduğunu belirterek, sözleşmenin feshi nedeniyle doğan 85.000 TL. maddi ve 15.000TL. manevi tazminata sözleşme feshi tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Dava dosyasının incelenmesinden; 12.11.2007 tarihinde imzaladığı 2 yıl süreli sözleşmeyle 3269 sayılı Kanun kapsamında statüye alman davacının, P. Uzm. Onb. olarak görevine devam ettiği sırada rahatsızlanması nedeniyle sevk edildiği sağlık kurumunda sol böbreğinin doğuştan olmadığının tespit edildiği, bu nedenle Diyarbakır Asker Hastanesinin 03.03.2009 tarihli ve 382 sayılı raporuyla hakkında TSK'da görev yapamaz kararı verildiği; bu karar üzerine de 29.05.2009 tarihinde sağlık nedeniyle sözleşmesinin feshedildiği; bilahare davacı vekilinin, fesih nedeniyle doğduğunu ileri sürdüğü maddi ve manevi zararın tazmini için idari müracaatta bulunduğu, talebinin zımnen reddedilmesi üzerine de işbu davayı tesis ettiği anlaşılmıştır.

Yukarıda özetlenen dilekçesinden açıkça anlaşıldığı üzere davacı vekili, müvekkilinin sözleşmesinin feshedilmesi nedeniyle maddi ve manevi zarar doğduğunu ileri sürerek bu fesih işlemi nedeniyle maddi ve manevi tazminat talep etmektedir.

Bilindiği üzere Anayasanın 125'inci maddesine göre idare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararları ödemekle yükümlüdür. Bu açıdan idarenin sorumluluğu Anayasa prensibi olarak kabul edilmiştir. Ne var ki idarenin sorumluluğunun hangi esaslara göre belirleneceği öğreti ve yargı kararlarına bırakılmıştır. Genel kabule göre idarenin sorumluluğu hizmet kusuru ve kusursuz sorumluluk esaslarına dayandırılmaktadır. Hangi esas üzerinde temellendirilirse temellendirilsin genel olarak idarenin tazmin yükümlülüğünün doğması için öncelikle bir zararın varlığı, zararı doğuran eylemin/işlemin idareye yüklenebilir olması, zararlı sonuç ile eylem veya işlem arasında nedensellik bağının bulunması gerekmektedir.

Somut olay bakımından da İdarenin tazmin sorumluluğunun doğabilmesi için benzer şekilde (herhangi kusursuz sorumluluk nedeni bulunmadığından); idarenin bir kusur içinde bulunması, gerçek bir zararın ve bu zarar ile idari işlem arasında nedensellik bağının bulunması gerekmektedir.

Hakkında TSK'da görev yapamaz kararı bulunan davacının, bağlı yetki uyarınca sözleşmesinin feshedilmesi işleminde hukuka aykırılık bulunmadığı açıktır. Esasen davacı vekilinin de fesih işleminin hukuka aykırı olduğu yönünde bir iddiası bulunmamaktadır. Dolayısıyla davacının sözleşmesinin feshedilmesinde idarenin bir hizmet kusurunun bulunmadığı kuşkusuzdur. Diğer taraftan davacı vekili, 85.000 TL. olduğunu iddia ettiği maddi zarar kalemlerinin ne olduğunu ve bu her bir zarar kalemine ilişkin tazminat tutarını ayrıntılı olarak belirtmediği ve belgelendirmediği gibi, davacının statüde bulunduğu süre içerisinde aylık ve diğer özlük haklarım almadığı, keza, sağlık nedeniyle sözleşmesinin feshi ile birlikte müstahak olduğu özlük haklarını (ikramiye, sağlık karnesi vb.) almadığı yönünde bir iddiada da bulunmamaktadır. Dolayısıyla hukuka uygun olarak sözleşmesi feshedilen davacının fesih nedeniyle uğradığı, tazmini gereken bir zarardan söz etmek mümkün görülmemiştir. Şayet zarar olarak, davacının evlenirken yaptığı harcama ya da ailesine yaptığı harcama kasdediliyor ise, bunların birer zarar sayılamayacağı ve fesih işlemi ile bir ilgilerinin bulunmadığı izahtan varestedir. Sonuç olarak, gerek fesih işleminde idarenin bir hizmet kusurunun ve kusursuz sorumluluk nedenin bulunmaması gerekse davacının maddi zararının bulunmaması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar vermek gerekmiştir.

Diğer taraftan manevi zararın kişinin bedensel, ruhsal bütünlüğü yanı sıra kişilik haklarının konusuna giren kişisel onur, şeref ve saygınlık gibi değerlere saldırılar sonucu kişinin manevi varlığında oluşan zarara karşılık geldiği hukuki bir olgudur. Manevi tazminat talebine ilişkin olarak yapılan değerlendirmede, yukarıda da ifade edildiği üzere, somut olayda davalı idarenin hizmet kusurunun ya da kusursuz sorumluluk halinin bulunmadığı nazara alındığında, kendisinde doğuştan var olan organ eksikliği nedeniyle sözleşmesi feshedilen davacının bu işlem nedeniyle tazmini gereken bir manevi zarara uğradığını kabul etmek mümkün görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle;

Hukuki dayanaktan yoksun bulunan davanın reddine,

01 HAZİRAN 2010 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy