Askeri Yüksek İdare Mahkemesi 1. Daire 2010/1957 Esas 2010/1959 Karar
Karar Dilini Çevir:
AskeriYüksekİdareMahkemesi
Dairesi: 1. Daire
Esas No: 2010/ 1957
Karar No: 2010 / 1959
Karar Tarihi: 23.12.2010

(926 S. K. m. 50) (2709 S. K. m. 2, 10, 36, 70, 125, 129, 157) (1602 S. K. m. 21, 40, 44, 45) (1086 S. K. m. 237)

Davacı, 10.11.2010 tarihinde kayda geçen dilekçesinde özetle: Yüksek Askeri Şura'nın (YAŞ'ın) 26.05.1997 tarihli kararı ile 926 sayılı Kanunun 50/c maddesi uyarınca TSK'nden re'sen emekliye sevk edildiğini; kararı 29.05.1997 tarihinde tebellüğ etmiş ise de, tesis ve tebliğ tarihinde işlem yargı denetimine kapalı olduğu için yasada öngörülen dava açma süresinin anayasa değişikliğinin yürürlüğe girdiği 23.09.2010 tarihinden itibaren işlemeye başlayacağını; dava konusu işlemin birçok yönden hukuka aykırı olduğunu belirterek öncelikle, vaki Anayasa değişiklikleri doğrultusunda uyum yasalarının çıkarılmasının bekletici mesele yapılmasına; hakkında YAŞ tarafından tesis edilen dava konusu işleme uygulanan TSK. Personel Kanununun 50'nci maddesinin Değişik fıkra: 29/07/1983 - 2870/4 md.) ... Bu gibi subaylardan durumlarının Yüksek Askeri Şura tarafından incelenmesi Genelkurmay Başkanlığınca gerekli görülenlerin Silahlı Kuvvetlerden ayırma işlemi, Yüksek Askeri Şura kararı ile yapılır. hükmünün, Anayasa’nın 2, 10, 36, 70, 125 ve 129'uncu maddelerine aykırılığının ciddi görülerek iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvuruda bulunulmasına; dava konusu idari işlemin dayanağı olan disiplin, sicil ve kanaatlerin hukuka aykırılığının tespitine ve iptaline; bilahare, disiplinsizlik suçlaması ile Türk Silahlı Kuvvetleri’nden ayırma işleminin yok hükmünde sayılmasına ve iptaline; yoksun kaldığı tüm özlük haklarının (emeklilik primleri ve statü dışında geçirdiği sürenin emeklilik bekleme süresinden sayılması dahil) geriye dönük olarak iadesi ile maaş ve diğer parasal haklarının yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Genel Sekreterliğince 1602 sayılı AYİM Kanununun 44'üncü maddesi uyarınca dava dilekçesi üzerinde yapılan incelemede, kanuna aykırılık görüldüğünden bu hususta bir karar verilmek üzere dava dosyası Dairemize intikal ettirilmiştir.

Öncelikle ifade etmek gerekir ki Anayasa’nın 157'nci maddesinin, Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin kuruluşunun, işleyişinin, yargılama usullerinin, mensuplarının disiplin ve özlük işlerinin hangi esaslara göre düzenleneceğini öngören son fıkrasında yapılan değişiklikle (5982 SK md. 21) askerlik hizmetinin gerekleri ibaresi madde metninden çıkarılmış ise de; yasa koyucunun, söz konusu değişikliğe bağlı olarak 1602 sayılı Kanunda yeni bir düzenleme yapmaya gerek görüp görmeyeceği, düzenleme yapacak ise bunun ne zaman yürürlüğe gireceği bilinmediğinden davacının söz konusu değişiklik nedeniyle uyum yasalarının çıkarılmasının bekletici mesele yapılması yönündeki talebinin (bu hususun teknik anlamda bekletici mesele olarak değerlendirilemeyeceği de nazara alınarak) kabulü hukuken mümkün görülmemiştir.

Anayasa’nın 125'inci maddesinin 2'nci fıkrasında yapılan değişiklikle (5982 SK md.l1), YAŞ'ın disiplinsizlik ve ahlaki nedenlerle TSK'den re'sen ayırma kararlan yargı denetimine açılmıştır. 1602 sayılı Kanunun 21'inci maddesinde söz konusu değişikliğe paralel bir düzenleme henüz yapılmamış ise de, bu hükmün somut norm denetimi yoluyla Anayasa Mahkemesince iptali veya sonraki kanun olarak doğrudan Anayasal kuralın uygulanması halinde, ortaya çıkan hukuki durumun, geçmişe etkili şekilde Anayasa değişikliğinden önceki durumu ortadan kaldırması mümkün görülmemiştir. Bu itibarla, 1602 sayılı Kanunun 21'inci maddesinin, işbu davanın incelenmesine engel teşkil etmediği değerlendirilerek süre ve kesin hüküm yönünden incelemeye geçilmiştir.

Yapılan incelemede, davacı hakkında, AYİM 1'inci Dairesinin 01.07.1997 gün ve 1997/521- 508E/K sayılı kararıyla Yüksek Askeri Şura Kararına dayalı olarak disiplinsizlik nedeniyle Türk Silahlı Kuvvetlerinden ayırma işlemi konusundaki davanın inceleme kabiliyeti bulunmadığından reddine karar verildiği anlaşılmıştır.

Bir davanın, kesinleşmiş bir yargısal kararla sonuçlanmasını müteakip, yargı organları önüne yeniden getirilmesine kesin hüküm engeldir. 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 237'inci maddesinin 2'nci fıkrası uyarınca, kesin hükmün mevcudiyetinin kabulü için davanın konusunun, sebebinin ve tarafların aynı olması şartlarının bir arada gerçekleşmesi gerekmektedir. Kesin hükümle sonuçlanmış böyle bir dava yargı organı önüne getirildiğinde dava koşulu yokluğu nedeniyle, esası görüşülmeden mahkemece reddedilecektir.

Bu itibarla; tarafları, konusu, sebebi aynı olan ve daha önceden Dairemiz tarafından kesin hükme bağlandığı anlaşılan işbu davanın TSK'den re'sen emeklilik işlemi yönünden kesin hüküm nedeniyle reddine karar vermek gerekmiştir.

Özlük hakları yönünden: İlke olarak yasalar, yasa koyucu tarafından aksi öngörülmedikçe, yürürlüğe girdikleri tarihten sonraki olay ve durumlara uygulanır. Bu itibarla, YAŞ'ın disiplinsizlik ve ahlaki nedenlerle TSK'den re'sen ayırma kararları, değişikliğin yürürlüğe girdiği 23.09.2010 tarihinden itibaren ileriye yönelik yargısal denetime açılmış olmaktadır. Söz konusu değişiklik, bu yönüyle, önceye ait YAŞ kararlarının dava açma süresi gözetilmeksizin yargısal denetiminin yapılmasını öngörmemektedir.

Dolayısıyla, önceye ait YAŞ kararlarının yargısal denetiminde, davanın süresinde açılıp açılmadığı sorunu idari yargılama hukukunun ilke ve kurumları çerçevesinde çözümlenmelidir.

İdari işlem ve eylemlerin uzun bir süre uyuşmazlık kaynağı ve bir davaya konu olması ihtimali, kamu hizmetinin işlemesini ve idarenin faaliyetlerini aksatabileceğinden, bu sakıncayı önlemek için idari uyuşmazlıkların yargı organı önüne getirilebilmesi yasa koyucu tarafından nispeten kısa bir süre ile sınırlandırılmıştır. Zira ancak bu sayede idari işlemlerin uzun süre dava tehdidi altında bulunmaktan kurtarılarak idari istikrarın sağlanabileceği kabul edilmiştir. Bu nedenle, idari yargıda dava açma süre süresi kamu düzenine ilişkin olup hak düşürücü niteliktedir. Bunun zorunlu sonucu olarak, sürenin geçmesiyle dava açma hakkı düşer, bu konu hakkında artık bir daha dava açma imkanı kalmaz ve yasanın belirlediği hal (ihtiyarı idari müracaat) dışında, ilke olarak dava açma süresinin durması/kesilmesi söz konusu değildir. Dava açma süresinin bu niteliği nedeniyle, dava konusu işlemin tesis edildiği tarihte YAŞ kararının yargısal denetime kapalı olduğundan bahisle, dava açma süresinin işlemeyeceğini/duracağını, bu kısıntı kalktıktan sonra işlemeye başlayacağını kabul etmek Kurulumuzca hukuken mümkün görülmemiştir. Yasama kısıntısı yoluyla getirilen yargısal denetim yasağının dava açma süresini durdurduğu ya da bu halde sürenin işlemeyeceği bir ilke olarak kabul edildiğinde, söz konusu yasak, işlemin tesis tarihinden ne kadar uzun bir süre sonra kalkmış olursa olsun, yargısal denetimin yapılabileceğinin kabulünü gerektirir ki, bunu, salt kamu düzeni ve kamu yararı gerektirdiği için dava süresini işlemin yazılı olarak tebliğ edildiği tarihten itibaren 60 gün gibi kısa bir süre ile sınırlayan düzenlemeyle bağdaştırmak mümkün değildir. Dava açma süresinin hak düşürücü niteliği gereği sürenin geçirilmesiyle uyuşmazlık yargı organı önüne götürülememekte ise de, kuşkusuz bu husus, idarenin, Anayasa değişikliği öncesine ait YAŞ kararları ile ilgili olarak işlemini geri almasına ya da yasa koyucunun, dava açma süresiyle veya özlük haklarıyla ilgili özel bir düzenleme yapmasına engel değildir.

Sonuç olarak, AYİM Kanunu'nun 40/1'inci maddesi uyarınca işlemin tebliğ tarihinden itibaren 60 gün içinde dava açılması gerekirken, (işlemin yoklukla malul olmasını gerektiren bir olgu da bulunmadığından) bu süre geçirildikten sonra açılan özlük haklarına ilişkin davanın, aynı Kanunun 45'inci maddesi uyarınca süre aşımı nedeniyle reddine karar vermek gerekmiştir. Varılan sonuçlar itibariyle, davanın esasına girilemediğinden davacının 926 sayılı Kanunun 50'nci maddesi ile ilgili anayasa aykırılık itirazı da incelenememiştir.

Açıklanan nedenlerle;

1. Ayırma işleminin iptali talebine bağlı davanın kesin hüküm nedeniyle REDDİNE,

2. Özlük haklarının iadesi talebine bağlı davanın süre aşımı nedeniyle REDDİNE,

23 Aralık 2010 tarihinde OYBİRLİĞİ ile karar verildi. (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy