Askeri Yüksek İdare Mahkemesi 1. Daire 2009/1160 Esas 2010/311 Karar
Karar Dilini Çevir:
AskeriYüksekİdareMahkemesi
Dairesi: 1. Daire
Esas No: 2009/ 1160
Karar No: 2010 / 311
Karar Tarihi: 23.03.2010

(2709 S. K. m. 125)

Davacı, 11.11.2009 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde kayda geçen dava dilekçesinde özetle: 2008 yılı sicil dönemi ve sonrasında yaşadıklarının kendisinde ve ailesinde problemlere neden olduğunu; iptal edilen sicilin, o sicil dönemi içerisinde tefrik edileceği herhangi bir yurt dışı görev, kurs ve eğitimden mahrum kalmasına sebep olmuş olabileceğini belirterek uğramış olduğu maddi zararına karşılık 1000 TL. maddi, elem ve manevi çöküntü için de 3000 TL manevi tazminatın ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelerden; açtığı dava sonucunda AYİM 1'inci Dairesinin 15.09.2009 tarihli ve 2009/160 - 820 E/K sayılı kararı ile 2008 yılı 1'inci ve 2'nci sicil üstü sicil işlemlerinin davacının safahatına göre düşük gerçekleşmiş olması nedeniyle hukuka aykırı bulunarak iptaline karar verildiği, bu karar üzerine davacının, hukuka aykırı sicil işlemi nedeniyle maddi ve manevi tazminata hükmedilmesi istemiyle süresinde işbu davayı tesis ettiği anlaşılmıştır.

Bilindiği üzere Anayasanın 125'inci maddesi uyarınca idare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararları ödemekle yükümlüdür. Genel kabule göre idarenin sorumluluğu hizmet kusuru ve kusursuz sorumluluk esaslarına dayandırılmaktadır. Hangi esas üzerinde temellendirilirse temellendirilsin genel olarak idarenin tazmin yükümlülüğünün doğması için öncelikle bir zararın varlığı, zararı doğuran eylemin/işlemin idareye yüklenebilir olması, zararlı sonuç ile eylem veya işlem arasında nedensellik bağının bulunması gerekmektedir.

Somut olay bakımından da İdarenin tazmin sorumluluğunun doğabilmesi için benzer şekilde (herhangi bir kusursuz sorumluluk nedeni bulunmadığından); idarenin bir kusur içinde bulunması, gerçek bir (maddi ve/veya manevi) zararın varlığı ve bu zarar ile idari işlem arasında nedensellik bağının bulunması gerekmektedir.

Maddi tazminat talebine ilişkin olarak:

Maddi tazminat talebinde bulunmuş olan davacının, dava dilekçesinde, hukuka aykırı işlem nedeniyle gerçek bir maddi zarara uğradığı yönünde ne bir bilgi ne de somut bir iddia yer almaktadır. Davacı dilekçesinde salt bir faraziye olarak hukuka aykırı bulunan 2008 yılı sicillerinin, tefrik edileceği herhangi bir yurt dışı görev, kurs ve eğitime seçilmesine engel olmuş olabileceğini ileri sürmüş ise de, bir varsayımdan ibaret olan bu zarar kalemlerinin gerçek bir maddi zarar olarak kabul edilmesi hukuken mümkün değildir. Belirtilen nedenlerle davacının maddi tazminat talebinin reddine karar vermek gerekmiştir.

Manevi tazminat talebine ilişkin olarak:

Yukarıda da ifade edildiği üzere, manevi tazminattan söz edebilmek için kuşkusuz bir manevi zararın bulunması gerekmektedir. Manevi zararın, kişinin bedensel, ruhsal bütünlüğü yanı sıra kişilik haklarının konusuna giren kişisel onur, şeref ve saygınlık gibi değerlere saldırılar sonucu kişinin manevi varlığında oluşan zarara karşılık geldiği hukuki bir olgudur. Manevi tazminat da bu zararın karşılanması için başvurulan bir tatmin aracıdır.

Bir idari işlemin hukuka aykırı olması kural olarak hizmet kusuru teşkil eder ise de; bu her hal ve şartta idarenin sorumluluğunu gerektirmemektedir. Diğer bir ifade ile, hukuka aykırı bir idari işlemin objektif olarak manevi zarara neden olup olamayacağı idari işlemin niteliği, hukuk düzleminde meydana getirdiği değişiklik, işlemin dış dünyadaki sonuçları vb. bir arada irdelenerek değerlendirilmelidir.

Sicil işlemleri yönünden bakıldığında ise, öncelikle ifade etmek gerekir ki, özünde değerlendirme unsurunu barındırdığı ve bir değerlendirme sürecinin sonunda ortaya çıktığı için takdir yetkisi, sicil işlemlerinde idarenin diğer işlemlerine nazaran çok daha yoğun olarak yer almaktadır. Bu bakımdan maksat unsuru bakımından hukuka aykırı bulunan bir sicil işleminin muhatabının kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği ileri sürülebilir ise de, diğer unsurları (yetki, şekil, sebep ve konu) yönünden hukuka aykırı bulunan sicil işleminin her koşulda kişilik haklarına saldırı teşkil ettiğini kabul etmek mümkün değildir. Dolayısıyla bir sicil üstünün değerlendirme ölçütlerinin diğer sicil üstlerinden farklı olması ya da sicil üstünün takdirinde açık hata bulunması nedeniyle sicil notunun düşük gerçekleşmesi halinde o sicil işlemi hukuka aykırı bulunabilecektir. Ancak söz konusu sicil işleminin muhatabının kişilik haklarına saldırı teşkil ettiğini söyleyebilmek mümkün değildir. Diğer taraftan, olumsuz sicilin manevi zarara neden olabilmesi için hukuka aykırı bulunan sicil işlemindeki olumsuzluğun ve zararlı sonucun belli bir ağırlıkta olması gerekmektedir.

Yapılan açıklamalar çerçevesinde dava konusu işlem değerlendirildiğinde; genel sicil alma eğilimine uygun olmadığı, ani ve bariz bir düşüş gösterdiği ve bu düşüşü haklı kılacak bir nedenin bulunmadığı gözetilerek iptaline karar verilmiş olan 2008 yılı 1'inci ve 2'nci sicil üstü sicil işlemi, maksat unsuru yönünden hukuka aykırı bulunmadığı gibi, sicil üstleri tarafından takdir edilen notun görece düşük olmakla birlikte iyi seviyesinde olduğu, keza gerek not gerekse menfi nitelik işaretlemesi bakımından davacının kişilik haklarının ihlal edildiğinin söylenemeyeceği, diğer taraftan iptaline karar verilen sicil işleminin- davacı hakkındaki başka bir işleme (yut dışı görev, kurs vs.) esas alındığı yönünde somut bir veri de bulunmadığı, sonuç olarak davacı hakkındaki 2008 yılı sicil işlemlerinin objektif olarak manevi zarar doğurmasının mümkün olmadığı gözetilerek manevi tazminat isteminin reddine karar vermek gerekmiştir.

Açıklanan nedenlerle;

Hukuki dayanaktan yoksun bulunan maddi ve manevi tazminat talebinin REDDİNE, (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy