Askeri Yargıtay Daireler Kurulu 2017/5 Esas 2017/18 Karar
Karar Dilini Çevir:
AskeriYargıtay
Dairesi: Daireler Kurulu
Esas No: 2017/ 5
Karar No: 2017 / 18
Karar Tarihi: 09.03.2017

(353 S. K. m. 228)

Daire ile Başsavcılık arasında ortaya çıkan ve Daireler Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; hükümlü hakkındaki bilinçli taksirle birden fazla kişinin ölümüyle birlikte birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmak suçundan yargılamanın yenilenmesine gerek olup olmadığının tespitine ilişkindir.

Daire; 353 sayılı Kanun’un 228/1-(C) maddesi kapsamında delil olabilecek nitelikte emarenin mevcut ve bunun aynı Kanun’un (E) bendine göre yeni delil niteliğinde olduğunu kabul etmiş iken,

Başsavcılık; müdafilerin yargılanmanın yenilenmesine konu sübut delillerini somut olarak ortaya koymadıklarını; FETÖ/PDY terör örgütü soruşturmasından etkilenen ve hükümlünün davasında karar veren askeri hakimlerin, 353 sayılı Kanun’un 228/C maddesi uyarınca ceza kovuşturmasını ve kanuni bir ceza ile hükümlülüğü gerektirecek nitelikte olarak görevini yapmada kusur ettiklerini ortaya koymaya yetecek sübut delili bulunmadığını ileri sürmektedir.

Ayrıntıları, Askeri Yargıtay Daireler Kurulunun 5.12.2016 tarihli ve 2016/73-85 E.K. sayılı kararında da açıklandığı üzere;

353 sayılı Kanun ile 5271 sayılı CMK’da hükümlü lehine “yargılamanın yenilenmesi” nedenleri benzer olup, 353 sayılı Kanun’un 228’inci maddesinde hükümlü lehine yargılamanın yenilenmesi nedenlerine yer verilerek bunlar sınırlı biçimde sayılmıştır. Bunun dışındaki nedenlerle hükümlü lehine yargılamanın yenilenmesinin istenilmesi, bu nedenlerin kıyas veya genişletici yorumla arttırılması mümkün değildir.

Yargılamanın yenilenmesi istemi, cezayı gerektiren bir eylemin varlığı iddiasına dayanıyorsa, ancak, suçun işlendiğine dair kesinleşmiş bir hükmün verilmiş olduğu veyahut delillerin yokluğundan başka sebepler yüzünden soruşturmanın veya kovuşturmanın yapılmaması veya devamının mümkün olmadığı hallerde kabul edilmektedir (m.232). Cezayı gerektiren eylemlerden dolayı yargılamanın yenilenmesi sebepleri 353 sayılı Kanun’un 228 ve 230’uncu maddelerinin (A), (B), (C) bentlerinde yazılıdır. (A) bendinde söz konusu belgenin sahteliğine, (B) bendinde yemin verdirilerek dinlenilen bir tanık veya bilirkişinin hükmü etkileyecek şekilde hükümlü aleyhine gerçeğe aykırı tanıklık yapması veya bilgiler vermesine, (C) bendinde de hakimin hakimlik görevini suiistimal ettiğine dair mahkemeden verilmiş cezayı içerir kesin bir hükmün mevcudiyeti halinde yargılamanın yenilenmesi istemi kabul edilebilir. Bu sebeplerin kesin hüküm haricinde başka bir belge ile ispatı mümkün değildir.

Yukarıdaki haller dışında bir sebebe dayalı yargılamanın yenilenmesi isteminin serbestçe ispatı mümkündür. Özellikle yeni vakıa ileri sürerek lehine yargılanmasının yenilenmesini isteyen hükümlünün bu vakıaları yargılama usulünde yer alan bütün delillerle ispatı mümkündür. Yeni delil ikamesine dayanan yenileme isteminde ileri sürülen şeyin delil niteliğinde olması şarttır. Delile yakın emare de kabul edilebilir.

Yargılama faaliyeti sonucu verilen kesin hükümde adli hataların yapılması mümkündür. Hükmün kesinleşmesinden sonra ortaya çıkan maddi olaylar kesin hükmün maddi gerçeği yansıttığı kabulünü ve kesin hükmün ispatla ilgili temellerini sarsabilecektir. Bu durumda, bir yanda kesin hüküm, diğer yanda ise adli hatanın düzeltilmesi zorunluluğu söz konusu olacaktır. Bu iki değerden birinin tamamen göz ardı edilmesi mümkün olmadığından, kanun koyucu maddi temelleri sarsılmış kesin hükümden fedakarlık yapmak zorunda kalmış ve bunun şartlarını belirlemiştir. Bu açıdan yargılamanın yenilenmesi kesin hükmün dokunulmazlığının istisnasını oluşturmaktadır. Kesinleşen hükmün, maddi gerçeğe uymadığına ilişkin kanunda belirtilen şartları taşıyan taleplerin değerlendirilmesi ve yapılacak değerlendirme sonucunda şartların oluşması halinde kesinleşen hükmün düzeltilmesi gerekmektedir. İşte bu nedenlerle kanun koyucu bu sorunu çözebilmek için “yargılamanın yenilenmesi müessesesinin” şartlarını ayrıntılı olarak düzenlemek suretiyle ihdas etmiştir.

Ceza Muhakemesi Hukuku’nda olağanüstü kanun yolları arasında yer alan yargılamanın yenilenmesi, adli hataların ortadan kaldırılmasına, maddi gerçeğe ulaşılmasına katkı sağladığı gibi, adalet sistemine güvenin ve toplumsal barışın korunmasına da yardımcı olmaktadır.

353 Sayılı Kanun’un 228’inci maddesi;

“Kesinleşen bir hüküm ile sonuçlanmış olan bir dava, aşağıda yazılı hallerde hükümlü lehine olarak yargılamanın yenilenmesi ile tekrar görülür.

A) Duruşmada kullanılan ve hükme etkisi olan bir belgenin sahteliği anlaşılırsa,

B) Yemin verilerek dinlenilmiş olan bir tanık veya bilirkişinin hükmü etkileyecek şekilde hükümlü aleyhine kasıt veya ihmal ile gerçeğe aykırı tanıklık ettiği veya bilgiler verdiği anlaşılırsa,

C) Hükümlünün kendisi tarafından sebebiyet verilmiş olan kusur dışında hükme katılmış olan hakimlerden biri aleyhine ceza kovuşturmasını ve kanuni bir ceza ile hükümlülüğü gerektirecek nitelikte olarak görevini yapmada kusur etmiş ise,

D) Ceza hükmü, hukuk mahkemelerinin bir hükmüne dayanmış olup da bu hüküm kesinleşmiş olan başka bir hüküm ile bozulmuşsa,

E) Yeni vakıalar veya yeni deliller ileri sürülüp de bunlar yalnız başına veya daha önce irad edilen delillerle birlikte göz önünde tutuldukları takdirde hükümlünün beraetini veya daha hafif cezayı gerektiren kanun hükmünün uygulanması ile hükümlülüğü gerektirebilecek nitelikte olursa,

F) (Ek bent: 29/06/2006 - 5530 S.K./53. md.) Ceza hükmünün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlali suretiyle verildiği ve hükmün bu aykırılığa dayandığı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olursa,

(Ek fıkra: 29/06/2006 - 5530 S.K./53. md.) Birinci fıkranın (F) bendinde belirtilen halde yargılamanın yenilenmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde istenebilir.” şeklinde düzenlenmiştir.

Yargılamanın yenilenmesi nedeni olarak düzenlenen görevi ifada suç işlemiş olmak hali sadece yargılamada hakim sıfatına sahip olan kişi ya da kişiler bakımından geçerlidir. Ancak kabul etmek gerekir ki hükmü veren kişi hakim olmakla beraber gerek iddia makamını, gerek savunma makamını işgal eden kişilerle yargılamanın diğer kişilerinin de hükme etki eder şekilde görevlerini suiistimal etmeleri mümkündür. Fakat düzenlemedeki açıklık karşısında kıyas yoluyla savcının, müdafiinin, zabıt katiplerinin, şahsi davacının ve müdahilin bu kapsamda değerlendirilmesi mümkün değildir. Hakimlerin işlediği disiplin suçları bu kapsamda değerlendirilmemektedir.

Hakim tarafından işlenen suçun hükmü etkilemesi de aranmamaktadır. Hakimin suç işlediği gerekçesiyle yargılamanın yenilenmesi yoluna başvurulabilmesi için ya suç işleyen hakim hakkında kesinleşmiş mahkûmiyet hükmü bulunmalı ya da beraat hükmünün, delil yetersizliğinden başka bir nedenle verilmemiş olduğu anlaşılmalıdır.

Yasada hakimin kusuruna hükümlünün neden olmaması gerektiği açıkça ifade edildiğinden, muhakemenin bu sebeple lehe yenilenebilmesi, suça bizzat hükümlü tarafından sebebiyet verilmemesine de bağlıdır.

Yargılamanın yenilenmesi nedenleri arasında düzenlenmiş en geniş kapsamlı neden ise yeni vakıa ve delildir. Yalnız başlarına veya önceki delillerle birlikte değerlendirildiğinde, hükümlünün beraetine veya daha hafif bir cezayı içeren başka bir kanun hükmünün uygulanması sonucunu doğuracağı durumlarda yargılamanın lehe yenilenmesi mümkündür.

Yeni vakıa ve delilin ne olduğuna dair kesin kriterler ortaya koymaya imkan yoktur. Bu nedenle genel bir ölçüt olarak, hükmün maddi temellerini değiştiren veya etkileyen, sübuta ilişkin kanıta etki yapan her delil ve olay bu kapsamda değerlendirilmelidir. Yani eski hükmün dayandığı delilleri ortadan kaldıran, maddi vakıaya ilişkin çözümü etkileyen yeni delil ve yeni olaylar neden kapsamındadırlar.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 11.3.2014 tarihli ve 2012/909 E. - 2014/121 K. sayılı kararında açıklandığı üzere özetle;

Delil; ceza muhakemesinin konusu olan olayda maddi gerçeğe ulaşmak amacıyla kullanılan ispat aracı olup ceza muhakemesi hukukunda “delil serbestisi” ilkesi gereği akılcı ve gerçekçi olmak ve hukuka aykırı bulunmamak şartıyla her beyan, belge veya belirti, delil olarak kabul edilebilecektir.

Olay ise; doğrudan doğruya veya dolayısıyla muhakeme hukuku içinde ispat vasıtası olarak kabul edilen, diğer bir anlatımla doğrudan veya dolaylı olarak ispat aracı olarak kullanılabilecek ve yargılama sonucunu etkileyecek olgulardır.

Olay ya da delilin yeniliği, olayın kesin hükümden sonra meydana gelmiş olmasıyla değil, kesinleşmiş olan hükmün verilmesi sırasında değerlendirilip değerlendirilmediği ile bağlantılıdır. Kesin hükümden önce meydana gelen, ancak mahkemenin bilgisine sunulmayan ya da mahkeme tarafından değerlendirilmeyen deliller ve olaylar da “yeni” sayılmalıdır.

Mahkemece bilinmeyen, incelenmeyen, yargılama konusu yapılmayan ve bu nedenle değerlendirilmeyen deliller “yeni delil veya olay” kapsamındadır. Yenilik açısından önemli olan delil vasfına sahip olacak biçimde içerikteki yeniliktir. Bu nedenle hükümlünün bildiği veya bilmesi gereken bir olay veya delil, mahkemece bilinmiyorsa veya öğrenilmekle birlikte değerlendirilmemişse yargılamanın yenilenmesi nedeni olabilecektir.

Yeni olay ya da delilin yargılamanın yenilenmesi sebebi olması için aynı zamanda “önemli” de olması gerekmektedir. Diğer bir ifade ile yeni deliller ve olaylar ortaya konulduklarında tek başlarına ya da önceden sunulan delillerle birlikte değerlendirildiğinde hükümlünün beraatini veya daha hafif bir ceza uygulanmasını gerektirecek nitelikte olmalıdır.

Yargılamanın yenilenmesi talebinin kabule şayan olup olmadığı konusunda şekil şartının yerine getirilmesi yeterli olmayıp, ikame olunan olay ve delillerin önceden ileri sürülmeyen ve tamamen yeni nitelik taşıyan yapıda olması ve tek başına veya diğer delillerle birlikte incelendiğinde hükümlü lehine değerlendirmeye ve önceki hükmü değiştirmeye mahkemeyi yönlendirecek ciddiyette bulunması gerekmektedir. Bu özelliği taşımayan iddialarla, sırf şekli unsurların yeterliliğinden bahisle yargılamanın yenilenmesinde delil toplamaya ya da bu safha aşılarak duruşmalı incelemeye yönelmek kanun koyucunun amacıyla ve olağanüstü kanun yolu olan yargılamanın yenilenmesinin yapısıyla uyuşmamaktadır. Diğer bir ifade ile yargılamanın yenilenmesi talebinin kabul edilebilmesi için kesin hükümden dönülmesini gerektirecek, duruşma açılmasını haklı ve gerekli kılacak ciddiyette yeni delil ve olayların ortaya konulması zorunludur.

Yukarıda yapılan açıklamalar kapsamında yargılama safahatı ve dosya içeriği irdelendiğinde;

Ülkemizde 15 Temmuz 2016 gecesi, TSK içerisinde örgütlenmiş olan bir grup tarafından demokratik anayasal düzeni cebir ve şiddet kullanarak ortadan kaldırma teşebbüsünde bulunulması üzerine;

Milli Güvenlik Kurulunun 20 Temmuz 2016 tarihli ve 498 sayılı tavsiye kararı ile Anayasa’nın 120’nci maddesi gereğince hükümete olağanüstü hal ilan edilmesi tavsiyesinde bulunulmuş ve Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu 20 Temmuz 2016 tarihinde, ülke genelinde 21 Temmuz 2016 Perşembe günü saat 01.00’den itibaren doksan gün süreyle olağanüstü hal ilan edilmesine karar vermiştir. Anılan karar 21 Temmuz 2016 tarihli ve 29777 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Bu süreçte çıkarılan, 27 Temmuz 2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 22 Temmuz 2016 tarihli ve 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine dayanılarak;

İlk derece yargılamasında görev alan hakimlerden FETÖ/PDY ile irtibatlı olduğu kanaatine varılan; Hakim Albay E. E.’nin, 667 sayılı KHK’nin 3.(1). maddesi (668 sayılı KHK’nin 4.(8).b maddesi ile değişik) ile kurulan Milli Savunma Bakanlığının 2.9.2016 tarihli ve 2016/1 K. sayılı komisyon kararıyla meslekten çıkarılmasına; Hakim Albay C. Ç.’nin, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başkanlar Kurulunun 7.10.2016 tarihli ve 2016/8-154 E.K. sayılı kararıyla, meslekten çıkarılmasına; Hava Hakim Yarbay B.Ö.’nün 667 sayılı KHK’nin 3.(1). maddesi (668 sayılı KHK’nin 4.(8).b maddesi ile değişik) ile kurulan Milli Savunma Bakanlığının 13.10.2016 tarihli ve 2016/2 K. sayılı komisyon kararıyla meslekten çıkarılmasına; yine temyiz aşamasında görev alan FETÖ/PDY ile irtibatlı olduğu kanaatine varılan; Hakim Albay H. Z., Hakim Albay Y.T. Ç., Hakim Albay Ş. A., Hakim Albay H. A. ve Hakim Albay M. Ş.’nin, Askeri Yargıtay Başkanlar Kurulunun 10.10.2016 tarihli ve 2016/23-23 E.K. sayılı kararıyla, meslekten çıkarılmalarına karar verilmiştir.

Bu anlamda, yukarıda isimleri zikredilen ve yargılama aşamalarında görev alan hakimlerle, üyeler hakkında verilmiş ve kesinleşmiş bir mahkûmiyet hükmü bulunmadığından, 353 sayılı Kanun’un 228/1-C maddesinin tek başına uygulanma koşulları gerçekleşmemiş ve bu askeri hakimlerin, 353 sayılı Kanun’un 228’inci maddesinin (C) bendi gereğince, “aleyhlerine ceza kovuşturmasını ve kanuni bir ceza ile hükümlülüğü gerektirecek nitelikte olarak görevlerini yapmada kusurlu” hareket ettikleri, aynı kanunun 232’nci maddesi kapsamında sabit olmamış ise de;

İlk derece mahkemesinde görev alan bazı hakimlerle, temyiz aşamasında görev alan üyelerin FETÖ/PDY ile irtibatlı olduklarından bahisle meslekten çıkarılmış bulunmaları ve suç tarihi itibariyle terörle mücadelede … Komutanı olarak kritik bir görevde bulunan hükümlünün, terör örgütleri tarafından hedef alınma ihtimalinin yüksek olması, bu kapsamda sadece belli teknik imkana sahip güçler tarafından tespit edilebilecek telefon görüşme kayıtlarının, hukuka aykırı olarak tespit edilip, bir bölümünün internet ortamında yayınlanması sonucu hükümlünün soruşturmaya dahil edilmesi karşısında, 353 sayılı Kanun’un 228/1-(C) maddesi kapsamında delil olabilecek nitelikte emarenin mevcut ve 353 sayılı Kanun’un 228/1-(C) maddesinin tek başına koşullarının oluşmadığı ancak, (C) bendi kapsamındaki emarenin (E) bendi kapsamında yeni delil niteliğinde olduğu sonucuna ulaşılarak Daire kararına karşı yapılan itirazın reddine, oy çokluğu ile karar verilmiştir.

Üyeler … ve …; adli soruşturmanın Cumhuriyet Savcısı tarafından re’sen başlatıldığı, hükümlünün de FETÖ/PDY’nin hedefi olduğuna dair dava dosyasına yansıyan somut bir delilin mevcut olmadığı, temyiz incelemesinde delillerin değerlendirilmek suretiyle, hükümlü hakkında Askeri Mahkemece verilmiş bulunan mahkûmiyet kararının onandığı, ilk derece mahkemesinde görev alan bazı hakimlerle, temyiz aşamasında görev alan bazı üyelerin FETÖ/PDY ile irtibatlı olduklarından bahisle meslekten çıkarılmış bulunmalarının bu dosya açısından değerlendirmeye esas alınamayacağı, öte yandan; hükümlünün internet ortamında yayınlanan ses kaydının ilk derece yargılamasında ve temyiz aşamasında hukuka aykırı delil olarak kabul edilerek hükme esas alınmadığı da göz önüne alındığında yeni delil olarak yargılamanın yenilenmesi sebebi olarak kabul etmenin mümkün olmadığı görüşü ile çoğunluğun kararına katılmamışlardır.

SONUÇ VE KARAR: Açıklanan nedenlerle;

Askeri Yargıtay Başsavcılığının 24.1.2017 tarihli ve 2016/1998-2020 (İtiraz: 2017/2) sayılı tebliğnamesi ile yapmış olduğu itirazın, 353 sayılı Kanun’un 224’üncü maddesi gereğince REDDİNE;

9.3.2017 tarihinde, Üyeler …ve …’ın karşı oyları nedeniyle oy çokluğu ile karar verildi. (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy