Askeri Yargıtay Daireler Kurulu 2014/93 Esas 2014/106 Karar
Karar Dilini Çevir:
AskeriYargıtay
Dairesi: Daireler Kurulu
Esas No: 2014/ 93
Karar No: 2014 / 106
Karar Tarihi: 25.12.2014

(5271 S. K. m. 74, 101, 149, 150, 156, 204, 244, 247) (ANY. MAH. 17.01.2013 T. 2012/80 E. 2013/16 K.)

Daire ile Başsavcılık arasında itiraza konu olan uyuşmazlık, Avukat H. A.’nın müdafilik görevinin uyarlama yargılamasında devam edip etmediği ve bu kapsamda uyarlama hükmünü temyiz etme hakkı olup olmadığına yöneliktir.

Daire; Ceza Muhakemesi Kanunu Gereğince Müdafi ve Vekillerin Görevlendirilmeleri ile Yapılacak Ödemelerin Usul ve Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin 7’nci maddesi uyarınca, kovuşturma evresinde görevlendirilen zorunlu müdafinin görevinin hükmün kesinleşmesi ile sona erdiğini, bundan sonra müdafilik veya vekalet ilişkisi olduğunu ortaya koyan bir sözleşme bulunmadığından, Av. H. A.’nın müdafi olarak kabul edilemeyeceğinden temyiz davası açma hakkı olmadığına karar vermişken,

Başsavcılık; uyarlama yargılamasına katılmayan ve hakkında daha önce verilen mahkumiyet hükümleri sadece müdafii tarafından temyiz edilen hükümlünün, son hükme ilişkin gerekçeli kararda müdafii bulunduğu belirtildiğinden uyarlama hükmünü de müdafinin temyiz edeceği düşüncesiyle hareket edip hükmü temyiz etmemiş olabileceği, bu nedenle savunma hakkının kısıtlanmaması bakımından, müdafinin temyiz isteminin incelenmesi gerektiğini ileri sürerek, Daire kararına itiraz etmiştir.

Müdafi görevlendirilmesine ilişkin yasal düzenlemeler incelendiğinde;

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Şüphelinin veya sanığın müdafi seçimi” başlıklı 149’uncu maddesinde; şüpheli veya sanığın soruşturmanın her aşamasında müdafinin yardımından yararlanabileceği,

“Müdafiin görevlendirilmesi” başlıklı 150’nci maddesinde, şüpheli veya sanığın müdafi seçebilecek durumda olmadığını beyan etmesi ve istemesi halinde bir müdafi görevlendirileceği; müdafii bulunmayan şüpheli ve sanığın, çocuk, kendisini savunmayacak derecede malul, sağır ve dilsiz olması halinde veya alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmalarda istemi olmaksızın müdafi görevlendirileceği; zorunlu müdafilikle ilgili hususların çıkarılacak yönetmelikle düzenleneceği,

“Müdafiin görevlendirilmesinde usul” başlıklı 156’ncı maddesinde; 150’nci maddede yazılı olan hallerde, müdafiin; soruşturma evresinde, ifadeyi alan merciin veya sorguyu yapan hakimin, kovuşturma evresinde, mahkemenin istemi üzerine ilgili yer barosu tarafından görevlendirileceği; şüpheli veya sanığın kendisinin sonradan müdafi seçmesi halinde, baro tarafından görevlendirilen avukatın görevinin sona ereceği, düzenlenmiştir.

Bu düzenlemelerden başka, CMK’nın 101/3’üncü maddesi uyarınca, tutuklama istenildiğinde, şüpheli veya sanığın, kendisinin seçeceği veya baro tarafından görevlendirilecek bir müdafiin yardımından yararlanması zorunlu bulunmaktadır.

Maddenin gerekçesinde: “...Tutuklama kararının verilebilmesi için şüpheli veya sanığın, kendileri tarafından atanmış avukatları yoksa yetkili merci adı geçenlere bir avukatın yardımından yararlanmaları gerektiğini hatırlatacak ve baro tarafından seçilmiş bir avukat, tutuklama duruşmasında mutlaka hazır bulundurulacaktır...” denilmektedir.

CMK’nın 101/3’üncü maddesinde düzenlenen tutuklama kararlarının söz konusu olması hali dışında, CMK’nın 74/2, 204, 244/4 ve 247/4’üncü maddelerinde, gözlem altına alma, duruşmanın düzen ve disiplinini bozduğu için sanığın dışarı çıkarılması, gaiplerin ve kaçakların yargılanmaları hallerinde zorunlu müdafi görevlendirilmesi düzenlenmiş bulunmaktadır.

Yukarıdaki yasal düzenlemeler kapsamında, şüpheli veya sanığın müdafi seçebilecek durumda olmadığını beyan etmesi ve istemesi halinde bir müdafi görevlendirilmesi savunma hakkı kapsamında düzenlenmiş; CMK’nın 150’nci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarında da, kendisi tarafından görevlendirilmiş bir müdafi bulunmaması şartına bağlı olarak, sanık veya şüphelinin yaşı, fiziki ve ruhi durumu ile suçlamanın ağırlığı ölçütleri dikkate alınmak suretiyle, istemi olmasa dahi zorunlu müdafi görevlendirilmesi gereken haller gösterilmiştir.

CMK’nın 74/2, 101/3, 204, 244/4 ve 247/4’üncü maddelerindeki düzenlemelerde ise, kişilerin özgürlüklerinin kısıtlanması olasılığı nedeniyle daha iyi savunmaya olanak tanınması veya savunmasız yargılama yapılmaması amaçlarıyla ve sadece o hallere ilişkin zorunlu müdafi görevlendirilmesini öngörmektedir. Yani; tutuklama veya adli gözlem altına alınma kararları aşamasında görevlendirilecek müdafinin görevi, o işlemlerle sınırlı bir görevlendirmedir ve sonraki aşamaları kapsamamaktadır.

CMK’nın 150/4’üncü maddesine dayanılarak çıkarılan Ceza Muhakemesi Kanunu Gereğince Müdafi ve Vekillerin Görevlendirilmeleri ile Yapılacak Ödemelerin Usul ve Esaslarına İlişkin Yönetmelik’in 6’ncı maddesinde; soruşturma evresinde görevlendirilmiş olan müdafi veya vekilin, engel bulunmadığı takdirde kovuşturma evresinde de öncelikle görevlendirileceği, 7’nci maddesinde; müdafiin görevinin, soruşturma evresinde, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kesinleşmesi, yetkisizlik veya görevsizlik kararı, kamu davası açılması halinde iddianamenin kabulü kararı verilmesi hallerinde; kovuşturma evresinde ise, yargılamanın yapıldığı il veya ilçe dışında yargılamayı gerektirir görevsizlik veya yetkisizlik kararı, esasa ilişkin hükmün kesinleşmesi ya da davanın nakline karar verilmesi ile sona ereceği düzenlenmiş bulunmaktadır.

Dava dosyasının incelemesi sonucunda; soruşturma evresinde hükümlü hakkında Askeri Savcılık tarafından tutuklama talebinde bulunulması üzerine, Askeri Mahkemece yapılan talep üzerine Ankara Barosu tarafından görevlendirilen Av. H. A.'nın tutuklama talebine ilişkin yapılan sorguda hazır bulunduğu, hükümlü hakkında müsnet suçtan açılan kamu davasında, Askeri Mahkemece, tensip zaptının ve iddianamenin gönderilerek Av. H. A.’dan duruşmada hazır bulunmasının istenildiği, Av. H. A.’nın hükümlünün sorgusu saptanırken duruşmada hazır bulunduğu, 19.03.2007, 30.04.2007 tarihindeki duruşmalara katıldığı, 30.04.2007 tarihinde verilen ilk mahkumiyet hükmünü temyiz ettiği, mahkumiyet hükmünün Dairece bozulmasından sonra, Askeri Mahkemece yapılan tensipte, Askeri Yargıtay Bozma ilamının ve duruşma gününün Av. H. A.’ya tebliğ edildiği, 24.08.2009 tarihindeki duruşmaya katılmamakla birlikte 26.10.2009 tarihindeki karar duruşmasına katılarak, mahkumiyet hükmünü temyiz ettiği, hükmün Askeri Yargıtay 1'inci Dairesinin 27.01.2010 tarihli ve 2010/1962-1952 E.K. sayılı ilamı ile onanarak 27.01.2010 tarihinde kesinleştiği;

Anayasa Mahkemesinin 17.01.2013 tarihli, 2012/80 E. ve 2013/16 K. sayılı iptal kararı uyarınca, Askeri Mahkemece, lehe kanun değerlendirmesi için dava dosyasının yeniden esasa kaydedildiği ve yapılan tensipte Av. H. A.’ya duruşma günü tebliğ edildiği, bunun üzerine, Av. H. A.’nın yetki belgesi ile yetkilendirdiği Av.M. Ö.’nün 30.07.2013, Av. H. A.’nın 07.10.2013, 30.12.2013 tarihinde yapılan duruşmalara katıldığı, hükümlü ve Av. H. A.’nın yokluğunda, 31.12.2013 tarihli duruşmada verilen uyarlama hükmünün hem hükümlüye hem de Av. H. A.’ya tebliğ edildiği, Av. H. A.’nın kendisine tebliğ edilen uyarlama hükmünü temyiz ettiği anlaşılmaktadır.

Uyarlama yargılamasında aramalara rağmen bulunamayan hükümlü duruşmalara katılmamış ve dava yokluğunda bitirilmiştir. Müdafi de hükümlü ile görüşmediğini duruşmada ifade etmiştir. Uyarlama hükmünün, hükümlü ve müdafinin yokluğunda verilmesi nedeniyle, gerekçeli karar tebliğe çıkarılmış ve verilen hüküm, müdafii tarafından temyiz edilmekle birlikte, hükümlü tarafından temyize gelinmemiştir. Uyarlama hükmüne ilişkin gerekçeli karar incelendiğinde, Av. H. A.’nın hükümlü müdafii olarak gösterildiği ve bu müdafiinin, hükümlü gibi, hükmü temyiz edebileceğinin de açıkça belirtildiği görülmektedir.

Bu nedenlerle, hükmün kesinleşmesiyle birlikte, Ceza Muhakemesi Kanunu Gereğince Müdafi ve Vekillerin Görevlendirilmeleri İle Yapılacak Ödemelerin Usul ve Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin 7’nci maddesi gereğince, zorunlu müdafinin görevi sona ermekte ise de, Mahkemenin çağrısı üzerine önceki safhalara ait duruşmalarda hazır bulunan ya da mazeret bildiren ve önceki hükmü temyiz eden, uyarlama yargılama safhasına ise, bildirimde bulunulması üzerine katılan ve hükmü temyiz eden müdafiin varlığından haberdar olduğu hususunda kuşku bulunmayan ve örtülü olarak bu duruma rıza gösteren hükümlünün savunma hakkının kısıtlanmaması gerekir. Zira son hükme ilişkin gerekçeli kararda müdafisi bulunduğu belirtilen hükümlünün, verilen bu son uyarlama hükmünü de müdafinin temyiz edeceği düşüncesiyle hareket edip, hükmü temyiz etmemiş olması mümkündür.

Bu itibarla, CMK'nın 101/3'üncü maddesi uyarınca görevlendirilen müdafinin görevi, o işlemle sınırlı olup, sonraki aşamaları kapsamamakla birlikte, kovuşturmanın aşamalarında müdafii yardımından faydalandırıldığını bilen ve açıkça müdafiini azletmeyen sanık yararına olarak, savunma hakkının temini açısından, müdafiin temyiz isteminin kabulü gerektiğinden, Başsavcılık itirazının kabulüne, Daire kararının kaldırılmasına ve temyiz incelemesine devam edilmek üzere, dosyanın Daireye gönderilmesine karar verilmiştir. (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy