Askeri Yargıtay Daireler Kurulu 2014/76 Esas 2014/75 Karar
Karar Dilini Çevir:
AskeriYargıtay
Dairesi: Daireler Kurulu
Esas No: 2014/ 76
Karar No: 2014 / 75
Karar Tarihi: 02.10.2014

(2709 S. K. m. 40) (5271 S. K. m. 34, 231, 223) (353 S. K. m. 195, 197, Ek m. 1)

Daire ile Başsavcılık arasında ortaya çıkan ve Daireler Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; uyarlama yargılaması sonucunda verilen hükmün, yeni bir mahkumiyet hükmü niteliğinde olup olmadığına ve uyarlama yargılamasına konu olan ilk mahkumiyet hükmünün tefhiminde usule aykırılık bulunup bulunmadığına ilişkindir.

Daire; sanığın hazır bulunduğu duruşmada tefhim olunan kararda, “Kanun yoluna başvurmanın askeri mahkeme veya askeri savcılık tutanak kitabine bu hususta bir tutanak düzenlenmesi için yapılacak bir beyan ile de olabileceğinin” bildirilmemiş olmasını, kanun yollarına müracaat konusunda yeterince bilgilendirilmeyen sanık açısından, temyiz süresi ile ilgili olarak hak kaybına neden olacak tarzda eksik ve yanıltıcı olduğunu kabul etmiş iken;

Başsavcılık; Kanun yoluna başvurmanın “Askeri mahkeme veya askeri savcılık tutanak kitabine bu hususta bir tutanak düzenlenmesi için yapılacak bir beyan ile de olabileceğinin” belirtilmemesinin eksiklik olmadığını belirterek Daire kararına süresinde itiraz etmiştir.

Uyuşmazlık konusunun çözümü için, öncelikle yargı kararlarının ilgililere tebliği ve bu kararlara karşı başvurulabilecek kanun yolları, usulleri ve süreleri ile ilgili mevzuatımızda yer alan düzenlemelerin incelenmesi gerekmektedir.

Askeri Yargıtay Daireler Kurulunun 30.06.2011 tarihli, 2011/79-75 E.K. sayılı kararı ile 06.03.2014 tarihli, 2014/14-16 E.K. sayılı kararında da ayrıntıları ile izah edildiği üzere;

Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlığı altında yer alan 4709 sayılı Kanunla değişik 40’ıncı maddesinin ikinci fıkrası, “Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.” hükmünü içermektedir. Söz konusu düzenlemeye ilişkin 4709 sayılı Kanun’un gerekçesinde de, “Bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde sonuna kadar haklarını arayabilmelerine kolaylık ve imkan sağlanması amaçlanmaktadır. Son derece dağınık mevzuat karşısında kanun yolu, mercii ve sürelerinin belirtilmesi hak arama, hak ve hürriyetlerin korunması açısından zorunluluk haline gelmiştir” açıklamasına yer verilmiştir.

353 sayılı Kanun'un 5530 sayılı Kanunla değişik Ek 1’inci maddesinin yollamada bulunduğu 5271 sayılı CMK’nın 34’üncü maddesinin ikinci fıkrasında da, “Kararlarda, başvurulabilecek kanun yolu, süresi, mercii ve şekilleri belirtilir.” denilerek, Anayasa’nın 40/2’nci maddesi hükmü doğrultusunda bir düzenlemeye yer verilmiştir.

5271 sayılı CMK’nın, “Hükmün açıklanması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması” başlıklı 231’inci maddesinin ikinci fıkrasında, “Hazır bulunan sanığa ayrıca başvurabileceği kanun yolları, mercii ve süresi bildirilir.”;

“Hükmün gerekçesi ve hüküm fıkrasının içereceği hususlar” başlıklı 232’nci maddesinin altıncı fıkrasında, “Hüküm fıkrasında, 223’üncü maddeye göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresi ve merciinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir.” hükümleri yer almaktadır.

353 sayılı Kanun’un 195’inci maddesinde, kanun yollarının itiraz ve temyizden ibaret olduğu belirtilmiş olup; “Kanun yollarına başvurma mercii” başlıklı 197’nci maddesi;

“Kanun yollarına başvurma, bundan feragat veya vazgeçme hakkındaki istemlerde merci, taarruz edilen kararı veren veya bu karara aracılık eden askeri savcılık ve eğer taarruz bir mahkeme kararına karşı ise, o mahkemedir.

Kanun yoluna başvurma dilekçe ile olur.

Ancak, askeri mahkeme veya askeri savcılık tutanak kitabine bu hususta bir tutanak düzenlenmesi için yapılacak bir beyan ile de olabilir. Bu tutanak askeri savcı veya kıdemli askeri hakim tarafından onaylanır.

Asker kişiler tarafından en yakın askeri birlik komutanına veya askeri kurum amirine bir beyanda bulunmak suretiyle de kanun yoluna başvurulabilir. Bu hususta bir tutanak düzenlenir. Kanuni mehallere uyulmuş olmak için tutanağın bu mehaller içinde düzenlenmiş olması gereklidir.”;

“Temyiz isteminin süresi ve şartları” başlıklı 209’uncu maddesinin birinci fıkrası;

“Temyiz istemi karar veya hükmün tefhiminden, tefhim sanığın yokluğunda yapılmış ise tebliğinden itibaren bir hafta içerisinde olur.”;

Hükümleri yer almaktadır.

Yukarıdaki hükümler göz önüne alınarak, ilgililerin yüzlerine karşı verilen kararların tefhiminden sonra, duruşmayı yöneten askeri hakim tarafından hazır bulunanlara varsa hangi kanun yoluna, hangi mercilere, hangi sürede ve ne şekilde başvurabileceklerinin anlatılması, ilgililerin yokluğunda verilen kararlarda ise, kanun yolu, mercii, şekli ve sürelerine ilişkin haklarının ne olduğunun bu konuda yapılacak tebligat işlemine esas olmak üzere karara (hükümlerde hüküm fıkrasına) açık ve anlaşılır biçimde yazılması, kararda bu konuda bir açıklama yapılmamış ise, bir sureti (parçası) tarih ve imza karşılığı ilgiliye verilecek olan tebliğ mazbatasında veya tebligat için yazılan yazıda kanun yolu, merci, şekli ve sürelerine ilişkin haklarının ne olduğunun belirtilmesi gerekmektedir.

Kanun yolu incelemesi, yargılamanın devamı ve kanun yollarına başvurma da savunmanın bir parçası olup, sanığın savunma hakkını bu aşamada da kullanabileceği dikkate alındığında, “adil yargılanma hakkının” bir gereği olarak, sanığa kanun yolu, mercii, şekli ve sürelerinin ne olduğunun açıkça bildirilmesi zorunlu bulunmaktadır. Aksi takdirde sanığın “haklarını öğrenme hakkı” ihlal edilmiş olacaktır. Haklarını bilmeyen bir kimsenin de, bundan feragat ettiğinin veya kanun yoluna başvuru süresini geçirdiğinin kabul edilmesi hukuka uygun olmayacaktır.

Tüm bu açıklamalardan sonra itiraz konusu olaya bakıldığında; sanığın hazır bulunduğu 19.02.2010 tarihli duruşmaya ilişkin tutanaktaki kısa karar ile gerekçeli hükmün sonunda; kanun yolu, merci, şekli ve sürelerine ilişkin olarak, “... sanığın yüzüne karşı karar verildi. Alenen ve usulen tefhim kılındı. Sanığın bu kararı temyiz etmek istemesi halinde; bu günden itibaren yedi gün içerisinde Askeri Mahkemeye veya Askeri Cezaevi Müdürlüğüne vereceği yazılı dilekçe ile temyiz hakkını kullanabileceği, temyiz etmesi halinde temyiz incelemesinin Askeri Yargıtay tarafından yapılacağı belirtilerek, kanun yol ve süresi izah olundu.” şeklinde bir açıklama yer aldığı, ancak 353 sayılı Kanun’un 197’nci maddesinin üçüncü fıkrasındaki düzenleme gereğince, huzurda bulunan sanığa, kanun yoluna başvurmanın askeri mahkeme veya askeri savcılık tutanak kitabine bu hususta bir tutanak düzenlenmesi için yapılacak bir beyan ile de olabileceğinin belirtilmediği görülmektedir.

Buna göre; hükmün sonunda, 353 sayılı Kanun’un 197’nci maddesinin üçüncü fıkrasındaki düzenleme gereğince, kanun yoluna başvurmanın askeri mahkeme veya askeri savcılık tutanak kitabine bu hususta bir tutanak düzenlenmesi için yapılacak bir beyan ile de olabileceğinin belirtilmediği, anlaşılmakla; kanunun emrettiği şekilde (yeterince) bilgilendirilmeyen sanığın temyiz kanun yoluna başvurma hakkını tam olarak kullanması beklenemeyeceğinden, ortada geçerli bir kazai tebligatın bulunduğundan ve sanığın kanun yoluna ilişkin haklarını bildiği halde bundan feragat ettiğinden, dolayısıyla süresi içinde temyiz isteminde bulunmadığından bahsedilemeyeceği için, hükümlünün eşinin uyarlama hükmüne yönelik temyizinin, esasen ilk mahkumiyet hükmünü temyiz niteliğinde olduğu sonucuna varıldığından; Başsavcılık itirazının reddine karar verilmiştir. (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy