Askeri Yargıtay Daireler Kurulu 2014/55 Esas 2014/57 Karar
Karar Dilini Çevir:
AskeriYargıtay
Dairesi: Daireler Kurulu
Esas No: 2014/ 55
Karar No: 2014 / 57
Karar Tarihi: 12.06.2014

(5237 S. K. m. 22, 89) (1632 S. K. m. 146) (765 S. K. m. 455, 459) (5271 S. K. m. 223)

Daire ile Askeri Mahkeme arasında ortaya çıkan uyuşmazlık, havalı tüfeğin, ASCK’nın 146’ncı maddesi kapsamında silah sayılıp sayılamayacağıdır.

Daire, havalı tüfeğin silah sayılması gerektiğini kabul ederek, düşme hükmünün bozulmasına karar verirken;

Askeri Mahkeme, havalı tüfeğin silah sayılamayacağını belirterek, düşme hükmüne ilişkin olarak, direnme kararı vermiştir.

Yapılan incelemede;

Sanığın, 15.08.2010 tarihinde, tim yakın emniyet görevine çıkmadan önce, Birlik içerisinde bulunan ağaçlık alanda, fırsat eğitimi kapsamında, bölüğe ait havalı tüfekle nişan alma biçimini gösterirken, havalı tüfeğe saçma yerleştirdikten sonra, yan tarafa doğru nişan alıp üç-dört kez atış yaptığı, silahtan çıkan saçmaların sekerek, yoldan geçmekte olan aracın kasasında oturmakta olan mağdur J.Komd.Er N. G.’yi sağ göğüs altından; yolda yürümekte olan mağdur J.Ulş.Er Y. K.’yi ise sağ bacak diz altından yaraladığı, bu yaralamaların basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte olduğu, mağdurların, sanıktan şikayetçi olmadıkları, tüm dosya kapsamından maddi vakıa olarak anlaşılmaktadır.

Böylece, mağdurların yaralanmalarının mahiyeti dikkate alınarak, sanığın eylemleri TCK’nın 89/1’nci maddesi kapsamında “taksirle yaralama” suçunu oluşturmaktadır.

ASCK’nın “Başkasının yaralanmasına ve ölmesine sebep olanlar” başlıklı 146’ncı maddesi, “Silahları ve cephanesi hakkında dikkatsizlik ve nizamlara ve emirlere ve talimatlara riayetsizlik dolayısı ile başkasının yaralanmasına veya ölmesine sebep olanlar hakkında TCK’nın 455 ve 459’uncu maddelerine göre ceza verilir” hükmünü içermekte ise de;

Taksirle yaralamaya ilişkin 765 sayılı TCK’nın 459’uncu maddesinin karşılığı olan 5237 sayılı TCK’nın 89’uncu maddesi, 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un “Yollamalar” başlıklı 3’ncü maddesinde, yürürlükten kaldırılan 765 sayılı Türk Ceza Kanununa yapılan yollamaların, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda bu hükümlerin karşılığını oluşturan maddelere yapılmış sayılacağı belirtilmiştir. Bu nedenle, taksirle yaralama suçu yönünden, artık atfın, TCK’nın 89’uncu maddesine yapıldığı kabul edilmelidir.

“Taksirle yaralama” suçunun, askeri suç olması için, sanığın olayda kullandığı ve Silahlı Kuvvetlerin kayıtlarında bulunan havalı tüfeğin, ASCK’nın 146’ncı maddesi kapsamında, silah sayılması gerekir. Kanunda, bu madde kapsamında nelerin silah sayılması gerektiği yönünde bir sayma yöntemi benimsenmediği gibi, bir kritere de yer verilmemiş, ancak, ASCK’nın şerhinde, bu konuya “Silahtan askeri silah maksuttur. Yani askeri mevzuata tevfikan taarruz ve müdafaaya yarayan ve bu maksatlarla kullanılan ve bir insanın vücudu üzerinde müessir filler yaparak ve eşyayı tahrip ederek harici tesirler yapan aletlerdir.” şeklinde açıklama getirilmiştir ( Rıfat Taşkın, Askeri Ceza Kanunu Şerhi, 8.Baskı, Sayfa 240).

…Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünün 23.03.2011 tarihli ve BLS.2011/1553 sayılı ekspertiz raporunda; somut olayda kullanılan 103 nu.lı silahın, 4,5 mm. çapında kadeh tipi saçma atan, HATSAN marka, sabit ağaç dipçikli, üstten kırma, yivli-setli namlusu bulunan, hava basıncı ile çalışan bir tüfek olduğu, saçmaları hava basıncı yardımıyla attığı, bunun ateşli bir silah olmayıp, esasen sporda kullanmak amacıyla imal edilmiş olduğu, 6136 sayılı Kanun kapsamı dışında kaldığı, ancak, taşınmasının ve bulundurulmasının 2521 sayılı Kanun hükümlerine tabi olduğu belirtilmiştir.

Basit yaralamalara sebebiyet vermekle birlikte, bu tüfeğin, taarruz ve savunmada kullanılmak amacıyla imal edilmemiş olduğu, keza, Birlik Komutanlığı deposunda da eğitim amaçlı olarak bulundurulduğu, anlaşılmaktadır. Bu durumda, gerek yukarıda özetlenen ASCK şerhinde izah edilen açıklamalar, gerekse havalı tüfeğin teknik özellikleri dikkate alındığında, suçta kullanılan, havalı tüfeğin ASCK’nın 146’ncı maddesi kapsamında, silah sayılamayacağı sonucuna varıldığından, Askeri Mahkemenin direnme gerekçesi yerinde görülmüştür (Askeri Yargıtay 3'üncü Dairesi'nin 12.03.2008 tarihli ve 2008/496-609 E.K. sayılı ilamı da aynı doğrultudadır).

Askeri Mahkemece “Sanığın eylemi mahkememizce bilinçli taksir olarak değerlendirilmemiştir. Bilinçli taksirin varlığı için fail, eylemi sonucunda gerçekleşmesi muhtemel neticeyi öngörmeli, ancak gerçekleşmesini istememelidir. Somut olayda, sanık eylemi neticesinde mağdurların yaralanmasını öngörmemektedir. Nişan aldığı istikamet mağdurların bulunduğu istikamet değildir. Saçmanın sekmesi sonucu mağdurlar yaralanmıştır. Mağdurlarla sanığın arasındaki mesafenin 40-45 metre gibi havalı tüfek için uzak sayılabilecek bir mesafe olduğu dikkate alınırsa bu durum daha kolay anlaşılacaktır.” şeklindeki bir değerlendirme ile, sanığın eylemleri basit taksirle yaralama kabul edilmiş ise de;

5237 sayılı TCK’nın 22/3’üncü maddesinde düzenlenen, “Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır; bu halde taksirli suça ilişkin ceza üçte birden yarısına kadar artırılır.” hükmü ile basit taksir-bilinçli taksir ayrımı yapılarak, bilinçli taksir için daha fazla ceza verilmesi öngörülmüştür. Yasanın bu hükmüne göre, bilinçli taksirden söz edilebilmesi için; failin neticeyi öngörmüş olması, neticenin gerçekleşmesini istememesi, ancak neticenin gerçekleşmiş olması gerekmektedir. Taksirli bir eylem için neticenin “öngörülebilir” olması gerektiği dikkate alındığında; bilinçli taksirle, basit taksir arasındaki fark, “öngörülebilir” neticenin fail tarafından öngörülmüş olup olmamasıdır. Eğer fail genel olarak neticenin gerçekleşebileceğini öngörmüş, fakat kendisine olan güven veya eyleminin işleniş tarzı itibarıyla neticenin gerçekleşmeyeceği düşüncesiyle hareket etmişse ortada bilinçli taksir vardır. Buna karşılık; fail, “öngörülebilir” bir neticeyi “öngörememiş” ve fakat netice gerçekleşmiş ise, basit taksir hali söz konusudur.

Somut olayda, olay mahalline ilişkin olay yeri krokisi ve fotoğrafları incelendiğinde ve tanık ifadeleri dikkate alındığında, sanığın havalı tüfeği atış alanı gibi özel yerde kullanmadığı, eğitim vermeden önce, çevreden insan ve araç geçmemesi veya geçmesi halinde kendinin ikaz edilmesi hususunda herhangi bir güvenlik önlemi almadığı, atış yaptığı yerin yan tarafından yol geçtiği ve eski Karakol binasının bulunduğu anlaşılmaktadır. Atış esnasında, ağaçların arasından biri çıkabileceği gibi, yoldan yürüyerek veya araçla birinin de geçebileceği kuvvetle muhtemeldir. Bu durumda, bu şahıslardan birinin yaralanabileceğine ilişkin olası netice sanık açısından istenilmese de “öngörülebilir” bir neticedir. Somut olayda da, atışlar sırasında, yoldan geçmekte olan mağdurlar farklı farklı yerlerde yaralanmışlardır. Bu nedenlerle, sanığın eylemleri, TCK’nın 89/1ve 22/3’üncü maddeleri kapsamında, bilinçli taksirle yaralama suçunu oluşturmaktadır.

5237 sayılı TCK’nın 89/5’inci maddesinin “Taksirle yaralama suçunun soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlıdır. Ancak, birinci fıkra kapsamına giren yaralama hariç, suçun bilinçli taksirle işlenmesi halinde şikayet aranmaz.” hükmü dikkate alındığında, sanık eylemlerini bilinçli taksirle gerçekleştirmekle birlikte, mağdurların yaralanmalarının mahiyeti dikkate alındığında, sanığın eylemlerinin TCK’nın 89/1’inci maddesi kapsamındaki taksirle yaralama suçunu oluşturduğu ve bu halde de eylemin şikayete bağlı suç olduğu, mağdurların da sanıktan şikayetçi olmadıkları, sonuç itibariyle, Askeri Mahkemenin, direnmek suretiyle şikayet yokluğundan dolayı CMK’nın 223/8’inci maddesi gereğince vermiş olduğu düşme hükmünde bir isabetsizlik bulunmadığı sonucuna varıldığından, Askeri Savcının yerinde görülmeyen temyiz sebebinin reddiyle, düşme hükmünün onanmasına karar verilmiştir. (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy