Askeri Yargıtay Daireler Kurulu 2014/12 Esas 2014/15 Karar
Karar Dilini Çevir:
AskeriYargıtay
Dairesi: Daireler Kurulu
Esas No: 2014/ 12
Karar No: 2014 / 15
Karar Tarihi: 06.03.2014

(353 S. K. m. 227) (ANY. MAH. 17.01.2013 T. 2012/80 E. 2013/16 K.) (YCGK 17.06.2008 T. 2008/1-142 E. 2008//171 K.)

Daire ile Başsavcılık arasında ortaya çıkan uyuşmazlık, takdir hakkını gerektiren bir durum nedeniyle duruşma açılarak yapılan uyarlama yargılamasında, tespit edilen adresinden çağrıldığı halde gelmeyen hükümlünün beyanları saptanmaksızın hüküm kurulmasının, hükümlünün savunma hakkını kısıtlayıp kısıtlamadığına ilişkindir.

Uyum ve kararlılık gösteren Askeri Yargıtay ve Yargıtay kararlarında benimsenip, vurgulandığı gibi; kesinleşmiş mahkûmiyet hükmünde değişiklik (Uyarlama) yargılaması, asıl ceza yargılamasının bütünüyle sonuçlanıp hükmün kesinleşmesinden sonra ve ancak infazdan önce yürürlüğe giren bir ceza yasasının, kesinleşmiş mahkûmiyet hükmüne, dolayısıyla infaza etkisinin bulunup bulunmadığının saptanmasına ilişkin ve esas itibarıyla infazı ilgilendiren ve etkileyen bir yargılama faaliyetidir.

Bu bağlamda, sonraki yasanın lehe sonuç doğurup doğurmadığının saptanması, lehe ise uygulanması ile sınırlı kendine özgü bir yargılamadır. Bu yargılamada asli ceza yargılaması sürecinde kesinleşmiş bulunan önceki kararın dışına çıkılmayacak, karardaki suça konu sabit eyleme uygulanması olanağı bulunan yeni yasadaki hükümler bütünüyle tatbik olunduktan sonra, yeni yasanın lehe sonuç doğurduğunun saptanması halinde, hükümlünün bu sonuçtan faydalanması için, infaza konu olabilecek nitelikte bir hüküm kurulmasıyla yetinilecek, aksi saptandığında ise “Önceki hükümde değişikliğe yer olmadığına”, başka bir ifade ile uyarlama davasının reddine karar verilmesi gerekecektir.

Öte yandan, ceza yargılamasının temel işlevi, yargılamaya esas maddi gerçeğin açıklığa kavuşturulmasıdır. Bu faaliyet çerçevesinde, suç teşkil eden eylemin tarihi, niteliği, mağduru, işlendiği yer gibi ayırt edici ve tamamlayıcı kriterlerin detaylı bir biçimde araştırılması ve hükme yansıtılması gerekmektedir.

Oysa, sonraki kanunun lehe olup olmadığı konusunda yapılan yargılama faaliyetinin ceza muhakemesi hukukunun yukarıda açıklanan klasik işlevinden farklı olduğu, maddi gerçeğin araştırılmasından öte, kesinleşmiş cezanın infazına yönelik yargılama faaliyeti niteliği taşıdığı konusunda duraksama yoktur.

Diğer taraftan, önceki hükümde sabit kabul edilen olaya, sonradan yürürlüğe bir şekilde giren kanunun ilgili tüm hükümleri uygulanmak suretiyle yapılacak bir belirlemede, herhangi bir inceleme, araştırma, delil tartışması ve takdir hakkının kullanılmasının gerekmediği hallerde, duruşmasız işlere ait bir kararla; hükmün konusunun bir inceleme, araştırma, delil tartışması ve takdir hakkının kullanılmasını gerektiren durumların varlığı halinde ise, duruşma açılarak uyarlama yargılamasının yapılması gerektiği kabul edilmektedir.

Yapılan açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde; Askeri Mahkemece duruşma açılmasını müteakip, hükümlünün “T.C Kimlik No ile İkamet Adresi Sorgulama” kaydından tespit edilen en son adresi itibarıyla ifadesinin tespiti için … Asliye Ceza Mahkemesine talimat yazıldığı, istinabe mahkemesince, hükümlünün 06.05.2013 tarihinde yapılacak duruşmaya katılması için çıkartılan tebliğ mazbatasının 04.04.2013 tarihinde “Aynı konutta ikamet ettiği” şerhi düşülerek 1990 doğumlu kardeşi Y. D.’ye tebliğ edilmesine rağmen, hükümlünün duruşmaya gelmemesi üzerine, bu kez zorla getirme kararı çıkarıldığı ve bu kararın icrası kapsamında, 09.06.2013 tarihinde yapılan görüşmede Y. D.’nin, kardeşiyle (hükümlü ile) aralarının bozuk olduğunu, yaklaşık üç seneden beri görmediğini, açık adresinin ve telefon numarasının bulunmadığını beyan etmesi üzerine, polis tarafından tanzim olunan tutanağın, istinabe duruşma zaptı ekinde Askeri Mahkemeye gönderildiği, Askeri Mahkemece 21.06.2013 tarihinde yapılan duruşmada, 353 sayılı Kanun’un 227/son madde ve fıkrası uyarınca, hükümlünün diyeceklerinin tespitinden vazgeçilmek suretiyle inceleme konusu hükümleri verildiği, gerekçeli hükmün de 23.07.2013 tarihinde aynı adreste bizzat hükümlüye tebliğ edildiği ve hükümlü tarafından, adresi aynı gösterilmek suretiyle bu hükmün temyiz edildiği anlaşılmaktadır.

Uyarlama kararının verilmesine ilişkin kabul edilen genel prensipler dikkate alındığında, Anayasa Mahkemesinin 17.01.2013 tarihli, 2012/80 Esas ve 2013/16 Karar sayılı iptal kararıyla, kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlara çevrilme imkanı doğduğuna göre, Askeri Mahkemece lehe kanun değerlendirmesinin, 353 sayılı Kanun'un 254'üncü maddesine uygun olarak, duruşma açılarak yapılmasında isabetsizlik bulunmamaktadır.

Öte yandan, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 17.06.2008 tarihli ve 2008/1-142 E.- 2008//171 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere, yukarıda sayılan özellikleri itibarıyla uyarlama yargılamasında, asıl ceza yargılamasının esasları ancak zorunlu olduğu ölçüde uygulanacaktır. Dolayısıyla, genel yargılama kurallarının bütünüyle uygulanması söz konusu değildir. Nitekim sanığın sorguya çekilmesi, gelmeyen sanık hakkında duruşmaya devam olunamaması, sanığın beraberinde getireceği tanıkların dinlenmesinin zorunlu olması gibi bir çok kural hükümlüler hakkında uygulanmayabilecek, keza gerektiğinde duruşma açılmaksızın evrak üzerinden inceleme yapılarak karar verilebilecektir. Ayrıca, esas itibariyle yargılamanın yenilenmesine konu olabilecek biçimde yeni kanıt ileriye sürülmesi ve toplanması da mümkün olmadığından, olay yargılamasının zorunlu olduğu durumlar dışında sübut sorunu da çözümlenemeyecek, sadece hukuki değerlendirme yapılabilecektir.

Uyarlama yargılamasına hakim olan ilkeler bu şekilde belirlendikten sonra, hükümlünün duruşmada hazır edilip dinlenmesinin gerekip gerekmediği sorunun çözülmesi gerekmektedir.

Uyarlama yargılamasının yukarıda açıklanan özellikleri gözetildiğinde, olay yargılaması yapılmayan ve salt yeni yasal düzenlemenin daha lehe sonuç doğurup doğurmadığını saptamakla sınırlı olan bu yargılama faaliyetinde, hükümlü duruşmaya davet edilecek, davetiye tebliğine rağmen gelmediğinde ya da aramalara rağmen bulunamadığında veya tebligat yapılamaması halinde yokluğunda duruşmaya devam edilerek karar verilebilecektir. Ancak, olay yargılaması yapıldığı hallerde savunma hakkının kısıtlanamayacağı ilkesi gözetilerek hükümlünün duruşmada hazır edilip dinlenmesi söz konusu olacaktır.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Askeri Yargıtay 3’üncü Dairesinin 02.10.2007 tarihli ve 2007/2091-2084 E.K. sayılı ilamıyla onanmak suretiyle kesinleşen mahkûmiyet hükümleriyle ve sonrasında uyarlama yargılamasıyla yeniden değerlendirilerek verilen hapis cezalarının, Anayasa Mahkemesinin 17.01.2013 tarihli, 2012/80 Esas ve 2013/16 Karar sayılı iptal kararıyla seçenek yaptırıma çevrilme imkanı doğmasıyla yapılan uyarlama yargılamasında, takdir hakkının kullanımı bağlamında duruşma açılmasında ve taraf teşkili için, hükümlünün duruşmada hazır edilmek istenmesinde isabetsizlik bulunmamaktadır.

Ancak, somut olayda, uyarlama yargılamasının konusunu oluşturan, hapis cezasının seçenek yaptırıma çevrilip çevrilmeyeceğine, seçenek yaptırıma çevirmeye karar verildiğinde ise, seçenek yaptırımlardan hangisinin tercih edileceğine dair değerlendirme, olay yargılamasına ilişkin bulunmamaktadır. Kaldı ki, somut olayda, hükümlünün, sorgulama sisteminde bulunan, ayrıca daha sonra, kendisine tebligat yapılan ve temyizinde de belirttiği aynı adresinden, çağrılmasına rağmen duruşmaya katılmadığı açıktır.

Bu itibarla, uyarlama yargılamasında, asıl ceza yargılamasında kabul edilen esasların ancak zorunlu olduğu ölçüde uygulanacağı gözetildiğinde, olay yargılamasına ilişkin bulunmayan ve sadece, sanık hakkında daha önce uygulanması yasal olarak mümkün olmayan seçenek yaptırıma çevirme olanağı getiren düzenlemenin uygulanması kapsamında, duruşma gün ve saati tebliğ edilmesine karşın duruşmaya gelmeyen hükümlünün yokluğunda uyarlama hükmünün verilmiş olmasında her hangi bir hukuka aykırılık bulunmadığından, bu konuya ilişkin bulunan Başsavcılığın itiraz sebeplerinin reddine karar verilmiştir.

Ancak, 07.06.2002-16.12.2002 tarihleri arasında işlenen firar suçundan hüküm kurulurken, suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan adli para cezası üzerinden uygulama yapılması gerektiğinden, Başsavcılığın itirazına atfen ve resen, Dairenin hükümlerin onanmasına dair ilamının 07.06.2002-16.12.2002 tarihleri arasında işlenen firar suçuna ilişkin olarak verilen mahkûmiyet hükmüne ilişkin kısmın kaldırılmasına, bu suçtan verilen hükmün bozulmasına, nihayetinde sanık hakkında verilen adli para cezasının, beher gün karşılığı 20 TL yerine, 6 TL.den olacak şekilde sonuç olarak bin sekiz yüz TL adli para cezası şeklinde düzeltilerek onanmasına karar verilmesi gerekmiştir. (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy