Askeri Yargıtay Daireler Kurulu 2013/75 Esas 2013/68 Karar
Karar Dilini Çevir:
AskeriYargıtay
Dairesi: Daireler Kurulu
Esas No: 2013/ 75
Karar No: 2013 / 68
Karar Tarihi: 06.06.2013

(1632 S. K. m. 47, 62, 66, 73) (765 S. K. m. 2) (5275 S. K. m. 98, 99, 100)

Daire ile Başsavcılık arasında ortaya çıkan uyuşmazlık, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı doğrultusunda yapılacak uyarlama yargılamasının, duruşma açılarak mı yoksa duruşma açılmadan mı yapılacağına ilişkindir.

Daire; silahların eşitliği sağlanması koşuluyla, uyarlama yargılamasının duruşma açılmaksızın yapılması gerektiğini kabul ederken;

Başsavcılık; uyarlama yargılamasında, hükümlü bakımından sübjektif şartların var olup olmadığının duruşma açılarak tespit edilmesi gerektiğini ileri sürerek, Daire kararına süresinde itiraz etmiştir.

Askeri Mahkemenin 13.04.2011 tarihli, 2011/352-110 Esas ve Karar sayılı hükümleriyle, hükümlünün;

a) 19.08.2010-30.08.2010 tarihleri arasında izin tecavüzü suçunu işlediği kabul edilerek, ASCK’nın 66/1-b, 73 ve TCK’nın 62’nci maddeleri gereğince beş ay hapis cezası ile cezalandırılmasına;

b) 13.12.2010-22.12.2010 tarihleri arasında firar suçunu işlediği kabul edilerek, ASCK’nın 66/1-a, 73 ve TCK’nın 62’nci maddeleri gereğince beş ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verildiği;

Bu hükümlerin, Askeri Yargıtay 4’üncü Dairesinin 17.04.2012 tarihli, 2012/496-473 Esas ve Karar sayılı kararıyla onanmak suretiyle kesinleştiği;

Askeri Savcılığın 19.07.2012 tarihli, 2012/589- İlam sayılı yazısıyla; Anayasa Mahkemesinin 05.07.2012 tarihli, 2012/9-103 Esas ve Karar sayılı kararı ile, ASCK’nın 47’nci maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin birinci ve ikinci cümlelerinin, ASCK’nın Ek 8’inci maddesinin ve ASCK’nın Ek 10’uncu maddesinin ikinci fıkrasının, ‘izin tecavüzü’ suçu yönünden Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmiş olması karşısında, infazın durdurulup durdurulmayacağı yönünde karar verilmesinin talep edildiği;

Askeri Mahkemenin 19.07.2012 tarihli, 2011/352 Esas ve 2012/493 Müt. Karar sayılı duruşmasız işlere ait kararı ile; izin tecavüzü ve firar suçlarından dolayı verilen beşer aylık hapis cezalarına ilişkin 13.04.2011 tarihli, 2011/352-110 Esas ve Karar sayılı gerekçeli hükmündeki, hükümlü hakkında firar suçu nedeniyle tesis olunan beş ay hapis cezasına ilişkin hükmün aynen infazına, izin tecavüzü suçu nedeniyle tesis olunan beş ay hapis cezasının infazının ise durdurulmasına karar verildiği;

Askeri Savcılığın, izin tecavüzü suçundan verilen beş aylık hapis cezası hakkında HAGB kararı verilmesinin uygun olduğu yönündeki 26.11.2012 tarihli ve 2011/352 İlm. sayılı yazılı mütalaası üzerine, Askeri Mahkemenin 18.01.2013 tarihli, 2011/352 Esas ve 2013/84 Müt. sayılı duruşmasız işlere ait kararıyla; hükümlünün, hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilmesi, ertelenmesi ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi için gerekli objektif şartları taşımasına rağmen, sübjektif şartın mevcut olmadığı belirtilerek, Askeri Mahkemenin 13.04.2011 tarihli, 2011/352-110 Esas ve Karar sayılı izin tecavüzü suçundan verilmiş beş ay hapis cezasının infaz işlemelerinin devamına karar verildiği;

Yine, Askeri Savcılığın 04.01.2013 tarihli, 2013/253 İlm. sayılı yazısıyla; firar suçundan verilen beş aylık hapis cezasının infazının durdurulup durdurulmayacağı, uyarlama yargılamasının yapılıp yapılmayacağı hususunda bir karar verilmesinin talep edilmesi üzerine, Askeri Mahkemenin 05.02.2013 tarihli, 2011/352 Esas ve 2013/327 Müt. sayılı duruşmasız işlere ait kararıyla; hükümlünün, hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilmesi, ertelenmesi ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi için gerekli objektif şartları taşımasına rağmen, sübjektif şartın mevcut olmadığı belirtilerek, Askeri Mahkemenin 13.04.2011 tarihli, 2011/352-110 Esas ve Karar sayılı firar suçundan verilmiş beş ay hapis cezasının infaz işlemlerinin devamına karar verildiği;

Anlaşılmıştır.

Anayasa Mahkemesi’nin 21.11.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 05.07.2012 tarihli, 2012/9 Esas ve 2012/103 Karar sayılı kararıyla; ASCK’nın 47’nci maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin birinci ve ikinci cümlelerinin, Ek 8’inci maddesinin ikinci fıkrasının “Sırf askeri suçlar ile bu Kanun'un Üçüncü Babının Dördüncü Faslında yazılı suçlar hakkında kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar ile ...” bölümünün ve Ek 10’uncu maddesinin ikinci fıkrasının, izin tecavüzü suçu yönünden Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmiş olması nedeniyle hükümlü yönünden, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi veya kısa süreli hapis cezasının ertelenmesi ya da seçenek yaptırımlara çevrilmesi imkanı doğduğundan, hükümlü hakkında uyarlama yargılaması yapılması gerektiği kuşkusuzdur.

Kesinleşmiş mahkûmiyet hükmünde değişiklik (uyarlama) yargılaması, asıl ceza yargılamasının bütünüyle sonuçlanıp hükmün kesinleşmesinden sonra, ancak infazın tamamlanmasından önce yürürlüğe giren bir ceza kanunun, kesinleşmiş mahkûmiyet hükmüne, dolayısıyla infaza etkisi bulunup bulunmadığının saptanmasına ilişkin tali, kendine özgü (sui generis) bir yargılama faaliyetidir. Uyarlama yargılamasının nasıl yapılması gerektiğine ilişkin düzenlemelere bakıldığında;

Ceza kanunlarının zaman bakımından uygulanmasına ilişkin kurallar, mülga 765 sayılı TCK’nın 2’nci maddesinde ve buna benzer şekilde 5237 sayılı TCK’nın "Zaman bakımından uygulama" başlıklı 7’inci maddesinde düzenlenmiştir.

Ayrıca, 5252 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 9’uncu maddesinde ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Yasa'nın 98 vd. maddelerinde, lehe kanunun saptanması ve uygulanmasında başvurulacak yöntemle ilgili ayrıntılı hükümler getirilmiştir.

5252 Kanun’un "Lehe olan hükümlerin uygulanmasında usul" başlıklı 9’uncu maddesinin 1’inci fıkrasında, 01.06.2005 tarihinden önce kesinleşmiş hükümlerle ilgili olarak, Türk Ceza Kanununun lehe olan hükümlerinin derhal uygulanabileceği hallerde, duruşma yapılmaksızın da karar verilebileceği öngörülmüş; ayrıca maddenin 3’üncü fıkrasında; "Lehe olan hüküm, önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak, ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenir." şeklinde, lehe kanunun saptanmasında başvurulacak yöntem düzenlenmiş bulunmaktadır.

5728 sayılı Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda ve Diğer Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 13’üncü maddesi ile, CMK’nın 231’inci maddesinin beşinci fıkrasında yer verilen "bir yıl" ibaresi "iki yıl" olarak değiştirilirken, Geçici 1’inci maddenin ikinci fıkrasında da, “Bu Kanun yürürlüğe girdiği tarihten önce kesinleşmiş ve infaz edilmekte olan mahkûmiyet kararları hakkında, lehe kanun hükümleri, hükmü veren mahkemece 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 98 ila 101’inci maddeleri dikkate alınmak ve dosya üzerinden incelenmek suretiyle belirlenir. Ancak, hükmün konusunun herhangi bir inceleme, araştırma, delil tartışması ve takdir hakkının kullanılmasını gerektirmesi halinde inceleme, duruşma açılmak suretiyle yapılabilir.” hükmü öngörülmüştür.

Öte yandan, 5275 sayılı Kanun’un 98’inci maddesinde öngörülen, “Mahkûmiyet hükmünün yorumunda veya çektirilecek cezanın hesabında duraksama olursa, cezanın kısmen veya tamamen yerine getirilip getirilmeyeceği ileri sürülür ya da sonradan yürürlüğe giren kanun, hükümlünün lehinde olursa, duraksamanın giderilmesi veya yerine getirilecek cezanın belirlenmesi için hükmü veren mahkemeden karar istenir." ve 101’inci maddesinin birinci fıkrasında, “Cezanın infazı sırasında, 98 ila 100 üncü maddeler gereğince mahkemeden alınması gereken kararlar duruşma yapılmaksızın verilir.” hükümleri ile, 353 sayılı Kanun’un 254’üncü maddesinin birinci fıkrasında, “Cezaların yerine getirilmesi sırasında, hüküm kesinleşmeden önce gerçekleşen şahsi hürriyeti sınırlama sonucunu doğuran haller nedeniyle geçirilmiş süreler ile hastanede geçen sürenin cezadan indirilmesine, değişik hükümlerdeki cezaların toplanmasına ve mahkûmiyet hükmünün yorumunda veya çektirilecek cezanın hesabında duraksamaya ilişkin bir karar alınması gerekirse, hükmü veren askeri mahkemeden karar istenir. Bu kararlar duruşma yapılmaksızın verilir.” hükümleri yer almakla birlikte;

Lehe kanun değerlendirmesinin, herhangi bir ceza normunun hükmün kesinleşmesinden sonra değişmesi halinde yapılacak uyarlama yargılamasına ilişkin genel bir düzenlemeyi içeren, 5275 sayılı Kanun’un 98 vd. maddeleri hükümlerine göre değil, kesinleşmiş hükümlerle ilgili olarak lehe kanunun saptanmasında izlenecek yöntemi belirleyen ve bu konuda özel düzenleme içeren 5252 sayılı Kanun’un 9’uncu maddesi dikkate alınarak yapılması gerekmektedir.

Buna göre; kesinleşen bir hükümle ilgili olarak, sonradan yürürlüğe giren ve lehte hükümler içeren kanuna dayalı bulunan uyarlama yargılamasının, herhangi bir inceleme, araştırma, kanıt tartışması ve takdir hakkının kullanılmasının gerekmediği (eylemin suç olmaktan çıkarılması, ceza sorumluluğunun kaldırılması, önceki hükümle belirlenen cezanın bir değerlendirme ve takdir gerektirmemesi gibi) hallerde dosya üzerinden; sonraki kanun ile suçun unsurlarının veya özel hallerinin değiştirilmiş olması, cezanın tayininde 5237 sayılı TCK’nın 61’inci maddesi gözetilerek cezanın tayin ve taktirinin gerekmesi, önceki hükümde cezanın asgari haddin üzerinde tayini nedeniyle bu olguların 5237 sayılı TCK’nın 61’inci maddesi gereğince tartışılmasının gerekmesi, artırım ve indirim oranlarının belirlenmesinin takdiri gerektirmesi, seçimlik cezalardan birinin tercihinin söz konusu olması, seçenek yaptırımların ya da cezanın kişiselleştirilmesini gerektiren hallerin değerlendirilmesinin gerekmesi durumlarında ise, duruşma açılarak değerlendirme yapılması gerekmektedir (Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 27.12.2005 tarihli, 2005/162-173; 30.01.2006 tarihli, 2006/10-8; 29.05.2007 tarihli, 2007/110-120 ve 2007/111-121 Esas ve Karar sayılı kararları bu yöndedir).

Ayrıca uyarlama yargılamasının duruşmalı yapılması, silahların eşitliği ilkesinin teminatı olup, hükümlünün lehine olduğunda da kuşku bulunmamaktadır.

Somut olayda, hükümlünün, atılı suç tarihlerinden önce hakkında verilmiş ve kesinleşmiş kasıtlı bir suçtan mahkûmiyet hükmü bulunmadığından, CMK’nın 231’inci maddesinde düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve TCK’nın 51’inci maddesinde öngörülen hapis cezasının ertelenmesi kurumlarından yararlanmasının objektif bakımından mümkün olduğu anlaşılmaktadır.

Öte yandan, kısa süreli hapis cezalarının, 5237 sayılı TCK’nın 50’nci maddesi gereğince, suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre, adli para cezasına veya madde öngörülen diğer seçenek yaptırımlardan birine çevrilebilmesi de mümkündür.

Ancak Askeri Mahkemece; duruşma açılmaksızın dosya üzerinden yapılan uyarlama yargılaması sonrasında, hükümlünün, hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilmesi, ertelenmesi ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi için gerekli objektif şartları taşımasına rağmen, sübjektif şartın mevcut olmadığı belirtilerek, hapis cezalarının infaz işlemelerinin devamına karar verildiği, yani sübjektif değerlendirme yapıldığı görülmektedir.

Buna göre, Anayasa Mahkemesinin yukarıda belirtilen iptal kararı sonrasında, inceleme konusu kısa süreli (beş ay) hapis cezalarına ilişkin olarak, CMK’nın 231’inci maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi veya 5237 sayılı TCK’nın 50’nci maddesi gereğince seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesi ya da TCK’nın 51’inci maddesi gereğince ertelenmesi imkanı doğmuş olması nedeniyle, takdir ve değerlendirmeye ihtiyaç gösteren bu hususların, Askeri Mahkemece duruşma açılıp, taraf teşkil edilmek suretiyle karara bağlanması gerekirken, duruşmasız işlere ait kararla değerlendirme yapılarak hüküm kurulmasının hukuka aykırı olduğu sonucuna varıldığından, Başsavcılığın itirazının kabulüne, Daire kararının ve duruşmasız işlere ait kararın kaldırılmasına karar verilmiştir. (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy