Askeri Yargıtay Daireler Kurulu 2012/94 Esas 2012/90 Karar
Karar Dilini Çevir:
AskeriYargıtay
Dairesi: Daireler Kurulu
Esas No: 2012/ 94
Karar No: 2012 / 90
Karar Tarihi: 28.06.2012

(1632 S. K. m. 100) (5237 S. K. m. 296) (353 S. K. m. 9, 12) (765 S. K. m. 304) (ANY. MAH. 15.03.2012 T 2011/30 E. 2012/36 K.)

Daire ile Başsavcılık arasında ortaya çıkan ve Daireler Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanıkların eylemlerinin ASCK’nın 100 ve devamı maddelerinde düzenlenen askeri isyan ve askeri isyana ön ayak olmak suçunu mu, yoksa 5237 sayılı TCK’nın 296’ncı maddesinde düzenlenen hükümlü ve tutukluların toplu olarak ayaklanması suçunu mu oluşturduğu, buna bağlı olarak yargılama görevinin Askeri Mahkemeye mi, Adliye Mahkemesine mi ait olduğunun belirlenmesine ilişkindir.

Daire; olay tarihinde tutuklu veya hükümlü de olsalar askeri şahıs oldukları hususunda şüphe bulunmayan sanıkların, arkadaşları J.ErE.Ç.’nin pansumana götürülmesine engel olmak için cezaevi gardiyanlarının, nöbetçi heyetinin ve Cezaevi Müdürünün ikaz ve müdahalelerine rağmen gürültü, patırtı ile alenen bir araya gelip, bağırmak, yangın çıkartmak, kapılara tekme ile vurmak, televizyon, masa ve sandalyeleri kırmak şeklindeki eylemlerinin ASCK’nın 100 ve devamı maddelerinde düzenlenen askeri isyan ve askeri isyana ön ayak olmak suçunu oluşturduğunu kabul ederken;

Başsavcılık; sanıkların eylemlerinin, Devletin zor kullanma (Hürriyetten yoksun bırakma) yetkisini zedelemeye veya ortadan kaldırmaya yönelik olduğunu, TCK’da düzenlenen hükümlü ve tutukluların ayaklanması suçunu oluşturduğunu, sanıklardan bazılarının halen, bazılarının suç tarihlerinde askerliğe elverişli olmadıklarını, yargılamanın Adliye Mahkemesinin görevine girdiğini, mahkumiyet hükümlerinin görev yönünden bozulması gerektiğini ileri sürerek Daire kararına itiraz etmiştir.

Dava dosyasındaki delillerden; hükümlü veya tutuklu olarak ...Komutanlığı Askeri Ceza ve Tutukevinde bulunan sanıkların, kendisini jiletle kesmek suretiyle yaralamasını müteakip tedavisi yapılan ancak ertesi gün pansumana gitmek istemeyen tutuklu J.Er E.Ç.’nin pansumana götürülmesine engel olmak amacıyla, B Bloktaki koğuşta kendilerini jiletleyip, malzemeleri kırıp dökmeleri ve yangın çıkararak cezaevine zarar vermeleri, A Blokta kalan tutukluları toplayarak isyan çıkacağını, herkesin bu isyana katılacağını, katılmayanlara da günlerini göstereceklerini söylemek, isyana katılmak istemeyen tutuklu ve hükümlüleri cebir ve tehdit kullanarak A Blok Yemekhanesinde toplamak, çeşitli kesici aletler kullanarak kendilerine zarar vermek, isyana katılmak istemeyen tutuklu ve hükümlülerin ellerine kaşık ve kepçe vererek, demir kapı ve masalara vurmaları ve bağırmaları için baskı yapmak, yemekhanede bulunan televizyon, masa, sandalye ve cezaevi pencerelerini kırmak, yemekhanede bulunan masa üzerine çıkarak “Savcı gelsin, biz terörist miyiz, yemeklerimiz soğuk geliyor” şeklinde pencereden dışarıya bağırmak şeklinde eylemleri işledikleri anlaşılmakta olup, bu konuda Daire ile Başsavcılık arasında bir uyuşmazlık da bulunmamaktadır.

Askeri Yargıtay Daireler Kurulunun 21.01.2010 tarihli ve 2010/2-2 sayılı kararında da belirtildiği üzere;

Sanıkların eylemleriyle ilgili olabilecek tutuklu veya hükümlülerin toplu olarak ayaklanması suçu ve askeri isyan suçunun unsurlarının incelenmesinde yarar bulunmaktadır.

ASCK’nın 100’üncü maddesinde askeri isyan suçu birden ziyade askeri şahsın gürültü, patırtı ile veya alenen toplanarak bir amire veya mafevke itaatsizliğe veya mukavemet veya fiilen taarruza birlikte kalkışmaları şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanıma göre; iki veya daha ziyade askeri şahsın, gürültü ve patırtı ile alenen toplanarak müşterek bir kast ve arzu içerisinde bir amire veya üste itaatsizliğe veya mukavemete veya fiilen taarruza birlikte teşebbüs etmeleri, suçun oluşumu için zorunlu unsurlardır. İtaatsizlik, mukavemet veya fiilen taarruz amacına yönelik anlaşma veya birleşme önceden olabileceği gibi sonra da gerçekleşebilir. Ancak, bu amaca yönelik ortak arzu ve kastın haricen anlaşılabilir olması da gerekir (Rıfat TAŞKIN, ASCK Şerhi, 8’inci Bası, Sayfa 187-190; Askeri Yargıtay Daireler Kurulunun 19.09.1996 tarihli, 1996/126-119; 05.03.1998 tarihli, 1998/36-37 E.K. sayılı kararları).

Askeri isyan suçu ASCK’nın Üçüncü Babındaki “Askeri İtaat ve İnkıyadı Bozan Suçlar” başlıklı Beşinci Faslında düzenlenmiştir. Maddenin bulunduğu fasıl ve düzenleniş şeklinden de anlaşılacağı üzere, madde ile korunmak istenen hukuki menfaat; bir amir veya üstün hiyerarşik yapı nedeniyle haiz olduğu emretme salahiyeti üstlük / amirlik nüfuzu ve otoritesidir. Maddede birden çok askeri şahsın bir amir veya mafevke yönelik olarak; itaatsizliğe veya mukavemet veya fiilen taarruza birlikte kalkışmaları şeklindeki eylemler askeri isyan suçu sayılarak cezai yaptırıma bağlanmıştır.

Mülga 765 sayılı TCK’nın 304’üncü maddesiyle düzenlenen cezaevi idaresine karşı ayaklanma suçu, 5237 sayılı TCK’nın 296’ncı maddesinde hükümlü veya tutukluların toplu olarak ayaklanması suçu adı altında düzenlenmiş olup, bu suçun oluşabilmesi için sanıkların hükümlü veya tutuklu olması, bunların toplu şekilde ayaklanması, ayaklanmanın üçten fazla kişi tarafından gerçekleştirilmesi ve suç kastıyla hareket edilmesi unsur olarak aranmaktadır.
Hükümlü veya tutukluların toplu olarak ayaklanması suçunda, Devletin egemenliğinin doğal uzantısı olan yargılama, cezalandırma ve cezayı infaz etme (zor kullanma) yetkileri koruma altına alınmış ve bu yetkilerin kullanılmasını engellemeye yönelik eylemler suç sayılarak cezai yaptırıma bağlanmıştır. TCK’nın 296’ncı maddesinde bir kişiye yönelik koruma değil, kurumsal bir otoriteye yönelik hukuk dışı eylemlerin cezalandırılması söz konusudur.

Askeri ceza ve tutukevinde tutuklu ve hükümlü olan sanıkların; meşru veya gayrimeşru bazı taleplerini karşılamaya yönelik olarak veya cezaevi idaresinin, kendilerince mevzuat dışı olarak gördükleri bazı uygulamalarına son vermek amacıyla giriştikleri eylemlerdeki tipiklik, bueylemlerin cezaevi idaresinde görevli personelin amirlik veya üstlük nüfuzlarına yönelik olmayıp, cezalarının infaz edilmekte olduğu kurumsal yapıya karşı itaatsizlik niteliğindedir.

Somut olayda, bir tutuklunun pansumana götürülmesini engellemekten bahisle sanıkların yangın çıkartmaları, kapıları tekmelemeleri, koğuştaki tutuklu ve hükümlüleri zorla toplayıp bağırtmaları, ellerine verdikleri malzemelerle gürültü çıkartmaları, pencereleri, televizyonu ve sandalyeleri kırmaları, nöbetçi heyeti tarafından kendilerine isyanı sona erdirmeleri yönünde yapılan müteaddit ikazlara rağmen “Savcı gelsin, biz terörist miyiz, yemeklerimiz soğuk geliyor” diyerek bağırmaları sabit olup, ayaklanmadan önce bazı sanıkların “isyan ettikten sonra her şey düzeliyor, rahat ediliyor, tektip kıyafet giyilmiyor, cezaevi müdürü de adam ediliyor, gardiyanlar içeri giremiyor ve yemekler düzeliyor” gibi sözler kullanarak diğer tutuklu ve hükümlüleri isyana teşvik etmeleri, cezaevi personelinin amirlik veya üstlük nüfuzlarına karşı değil, askerlik hizmet ve gereklerinin dışında olan hükümlülük veya tutukluluk sıfatlarından kaynaklanıp; cezaların infaz edilmekte olduğu kurumsal yapıya ve işleyişine yönelik olması nedeniyle, eylemlerinin; toplu olarak ayaklanma suçunu oluşturduğu sonucuna varılmıştır.

Kurulumuzca, sanıklarının eylemlerinin vasfının belirlenmesinden sonra görev konusunun incelenmesine geçilmiştir.

353 sayılı Kanun’un “Genel görev” başlıklı 9’uncu maddesi; “Askeri mahkemeler kanunlarda aksi yazılı olmadıkça, asker kişilerin askeri olan suçları ile, bunların asker kişiler aleyhine veya askeri mahallerde yahut askerlik hizmet ve görevleri ile ilgili işledikleri suçlara ait davalara bakmakla görevlidirler.” hükmünü içermektedir. (12.9.2010 tarihindeki referandumla kabul edilerek yürürlüğe giren 7.5.2010 tarihli ve 5982 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'un 15’inci maddesiyle, Anayasa’nın 145’inci maddesinin birinci fıkrasında yapılan değişiklikle, 353 sayılı Kanun'un 9’uncu maddesindeki asker kişilerin askeri mahalde işledikleri suçlarla ilgili yargılama yapma görevinin askeri mahkemelere ait olduğuna ilişkin kısmı, üst norm niteliğindeki Anayasa hükmü ile örtülü (zımni) olarak kaldırılmış; Anayasa Mahkemesinin 26.6.2012 tarihli ve 28335 sayılı ResmiGazete’de yayımlanan 15.3.2012 tarihli ve 2011/30 Esas sayılı kararıyla da Anayasaya aykırı bulunarak iptal edilmiş bulunmaktadır.)

Sanıkların eylemlerine uyan TCK'nın 296’ncı maddesinde yazılı “hükümlü veya tutukluların ayaklanması” suçunun, askeri bir suçolmaması, asker kişiler aleyhine veya askerlik hizmet ve görevleriyle ilgili olarak işlenmemiş olması ve suçun askeri mahalde işlenmiş olması halinin de 353 sayılı Kanun’un 9’uncu maddesinde düzenlenen görev tanımı kapsamından çıkarılmış bulunması karşısında, sanıklarla ilgili davaya bakma görevi Askeri Yargı yerine ait olmadığı gibi; 353 sayılı Kanun’un 12’nci maddesi hükmüne göre, askeri mahkemelere ve adliye mahkemelerine tabi kişiler tarafından bir suçun müştereken işlenmesi halinde, eğer suç Askeri Ceza Kanununda yazılı olmayan bir suç ise sanıkların yargılanmalarının adliye mahkemelerine ait olması nedeniyle, kovuşturma aşamasında suç tarihlerini kapsayacak şekilde askerliğe elverişsiz olduğu, diğer bir ifadeyle suç tarihinde asker kişi olmadığının tespit edilmesi nedeniyle adliye mahkemelerine tabi olduğu anlaşılan sanık E.Ç. ile müştereken suç işlemiş olan asker kişi diğer tüm sanıklarla ilgili, unsurları ve cezası Türk Ceza Kanunu’nun 296’ncı maddesinde yazılı suçla ilgili davaya bakma görevinin, bu nedenle dahi Adli Yargı yerine ait olduğu sonucuna varıldığından; Başsavcılığının itirazının kabulü ile Daire kararının kaldırılmasına ve mahkumiyet hükümlerinin suç vasfına bağlı görev yönünden bozulmasına karar verilmiştir. (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy