Askeri Yargıtay Daireler Kurulu 2012/93 Esas 2012/94 Karar
Karar Dilini Çevir:
AskeriYargıtay
Dairesi: Daireler Kurulu
Esas No: 2012/ 93
Karar No: 2012 / 94
Karar Tarihi: 05.07.2012

(5271 S. K. m. 150, 151, 156, 188)

Daire ile Başsavcılık arasında ortaya çıkan ve Daireler Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın dava konusu eyleminin emre itaatsizlikte ısrar suçunu oluşturup oluşturmadığına ilişkin bulunmaktadır.

Daire; sanığın dava konusu eyleminin emre itaatsizlikte ısrar suçunu oluşturmadığını kabul etmiş ve beraat hükmünün onanmasına karar vermiş iken, Başsavcılık; emre itaatsizlikte ısrar suçunun oluştuğu görüşündedir.

Usul Yönünden İnceleme

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun;

149’uncu maddesinde, şüpheli veya sanığın soruşturmanın her aşamasında müdafiin yardımından yararlanabileceği;

150’nci maddesinde, şüpheli veya sanığın müdafi seçebilecek durumda olmadığını beyan etmesi ve istemesi halinde bir müdafi görevlendirileceği; müdafii bulunmayan şüpheli ve sanığın, çocuk, kendisini savunmayacak derecede malul, sağır ve dilsiz olması halinde veya alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmalarda istemi olmaksızın müdafi görevlendirileceği; zorunlu müdafilikle ilgili hususların çıkarılacak yönetmelikle düzenleneceği;

151’inci maddesinde; 150’nci madde hükmüne göre görevlendirilen müdafiin, duruşmada hazır bulunmaması, duruşmadan çekilmesi veya görevini yerine getirmekten kaçınması halinde, hakim veya mahkeme tarafından derhal başka bir müdafi görevlendirilmesi için gerekli işlemin yapılacağı; bu durumda oturumun ertelenmesine de karar verilebileceği;

156’ncı maddesinde; 150’nci maddede yazılı olan hallerde, müdafiin; soruşturma evresinde, ifadeyi alan merciin veya sorguyu yapan hakimin, kovuşturma evresinde, mahkemenin istemi üzerine ilgili yer barosu tarafından görevlendirileceği; şüpheli veya sanığın kendisinin sonradan müdafi seçmesi halinde, baro tarafından görevlendirilen avukatın görevinin sona ereceği;

188’inci maddesinde; Kanun'un zorunlu müdafiliği kabul ettiği hallerde müdafiin duruşmada hazır bulunmasının şart olduğu;

hüküm altına alınmıştır.

CMK’nın 19.12.2006 tarihinden önce yürürlükte olan 150’nci maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca, üst sınırı en az beş yıl hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada istem aranmaksızın müdafi atanması gerekmekte iken; 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun'un 21’inci maddesiyle aynı maddede yapılan değişiklikle, alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada istem aranmaksızın müdafi atanması zorunluluğu getirilmiştir.

Dava dosyası incelendiğinde; 29.06.2006 tarihli ve 5530 sayılı Kanunla 353 sayılı Kanunda yapılan değişiklikler üzerine, 12.10.2006 tarihinde yapılan duruşmada, emre itaatsizlikte ısrar, tehlikeli aletle üste fiilen taarruz, hizmet esnasında üste hakaret, üstü tehdit ve üste fiilen taarruz suçlarından dolayı müdafi bulunmasının zorunlu olduğu gerekçesiyle Edirne Barosu tarafından görevlendirilen Av. M.Ü.’nün müdafi olarak görevlendirildiği;

Av. M.ܒnün davadan çekilme isteminde bulunması ve daha sonra vefat etmesi üzerine, 26.02.2009 tarihinde yapılan duruşmada, Edirne Barosu tarafından Av. M.֒nün müdafi olarak görevlendirildiği;

Müdafi tarafından 02.02.2011 tarihinde faksla Askeri Mahkemeye gönderilen dilekçe ile, aynı gün başka mahkemelerdeki duruşmalara katılmak zorunda olduğundan bahisle 02.02.2011 tarihinde yapılacak duruşmaya katılamayacağının bildirildiği;

Askeri Mahkemece 02.02.2011 tarihinde müdafiin ve sanığın yokluğunda yapılan duruşmada; karar aşamasına gelinmiş olması ve davanın sürüncemede kalmaması amacıyla, müdafiin mazeretinin reddine karar verilerek yargılamaya devam edildiği; yazılı delillerin okunduğu, Askeri Savcının esas hakkındaki görüşünü bildirdiği ve sanığın savunması yerine geçmek üzere önceki ifadelerinin okunmasından sonra hüküm kurulduğu;

CMK’nın 151 ve 188’inci maddelerinin açık hükümlerine aykırı olarak, zorunlu müdafiin duruşmaya katılımı sağlanmadan hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır.

CMK’nın, gerek önceki, gerekse 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun'un 21’inci maddesiyle değiştirilmiş olan 150’nci maddesi hükümlerine göre, sanığın işlediği iddia olunan ASCK’nın 87/1’inci maddesinin ikinci cümlesi kapsamındaki emre itaatsizlikte ısrar suçundan dolayı zorunlu müdafi atanmasının gerekmediği düşüncesi haklı olarak akla gelmekte ise de; sanığın yargılandığı diğer suçlarla birlikte bu suç için de zorunlu müdafiin tayin edilmiş olması, sanığın zorunlu müdafii olduğu düşüncesinde olmasının doğallığı; 29.06.2006 tarihli ve 5530 sayılı Kanunla 353 sayılı Kanun’da yapılan değişiklikler sonrasında, CMK’nın 191 ve 147’nci maddelerindeki hakları kapsamında sanığa isteği halinde müdafi yardımından yararlanabileceğinin hatırlatılmamış olması nedenleriyle, savunma hakkının ihlal edildiğinde kuşku bulunmamaktadır.

Sanık hakkında beraat hükmü verilmiş ve bu hükmün sanık aleyhine Askeri Savcı tarafından temyiz edilmiş olması sebepleriyle, 353 sayılı Kanun’un 208’inci maddesinde yer alan: “Sanığın lehine olan hukuki kurallara aykırılık, sanığın aleyhine hükmün bozulması için askeri savcıya ve teşkilatında askeri mahkeme kurulan kıt'a komutanı veya askeri kurum amirine bir hak vermez” hükmü uyarınca, müdafi bulunmadan hüküm kurulmasının bozma sebebi olup olmayacağı hususunda yapılan tartışma sonunda; 353 sayılı Kanun’un 208’inci maddesiyle, sanık lehine olan kurallara aykırılık sebebine bağlı olarak sanık aleyhine hükmün temyiz edilmesinin ve bozulmasının engellenmek istendiği, halbuki dava konusu olayda beraat hükmünün mahkumiyet kararı verilmesi gerektiği gerekçesiyle temyiz edilmiş olduğu, bu hukuka aykırılığın bozma nedeni olarak kabul edilmemesi halinde davanın esasına geçilerek karar verilmesi gerektiği, bu takdirde yetersiz savunma olanaklarıyla yapılmış yargılamada toplanmış kanıtların değerlendirilmesi sonunda mahkumiyet kararı verilmesi gerektiğinin kabul edilebileceği, bunun da sanığın aleyhine sonuç doğuracağı, dolayısıyla başlangıçta belirlenmiş olan ve savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuran hukuka aykırılık nedeniyle hükmün bozulması gerektiği kabul edilmiştir.

Askeri Yargıtay Daireler Kurulunun; 22.04.2004 tarihli ve 2004/1167, 09.02.2006 tarihli ve 2006/26-30, 12.04.2007 tarihli ve 2007/24-28, 26.04.2012 tarihli ve 2012/61-58 sayılı kararlarıyla da; savunma hakkının kısıtlanması sebebiyle beraat hükümlerinin bozulması gerektiği kabul edilmiştir. (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy