Askeri Yargıtay Daireler Kurulu 2012/69 Esas 2012/69 Karar
Karar Dilini Çevir:
AskeriYargıtay
Dairesi: Daireler Kurulu
Esas No: 2012/ 69
Karar No: 2012 / 69
Karar Tarihi: 17.05.2012

(5271 S. K. m. 63, 147, 307) (353 S. K. Ek. m. 1)

Daire ile Askeri Mahkeme arasında ortaya çıkan ve Daireler Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; bozmaya uyan Askeri Mahkemenin, bozma kararında belirtilen bütün bozma sebeplerine göre işlem yapmasının gerekip gerekmediği ve sanıkların sorgularının usule uygun yapılıp yapılmadığına ilişkindir.

Daire; sanıklardan ikisinin sorgularının usulüne uygun yapılmadığını, ayrıca bozma kararına uyulduktan sonra, bozma kararında belirtilen bilirkişinin kovuşturma aşamasında dinlenilmesiyle ilgili bozma nedenine uyulmamasını usule aykırı kabul ederken;

Askeri Mahkeme; 31.03.2010 tarihli bozma kararında belirtilen hatalı/noksan hususlardan hatalı görülenlerin düzeltildiğini, noksanlıkların tamamlandığını, ancak bilirkişi dinlemeye gerek görülmediğini, sanıkların sorgularının hukuka uygun olarak yapıldığını kabul ederek; Dairenin 13.04.2011 tarihli ve 2011/359-353 sayılı bozma kararına direnerek, sanıklar hakkında beraat hükümleri vermiştir.

Beraat hükümlerinin direnme niteliğinde olduğu ve incelemenin Daireler Kurulunda yapılması gerektiği kabul edilerek, incelemeye geçilmiştir.

Dosyadaki delillerden; ... Ulş.Grnz.Hiz.Brl. mutfak bölümüne bağlı hamam kısmında çamaşırhane asıl sorumlusu olan mağdur P.Er C.K.’nin, 19.05.2008 tarihinde .Bölüğünün çarşaflarını yıkadıktan sonra, sıkma işlemine geçtiği sırada çamaşır sıkma makinesinin dengeli dönmemesi üzerine stop düğmesine bastığı, ancak dönmeye devam eden makinenin kapağını açarak ıslak çamaşırları sol eliyle içeri ittirmeye çalıştığı esnada sol elinin bilek hizasından ıslak çarşaflara dolandığı ve bilek hizasından koptuğu, bu olay nedeniyle, şüpheliler ...Ulş. Grnz.Hiz.Bl.K. Hv.Svn.Ütğm. S.B. ile 05.05.2008 tarihine kadar Mutfak Kısım Komutanlığı yapan Tnk.Kd.Üçvş. F.A. ve 05.05.2008 tarihinden sonra Mutfak Kısım Komutanı olan Tnk.Kd.Çvş. A.A.’nın çamaşırhanede mevcut çamaşır yıkama ve sıkma makinelerinin kapak emniyet sistemleri bozuk veya mevcut değil iken buna dair bir tedbir almamak ve bu eksikliği gidermemek suretiyle ihmal suretiyle görevi kötüye kullanmak suçunu işledikleri iddiasıyla haklarında, ASCK'nın 144’üncü maddesi delaletiyle TCK'nın 257/2’nci maddesi uyarınca ayrı ayrı cezalandırılmaları istemiyle kamu davaları açıldığı, sanıklar hakkında verilen beraat kararlarının, Askeri Yargıtay 1’inci Dairesince bozulmaları üzerine, bozma kararına uyularak yeniden yapılan yargılama sonunda yine beraat kararları verildiği, bu kararların Askeri Yargıtay 1’inci Dairesince tekrar usul yönünden bozulmaları üzerine, bozmaya uyulmayarak, Askeri Mahkemece sanıkların üzerlerine atılı ihmal suretiyle görevi kötüye kullanmak suçlarının unsurları itibarıyla oluşmadığı kabul edilerek, direnilmek suretiyle beraatlarına karar verildiği anlaşılmaktadır.

Dairenin bozma nedenlerinden birisi olan sanıklar Hv.Svn.Ütğm. S.B. ve Tnk.Kd.Üçvş. F.A.’nın sorgularının usule uygun yapılıp yapılmadığının incelenmesi;

CMK’nın, “İfade ve sorgu tarzı” başlıklı 147’nci maddesi “(1) Şüphelinin veya sanığın ifadesinin alınmasında veya sorguya çekilmesinde aşağıdaki hususlara uyulur:

a) Şüpheli veya sanığın kimliği saptanır. Şüpheli veya sanık, kimliğine ilişkin soruları doğru olarak cevaplandırmakla yükümlüdür.

b) Kendisine yüklenen suç anlatılır.

c) Müdafi seçme hakkının bulunduğu ve onun hukuki yardımından yararlanabileceği, müdafiin ifade veya sorgusunda hazır bulunabileceği, kendisine bildirilir. Müdafi seçecek durumda olmadığı ve bir müdafi yardımından faydalanmak istediği takdirde, kendisine baro tarafından bir müdafi görevlendirilir.

d) 95’inci madde hükmü saklı kalmak üzere, yakalanan kişinin yakınlarından istediğine yakalandığı derhal bildirilir.

e) Yüklenen suç hakkında açıklamada bulunmamasının kanuni hakkı olduğu söylenir. ...”,

“Duruşmanın başlaması” başlıklı 191’inci maddesi, “(1) Sanığın ve müdafiinin hazır bulunup bulunmadığı, çağrılmış tanık ve bilirkişilerin gelip gelmedikleri saptanarak duruşmaya başlanır. Sanık, duruşmaya bağsız olarak alınır. Mahkeme başkanı veya hakim, duruşmanın başladığını, iddianamenin kabulü kararını okuyarak açıklar.

(2) Tanıklar duruşma salonundan dışarı çıkarılırlar.

(3) Duruşmada, sırasıyla;

a) Sanığın açık kimliği saptanır, kişisel ve ekonomik durumu hakkında kendisinden bilgi alınır,

b) İddianame veya iddianame yerine geçen belge okunur,

c) Sanığa, yüklenen suç hakkında açıklamada bulunmamasının kanuni hakkı olduğu ve 147’nci maddede belirtilen diğer hakları bildirilir,

d) Sanık açıklamada bulunmaya hazır olduğunu bildirdiğinde, usulüne göre sorgusu yapılır.”,
“Sanığın önceki ifadesinin okunması” başlıklı 213’üncü maddesi “(1) Aralarında çelişki bulunması halinde; sanığın, hakim veya mahkeme huzurunda yaptığı açıklamalar ile Cumhuriyet savcısı tarafından alınan veya müdafiinin hazır bulunduğu kolluk ifadesine ilişkin tutanaklar duruşmada okunabilir.” şeklindedir.

Askeri Yargıtay Daireler Kurulunun 28.06.2007 tarihli ve 2007/8783 sayılı kararında da belirtildiği üzere;

353 sayılı Kanun’un 5530 sayılı Kanun ile değişik Ek 1’inci maddesinin atıfta bulunduğu CMK’nın “İfade ve sorgunun tarzı” başlıklı 147’nci maddesi gereğince sanığın sorguya çekilmesi sırasında, yasada öngörülen diğer hususların yanında kendisine yüklenen suçun anlatılacağı, yüklenen suçla ilgili açıklamada bulunmamasının yasal hakkı olduğunun söyleneceği, şüpheden kurtulması için somut delillerin toplanmasını isteyebileceğinin hatırlatılacağı ve kendisi aleyhine var olan şüphe nedenlerini ortadan kaldırmak ve lehine olan hususları ileri sürmek olanağının tanınacağı hüküm altına alınmış; “Duruşmanın başlaması” başlıklı 191/3-c maddesinde, bu hakların sanığa bildirileceği ve hazır olduğunu beyan ettiğinde sorguya çekileceği vurgulanmış olup; aynı zamanda savunma yönü de bulunan sorguya çekilmenin sanık için bir hak niteliğinde bulunduğu kuşkusuzdur. Sorgu sırasında sanığın dava konusu edilen iddia ve eylemlerle ilgili olarak anlatabileceği tüm hususlara olanak sağlanması gerekmekte olduğu gibi, yüklenen suçla ilgili açıklamada bulunmama hakkını (susma hakkını) kullandığına ilişkin olarak açık bir beyanda bulunmamışsa, maddi olayın aydınlatılması açısından mahkeme veya hakim tarafından yöneltilecek sorularla da iddiaya karşı beyanları saptanabilir.

Diğer taraftan; sorgu sırasında iddia konusu eylem ya da eylemlerle ilgili herhangi bir anlatımda bulunmaksızın, doğrudan soruşturma evresinde saptanan ifadesine atıfta bulunma veya soruşturma evresindeki ifadesi okunduğunda sadece onaylamakla yetinme hallerinde de yasanın öngördüğü anlamda bir sorgu yapıldığından söz etme olanağı bulunmamaktadır.

Somut olayda; kendilerine susma hakları hatırlatılan her iki sanık da susma hakkını kullandığına dair bir beyanda bulunmamışlar; 09.06.2010 tarihinde saptanan sorgularında;

1) Sanık Hv.Svn.Ütğm. S.B.’nin “Olayın üzerinden uzun zaman geçtiği için ayrıntılarını tam olarak hatırlamıyorum, soruşturma sırasında ayrıntılı savunma vermiştim. Savunmalarım aynen geçerlidir” şeklinde beyanda bulunması ile soruşturma aşamasında tespit edilen ifadesinin okunmasını müteakiben “Okuduğunuz ifadelerim doğrudur, tekrar ederim, suçlamayı kabul etmiyorum” dediği,

2) Sanık Tnk.Kd.Üçvş. F.A.’nın “Önceki savunmalarımın okunmasını talep ediyorum” şeklinde beyanda bulunması ile soruşturma aşamasında tespit edilen ifadesinin okunmasını müteakiben “Okuduğunuz ifadelerim doğrudur, tekrar ederim, suçlamayı kabul etmiyorum” dediği, görülmektedir.

Sanıkların suçlandıkları olayın oluş ve gelişimine ilişkin Askeri Mahkemede herhangi bir beyanda bulunmaksızın, soruşturma aşamasındaki ifadelerine atıfta bulunmaları, Askeri Mahkeme tarafından da iddia konusu eylemin aydınlatılması açısından hiçbir soru yöneltilmemiş olması karşısında usule uygun sorgu yapıldığından söz edilemeyeceği için, anılan sanıklar yönünden beraat hükümlerinin usul yönünden bozulmaları gerektiği sonucuna varılmıştır.

Diğer bir bozma nedeni olan kovuşturma aşamasında bilirkişi dinlenilmemesi hususunun incelenmesi;

Askeri Yargıtay Daireler Kurulunun 12.05.2011 tarihli ve 2011/4844 sayılı kararında da belirtildiği üzere;

5271 sayılı CMK’nın, “Davaya yeniden bakacak mahkemenin işlemleri” başlıklı 307’nci maddesinin üç ve dördüncü fıkralarında, “(3) Yargıtaydan verilen bozma kararına bölge adliye veya ilk derece mahkemesinin direnme hakkı vardır. Ancak, direnme üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen kararlara karşı direnilemez.

(4) Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 262’nci maddede gösterilen kimselerce temyiz edilmişse, yeniden verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamaz.” hükümleri yer almakta olup,

353 sayılı Kanun’un “Davaya yeniden bakacak askeri mahkemenin yetkisi” başlıklı 227’nci maddesinin bir, iki ve üçüncü fıkralarında da, “Askeri Yargıtay Dairelerince verilen bozma kararlarına askeri mahkemelerin, direnme hakları vardır.

Ancak, direnme üzerine Askeri Yargıtay Daireler Kurulunca verilen kararlara uymak zorunludur.

(Değişik üçüncü fıkra: 29.06.2006-5530/52 md.) Hüküm, yalnız sanık tarafından veya onun lehine askeri savcı veya teşkilatında askeri mahkeme kurulan kıt’a komutanı veya askeri kurum amiri veya 196’ncı maddede gösterilen kimselerce temyiz edilmiş ise, yeniden verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamaz.” şeklinde, benzer hükümler yer almaktadır.

Görüldüğü gibi Kanunda, askeri mahkemelerin, Askeri Yargıtay dairelerince verilen bozma kararlarına karşı direnme haklarının bulunduğu belirtilmiş, ancak bozma kararına uyulması ile ilgili bir kural konulmamış, sadece, direnme üzerine Askeri Yargıtay Daireler Kurulunca verilen kararlara uymak zorunluluğunun bulunduğu ve hüküm sanık aleyhine temyiz edilmemiş ise, yeniden verilecek hükmün, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacağı öngörülmüştür.

Mahkeme, bozma kararından sonra serbesttir. İster bozma kararına uyar, isterse direnir. Buna doktrinde, “bozmadan sonra serbestlik ilkesi” denilmektedir.

Uyma; mahkemenin, kararındaki hukuka aykırılıkları kabul ederek yeniden yargılamaya girişmesidir. Uyma kararı verilmesinin en önemli sonucu, önceki, yani bozulan kararın ortadan kalkması, hukuki geçerliliğini yitirmesidir. Mahkeme, bozma kararına uyar ise, bu takdirde “uymadan sonra serbestlik ilkesi” devreye girer. Bu ilke, uyma kararı veren mahkemenin, yeniden yapılacak yargılama sonunda vereceği hükümdeki serbestliği ifade eder. Mahkeme, yeniden yapılacak kovuşturma neticesinde, önceki kararın aynısını verebileceği gibi, kanunda belirtilen istisna dışında, öncekinden daha ağır veya daha hafif bir sonuca da ulaşabilir. Hatta sanıklar hakkındaki kararlar öncekiyle aynı veya farklı olabileceği gibi, aynı olmakla birlikte, sadece vasıflandırma bakımından farklı bir hüküm de verilebilir (Erdener YURTCAN: CMK Şerhi, 5. Bası, İstanbul 2008, s. 1017-1018; Yener ÜNVER-Hakan HAKERİ: Ceza Muhakemesi Hukuku, 3. Baskı, Ankara 2010, s. 790-791).

Uyma kararı veren mahkeme, hakikate en uygun ve en isabetli kararı vermek imkanına kural olarak sahip bulunmaktadır. Örneğin, uymadan sonra suçun unsurlarını değiştiren, eylemi suç olmaktan çıkartan veya cezayı azaltan bir kanun ya da af kanunu çıkabilir. Keza, dava zaman aşımı süresi dolmuş olabilir. Bu takdirde mahkemenin, yeni hukuki duruma göre karar vereceğinde kuşku bulunmamaktadır.

Mahkemenin bozmaya uyması, kanunda belirtilen istisna dışında, ne sanık bakımından kazanılmış bir hak doğurur, ne de mahkemeye bozmaya uygun karar verme mecburiyetini yükler. Mahkemenin, son kararı vereceği sırada görüşünde bir değişiklik meydana gelmiş olabilir. Bu değişiklik ya yine eski görüşün doğru görülmesi veya üçüncü bir görüşün benimsenmesi şeklinde ortaya çıkabilir. Bu hallerde mahkeme, bozma kararıyla bağlı olmaksızın, yeni görüşüne göre karar verebilmelidir (KUNTER-YENİSEY: Ceza Muhakemesi Hukuku, İkinci Kitap, 13. Bası, İstanbul 2005, s. 1245-1246).

CMK’nın “Bilirkişinin atanması” başlıklı 63’üncü maddesi, “... (1) Çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına resen, Cumhuriyet savcısının, katılanın, vekilinin, şüphelinin veya sanığın, müdafiinin veya kanuni temsilcinin istemi üzerine karar verilebilir. Ancak hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözülmesi olanaklı konularda bilirkişi dinlenemez.

(2) Bilirkişi atanması ve gerekçe gösterilerek sayısının birden çok olarak saptanması, hakim veya mahkemeye aittir. Birden çok bilirkişi atanmasına ilişkin istemler reddedildiğinde de aynı biçimde karar verilir.

(3) Soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı da bu maddede gösterilen yetkileri kullanabilir. ...”,

“Duruşmada bilirkişinin açıklaması” başlıklı 68’inci maddesi “... (1) Mahkeme, her zaman bilirkişinin duruşmada dinlenmesine karar verebileceği gibi, ilgililerden birinin istemesi halinde de açıklamalarda bulunmak üzere duruşmaya çağırabilir.

(2) Yaptıkları açıklamalardan sonra mahkeme başkanı veya hakim, çekilmelerine izin vermedikçe, bilirkişiler duruşma salonunda kalırlar; ancak salona teker teker alınıp birbirinden ayrı olarak dinlenmeleri zorunlu değildir.

(3) Cumhuriyet savcısının, katılanın, vekilinin, şüphelinin veya sanığın, müdafiin veya kanuni temsilcinin istemi üzerine bilimsel mütalaa hazırlayan uzmanın duruşmada dinlenmesi hususunda da yukarıdaki fıkralar hükümleri uygulanır. ... ” şeklinde düzenlenmiştir.

Somut olaya bakıldığında; Askeri Mahkemece bozmadan sonra yapılan 09.06.2010 tarihli duruşmada “bozma ilamına uyulmasına” karar verildikten sonra, bozma ilamında belirtilen hususlardan; sanıkların, tanıkların ve mağdurun ifadelerinin tespit edildiği, Askeri Savcıdan okunan belgelere karşı diyeceklerinin sorulduğu, esas hakkındaki mütalaasının alındığı, ancak soruşturma aşamasında Askeri Savcı tarafından görüşü alınan bilirkişinin duruşmada dinlenilmediği görülmektedir.

Böylece, Askeri Mahkeme bozma nedenlerinden bir kısmına uymuş, fakat birisine uymamıştır. Mahkemelerin bozma kararında belirtilen gerekçelerden bir kısmına uyma bir kısmına ise uymama hakları bulunmaktadır.

Bu kapsamda, Askeri Mahkeme soruşturma aşamasında görüşüne başvurulan bilirkişinin kovuşturma aşamasında dinlenmesine karar verilebileceği gibi gerek görmediği durumda duruşmaya çağırmayabilecektir. Ancak, çözümü uzmanlık gerektiren, özel veya teknik bilgiye ihtiyaç duyulan hallerde bilirkişi dinlenmesine karar verilmesi gerekmektedir. Bunun yapılmaması, hükmü etkileyecek nitelikte hukuka aykırılık olup, bozma nedenidir.

Mağdur Er C.K.’nin elinden yaralanması olayı ile ilgili olarak; sanıkların objektif ve somut tedbirleri alıp almadıkları, çamaşır makinesinin emniyet kilit sisteminin niye bulunmadığı, sanıkların görevlerinin ne olduğu ve eylemlerinin sonucu ile mağdurun yararlanması arasında illiyet bağı bulunup bulunmadığı hususları; çözümü uzmanlık gerektiren, özel ve teknik bilgiye ihtiyaç duyulan hususlar olarak görüldüğünden, bu konularda deneyim sahibi bir bilirkişi heyeti teşkil edilerek, görüşüne başvurulmaması noksanlık olarak görülmüştür. Aynı zamanda, mağdurun yaralandığı makinenin bakımını da yapan ve Askeri Savcılık tarafından bilirkişi olarak görüşüne başvurulan E.E.’nin, makinelerin daha önce bakımlarını yapmış bir kişi olması nedeniyle olayı açıklayabilecek konumda olduğu ve olayla ilgisinin bulunabileceği de göz önüne alınarak, sadece teknik konularla ilgili tanık olarak dinlenmesinin uygun olacağı sonucuna varıldığından; Askeri Savcının temyizine atfen ve resen tüm beraat hükümlerinin bozulmalarına karar verilmiştir. (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy