Askeri Yargıtay Daireler Kurulu 2012/53 Esas 2012/52 Karar
Karar Dilini Çevir:
AskeriYargıtay
Dairesi: Daireler Kurulu
Esas No: 2012/ 53
Karar No: 2012 / 52
Karar Tarihi: 19.04.2012

(2709 S. K. m. 36, 90) (5271 S. K. m. 147, 150, 324, 325) (353 S. K. m. 256, Ek. m. 1) (5320 S. K. m. 13) (AYDK 21.02.2008 T. 2008/20 E. 2008/20 K.) (AYDK 04.03.2010 T. 2010/26 E. 2010/20 K.)

Daire ile Başsavcılık arasında ortaya çıkan ve Daireler Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; istinabe suretiyle sorgu ve savunması tespit edilen sanığa, müdafi seçme imkanı olmadığı takdirde isteği halinde kendisine Baro tarafından müdafi görevlendirileceği anlatılırken, görevlendirilecek müdafii ücretinin haksız çıkması halinde kendisinden isteneceğinin bildirilmiş olmasının, savunma hakkını kısıtlayıp kısıtlamadığına ve usul yönünden hukuka aykırı olup olmadığına ilişkindir.

Daire; sanığa, müdafi talebi halinde kendisine Baro tarafından bir müdafi görevlendirilebileceği, istenecek müdafie yapılacak ödemenin yargılama giderlerinden sayılacağı ve mahkumiyeti halinde kendisinden tahsil edileceği hususlarının hatırlatılmasının savunma hakkını kısıtlamadığını, bu nedenle, usule aykırılığın söz konusu olmadığını kabul ederken;

Başsavcılık; sanığa, mahkumiyeti halinde müdafie yapılacak ödemenin kendisinden tahsil edileceği vurgulanarak müdafi isteme hakkının bildirilmesinin, 353 sayılı Kanun’un 256’ncı maddesine aykırılık teşkil ettiğini ve savunma hakkının kısıtlanmasına neden olduğunu ileri sürerek, Daire kararına itiraz etmiştir.

Dava dosyasındaki delillerden; 17.12.2010 tarihinde Ömerli Asliye Ceza Mahkemesi tarafından istinabe suretiyle sorgusu tespit edilen sanığa, müdafii seçme olanağı olmadığı takdirde kendisine Baro tarafından müdafii görevlendirilebileceği, görevlendirilecek müdafiinin ücretinin, haksız çıkması halinde kendisinden isteneceği şeklinde açıklamada bulunulduğu, sanığın, müdafi talep etmediğini ve savunmasını kendisinin yapacağını beyan etmesi üzerine sorgu ve savunmasının tespit edildiği anlaşılmaktadır.

Öncelikle konuya ilişkin mevzuattaki düzenlemelere bakıldığında;

1.6.2005tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK’nın 5560 sayılı Kanun’la değişik “Müdafiin görevlendirilmesi” başlıklı 150’nci maddesinde;

“(1) Şüpheli veya sanıktan kendisine bir müdafi seçmesi istenir. Şüpheli veya sanık müdafi seçebilecek durumda olmadığını beyan ederse, istemi halinde bir müdafi görevlendirilir.

(2) Müdafi bulunmayan şüpheli veya sanık; çocuk, kendisini savunamayacak derecede malul veya sağır ve dilsiz ise, istemi aranmaksızın bir müdafi görevlendirilir.

(3) Alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada ikinci fıkra hükmü uygulanır.

(4) Zorunlu müdafilikle ilgili diğer hususlar, Türkiye Barolar Birliğinin görüşü alınarak çıkarılacak Yönetmelikte gösterilir.”;

“Yargılama giderleri” başlıklı 324’üncü maddesinin birinci fıkrasında, “Harçlar ve tarifesine göre ödenmesi gereken avukatlık ücretleri ile soruşturma ve kovuşturma evrelerinde yargılamanın yürütülmesi amacıyla Devlet Hazinesinden yapılan her türlü harcamalar ve taraflarca yapılan ödemeler yargılama giderleridir.”;

“Sanığın yükümlülüğü” başlıklı 325’inci maddesinin birinci fıkrasında, “Cezaya veya güvenlik tedbirine mahkum edilmesi halinde, bütün yargılama giderleri sanığa yüklenir.”;

Hükümlerinin yer aldığı görülmektedir.

5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un “Müdafi, vekil ve uzlaştırıcı ücreti” başlıklı 13’üncü maddesinin birinci fıkrası, “Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince, soruşturma ve kovuşturma makamlarının istemi üzerine Baro tarafından görevlendirilen müdafi ve vekile, görevin ifasından doğan masraflar hariç avukatlık ücret tarifesinden ayrık olarak bu tarifenin hazırlanış usulüne göre tespit edilecek ücret ödenir. İleride yargılamagiderleri ile mahkum olan sanıklardan müdafi ve vekile ödenen ücreti ödeyebilecek durumda olanlara Türkiye Barolar Birliğinin rücu hakkı saklıdır.” şeklinde iken;

19.12.2006tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun’la, “Müdafi ve vekil ücreti” başlığı altında, “Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince soruşturma ve kovuşturma makamlarının istemi üzerine Baro tarafından görevlendirilen müdafi ve vekile, avukatlık ücret tarifesinden ayrık olarak, Türkiye Barolar Birliğinin görüşü de alınarak Adalet ve Maliye bakanlıkları tarafından birlikte tespit edilecek ücret, Adalet Bakanlığı bütçesinde bu amaçla yer alan ödenekten ödenir. Bu ücret, yargılama giderlerinden sayılır.” şeklinde değiştirilmiştir.

353 sayılı Yasanın (5530 sayılı Kanun ile değişik ve 5.10.2006 tarihinde yürürlüğe girmiş olan) Ek 1’inci Maddesine göre; “Bu kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde, Ceza Muhakemesi Kanununun adli kontrole ilişkin 109 ila 115, değerlendirme raporu yetkisine ilişkin 166 ve istinafa ilişkin 272 ila 285’nci maddeleri hükümleri hariç olmak üzere, diğer hükümleri askeri yargıda da uygulanır.”

353 sayılı Yasanın “Yargılama giderleri” başlığını taşıyan 256’ncı maddesinde “Askeri Mahkemelerde görülecek davaların ve askeri makamlar aracılığı ile uygulanacak cezaların giderlerinin Milli Savunma Bakanlığı bütçesinden ödeneceği” kabul edilmiştir. Bir başka anlatım ile yargılama giderleri ile cezanın infazı için yapılacak harcamaların Milli Savunma Bakanlığı bütçesinden karşılanacağı düzenlenmiştir.

Görüldüğü gibi askeri yargı sisteminde yargılama giderlerinin karşılanma biçimi özel olarak 353 sayılı Yasada düzenlendiği için bu konuda Ceza Muhakemesi Kanunu ile Yönetmelik hükümlerinin uygulanamayacağı ortaya çıkmaktadır.

Askeri Yargıtay Daireler Kurulunun 30.06.2011 tarihli ve 2011/73-71 sayılı kararında da belirtildiği üzere;

353 sayılı Kanun’un 5530 sayılı Kanun’la değişik Ek 1’inci maddesi ile yapılan atıf, 5271 sayılı CMK’nın 150’nci maddesinin tamamını ve bu maddenin dördüncü fıkrasına göre çıkartılan Yönetmelik hükümlerini de kapsamakla birlikte; askeri mahkemece tutulan müdafie tarifesine göre Devlet Hazinesinden ücret verileceğine ve hükümlüye Hazinenin rücu hakkının bulunduğuna ilişkin düzenleme içeren 92’nci maddesi 5530 sayılı Kanunla yürürlükten kaldırılırken yerine özel bir düzenleme getirilmediğinden, yargılama giderleri konusunda yürürlükte kalan tek hüküm, Kanun’un 256’ncı maddesidir.

Müdafiye yapılacak ödemenin niteliği, yani yargılama gideri sayılıp sayılmayacağı hususunda 353 sayılı Kanun’da bir düzenlemebulunmamakla birlikte, Ek 1’inci maddenin atfı ve 5271 sayılı CMK’nın 324 ile 5320 sayılı Kanun’un 13’üncü maddelerinin açık hükümleri karşısında, sanığın istemi üzerine Baro tarafından görevlendirilen müdafie ödenecek ücretin de yargılama giderlerinden olduğu konusunda kuşku bulunmamaktadır.

Ancak, 353 sayılı Kanun’un 5530 sayılı Kanun’la değişik Ek 1’inci maddesinde 5271 sayılı CMK’ya atıf yapılırken, istisna tutulan maddeleri dışındaki hükümlerinin, ancak “aksine hüküm bulunmayan hallerde” askeri yargıda da uygulanacağı belirtilmiştir.

Ek 1’inci maddedeki düzenlemeden sonra 353 sayılı Kanun’un 256’ncı maddesini yürürlükten kaldıran bir değişiklik yapılmadığından ve askeri mahkemelerde görülecek davaların giderlerinin karşılanma biçimi özel olarak bu maddede düzenlendiğinden, bu konuda 5271 sayılı CMK ve Yönetmelik hükümlerinin uygulanması ve müdafi tayin edilmesi halinde, müdafie yapılacak ödemeden ileride mahkumiyetine karar verilecek olması durumunda sanığın sorumlu tutulması mümkün değildir.

Bu nedenlerle, “suçlu bulunması halinde Yönetmelik gereğince avukatlık ücretinin kendisinden tahsil edileceği” vurgulanarak müdafi isteme hakkının sanığa bildirilme yöntemi ve şekli, 353 sayılı Kanun’un 256’ncı maddesine açıkça aykırılık teşkil etmektedir.

Ayrıca konuya, vazgeçilemez ve göz ardı edilemez nitelikteki savunma hakkı ve daha geniş manada da adil yargılanma hakkı kapsamında yaklaşılması ve çözümün savunma hakkına ait düzenlemelerde aranması zorunluluğu da bulunmaktadır.

Anayasa’nın 36’ncı maddesine göre; "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. "

Anayasa’nın 90’ıncı maddesi gereğince bir iç hukuk normu haline gelen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin "Adil yargılanma hakkını" düzenleyen 6’ncı maddesinin üçüncü fıkrasının (c) bendine göre de; her sanık, “Kendi kendini savunmak veya kendi seçeceği bir avukatın veya eğer avukat tutmak için mali olanaklardan yoksunsa ve adaletin selameti gerektiriyorsa, mahkemece görevlendirilecek bir avukatın para ödemeksizin yardımından yararlanabilmek" hakkına sahiptir.

“İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme”, temel hak ve özgürlüklere ilişkin evrensel hukuk ilkelerini asgari düzeyde düzenlemekte olup, bunun ötesinde düzenleme yapılması sözleşmeye bağlı devletlerin takdirindedir. Bu kapsamda, 353 sayılı Kanun’un 256’ncı maddesinde, “mali olanaklardan yoksun olma” veya“ücretli/ücretsiz” vb. gibi ayrım yapılmadan, askeri mahkemelerde yargılanan herkes için yargılanma giderinin Milli Savunma Bakanlığı bütçesinden karşılanacağı düzenlenmiş olup, bu husus İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin düzenlemesine göre, sanıkların daha lehine olduğu için, uygulamasının Sözleşmeye aykırı olmayacağı açıktır.

Daire kararında, Askeri Yargıtay Daireler Kurulunun 21.02.2008 tarihli, 2008/20-20 Esas ve Karar sayılı kararı emsal gösterilmiş ise de; söz konusu kararda, 5271 sayılı CMK’nın 147’nci maddesinde belirtilen haklarının hatırlatılmasını müteakip sanığın müdafi talep etmesi üzerine Askeri Mahkemece, Barodan müdafi görevlendirilmesi istenilerek duruşmanın ertelendiği, ancak Baro tarafından görevlendirilen müdafiin, mazeret bildirerek duruşmaya katılmadığı, mazereti kabul edilerek duruşmanın ertelendiği, bir sonraki duruşmaya da katılmaması üzerine söz alan sanığın, hem müdafiin duruşmalara gelmemesi hem de mahkum olması halinde müdafi ücretini kendisinin karşılaması gerektiği için müdafi talebinden vazgeçtiğini ve savunmasını yapacağını beyan etmesi nedeniyle, anılan olay inceleme konusu uyuşmazlık ile örtüşmemektedir.

Açıklanan nedenlerle; 17.12.2010 tarihinde istinabe suretiyle sorgu ve savunmasının tespiti sırasında sanığa, 5271 sayılı CMK’nın 147’nci maddesinde düzenlenen hakları anlatılırken, müdafi seçme hakkının olduğu, müdafi seçecek durumda olmadığı takdirde kendisine Baro tarafından müdafii görevlendirileceği, ancak görevlendirilecek müdafii ücretinin, suçlu bulunması halinde kendisinden tahsil edileceğinin bildirilmiş olmasının; askeri mahkemelerde görülecek davaların giderlerinin Milli Savunma Bakanlığı bütçesinden ödeneceğine ilişkin ve yargılanan kişiler arasında herhangi bir ayrım yapmayan 353 sayılı Kanun’un 256’ncı maddesine aykırı olan ifadenin, sanığın müdafi yardımından yararlanma iradesini olumsuz yönde etkileyici ve savunma hakkını kısıtlayıcı nitelikte olduğu sonucuna varıldığından; Başsavcılık itirazının kabulü ile, Daire kararının kaldırılmasına ve mahkumiyet hükmünün, usul yönünden bozulmasına karar verilmiştir (Askeri Yargıtay Daireler Kurulunun 02.06.2011 tarihli ve 2011/61-52;30.06.2011tarihli ve 2011/73-71; 04.03.2010 tarihli ve 2010/40-22;04.03.2010tarihli ve 2010/26-20 sayılı kararları da bu yöndedir). (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy