Askeri Yargıtay Daireler Kurulu 2012/48 Esas 2012/43 Karar
Karar Dilini Çevir:
AskeriYargıtay
Dairesi: Daireler Kurulu
Esas No: 2012/ 48
Karar No: 2012 / 43
Karar Tarihi: 12.04.2012

(2709 S. K. m. 36) (5271 S. K. m. 147, 149, 150, 151, 156)

Daire ile Başsavcılık arasında ortaya çıkan ve Daireler Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; CMK’nın 150’nci maddesi uyarınca tayin edilen müdafiin yokluğunda hüküm kurulmasının, savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde hukuka kesin aykırılık olup olmadığına ilişkin bulunmaktadır.

Daire; bu hukuka aykırılığın nispi olduğunu ve bozmayı gerektirmediğini kabul etmişken; Başsavcılık; savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde mutlak bozma sebebi olduğu görüşündedir.

Uyuşmazlığın çözümü için yargılamanın gelişimi ve müdafi ile ilgili hükümlerin incelenmesi gerekmektedir.

Yargılamanın gelişimi

Dosya içeriğine göre; Osmaniye’deki Birliğinde askerlik görevini yapmakta olan sanık hakkında, 6’ncı Kolordu Komutanlığı Askeri Savcılığının 27.09.2007 tarihli iddianamesiyle mehil içi firar suçunu işlediğinden bahisle kamu davası açıldığı; 03.10.2007 tarihinde iddianamenin kabulüne karar verildiği, 17.12.2007 tarihinde yargılamaya başlanıldığı, yoklama ve kimlik tespitinin yapılmasından sonra sanığa CMK’nın 147’nci maddesindeki haklarının hatırlatıldığı, sanığın avukat istemediğini beyan ettiği, iddianamenin okunmasından sonra sanığın sorgusunun yapıldığı ve eksik hususların tamamlanması için duruşmanın ileri bir tarihe ertelendiği, daha sonraki duruşmalarda sanığın hazır bulundurulmadığı ve Birlik Komutanlığınca, sanığın 24.1.2008 tarihinde firar etmiş olduğunun bildirildiği;

Bu yargılama devam etmekte iken, 6’ncı Kolordu Komutanlığı Askeri Savcılığının 14.07.2008 tarihli ve 2008/471-540 sayılı iddianamesi ile; sanığın 24.11.2007-12.12.2007 tarihleri arasında izin süresini geçirmek suçunu işlediği iddiasıyla kamu davası açıldığı, 16.07.2008 tarihinde iddianamenin kabulüne karar verildiği, 21.07.2008 tarihli tensip tutanağı ile bu dava ile mehil içi firar suçundan görülmekte olan davanın birleştirildiği; 18.08.2008 tarihinde sanık hakkında yakalama emri çıkarılmasına karar verildiği ve 25.08.2008 tarihinde yakalama emri çıkarıldığı; başka suçtan Ümraniye E Tipi Kapalı Cezaevinde hükümlü olarak bulunduğu belirlenen sanığın 11.03.2009 tarihinde sevk için tutuklanmasına karar verildiği, 31.03.2009 tarihinde infazı yapılmakta olan cezasından bihakkın tahliye edildiği; 03.06.2009 tarihinde askeri mahkemeye sevk edildiği, CMK’nın 150’inci maddesi uyarınca Askeri Mahkemenin isteği üzerine Adana Barosu tarafından müdafi olarak görevlendirilen Av. S.D.’nin katılımıyla 03.06.2009 tarihinde yapılan duruşmada; sanığa 14.07.2008 tarihli iddianamenin tebliğ edildiği, CMK’nın 176, 147 ve 191’inci maddesindeki haklarının anlatıldığı, sanığın savunmasını müdafii yardımıyla yapacağını bildirmesi üzerine sorgu ve savunmasının belirlendiği, vicahen tutuklanmasına karar verildiği ve duruşmanın ertelendiği; 05.06.2009 tarihinde yapılan duruşmaya sanığın ve müdafiin katıldığı, duruşma sonunda, duruşmalardan bağışık tutulma isteminde bulunmuş olan sanığın tahliyesine karar verildiği, müdafiin, 19.08.2009 tarihinde yapılacak duruşmaya katılamayacağına ilişkin mazeret dilekçesi gönderdiği;

21.10.2009 tarihinde yapılacak duruşma gününün, 28.08.2009 tarihinde, müdafie usulüne uygun olarak tebliğ edildiği, müdafiin 21.10.2009 tarihindeki duruşmaya da katılmadığı, bu tarihte, sanığın ve müdafiin yokluğunda yapılan yargılamada hüküm kurulduğu; gerekçeli hükmün müdafie 26.01.2010 tarihinde tebliğ edildiği, müdafiin temyiz isteminde bulunmadığı; Maltepe Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olduğu belirlenen sanığın temyiz isteminde bulunduğu;

Anlaşılmaktadır.

Zorunlu Müdafi Konusunun İncelenmesi

Anayasa’nın 36’ncı maddesinde, herkesin meşru vasıta ve yollardan yararlanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak

iddia, savunma ve adil yargılanma hakkına sahip olduğu hüküm altına alınmış; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Adil yargılanma hakkı” başlığı altındaki 6’ncı maddesinde, diğer haklar yanında;

- Savunma hazırlamak için gerekli zamana ve kolaylıklara sahip olmak,

- Kendi kendini savunmak,

- Kendi seçeceği bir avukatın yardımından yararlanmak,

- Eğer avukat tutmak için mali olanaklardan yoksunsa ve adaletin selameti gerektiriyorsa mahkemece görevlendirilecek bir avukatın para ödemeksizin yardımından yararlanabilmek,

haklarının, sanıklara tanınması gereken en az haklar kapsamında olduğu açıkça ifade edilmiştir.

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun;

149’uncu maddesinde, şüpheli veya sanığın soruşturmanın her aşamasında müdafiin yardımından yararlanabileceği;

150’nci maddesinde, şüpheli veya sanığın müdafi seçebilecek durumda olmadığını beyan etmesi ve istemesi halinde bir müdafi görevlendirileceği; müdafii bulunmayan şüpheli ve sanığın, çocuk, kendisini savunmayacak derecede malul, sağır ve dilsiz olması halinde veya alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmalarda istemi olmaksızın müdafi görevlendirileceği; zorunlu müdafilikle ilgili hususların çıkarılacak yönetmelikle düzenleneceği;

151’inci maddesinde; 150’nci madde hükmüne göre görevlendirilen müdafiin, duruşmada hazır bulunmaması, duruşmadan çekilmesi veya görevini yerine getirmekten kaçınması halinde, hakim veya mahkeme tarafından derhal başka bir müdafi görevlendirilmesi için gerekli işlemin yapılacağı; bu durumda oturumun ertelenmesine de karar verilebileceği;

156’ncı maddesinde; 150’nci maddede yazılı olan hallerde, müdafiin; soruşturma evresinde, ifadeyi alan merciin veya sorguyu yapan hakimin, kovuşturma evresinde, mahkemenin istemi üzerine ilgili yer barosu tarafından görevlendirileceği; şüpheli veya sanığın kendisinin sonradan müdafi seçmesi halinde, baro tarafından görevlendirilen avukatın görevinin sona ereceği;

188’inci maddesinde; Kanun'un zorunlu müdafiliği kabul ettiği hallerde müdafiin duruşmada hazır bulunmasının şart olduğu;

hüküm altına alınmıştır.

CMK’nın 150/4’üncü maddesine dayanılarak çıkarılan Ceza Muhakemesi Kanunu Gereğince Müdafi ve Vekillerin Görevlendirilmeleri ile Yapılacak Ödemelerin Usul ve Esaslarına İlişkin Yönetmelik’in 6’ncı maddesinde; soruşturma evresinde görevlendirilmiş olan müdafi veya vekilin, engel bulunmadığı takdirde kovuşturma evresinde de öncelikle görevlendirileceği, 7’nci maddesinde; müdafiin görevinin, soruşturma evresinde, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kesinleşmesi, yetkisizlik veya görevsizlik kararı, kamu davası açılması halinde iddianamenin kabulü kararı verilmesi hallerinde; kovuşturma evresinde ise, yargılamanın yapıldığı il veya ilçe dışında yargılamayı gerektirir görevsizlik veya yetkisizlik kararı, esasa ilişkin hükmün kesinleşmesi ya da davanın nakline karar verilmesi ile sona ereceği düzenlenmiş bulunmaktadır.

Değerlendirme

Bu düzenlemeler kapsamında; kovuşturma aşamasında zorunlu müdafi olarak görevlendirilmiş olan ve bu görevinin devam ettiğinde kuşku bulunmayan müdafiin, duruşmalara mutlaka katılması ve görevlerini aksatmadan yerine getirmesi gerektiğinde kuşku bulunmamaktadır.

Duruşmalara katılmayan veya görevlerini yerine getirmediği belirlenen müdafiin yerine derhal başka bir müdafi görevlendirilmesi, gerektiği takdirde bu maksatla duruşmanın ertelenmesi ve her halükarda zorunlu müdafiin katılımıyla yargılama yapılması ve hüküm kurulması gerekmektedir.
Zorunlu müdafiin görevini gerektiği şekilde yerine getirmemiş veya getirememiş olmasının, gerek isteğe bağlı olarak, gerek kanuni zorunluluğun bir sonucu olarak müdafi yardımından yararlanması gereken kişilerin savunmasız kalmaları sonucunu doğurması, hiçbir şekilde kabul edilebilecek bir husus değildir.

Dolayısıyla, her ne sebeple olursa olsun, zorunlu olarak görevlendirilmiş müdafiin katılımı olmaksızın yargılama yapılarak hüküm kurulması, savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde hukuka kesin aykırılık teşkil etmektedir.

Askeri Yargıtay Daireler Kurulunun 31.03.2011 tarihli ve 2011/3229 sayılı kararı da bu doğrultudadır. (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy