Askeri Yargıtay Daireler Kurulu 2012/41 Esas 2012/41 Karar
Karar Dilini Çevir:
AskeriYargıtay
Dairesi: Daireler Kurulu
Esas No: 2012/ 41
Karar No: 2012 / 41
Karar Tarihi: 22.03.2012

(1632 S. K. m. 100) (5237 S. K. m. 61, 62) (353 S. K. m. 8, 52) (765 S. K. m. 30) (AYİBK 05.03.2004 T. 2004/1 E. 2004/1 K.) (AYDK 03.02.2000 T. 2000/42 E. 2000/34 K.)

Daire ile Başsavcılık arasında ortaya çıkan ve Daireler Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; bir yıl dört ay olarak belirlenmiş olan temel cezadan TCK’nın 62/1’inci maddesi uyarınca 1/6 oranında indirim yapılması sonucunda, sonuç cezanın ay olarak mı, yoksa yıl olarak mı belirlenmesi gerektiğine ilişkin bulunmaktadır.

Daire; sonuç cezanın “on üç ay on gün” olduğunu kabul etmiş ve mahkumiyet hükmünü bu şekilde düzeltmişken; Başsavcılık, sonuç cezanın “bir yıl bir ay on gün” olması gerektiği görüşündedir.

Uyuşmazlığın çözümünden önce, aleyhe temyiz isteminde bulunmuş olan Adli Müşavir tarafından açılan temyiz davasının süresinde olup olmadığı hususunun incelenmesi gerekmektedir.

Adli Müşavir’in Temyiz İsteminin Süre Yönünden İncelenmesi

Askeri Mahkeme tarafından gerekçeli hükmün tebliğ edilmesi amacıyla gönderilen 26.02.2010 tarihli yazının aynı tarihte Adli Müşavirlik kayıtlarına alındığı, Adli Müşavir tarafından, yazı üzerine, hükmün 18.03.2010 tarihinde görüldüğüne ve temyiz edileceğine ilişkinkayıt düşüldüğü , 23.03.2010 tarihli temyiz dilekçesinin aynı gün Askeri Mahkeme kayıtlarına alındığı anlaşılmaktadır.

Ayrıntıları Askeri Yargıtay Daireler Kurulunun 03.02.2000 tarihli ve 2000/42-34; 02.03.2000 tarihli ve 2000/65-60 sayılı kararlarında açıklandığı üzere; 353 sayılı Kanun'un 8 ve 52/2’nci maddeleri uyarınca, adli müşavirlerin temyiz süresi, teşkilatında mahkeme kurulan komutan veya kurum amirlerinin temyiz süresinde olduğu gibi, hükmün adli müşavir tarafından görüldüğü tarihten itibaren başladığından; adli müşavir tarafından 18.03.2010 tarihinde görülmüş olan hükümle ilgili olarak 23.03.2010 tarihinde temyiz isteminde bulunulmuş olmasında hukuka aykırılık bulunmadığı görülmektedir.

Mahkumiyet Hükmünün İncelenmesi

Dosya içeriğine göre; Mazgirt’teki Birliğinde askerlik görevini yapmakta olan sanığın, 17.04.2005 tarihinde yirmi gün izinli olarak İstanbul’a gönderildiği, Tunceli - İstanbul arası dört günlük yol süresi de dikkate alındığında, izin süresi sonunda en geç 11.05.2005 tarihinde Kıtasına katılması gerekirken, katılmadığı; 14.11.2009 tarihinde İstanbul’da yakalandığı anlaşılmaktadır.

Sanık, sorgu ve savunmalarında; imam nikahlı eşinin iki çocuğunu da alarak kendisini terk ettiğini öğrenince çocuklarını aramaya başladığını, halen on bir yaşında olan büyük kızını bularak yanına aldığını, onunla ilgilenmek zorunda kaldığı için izin süresini geçirmek zorunda kaldığını ve çocukların imam nikahlı eski eşi G.B. adına kayıtlı olduğunu beyan etmiştir.

Yapılan araştırmada; sanığın imam nikahlı eşi G.B.’nın, dört yıl önce küçük kızı S.B.’yi de alarak sanığı terk ettiği ve başka biri ile evlendiği, sanığın büyük kızı A.B. ile kaldığı ve onun bakımıyla ilgilendiği, sanığın kızı A.B.’nin halen sanığın babası ve annesi ile bir evde ikamet etmekte olduğu belirlenmiştir.

Temadi süresinin uzunluğuna göre, sanığın izin süresini geçirmesine sebep olarak ileri sürdüğü hususların, mazeret olarak kabulü mümkün olmadığından; unsurları itibarıyla oluşan atılı suçtan dolayı mahkumiyet kararı verilmesinde ve temadi süresinin uzunluğu sebebiyle temel cezanın artırılarak belirlenmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

Ancak; bir yıl dört ay hapis cezası olarak belirlenmiş temel cezadan, TCK’nın 62’nci maddesi uyarınca 1/6 oranında indirim yapılması sonucu, sonuç olarak bir yıl hapis cezasına hükmedilmesi hukuka aykırı bulunmaktadır.

353 sayılı Kanun'un 220/2-D madde, fıkra ve bendi uyarınca bu hatanın düzeltilmesi yoluna giden Daire tarafından; belirlenen temel cezadan indirim yapılırken ay üzerinden hesap yapılmasının ve sonuç cezanın ay olarak ifade edilmesinin zorunlu olduğu ve sanık lehine olacak şekilde sonuç cezanın “on üç ay on gün” hapis cezası olarak belirlenmesi gerektiği kabul edilmiş ve Başsavcılık tarafından bu konuya yönelik olarak itirazda bulunulmuş olmakla; konunun incelenmesi gerekmektedir.

5237 sayılı TCK’nın 61/6’ncı maddesinde: “Hapis cezasının süresi gün, ay ve yıl hesabıyla belirlenir. Bir gün yirmi dört saat; bir ay otuz gündür. Yıl, resmi takvime göre hesap edilir. Hapis cezası için bir günün, adli para cezası için bir Türk Lirasının artakalanı hesaba katılmaz ve bu cezalar infaz edilmez.” hükümleri yer almaktadır.

5237 sayılı TCK’dan önce yürürlükte olan 765 sayılı TCK’nın 30’ncu maddesinde de: “Muvakkat cezalar, gün, ay ve sene hesabı ile tatbik olunur. Bir gün 24 saat, bir ay 30 gündür. Sene, resmi takvime göre hesap edilir. Muvakkat cezalar için bir günün ve para cezalarında bin liranın küsuru hesaba katılmaz.” şeklinde düzenleme bulunduğundan, esas itibarıyla aynı hükmün 5237 sayılı Kanunda korunduğu ve bir değişikliğe gidilmediği anlaşılmaktadır.

Madde ile; cezanın hangi birimlerle belirleneceği, artırım, indirim ve infaz işlemlerinde yapılacak hesaplamalarda ortaya çıkabilecek küsuratlardan hangilerinin dikkate alınmayacağı düzenlenmiş bulunmaktadır.

Madde gereği olarak, cezaların, kanunda belirtilmiş olan birimler dışında, örneğin; saniye, saat ve hafta gibi birimlerle belirlenmesi mümkün olmadığı gibi; bir yılın on iki ay, iki yılın yirmi dört ay olarak ifade edilmesi veya ayların otuz gün yerine resmi takvime göre hesaplanması da mümkün bulunmamaktadır.

Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 13.12.1939 tarihli ve 2558 sayılı kararıyla; “Seneden aşağı olmak üzere hükmedilen cezaya içtima sebebiyle zam yapılmak icap ettiği takdirde hasılı cezanın, seneyi tecavüz etse bile ay olarak ifade edilmesi ve bir sene veya daha fazla hükmedilecek cezalara yapılacak artırmada veya bu cezalardan yapılacak eksiltmede artırma ve eksiltme nispetinin senenin aylara taksimi üzerinden tayin ve tertip olunması” gerektiği kabul edilmiştir.

Bu karar gereği olarak; bir yıldan az olarak belirlenmiş olan cezaların yapılan artırımlarla on iki ayı geçmesi halinde bile, sonuç cezanın ay olarak ifade edilmesi; buna karşılık bir yıldan daha fazla belirlenmiş cezalar üzerinden yapılacak artırma veya eksiltmeişlemlerinde bir yılın on iki ay olduğu hesabıyla işlem yapılması, yapılan hesaplama sonunda on iki aydan fazla olan bir cezaya hükmedildiği takdirde, yapılan bu işlemin tersi ve zorunlu bir gereği olarak, on iki ayın bir yıla çevrilmesi ve sonuç cezanın buna göre belirlenmesi ve infaz edilmesi gerekmektedir.

Askeri yargı uygulaması da, istikrarlı bir şekilde bu doğrultuda olup; Askeri Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 05.03.2004 tarihli ve 2004/1-1 sayılı kararıyla, temel ceza olarak belirlenen cezadan takdiren indirim yapılırken, hesap hatası ya da 765 sayılı TCK’nın 30’uncu maddesine aykırı davranılarak sonuç cezanın 1 yıl 8 ay hapis yerine 20 ay olarak belirlenmesindeki hukuka aykırılığın hükmün esasına etkili olmadığı ve dolayısıyla bozmayı gerektirmediği kabul edilmekle, bir anlamda, bir yıldan daha fazla belirlenmiş cezalar üzerinden yapılacak artırma veya eksiltme işlemlerinde sonuç cezanın yıla çevrilmeden ay olarak belirlenmiş olmasının hukuka aykırı olduğu kabul edilmiş bulunmaktadır. (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy