Askeri Yargıtay Daireler Kurulu 2012/11 Esas 2012/9 Karar
Karar Dilini Çevir:
AskeriYargıtay
Dairesi: Daireler Kurulu
Esas No: 2012/ 11
Karar No: 2012 / 9
Karar Tarihi: 26.01.2012

(5237 S. K. m. 32, 50) (1632 S. K. m. 117) (765 S. K. m. 95) (5271 S. K. m. 231)

Hakkında kesinleşmiş bir mahkumiyet hükmü bulunmaması, disiplin cezalarının en sonuncusunun on yedi yıl önce verilmiş olması, Birlik Komutanının sanık hakkında olumlu kanaat bildirmiş olması, mağdurdan özür dilediğinin anlaşılması ve temyiz dilekçesinde de pişman olduğunu açıkça ifade etmiş olması hususları birlikte değerlendirildiğinde; sanığın olumsuz kişilik özellikleri ve olaydan pişmanlık duymaması gibi gösterilen diğer gerekçeler de, hukuka ve dosya içeriğine uygun bulunmamaktadır.

Daire ile Askeri Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, sanık hakkında tayin edilen hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilmemiş olmasının ve buna ilişkin olarak gösterilen gerekçelerin hukuka ve kanıtlara uygun olup olmadığına ilişkin bulunmaktadır.

Daire, bu konuda gösterilen gerekçelerin hukuka ve kanıtlara uygun olmadığı; sanığın eylemini başlangıçtan itibaren kabul ettiği, inkarının müessir fiilde bulunduğu berberin Er olduğunu bilmediğine yönelik olduğu, sanığın susma hakkı bulunduğu, olaydan hemen sonra mağdurdan özür dileyerek pişmanlık gösterdiği, sosyal ve ekonomik durumunun göz önünde tutulması gerektiği görüşünde iken;

Askeri Mahkeme, sanığın mahkeme huzurunda herhangi bir pişmanlık belirten beyanda veya davranışta bulunmamış olması, müessir fiil eylemini kabul etmesi gibi bir durumun söz konusu olmaması; olay sonrasında mağdurdan özür dilemesinin mağdurun kendisinden şikayetçi olmasını engellemek ve kanuni takibattan kurtulmak amaçlarına yönelik olması ve sanığın kişiliği ile ilgili olumlu bir kanaate ulaşılamaması gerekçeleriyle, hürriyeti bağlayıcı cezanın seçenek yaptırımlara çevrilmemiş olmasının hukuka ve kanıtlara uygun olduğunu kabul etmiştir.

Dava Konusu Olayın Gelişimi

Diyarbakır’daki birliğinde görev yapmakta olan sanığın,

03.02.2010tarihinde saat 19.00 sıralarında, lojmanlar bölgesinde bulunan ve Sosyal Hizmetler Müdürlüğünce işletilen çarşının berber ünitesinde çalışmakta olan mağdur Hv.P.Er E.C.'ye, oğlunu zamanında tıraş etmediği düşüncesine kapılarak, "a... koyduğumun berberi, sen bu saate kadar nasıl tıraş etmezsin" diye hakaret ettiği, eliyle başına bastırdığı, yüzüne tokatla üç defa vurduğu ve boğazından sıktığı; mağdurun bu durumu ünite sorumlusu Hv.Svn.Bçvş. M.K.’ye telefonla haber vermek için aynı çarşıdaki ekmek ünitesine girmesi üzerine peşinden giderek, burada da elinden telefonu alarak mağduru ittirdiği, boğazını sıktığı ve tokatla vurmaya devam ettiği; ekmek ünitesinin hemen yanındaki PTT ünitesinde görev yapan sivil şahıs S.E.'nin olay yerine gelerek sanığa engel olduğu ve dışarı çıkardığı, olaydan iki gün sonra 05.02.2010 tarihinde düzenlenen tabip raporuyla, mağdurun SCM kası üzerinde 2x2 cm uzunluğunda sıyrık, sağ pectoral kas üzerinde hafif eritem ve hassasiyet bulunduğunun belirlendiği anlaşılmaktadır.

Sanık savunmalarında; mağdurun asker olduğunu bilmediğini, sivil şahıs olduğunu sandığını, mağdurun kafasını sallamak suretiyle kendisini tehdit etmesi ve aksi sözler söylemesi üzerine yakasından tuttuğunu, darp etmediğini, Hv.Svn.Bçvş. M.K.’nın olay yerine gelerek kendilerini yüzleştirmesi üzerine, oğlunun berbere saat 16.30 sıralarında geldiğini ve bu nedenle tıraşının geciktiğini öğrenerek mağdurdan özür dilediğini, öpüşüp barıştıklarını ileri sürmüştür.

Mağdurun, olaydan önce sanığın kendisine asker mi sivil mi olduğunu sorması üzerine, kendisine asker olduğunu söylediği ve bundan sonra sanığın kendisine vurmaya başladığı doğrultusundaki açık beyanları; ekmek ünitesinde çalışmakta olan tanıklar R.K. ve S.Ü.’nin sanığın mağduru dövdüğüne ilişkin istikrarlı anlatımları karşısında, sanığın, aksi yöndeki beyanlarının doğru olmadığı sonucuna varılmaktadır.

Sanığın, ASCK’nın 117/1 ’inci maddesi kapsamında asta müessir fiil suçunu işlediğinde kuşku bulunmadığından, mahkumiyet kararı verilmesinde esas itibarıyla bir isabetsizlik bulunmamakla birlikte; sanığın sağlık durumuyla ilgili olarak dosyada mevcut belgeler kapsamında cezai ehliyet durumunun incelenmesi gerekmektedir.

Sanığın Cezai Ehliyet Durumunun İncelenmesi

Sanık hakkında;

Diyarbakır 600 Yataklı Mevki Asker Hastanesi Sağlık Kurulunun04.08.2004 tarihli raporuyla, “16/C, Depresif mizaçlı uyum bozukluğu” tanısıyla, “Bir ay istirahat”;

Diyarbakır 600 Yataklı Mevki Asker Hastanesi Sağlık Kurulunun01.06.2005 tarihli raporuyla, “16/C, Anksiyete bozukluğu” tanısıyla, “Bir ay istirahat, altı ay süresince antidepresan ve anksiyolitik ilaçları kullanması uygundur”;

Diyarbakır Asker Hastanesi Sağlık Kurulunun 16.4.2007 tarihli raporuyla, “Remisyonda anksiyete bozukluğu” tanısıyla, “A/16-f 2, sınıfı görevine devam eder”;

Askeri Mahkemece adli gözlem altına alınması sonucu düzenlenen Diyarbakır Asker Hastanesi Sağlık Kurulunun 27.5.2010 tarihli raporu ve30.5.2010tarihli Adli Raporla; “Psikiyatrik yönden sağlam” tanısıyla, “ 1. Suç tarihinde (3.2.2010) ve halen sınıfı görevine devam eder, 2. Müsnet suçtan ötürü TCK’nın 32/1 ve 32/2’nci maddelerinden faydalanması uygun değildir.”;

Kararları verildiği anlaşılmaktadır.

Sanığın geçmişte işlediği suçlar bakımından inceleme yapıldığında;

26.10.2006 tarihinde işlediği asta müessir fiil suçundan verilmiş olan mahkumiyet hükmünün As.Yrg.1.D.nin 15.10.2008 tarihli ve 2008/23732588 sayılı kararıyla bozulmasına karar verildiği ve yargılamasına devam edilmekte olduğu; 03.07.2006 - 18.07.2006 tarihlerinde işlediği firar suçuyla ilgili verilmiş olan mahkumiyet hükmünün de, As.Yrg.3.D.nin22.07.2008tarihli ve 2008/1996-1995 sayılı kararıyla bozulmasına karar verildiği, Askeri Yargıtay tarafından verilmiş olan kararların içeriğinden, her iki mahkumiyet hükmünde de sanık hakkında TCK’nın 32/2’nci maddesinin uygulanmış olduğu anlaşılmaktadır.

Adli gözlem sonucu düzenlenmiş olan 27.05.2010 tarihli Sağlık Kurulu Raporu ve 30.05.2010 tarihli Adli Rapor içeriği incelendiğinde, sanık hakkında TCK’nın 32/2’nci maddesinin uygulanmasına olanak veren raporun ve yargılaması devam etmekte olan firar ve asta müessir fiil suçlarıyla ilgili verilmiş olan kararların değerlendirilmediği, birbakıma, sanığın geçmişteki safahatıyla ilgili eksik bilgiyle değerlendirme yapıldığı görülmektedir.

Bu sebeple, sanığın daha önce işlediği iddia olunan asta müessir fiil ve firar suçlarından yargılanması sırasında verilmiş olan kararların ve bu kararlara esas teşkil eden adli gözlem işlemleri sonucu düzenlenmiş olan Sağlık Kurulu Raporları ile Adli Raporların da birer örneğinin alınarak temyiz incelemesine konu dava dosyasına konulmasından sonra cezai ehliyetinin belirlenmesi gerektiğinden, bu konuda noksan inceleme ve soruşturma ile kurulan ve hukuka aykırı bulunan mahkumiyet hükmünün bozulmasına karar verilmiştir.

Kurulumuzca; bu aşamadan sonra Askeri Mahkemenin kabulüne göre direnme gerekçesinin yerinde olup olmadığı hususu da tartışılmıştır.

Hapis Cezasının Seçenek Yaptırımlara Çevrilmeme Gerekçelerinin İncelenmesiAskeri Mahkemece; suçlunun kişiliği konusunda değerlendirme yapma yetkisinin yargılamayı yapan mahkemeye ait olduğu, sanığın gerek vicahi yargılama sırasında sergilediği hal ve davranışlarının, gerekse dava dosyasında yer alan sabıka kaydı ve adli safahatını gösteren diğer belgelerin birlikte değerlendirildiği; hakkında daha önce de benzer suçlarla ilgili kanuni takibat yapıldığı, buna rağmen benzer eylemleri sergilemekten çekinmediği göz önüne alınarak, kişiliği ile ilgili olumlu herhangi bir kanaate ulaşılamadığı; olumsuz kişilik özellikleri ve yargılama sürecinde pişmanlık duymaması gerekçe gösterilerek; kısa süreli hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilmediği görülmekle, ilgili hükümlerin ve bu hükümlerin uygulanmamasına ilişkin olarak gösterilen gerekçelerin uygunluğunun incelenmesi gerekmektedir.

TCK’nın 50’nci maddesinde, kısa süreli hapis cezasının;

- suçlunun kişiliğine,

- sosyal ve ekonomik durumuna,

- yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa,

- suçun işlenmesindeki özelliklere,

göre seçenek yaptırımlara çevrilebileceği öngörülmüş olup; madde gerekçesinde de: “Belli bir süre ile hapis cezasına mahkum olmak, cezanın uyarı fonksiyonunun ve kişinin etkin pişmanlık duymasını sağlayabilir. Kişi, gördüğü eğitim, yaşadığı sosyal çevre, psişik ve ahlaki eğilimleri itibarıyla tesadüfi suçlu özelliği taşıyabilir. Bu kişilerin mahkum oldukları cezanın infaz kurumunda çektirilmesi toplum barışı açısından bir zorunluluk göstermeyebilir. Ayrıca kısa süreli hapis cezalarının infaz kurumunda çektirilmesinin doğurduğu sakıncalar nedeniyle kısa süreli hapis cezasına mahkum olan kişinin infaz kurumuna girmesini önleyecek seçenek yaptırımlara hükmedilmesi gerekebilir.” açıklamalarına yer verilmiş bulunmaktadır.

Kısa süreli hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilmesi mahkemelerin takdirlerine bırakılmış olmakla birlikte, bu takdirin, Kanun'un belirlediği ölçütler kapsamında hukuka uygun olarak kullanılması ve denetlenmesi gerektiğinde kuşku bulunmamaktadır.

Askeri Mahkemece, sanığın vicahi yargılama sırasında sergilediği hal ve davranışlarının kişiliğiyle ilgili olumsuz değerlendirmeye gerekçe olarak gösterildiği görülmekte ise de; bu gerekçenin, cezadan takdiren indirim yapılmasına ilişkin olarak gösterilmiş olan “sanığın yargılama süresinde herhangi bir olumsuz bir davranış sergilememiş olması” gerekçesiyle açık bir çelişki halinde olduğu kuşkusuzdur. Sanığın statüsünün, cezanın takdiren indirim sebebi olarak değerlendirilmiş olmasına karşılık, sosyal ve ekonomik durumu kapsamında hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilmesine ilişkin değerlendirmede dikkate alınmamış olması, kanuna aykırı bulunmaktadır.

Sanığın sabıka kaydı incelendiğinde; 19.06.1991 tarihinde işlediği, 765 sayılı TCK’nın 466’ncı maddesinde yazılı kavgada silah kullanmak suçundan mahkumiyetine karar verilmiş olduğu, cezasının para cezasına çevrildiği ve ertelendiği, 765 sayılı TCK’nın 95’inci maddesi uyarınca ve suçun işlendiği tarih itibarıyla, bu cezanın esasen vaki olmamış sayılması gerektiği; 26.10.2006 tarihinde işlediği iddia olunan asta müessir fiil ve3.7.2006- 18.7.2006 tarihlerinde işlediği iddia olunan firar suçlarından verilmiş olan mahkumiyet hükümlerinin bozulmasına karar verilmiş olduğu ve bu yargılamalarla ilgili olarak kesinleşmiş bir mahkumiyet hükmünün bulunmadığı görülmektedir.

Sanık hakkında devam etmekte olan yargılamalarla ilgili olarak, CMK’nın 231’inci maddesi kapsamında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesinin mümkün bulunması, bu takdirde verilen kararların hukuki bir sonuç doğurmayacak olması, sanık hakkında verilmiş olan disiplin cezalarının sonuncusunun 07.07.1993 tarihinde verilmiş olması ve Birlik Komutanının sanık hakkında olumlu kanaat bildirmiş olması hususları birlikte değerlendirildiğine, işlediği suçlar ve aldığı disiplin cezaları itibarıyla, olumsuz bir kişilik yapısına sahip olduğu kabulünün yerinde olmadığı görülmektedir.

Diğer taraftan, sanığın yargılama sürecinde pişmanlık duymadığı görüşü de gerçeği yansıtmamaktadır. Tanıklar Hv.Svn.Bçvş. M.K. ve S.E.; sanığın, olaydan sonra mağdurdan özür dilediğini beyan etmişler; mağdur da ifadeleriyle bunu doğrulamıştır. Sanık ise, bütün ifadelerinde, oğlunun tıraşının berbere geç gitmesi nedeniyle geciktiğini öğrendikten sonra, mağdura yönelik davranışı nedeniyle kendisinden özür dilediğini, öpüşüp barıştıklarını beyan etmiş; temyiz dilekçesinde de, Askeri Mahkemenin bu konudaki gerekçesini karşılayacak şekilde, şikayet edilmekten kaçınmak için özür dilemediğini, böyle bir şeytani düşünce içinde olmadığını, tamamen pişmanlığı ve insanlığın gereği olduğu için kusurunu kabul ederek özür dilediğini açıklamış bulunmaktadır.

Her ne sebeple olursa olsun, sanığın hatasını anlayarak mağdurdan özür dilemiş olması, onun pişmanlık içinde olduğunun açık bir göstergesidir.

Dolayısıyla; hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilmemesine ilişkin gerekçelerin, dosya içeriğine ve hukuka uygun olmadığı sonucuna varılmaktadır. (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy