Askeri Yargıtay Daireler Kurulu 2012/109 Esas 2012/108 Karar
Karar Dilini Çevir:
AskeriYargıtay
Dairesi: Daireler Kurulu
Esas No: 2012/ 109
Karar No: 2012 / 108
Karar Tarihi: 11.10.2012

(1632 S. K. m. 82) (5237 S. K. m.106)

Daire ile Başsavcılık arasında ortaya çıkan ve Daireler Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın mağdura karşı sarf ettiği sözlerin üstü tehdit suçunu oluşturup oluşturmadığına ilişkindir.

Daire; sanığın, mağdura sarf ettiği sözlerin üste saygısızlık suçu kapsamında kaldığını kabul ederken;

Başsavcılık; üstü tehdit suçunun sübuta erdiğini ileri sürerek, Daire kararına itiraz etmiştir.

Kurulumuzda ilk önce, sanığın üstüne karşı söylediği “Seni öldüreceğim, senin kafanı patlatacağım, senin kafanı koparacağım, sen kim oluyorsun da bana emir veriyorsun, sen üç günlük askersin, sizden mi emir alacağız, senin ananı sinkaf ederim. Senin sülaleni sinkaf ederim. Seni sinkaf ederim.” şeklindeki sözlerin tek bir üstü hakaret veya tehdit suçunu mu yoksa üste hakaret ve üstü tehdit şeklinde iki ayrı suçu mu oluşturacağı tartışılmıştır.

Dosyanın incelenmesinden; 5 Mart 2011 tarihinde Nöb.Çvş. olan mağdur İs.Çvş. A.G'nin, saat 18.15 sıralarında sanığın nöbetçi olarak bulunduğu haber merkezi tabur karargahına nöbetçileri değiştirmek ve nöbet yerlerini denetlemek için geldiği, bu esnada mağdur ve sanık arasında nöbet değişiminin geciktiğinden bahisle tartışma çıktığı, sanığın mağdura hitaben, “Seni öldüreceğim, senin kafanı patlatacağım, senin kafanı koparacağım, sen kim oluyorsun da bana emir veriyorsun, sen üç günlük askersin, sizden mi emir alacağız, senin ananı sinkaf ederim. Senin sülaleni sinkaf ederim. Seni sinkaf ederim.” şeklinde beyanlarda bulunduğu anlaşılmaktadır.

Yukarıda ayrıntıları açıklanan olayda; üstünü tehdit içeren sözler sarf etmekle kalmayıp, konuşmasına devam ederek ayrıca hakaret içeren sözler sarf eden sanığın, bu sözleri birbirinin peşi sıra kullandığı için tek bir kasıtla tek bir eylem ika ettiği bir an düşünülebilir ise de; tehdit ettikten sonra eylemine son vermeyip hakaret içeren sözler sarf etmesi ve hakaret ile tehdit sözlerinin mağdurda farklı duygular oluşmasına ve dolayısıyla farklı neticeler doğmasına yol açması birlikte değerlendirildiğinde, eylemin birden fazla olduğu ve sanığın iki ayrı suçu işlediği ortaya çıkmaktadır. Ayrıca, bir eylem diğerinin kanuni unsuru veya şiddet sebebi olarak düzenlenmediğinden, eylemlerin topluca ele alınıp tek bir suça vücut verdiklerinin kabulü de mümkün değildir (Nitekim, Askeri Yargıtay Daireler Kurulunun 04.03.2004/50-43; 22.06.2000/123-124 ve 08.11.1984/229-218 tarihli ve sayılı kararları da bu doğrultudadır).

Bu nedenle; sanığın sarf ettiği sözlerin iki ayrı (üste hakaret-üstü tehdit) suçu oluşturduğu sonucuna varılmıştır.

Kurulumuzca, sanığın sarf ettiği sözlerin iki ayrı suçu oluşturduğu kabul edildikten sonra, üstü tehdit suçunun unsurları itibarıyla oluşup oluşmadığının incelenmesine geçilmiştir.

Askeri Yargıtay Daireler Kurulunun 17.12.2009 tarihli ve 2009/131-126; 22.02.2012 tarihli ve 2012/7-12 sayılı ilamlarında belirtildiği üzere;

Amiri veya üstü tehdit suçunu düzenleyen ASCK’nın 82/2’nci maddesi; “Amir veya üstünü herhangi bir suretle tehdit edenlere, ... cezası verilir. ... ” şeklinde olup, suçun unsurları konusunda herhangi bir açıklık bulunmadığı görülmektedir. Uyum ve kararlılık gösteren Askeri Yargıtay kararlarında, ASCK’nın 82/2’nci maddesinde yazılı tehdit suçunun unsurlarının, 765 sayılı TCK’nın 191’inci maddesinde belirtildiği, bu maddede, “Bir kimsenin ... başkasını ağır ve haksız bir zarara uğratacağını bildirmesi” biçiminde tanımlandığı, 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nın 106/1’inci maddesinde, “Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden veya malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehdit etme... ” şeklinde yer aldığı görülmektedir.

5237 sayılı TCK’nın “Tehdit” başlıklı 106’ncı maddesinin gerekçesinde; “Suçun oluşması bakımından tehdit konusu kötülüğün gerçekleşip gerçekleşmemesi, önemli değildir. Tehdidin objektif olarak ciddi bir mahiyet arz etmesi gerekir. Yani, istenilenin yerine getirilmemesi halinde tehdit konusu kötülüğün gerçekleşeceği ihtimali objektif olarak mevcut olmalıdır. Sarf edilen sözler, gerçekleştirilen davranış muhatap alınan kişi üzerinde ciddi bir korku yaratma açısından sonuç almaya elverişli, yeterli ve uygun değilse, tehdidin oluştuğu ileri sürülemez. Failin söz ve davranışlarının muhatabı üzerinde ciddi şekilde korku ve endişe yaratacak uygunluk ve yeterlilik içerip içermediğinin her somut olayda araştırılması gerekir. Objektif olarak ciddi bir mahiyet arz eden tehdidin somut olayda muhatabı üzerinde etkili olması şart değildir. Kişi, fail, objektif olarak ciddi bir mahiyet arz eden söz ve davranışlarla mağduru tehdit etmek istemiş olmasına rağmen; mağdur, bu söz ve davranışları ciddiye almamış olabilir. Bu durumda tehdit yine gerçekleşmiştir. Tehdidin gerçekleşip gerçekleşmemesi, muhatabı üzerinde etkili olup olmamasına bağlı tutulmamalıdır. Failin de kendisinin tehdit konusu tecavüzü gerçekleştirebilecek imkan ve iktidara sahip olduğu kanaatini karşı tarafta uyandırdığını bilmesi gerekir.” denilmektedir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 18.02.1991 tarihli ve 368-36 sayılı kararında da açıklandığı üzere; “Tehdit, mağduru istenilen bir hareketi yapmaya zorlamak ve onu korkutmak olduğuna göre, hukuken değerlendirilmesi için uygunluk, elverişlilik, yeterlilik koşulları gerçekleşmelidir...”.

Tehdidin koruduğu hukuki değer kişilerin huzur ve sükunudur. Suçun oluşması bakımından tehdit konusu kötülüğün gerçekleşip gerçekleşmemesi önemli değildir. Tehdidin objektif olarak ciddi bir mahiyet arz etmesi gerekir. Yani, istenilen şeyin yerine getirilmemesi halinde tehdit konusu kötülüğün gerçekleşeceği ihtimali objektif olarak mevcut olmalıdır. Sarf edilen söz, gerçekleştirilen davranış, muhatap alınan kişi üzerinde ciddi bir korku yaratma açısından sonuç almaya elverişli, yeterli ve uygun değilse, tehdidin oluştuğu ileri sürülemez. Objektif olarak ciddi bir mahiyet arzeden tehdidin somut olayda muhatabı üzerinde etkili olması şart olmadığı gibi, failin objektif olarak ciddi bir mahiyet arzeden söz ve davranışlarla mağduru tehdit etmek istemesine rağmen, mağdurun bu söz ve davranışları ciddiye almamış olması da suçun oluşumuna engel değildir (Türk Ceza Kanunu Gazi Şerhi, Genel Hükümler, Üçüncü Bası, Ocak 2006, s. 808-809; Prof.Dr. M.E. ARTUK - Doç.Dr. A. GÖKCEN - Yrd.Doç.Dr. A. C. YENİDÜNYA, Ceza Hukuku Özel Hükümler, 6’ncı Bası, Ankara-2005, s. 100-101).

Tehdit suçunun yukarıda açıklanan yasal unsurlarının gerçekleşip gerçekleşmediği olaysal olarak değerlendirilmeli ve olayda; fail ile mağdur arasındaki mağdurun içinde bulundukları ortam, söylenen sözler, söylenme nedeni ve söylendiği koşullar nazara alınmalıdır.

Bu çerçevede somut olaya bakıldığında; sanığın, üstü olan mağdur İs.Çvş. A.G. ile nöbetin geç değiştirilmesi nedeniyle çıkan tartışmada, mağduru tehdit etme şuur ve iradesiyle hareket ederek ona, “Seni öldüreceğim, senin kafanı patlatacağım, senin kafanı koparacağım, sen kim oluyorsun da bana emir veriyorsun, sen üç günlük askersin, sizden mi emir alacağız.” demek suretiyle, üstünün iç huzur ve emniyet duygusunu ihlal ettiği ve dolayısıyla “üstü tehdit” suçunu işlediği anlaşılmaktadır.

Bu nedenlerle, Başsavcılığın itirazına atfen ve resen, sanığın sarf ettiği sözlerin üste saygısızlık suçunu oluşturduğu gerekçesiyle mahkumiyet hükmünü bozan Daire kararının kaldırılmasına, diğer yönlerden temyiz incelemesine devam edilmek üzere dava dosyasının Dairesine gönderilmesine karar verilmiştir. (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy