Askeri Yargıtay Daireler Kurulu 2012/10 Esas 2012/6 Karar
Karar Dilini Çevir:
AskeriYargıtay
Dairesi: Daireler Kurulu
Esas No: 2012/ 10
Karar No: 2012 / 6
Karar Tarihi: 19.01.2012

(5271 S. K. m. 170, 174)

Daire ile Başsavcılık arasında ortaya çıkan ve Daireler Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; iddianamenin iadesi kararına Askeri Savcılık tarafından yapılan itiraz üzerine, itirazın reddine dair verilen kararın yerinde olup olmadığına ilişkindir.

Daire; Askeri Mahkeme tarafından verilen iddianamenin iadesi kararı ile bu karara yapılan itiraz üzerine itiraza bakan Askeri Mahkeme tarafından verilen itirazın reddine dair kararın hukuka uygun olduğunu kabul ederken,

Başsavcılık; kamu davası açılması için yeterli şüphenin mevcut olduğunu, suçun sübutuna etki edeceği mutlak sayılan bir delilin toplanmamasının söz konusu olmadığını ileri sürerek, Daire kararına itiraz etmektedir.

Askeri Yargıtay Daireler Kurulunun 15.12.2011 tarihli ve 2011/118-118 sayılı kararında da belirtildiği üzere;

İddianamenin iadesi ile ilgili olarak, 353 sayılı Kanunda bir hüküm bulunmadığından, 353 sayılı Kanun’un Ek 1’inci maddesi uyarınca, CMK’nın 170 ve 174’üncü maddeleri askeri yargıda da uygulanmaktadır.

İddianamenin iadesi, CMK’nın 174’üncü maddesinde;

“(1) Mahkeme tarafından, iddianamenin ve soruşturma evrakının verildiği tarihten itibaren on beş gün içinde soruşturma evresine ilişkin bütün belgeler incelendikten sonra, eksik veya hatalı noktalar belirtilmek suretiyle;

a) 170’inci maddeye aykırı olarak düzenlenen,

b) Suçun sübutuna etki edeceği mutlak sayılan mevcut bir delil toplanmadan düzenlenen,

c) Ön ödemeye veya uzlaşmaya tabi olduğu soruşturma dosyasından açıkça anlaşılan işlerde ön ödeme veya uzlaşma usulü uygulanmaksızın düzenlenen,

İddianamenin Cumhuriyet Başsavcılığına iadesine karar verilir.

(2) Suçun hukuki nitelendirilmesi sebebiyle iddianame iade edilemez.

(3) En geç birinci fıkrada belirtilen süre sonunda iade edilmeyen iddianame kabul edilmiş sayılır.

(4) Cumhuriyet savcısı, iddianamenin iadesi üzerine, kararda gösterilen eksiklikleri tamamladıktan ve hatalı noktaları düzelttikten sonra, kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesini gerektiren bir durumun bulunmaması halinde, yeniden iddianame düzenleyerek dosyayı mahkemeye gönderir. İlk kararda belirtilmeyen sebeplere dayanılarak yeniden iddianamenin iadesi yoluna gidilemez.

(5) İade kararına karşı Cumhuriyet savcısı itiraz edebilir.” şeklinde,

İddianamenin düzenlenmesiyle ilgili 5271 sayılı CMK’nın 170/2’nci maddesi “Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı, bir iddianame düzenler.” şeklinde düzenlenmiştir. Böylece, iddianamenin iadesi kurumuyla, iddianamedeki noksanlıkların giderilmesinin amaçlandığı, bu kapsamda kovuşturma aşamasında mahkemenin zaman kaybetmemesinin, soruşturmanın tamamlanmadan dava açılmasının sakıncalarının, duruşmaların uzamasının ve ertelenmesinin önlenmesine çalışıldığı görülmektedir.

Açıklanan yasa hükümlerinden anlaşıldığı üzere, iddianame düzenlemenin temel koşulu, soruşturma döneminin sonunda toplanan delillerden suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşmasıdır.

Dosya incelendiğinde;

1) Şüpheli P.Er M.S.’nin izninin 11.05.2009 tarihinde bittiği,

2) 11.05.2009 tarihinde, Isparta Devlet Hastanesinde, şüphelinin babasını muayene eden doktorun, şüphelinin babası için “bir şeyin yok” dediği ifadesinin, soruşturma aşamasında tutuklamaya sevk edilen şüpheli tarafından beyan edildiği,

3) Şüphelinin, babasının rahatsızlığı ile ilgili sunduğu belgelerin izin tecavüzü suçunun başlangıcından 10 gün sonrası olan 21.05.2009 tarihine ait olduğu,

4) Şüphelinin 22.05.2009 tarihinde kahvehanede yakalandığı,

Dosyadaki belgelerden anlaşılmaktadır.

İddianamede de; izin tecavüzü suçuyla ilgili olarak; suç başlangıç tarihi, suç bitim tarihi ve suçun yakalanmakla sona erdiği gibi hususlar açıkça bellidir.

Kovuşturma aşamasında yapılacak araştırmada; şüphelinin izin tecavüzüyle ilgili özrünün bulunup bulunmadığının tespiti ve özrün kabul edilebilirliğinin değerlendirilmesinin her zaman mümkün olduğu, babasının rahatsızlığının seyrinin özür olarak kabul edilip edilmeyeceği konusunun, hukuki bir nitelendirme olduğu dikkate alındığında, suçun sübutuna etki edeceği mutlak sayılan bir delil niteliğinde olmadığı, dolayısıyla iddianamenin iadesi sebebi olarak kabul edilemeyeceği açıktır.

Sonuç olarak, şüpheli hakkında, izin belgesi, yakalama tutanağı, izin süresinin 11 gün geçirilmiş olması, şüpheli beyanları incelendiğinde; kamu davası açılması için yeterli şüphenin oluştuğu ve suçun sübutuna etki edeceği mutlak sayılan bir delilin toplanmamasının söz konusu olmadığı anlaşılmaktadır.

Bu nedenle, Askeri Yargıtay Başsavcılığının itirazının kabulüne, Daire kararının kaldırılmasına; Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Askeri Mahkemesince kesin olarak verilen, 15.06.2011 tarihli, 2011/Mtf. Evrak ve 2011/316 Müt. sayılı, itirazın reddine dair karara karşı, Milli Savunma Bakanı’nın, kanun yararına bozma isteminin 353 sayılı Kanun’un 243’üncü maddesinin bir ve üçüncü fıkraları uyarınca kabulüne; itirazın reddine dair bu kararın, 353 sayılı Kanun’un 243/3’üncü maddesi gereğince kanun yararına bozulmasına; bozma kararına nazaran, 3’üncü Kolordu Komutanlığı Askeri Mahkemesinin iddianamenin iadesine dair duruşmasız işlere dair kararının kıyasen 353 sayılı Kanun’un 243/4-(A) ve 204/son maddeleri gereğince kaldırılmasına; iddianamenin kabulü işleminin yapılması için soruşturma dosyasının 3’üncü Kolordu Komutanlığı Askeri Mahkemesine gönderilmek üzere Askeri Yargıtay Başsavcılığına tevdiine karar verilmiştir. (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy