Askeri Yargıtay Daireler Kurulu 2011/95 Esas 2011/94 Karar
Karar Dilini Çevir:
AskeriYargıtay
Dairesi: Daireler Kurulu
Esas No: 2011/ 95
Karar No: 2011 / 94
Karar Tarihi: 13.10.2011

(2709 S. K. m. 36) (5271 S. K. m. 74, 101, 147, 150, 156, 204, 244, 247)

Daire ile Başsavcılık arasında ortaya çıkan ve Daireler Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; soruşturma aşamasında Askeri Savcı tarafından tutuklanması isteminde bulunulması üzerine, CMK’nın 101’inci maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca görevlendirilen zorunlu müdafiin görevinin, kovuşturma aşamasında tutuklu olarak yargılanmakta olan sanık bakımından devam edip etmediğinin; bir başka deyişle, soruşturma aşamasında başlayan tutukluluğu kovuşturma aşamasında devam eden sanık için, isteği olmasa bile, kovuşturma aşamasında da zorunlu müdafi görevlendirilmesi gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkindir.

Daire; soruşturma aşamasında görevlendirilen zorunlu müdafiin görevinin kovuşturma aşamasında devam etmeyeceğine ilişkin açık bir kanuni düzenleme bulunmadığını; kanunda düzenlenmeyen bu hususun, temel hakkın kısıtlanması sonucunu doğuracak şekilde yönetmelikle düzenlenmesinin mümkün olmadığını ve kovuşturma aşamasında tutuklu olarak yargılanmakta olan sanığa müdafi atanmamasının savunma hakkını kısıtladığını kabul etmişken;

Başsavcılık; soruşturma aşamasında görevlendirilen zorunlu müdafiin görevinin iddianamenin kabulüyle sona ereceği, kovuşturma aşamasında tutuklu olarak yargılanmakta olan ve müdafi isteminde bulunmayan sanığa zorunlu müdafi görevlendirilmesi yapılmamasının savunma hakkını kısıtlamadığı görüşündedir.

Uyuşmazlığın çözümü için yargılamanın gelişimi ve müdafi ile ilgili hükümlerin incelenmesi gerekmektedir.

Dosya içeriğine göre; Gelibolu’daki birliğinde askerlik görevini yapmakta olan sanığın, 25.05.2010 tarihinde birliğinden firar ettiği,

23.08.2010 tarihinde çıkarılan yakalama emri ile aranmakta iken 29.09.2010 tarihinde yakalanarak getirilmesi üzerine, Askeri Savcılığın 30.09.2010 tarihli yazısıyla tutuklanması istemiyle Askeri Mahkemeye sevk edildiği, zorunlu müdafi olarak Baro tarafından görevlendirilmiş olan Av. R.Ş.’nin de katılımıyla Askeri Mahkeme tarafından aynı tarihte yapılan duruşmasız oturumda tutuklanmasına karar verildiği ve Askeri Ceza ve Tutukevine kapatıldığı, 01.10.2010 tarihli iddianame ile kamu davası açıldığı, Askeri Mahkemenin 11.10.2010 tarihli kararıyla iddianamenin kabulüne karar verildiği, soruşturma aşamasında görevlendirilmiş olan zorunlu müdafiin duruşmaya çağrılmadığı,

27.10.2010 tarihinde duruşmaya başlandığı, yoklama ve kimlik tespitinin yapılmasından sonra sanığa CMK’nın 147’nci maddesindeki haklarının hatırlatıldığı, sanığın avukat istemediğini beyan ettiği, yargılamaya sanığın müdafi olmaksızın devam edildiği; 12.11.2010 tarihinde yapılan duruşma sonunda sanığın tahliyesine, 26.11.2010 tarihinde yapılan duruşma sonunda mahkumiyetine karar verildiği anlaşılmaktadır.

Anayasa’nın 36’ncı maddesinde, herkesin meşru vasıta ve yollardan yararlanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia, savunma ve adil yargılanma hakkına sahip olduğu hüküm altına alınmış; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Adil yargılanma hakkı” başlığı altındaki 6’ncı maddesinde, diğer haklar yanında;

- Savunma hazırlamak için gerekli zamana ve kolaylıklara sahip olmak,

- Kendi kendini savunmak,

- Kendi seçeceği bir avukatın yardımından yararlanmak,

- Eğer avukat tutmak için mali olanaklardan yoksunsa ve adaletin selameti gerektiriyorsa mahkemece görevlendirilecek bir avukatın para ödemeksizin yardımından yararlanabilmek,

haklarının, sanıklara tanınması gereken en az haklar kapsamında olduğu açıkça ifade edilmiştir.

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun;

149’uncu maddesinde, şüpheli veya sanığın soruşturmanın her aşamasında müdafiin yardımından yararlanabileceği;

150’nci maddesinde, şüpheli veya sanığın müdafi seçebilecek durumda olmadığını beyan etmesi ve istemesi halinde bir müdafi görevlendirileceği; müdafii bulunmayan şüpheli ve sanığın, çocuk, kendisini savunmayacak derecede malul, sağır ve dilsiz olması halinde veya alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmalarda istemi olmaksızın müdafi görevlendirileceği; zorunlu müdafilikle ilgili hususların çıkarılacak yönetmelikle düzenleneceği;

156’ncı maddesinde; 150’nci maddede yazılı olan hallerde, müdafiin; soruşturma evresinde, ifadeyi alan merciin veya sorguyu yapan hakimin, kovuşturma evresinde, mahkemenin istemi üzerine ilgili yer barosu tarafından görevlendirileceği; şüpheli veya sanığın kendisinin sonradan müdafi seçmesi halinde, baro tarafından görevlendirilen avukatın görevinin sona ereceği; hüküm altına alınmıştır.

Bunlardan başka, CMK’nın 74/2, 101/3, 204, 244/4 ve 247/4’üncü maddelerinde, gözlem altına alma ve tutuklama kararlarının söz konusu olması, duruşmanın düzen ve disiplinini bozduğu için sanığın dışarı çıkarılması, gaiplerin ve kaçakların yargılanmaları hallerinde zorunlu müdafi görevlendirilmesi düzenlenmiş bulunmaktadır.

CMK’nın 101/3’üncü maddesi uyarınca, tutuklama istenildiğinde, şüpheli veya sanığın, kendisinin seçeceği veya baro tarafından görevlendirilecek bir müdafiin yardımından yararlanması zorunlu bulunmaktadır.

Maddenin gerekçesinde: “... Tutuklama kararının verilebilmesi için şüpheli veya sanığın, kendileri tarafından atanmış avukatları yoksa, yetkili merci adı geçenlere bir avukatın yardımından yararlanmaları gerektiğini hatırlatacak ve baro tarafından seçilmiş bir avukat, tutuklama duruşmasında mutlaka hazır bulundurulacaktır ...” denilmektedir.

CMK’nın 150/4’üncü maddesine dayanılarak çıkarılan Ceza Muhakemesi Kanunu Gereğince Müdafi ve Vekillerin Görevlendirilmeleri ile Yapılacak Ödemelerin Usul ve Esaslarına İlişkin Yönetmelik’in 6’ncı maddesinde; soruşturma evresinde görevlendirilmiş olan müdafi veya vekilin, engel bulunmadığı takdirde kovuşturma evresinde de öncelikle görevlendirileceği, 7’nci maddesinde; müdafiin görevinin, soruşturma evresinde, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kesinleşmesi, yetkisizlik veya görevsizlik kararı, kamu davası açılması halinde iddianamenin kabulü kararı verilmesi hallerinde; kovuşturma evresinde ise, yargılamanın yapıldığı il veya ilçe dışında yargılamayı gerektirir görevsizlik veya yetkisizlik kararı, esasa ilişkin hükmün kesinleşmesi ya da davanın nakline karar verilmesi ile sona ereceği düzenlenmiş bulunmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Ceza Muhakemesi Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu Gereğince Müdafi ve Vekillerin Görevlendirilmeleri ile Yapılacak Ödemelerin Usul ve Esaslarına İlişkin Yönetmelik’in, gerek yukarıda belirtilmiş, gerek belirtilmemiş olan hükümlerinden hiçbirinde; tutuklu olarak yargılanmakta olan ve kendisine müdafi tayin edilmesi isteminde bulunmayan şüpheli veya sanığın, mutlaka müdafi yardımından yararlanması gerektiğine, bunun temel insan hakları veya adil yargılanma hakkı kapsamında olduğuna ilişkin bir düzenleme bulunmadığı açıkça görülmektedir.

İlgili bütün hükümlerde; şüpheli veya sanığın müdafi seçebilecek durumda olmadığını beyan etmesi ve istemesi halinde bir müdafi görevlendirilmesi savunma hakkı kapsamında düzenlenmiş; CMK’nın 150’nci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarında da, kendisi tarafından görevlendirilmiş müdafii bulunmaması şartına bağlı olarak, sanık veya şüphelinin yaşı, fiziki ve ruhi durumu ile suçlamanın ağırlığı ölçütleri dikkate alınmak suretiyle, istemi olmasa dahi zorunlu müdafi görevlendirilmesi gereken haller gösterilmiştir.

CMK’nın 74/2, 101/3, 204, 244/4 ve 247/4’üncü maddelerindeki düzenlemeler ise, kişilerin özgürlüklerinin kısıtlanması olasılığı nedeniyle daha iyi savunmaya olanak tanınması veya savunmasız yargılama yapılmaması amaçlarıyla ve sadece o hallere ilişkin zorunlu müdafi görevlendirilmesini öngörmektedir. Yani; tutuklama veya adli gözlem altına alınma kararları aşamasında görevlendirilecek müdafiin görevi, o işlemlerle sınırlı bir görevlendirmedir ve sonraki aşamaları kapsamamaktadır.

Gerek CMK’nın 156’ncı maddesinin son fıkrasındaki, gerek Yönetmelik’in 7’nci maddesindeki zorunlu müdafiinin görevlerinin ne zaman sona ereceğine ilişkin hükümler, CMK’nın 150’nci maddesi uyarınca görevlendirilen zorunlu müdafilerle ilgili olup; tutuklama ve adli gözlem altına alınma gibi Kanunda gösterilen belirli işlemlerle sınırlı olarak yapılan müdafi görevlendirmelerini kapsamamaktadır.

Kanun koyucunun, her ne sebeple olursa olsun; tutuklamaya sevk edilmiş, adli gözlem altına alınması istenmiş veya duruşmanın düzen ve disiplinini bozduğu için dışarı çıkarılmış sanığın savunması için görevlendirilmiş müdafiin, bütün yargılama süresince görev yapmasını istemiş olması halinde, bu halleri, CMK’nın 150’nci maddesi kapsamında bütün yargılama bakımından zorunlu müdafi görevlendirilmesini zorunlu gördüğü diğer hallerle birlikte hüküm altına alması gerektiği, halbuki, bu yola gitmemek suretiyle ayrım yapmış olduğu, bir açıklamaya ihtiyaç göstermeyecek kadar açıktır.

İddia edildiği gibi, tutuklu olarak yargılanmakta olan kişiye mutlaka zorunlu müdafi atanması gerektiği arzu edilmiş olsaydı, buna ilişkin düzenlemeye CMK’nın 150’nci maddesinde yer verilmesi yoluna gidilirdi.

Dolayısıyla; CMK’nın 147’nci maddesinde yazılı hakları kapsamında, müdafi seçme hakkı bulunduğu, onun hukuki yardımından yararlanabileceği, müdafiin ifade veya sorgusunda hazır bulunabileceği, müdafi seçecek durumda olmaması ve bir müdafi yardımından faydalanmak istediği takdirde, kendisine baro tarafından bir müdafi görevlendirileceği kendisine anlatılan ve buna karşılık müdafi istemediğini açıkça beyan eden sanığa, tutuklu olarak yargılansa bile müdafi tayin edilmesi zorunluluğu bulunmadığı, müdafi tayin edilmemiş olmasının savunma hakkını kısıtlamadığı anlaşılmaktadır.

Askeri Yargıtay; 3’üncü Dairesi’nin 05.06.2007 tarihli ve 2007/1331-1325, 28.08.2007 tarihli ve 2008/1853-1846, 30.11.2007 tarihli ve 2007/2521-2515; 1’inci Dairesi’nin 14.11.2007 tarihli ve 2007/2471-2463, 16.4.2008 tarihli ve 2008/1210-1191; 4’üncü Dairesi’nin 18.03.2008 tarihli ve 2008/533-534, 2’nci Dairesi’nin 13.07.2011 tarihli ve 2011/537-569 sayılı kararlarıyla, soruşturma evresinde görevlendirilen müdafiin görevinin iddianamenin kabulüyle sona ereceği kabul edilmiştir.

Bu sebeplerle, hukuka aykırı olan Daire kararının kaldırılmasına karar verilmiştir. (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy