Askeri Yargıtay Daireler Kurulu 2011/9 Esas 2011/9 Karar
Karar Dilini Çevir:
AskeriYargıtay
Dairesi: Daireler Kurulu
Esas No: 2011/ 9
Karar No: 2011 / 9
Karar Tarihi: 27.01.2011

(5237 S. K. m. 5, 22, 62, 85, 86, 87) (765 S. K. m. 448, 449, 450, 452)

Daire ile Başsavcılık arasında ortaya çıkan ve Daireler Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; suç vasfının belirlenmesine ve buna bağlı olarak göreve ilişkindir.

Daire; sübutun kabulü halinde sanıkların eylemlerinin, TCK’nın 85’inci maddesi kapsamında “Taksirle öldürme” olarak vasıflandırılması gerektiğini, “Taksirle öldürme” suçu askeri bir suç olmadığı gibi, askeri bir suça bağlı olarak da işlenmediğinden, sanıkların terhis edilmiş olmaları nedeniyle askeri mahkemede yargılanmayı gerektiren ilginin kesilmiş olduğu dikkate alınmak suretiyle görevsizlik kararı verilmesinin isabetli olduğunu kabul ederken;

Başsavcılık; sanıkların eylemlerinin, ASCK’nın 91/1’inci veya ASCK’nın 91/3’üncü madde ve fıkrası kapsamında üste fiilen taarruz suçunu oluşturduğunu, bu suçun askeri bir suç olması ve askeri mahkemenin görevli olması karşısında, görevsizlik kararının bozulması gerektiğini ileri sürerek, Daire kararına itiraz etmiştir.

Dosyada mevcut delillere göre; 05.07.2005 tarihinde 19.00-21.00 saatleri arasında devriye nöbetçisi olan Tnk.Çvş. L.T.’nin 2’nci Bölük silahlığının önünden geçerken, 2’nci Bölük yemekhanesi önünde oturan Tnk.Çvş. S.S.’ye “seni iç emniyetten çağırıyorlar, niye gelmiyorsun” diye bağırdığı, bunun üzerine Tnk.Çvş. S.S.’nin yanında bulunan Tnk.Çvş. H. Ü.’nün Tnk.Çvş. L.T.’ye, bağırarak yanına çağırmasından ötürü söylendiği, Tnk.Çvş. L.T.’nin de Tnk.Çvş. H.Ü.’ye yanıt vermesi üzerine bir anda birbirlerine doğru koşmaya başladıkları, ikisinin karargah bölüğü yemekhanesi önünde karşılaştıkları ve birbirlerine kafa ve yumruk attıkları,
Tnk.Çvş. H.Ü. ve Tnk.Çvş. L.T.’nin birbirlerine doğru koştuğunu gören sanıklar Tnk.Onb. H.İ.Ç. ve Tnk.Onb. Ş.A.’nın da tarafların bulunduğu yere doğru koştukları, bu sırada Tnk.Çvş. L.T.’nin fenalık geçirerek yere düştüğü, o anda yaşanan kargaşa sırasında sanıklar Tnk.Onb. H.İ.Ç. ve Tnk.Onb. Ş.A.’nın da Tnk.Çvş. L.T.’ye vurdukları, olayın bir dakika gibi kısa bir zaman içerisinde meydana geldiği, fenalaşan ve ayağa kalkamayan Tnk.Çvş. L.T.’ye kavgayı gören diğer erbaş ve erlerce ilk yardımda bulunularak nöbetçi heyetine haber verildiği, nöbetçi heyeti tarafından Dörtyol Devlet Hastanesine götürülen Tnk.Çvş. L.T.’nin burada yapılan müdahale sonucu kalp ritmi geri döndürülerek Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesine sevk edildiği, bir süre burada tedavi gördükten sonra 01.08.2005 tarihinde GATA’ya sevk edilen L.T.’nin yapılan tüm müdahalelere rağmen 15.02.2006 tarihinde öldüğü,

03.11.2006 tarihli, 2006/2850-319 Esas ve Karar sayılı görevsizlik kararı ile, maktül ile aynı rütbede olan sanık Tnk.Çvş. H.Ü. hakkında yargılama yapma görevinin adliye mahkemelerine ait olduğu gerekçesi ile adı geçen sanık yönünden Askeri Savcılığın görevsizliğine kararı verildiği; görevsizlik kararı uyarınca İskenderun Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yapılan yargılama sonucunda 20.11.2008 tarihli, 2007/91 Esas ve 2008/388 Karar sayılı karar ile sanığın taksirle ölüme neden olma suçunu işlediği kabul edilerek, eylemine uyan TCK’nın 85/1 ve 62’nci maddeleri uyarınca neticeten bir yıl sekiz ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, cezasının ertelenmesine karar verilmiş olup, söz konusu hükmün henüz kesinleşmediği,

İstanbul Adli Tıp Kurumu Birinci İhtisas Kurulunun 09.08.2006 tarihli ve 2275 sayılı raporu ile; Tnk.Çvş. L.T.’nin ölümünün, “kavga olayının efor ve stresiyle kendisinde mevcut kronik kalp damar hastalığının akut hale geçmesinden gelişen solunum-dolaşım durması ve yeniden canlandırma işlemi sonrası gelişen hipoksik beyin sendromu ile gelişen beklenebilir komplikasyondan ileri geldiği, olayın kasten yaralama olarak kabulü halinde, olay sırasında solunum-dolaşım durması meydana geldiğine göre kavga olayı ile ölüm arasında illiyet bağı bulunduğu, ancak tıbbi belgelerle kişinin vücudunda herhangi bir travmatik bulgunun tanımlanmamış olduğu”nun mütalaa olunduğu,

Anlaşılmakta, esasen bu konuda Daire ile Başsavcılık arasında bir ihtilaf da bulunmamaktadır.

Askeri Yargıtay’ın yerleşik uygulamalarında, üst ya da asta yönelik müessir fiil sonrasında maktülün ölümü ile sonuçlanan olaylarda, sanığın ASCK’nın 91/3 ya da 118/4’üncü maddeleri kapsamında sorumlu tutulabilmesi için, eylemin belirli ya da olası kastla işlenmesi ve eylem ile meydana gelen ölüm arasında doğrudan bir illiyet bağı aranmış; kusursuz sorumluluğun söz konusu olduğu hallerde mülga 765 sayılı TCK’nın “Eğer telefi nefis failin fiilinden evvel mevcut olup da failce bilinmeyen ahvalin birleşmesi veyahut failin iradesinden hariç ve gayri melhuz esbabın inzimamı ile vukua gelirse, 448’inci maddede beyan olunan ahvalde beş seneden, 449 uncu maddede muharrer ahvalde yedi seneden ve 450’nci maddede yazılı ahvalde fail on seneden aşağı olmamak üzere ağır hapis cezası ile cezalandırılır ” şeklindeki 452/2’nci maddesinin uygulanacağı kabul edilmiştir.

Nitekim, sanıkların eylemleri sonrasında, maktülde mevcut ancak sanıklar tarafından önceden bilinmeyen kronik rahatsızlıkların akut hale geçmesi nedeniyle meydana gelen somut olay benzeri ölüm olaylarında, yani kusursuz sorumluluğun söz konusu olduğu hallerde, Askeri Yargıtay Daireler Kurulunun 07.03.1991 tarihli, 1991/44-48; 16.12.1966 tarihli, 1966/100-101; 1’nci Dairesinin 22.04.1992 tarihli, 1992/154-206; 4’üncü Dairesinin 09.02.1988 tarihli, 1988/125-87; 20.03.1984 tarihli, 1984/175-145 Esas ve Karar sayılı kararlarında olduğu gibi, mülga 765 sayılı TCK’nın 452/2’nci maddesinin uygulanacağı kabul edilmiştir.

Esasen, 5237 sayılı yeni TCK’da da netice sebebiyle ağırlaşmış suçlar bakımından, kusursuz sorumluluk esası terk edilerek özel bir düzenlemeye gidilmiş ve Kanun’un 23’üncü maddesinde “Bir fiilin, kastedilenden daha ağır veya başka bir neticenin oluşumuna sebebiyet vermesi halinde, kişinin bundan dolayı sorumlu tutulabilmesi için bu netice bakımından en azından taksirle hareket etmesi gerekir” hükmü getirilmiştir.

Söz konusu maddenin gerekçesi ise “Madde metnindeki düzenlemeyle, meydana gelen ağır netice açısından kişinin sorumlu tutulabilmesi için, söz konusu neticeye ilişkin olarak en azından taksir dolayısıyla kusurlu bulunması gerekmektedir. Bu hükümle, meydana gelen kastedilenden başka ve ağır netice açısından sorumluluğun, kusura dayalı bir sorumluluk olması sağlanmak istenmiştir” şeklindedir.

Kast-taksir kombinasyonu, birinci aşamada kasten işlenen temel suç, ikinci aşamada ise EN AZINDAN taksirle sebebiyet verilen ağır neticeden oluşmaktadır. Madde metninde yer alan “en azından” ifadesi ile kanun koyucu, ağırlaşan netice bakımından failin kusursuz olduğu durumlarda bu ağır veya başka netice bakımından sorumluluğunun olmayacağını belirtmektedir( MALKOÇ, İsmail: Açıklamalı Yeni Türk Ceza Kanunu, Ankara 2005, s.351).
Basit tıbbi müdahale ile iyileşir bir fiil nedeniyle (TCK’nın 86/2’nci maddesi) ölüm meydana gelmiş ise, fail bu durumda neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralamadan (TCK’nın 87/4’üncü maddesi) değil, taksirle ölümden (TCK’nın 85/1’inci maddesi) sorumludur.

Yargıtay benzer olaylarda, yani basit müessir fiil neticesinde ölüme sebebiyet verilmesi halinde eylemi taksirle öldürme olarak vasıflandırmakta ve ölüme neden olan esas sebebin sanık tarafından bilinip bilinmediğine göre olayda bilinçli taksir bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerektiğine işaret etmektedir. Nitekim, somut olayla birebir örtüşen 1’inci Ceza Dairesinin 30.10.2007 tarihli, 2007/5334-7856 Esas ve Karar sayılı kararı;

“Oluşa ve delillere göre; ölüm kavga ortamında basit vurma şeklindeki travmanın efor ve stresi ile ölende var olan kronik kalp-damar hastalığının akut hale gelmesinden gelişen solunum ve dolaşım durması sonucu oluştuğu hususu dikkate alındığında;

... sanıkların maktülde mevcut kalp damar hastalığını bilip bilmedikleri hususu araştırılarak; bildikleri takdirde 5237 sayılı TCK’nın 22/3,23,86/2 delaletiyle 85’inci maddesi uyarınca bilinçli taksirle öldürme, bilmedikleri takdirde ise 5237 sayılı TCK’nın 22/2, 86/2 delaletiyle ve 85’inci maddesi uyarınca taksirle öldürme suçundan cezalandırılması ... gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde 5237 sayılı TCK’nın 87/4’üncü maddesi esas alınarak hüküm kurulması...”,

1’inci Ceza Dairesinin 24.05.2006 tarihli, 2006/1457-2115 Esas ve Karar sayılı kararı;

“Sanık ve maktul arasında hesap yüzünden tartışma çıktığı, tartışma sırasında etkili eylemde bulundukları, maktulün maruz kaldığı müessir fiilin etkisiyle sanık tarafından daha önce bilinmeyen, kendinde mevcut kalp hastalığının aktif hale gelmesi sonucu gelişen solunum ve dolaşım yetmezliğinden öldüğü anlaşılmakla, 5237 sayılı TCK’nın 23 ve 86/2’nci maddeleri delaletiyle 85’inci maddesi gereğince taksirle öldürme suçundan mahkûmiyeti yerine, yazılı olduğu şekilde beraatine karar verilmesi...”

Şeklindedir.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 5’inci maddesinde “Bu Kanunun genel hükümleri, özel ceza kanunları ve ceza içeren kanunlardaki suçlar hakkında da uygulanır” denildiğinden ve aksi bir düzenleme de olmadığından TCK’nın 23’üncü maddesinin Askeri Ceza Kanunu bakımından da uygulanacağı izahtan varestedir.

Dosyanın incelenmesinden; sanıklar Tnk.Onb. H.İ.Ç. ve Tnk.Onb. Ş.A.’nın maktül Tnk.Çvş. L.T.’ye yönelik, ancak TCK’nın 86/2’nci maddesi kapsamında değerlendirilebilecek seviyede tekme ve yumrukla basit müessir fiilde bulundukları, maktülde mevcut kalp damar hastalığının sanıklar tarafından önceden kesinlikle bilinmediği, hatta bu rahatsızlığın maktülün ailesi tarafından dahi bilinmediği her türlü şüpheden uzak, kesin olarak anlaşılmaktadır.

Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; sanıkların belirli ya da olası kastla hareket ettiklerini gösterir delillerin mevcut olmaması nedeniyle eylemlerinin ASCK’nın 91/3’üncü maddesi kapsamında ölümü mucip kasten üste fiilen taarruz niteliğinde olmadığı, sanıkların ASCK’nın 91/1’inci maddesinde unsurları gösterilen basit üste fiilen taarruz suçunu temel suç olarak işledikleri, ancak bu fiilleri sonucu taksirli sorumlulukları söz konusu olacak şekilde ölüm neticesinin meydana geldiği, sanıkların eylemlerinin TCK’nın 23’üncü maddesi gereğince TCK’nın 85’inci maddesi kapsamında “Taksirle öldürme” suçunu oluşturduğu, ASCK’da bu konuda özel bir düzenleme bulunmayıp, ASCK’nın 1’inci maddesi uyarınca TCK’nın taksirli sorumluluk hükümlerinin uygulanması gerektiği, “Taksirle öldürme” suçu askeri bir suç olmadığı gibi, askeri bir suça bağlı olarak da işlenmediğinden, sanıkların terhis edilmiş olmaları nedeniyle, 353 sayılı Kanun’un 17’nci maddesi hükmüne göre, askeri mahkemede yargılanmayı gerektiren ilginin kesilmiş olması dikkate alınmak suretiyle görevsizlik kararı verilmesinin isabetli olduğu sonucuna varıldığından; Başsavcılık itirazının reddine karar vermek gerekmiştir.

Askeri Mahkemece, sanıkların eyleminin ASCK’nın 91/1’inci maddesi kapsamında üste fiilen taarruz suçuna ve TCK’nın 85/1’inci maddesi kapsamında kalan taksirle ölüme sebebiyet vermek suçuna vücut verdiği, TCK’nın 85/1’inci maddesinde düzenlenen suç, ASCK’nın 91/1’inci maddesinde düzenlenen suça göre daha ağır cezayı gerektirdiğinden, TCK’nın 44’üncü maddesi gereğince sanıkların taksirle ölüme sebebiyet vermek suçundan dolayı cezalandırılmalarının gerektiği belirtilerek görevsizlik kararı verilmiş ise de;

ASCK’nın 91/1’inci maddesinde yazılı suçun üst sınırının TCK’nın 49/1’inci maddesi uyarınca yirmi yıl olduğu dikkate alındığında, TCK’nın 85/1’inci maddesinde düzenlenen suçun, ASCK’nın 91/1 maddesinde düzenlenen suça göre daha ağır cezayı gerektirdiği şeklindeki kabulün isabetli olmadığına işaret edilmekle yetinilmiştir. (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy