Askeri Yargıtay Daireler Kurulu 2011/79 Esas 2011/75 Karar
Karar Dilini Çevir:
AskeriYargıtay
Dairesi: Daireler Kurulu
Esas No: 2011/ 79
Karar No: 2011 / 75
Karar Tarihi: 30.06.2011

(2709 S. K. m. 36, 40) (5271 S. K. m. 34, 231, 232) (353 S. K. m. 197)

Daire ile Başsavcılık arasında ortaya çıkan ve Daireler Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın temyiz isteminin süresinde olup olmadığına ilişkindir.

Daire; sanığın 22.10.2010 tarihli dilekçesinin temyiz dilekçesi niteliğinde olduğunu, ancak 15.02.2007 tarihinde tebliğ edilen hükümle ilgili bir haftalık temyiz süresinin 22.02.2007 günü mesai bitiminde sona ermesi nedeniyle temyiz isteminin süresinde olmadığını kabul ederken;

Başsavcılık; gerekçeli hükümde, karara karşı kanun yolu (temyiz) merciinin Askeri Yargıtay olduğundan bahsedilmemesi nedeniyle usulüne uygun yapılmış bir tebligatın bulunmadığını, sanık tarafından yapılan temyizin süresinde olduğunu ve esas yönünden temyiz incelemesi yapılması gerektiğini ileri sürerek, Daire kararına itiraz etmiştir.

Dosyanın incelenmesinde; sanık tarafından Alanya L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu vasıtasıyla gönderilen 22.10.2010 tarihli dilekçeyle, Yengesi E.K. tarafından kendisine herhangi bir tebligat verilmediği ve husumet nedeniyle üç yıldan fazla süredir Dayısı ve Yengesiyle görüşmedikleri belirtilerek, dosyanın Askeri Yargıtay’a gönderilmesinin talep edilmesi üzerine, Askeri Yargıtay 4’üncü Dairesinin 08.02.2011 tarihli, 2011/142-135 Esas ve Karar sayılı kararı ile, Askeri Mahkemenin 22.06.2009 tarihli, 2009/1686-901 Esas ve Karar sayılı uyarlama kararının, 30.07.2010 tarihli, 2006/1270-2009/1686 Esas ve 2010/71 Müt. Karar ve 12.10.2010 tarihli, 2006/1270-2009/1686 Esas ve 2010/94 Müt. Karar sayılı duruşmasız işlere ait kararlarının kaldırılmasına, sanığın 08.04.2006-19.06.2006 tarihleri arasında işlediği izin tecavüzü suçuna ilişkin Askeri Mahkemenin 05.02.2007 tarihli, 2007/424-30 Esas ve Karar sayılı mahkumiyet hükmünün onanmasına karar verilmesi, ancak inceleme konusu hükme ilişkin herhangi bir değerlendirme yapılmaması karşısında, sanığın 22.10.2010 tarihli dilekçesinin, Askeri Mahkemenin 15.11.2006 tarihli, 2006/1270-1178 Esas ve Karar sayılı hükmüne yönelik temyiz istemini de içerdiği ve temyiz incelemesi yapılması gerektiğinde kuşku bulunmamaktadır.

Uyuşmazlık konusunun çözümü için, öncelikle yargı kararlarının ilgililere tebliği ve bu kararlara karşı başvurulabilecek kanun yolları, usulleri ve süreleri ile ilgili mevzuatımızda yer alan düzenlemelerin incelenmesi gerekmektedir.

T.C. Anayasası’nın 03.10.2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanun’la değişik 36’ncı maddesinin birinci fıkrasında; herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmektedir.

Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlığı altında yer alan 4709 sayılı Kanun’la değişik 40’ıncı maddesinin ikinci fıkrası, “Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır. ” hükmünü içermektedir. Söz konusu düzenlemeye ilişkin 4709 sayılı Kanun’un gerekçesinde de, “Bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde sonuna kadar haklarını arayabilmelerine kolaylık ve imkan sağlanması amaçlanmaktadır. Son derece dağınık mevzuat karşısında kanun yolu, mercii ve sürelerinin belirtilmesi hak arama, hak ve hürriyetlerin korunması açısından zorunluluk haline gelmiştir” açıklamasına yer verilmiştir.

353 sayılı Kanun'un 5530 sayılı Kanun’la değişik Ek 1’inci maddesinin yollamada bulunduğu 5271 sayılı CMK’nın 34’üncü maddesinin ikinci fıkrasında da, “Kararlarda, başvurulabilecek kanun yolu, süresi, mercii ve şekilleri belirtilir. ” denilerek, Anayasa’nın 40/2’nci maddesi hükmü doğrultusunda bir düzenlemeye yer verilmiştir.

5271 sayılı CMK’nın, “Hükmün açıklanması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması” başlıklı 231’inci maddesinin ikinci fıkrasında, “Hazır bulunan sanığa ayrıca başvurabileceği kanun yolları, mercii ve süresi bildirilir.”;

“Hükmün gerekçesi ve hüküm fıkrasının içereceği hususlar” başlıklı 232’nci maddesinin altıncı fıkrasında, “Hüküm fıkrasında, 223’üncü maddeye göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresi ve merciinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir. ” hükümleri yer almaktadır.

353 sayılı Kanun’un 195’inci maddesinde, kanun yollarının itiraz ve temyizden ibaret olduğu belirtilmiş olup; “Kanun yollarına başvurma mercii” başlıklı 197’nci maddesi;

“Kanun yollarına başvurma, bundan feragat veya vazgeçme hakkındaki istemlerde merci, taarruz edilen kararı veren veya bu karara aracılık eden askeri savcılık ve eğer taarruz bir mahkeme kararına karşı ise, o mahkemedir.

Kanun yoluna başvurma dilekçe ile olur.

Ancak, askeri mahkeme veya askeri savcılık tutanak katibine bu hususta bir tutanak düzenlenmesi için yapılacak bir beyan ile de olabilir. Bu tutanak askeri savcı veya kıdemli askeri hakim tarafından onaylanır.

Asker kişiler tarafından en yakın askeri birlik komutanına veya askeri kurum amirine bir beyanda bulunmak suretiyle de kanun yoluna başvurulabilir. Bu hususta bir tutanak düzenlenir. Kanuni mehillere uyulmuş olmak için tutanağın bu mehiller içinde düzenlenmiş olması gereklidir. ”;

“Temyiz isteminin süresi ve şartları” başlıklı 209’uncu maddesinin birinci fıkrası;

“Temyiz istemi karar veya hükmün tefhiminden, tefhim sanığın yokluğunda yapılmış ise tebliğinden itibaren bir hafta içerisinde olur.”;

Hükümleri yer almaktadır.

Yukarıdaki hükümler göz önüne alınarak, ilgililerin yüzlerine karşı verilen kararların tefhiminden sonra, duruşmayı yöneten askeri hakim tarafından hazır bulunanlara varsa hangi kanun yoluna, hangi mercilere, hangi sürede ve ne şekilde başvurabileceklerinin anlatılması, ilgililerin yokluğunda verilen kararlarda ise, kanun yolu, mercii, şekli ve sürelerine ilişkin haklarının ne olduğunun bu konuda yapılacak tebligat işlemine esas olmak üzere karara (hükümlerde hüküm fıkrasına) açık ve anlaşılır biçimde yazılması, kararda bu konuda bir açıklama yapılmamış ise, bir sureti (parçası) tarih ve imza karşılığı ilgiliye verilecek olan tebliğ mazbatasında veya tebligat için yazılan yazıda kanun yolu, merci, şekli ve sürelerine ilişkin haklarının ne olduğunun belirtilmesi gerekmektedir.

Kanun yolu incelemesi, yargılamanın devamı ve kanun yollarına başvurma da savunmanın bir parçası olup, sanığın savunma hakkını bu aşamada da kullanabileceği dikkate alındığında, “adil yargılanma hakkının” bir gereği olarak, sanığa kanun yolu, mercii, şekli ve sürelerinin ne olduğunun açıkça bildirilmesi zorunlu bulunmaktadır. Aksi takdirde sanığın “haklarını öğrenme hakkı” ihlal edilmiş olacaktır. Haklarını bilmeyen bir kimsenin de, bundan feragat ettiğinin veya kanun yoluna başvuru süresini geçirdiğinin kabul edilmesi hukuka uygun olmayacaktır.

Tüm bu açıklamalardan sonra itiraz konusu olaya bakıldığında; sanığın yokluğunda verilen ve kendisi ile aynı konutta oturan yengesi E.K.’ye 15.02.2007 tarihinde tebliğ edilen, Askeri Mahkemenin 15.11.2006 tarihli, 2006/1270-1178 Esas ve Karar sayılı gerekçeli kararında (hüküm fıkrasının sonunda); kanun yolu, merci, şekli ve sürelerine ilişkin olarak, “... Temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi. ... Verilen karar sanığın YOKLUĞUNDA alenen ve usulen okunup, açıklandı. Karar sanığın yokluğunda verildiğinden, kanun yol ve süresi anlatılamadı (353 sayılı Kanun’un 209/1’inci maddesine göre; temyiz istemi, hükmün sanığa tebliğinden itibaren bir hafta içinde, Askeri Mahkememize, birliğine ya da Askeri Mahkememize gönderilmek üzere en yakın Askeri Mahkeme veya Asliye Ceza Mahkemesine dilekçe vermek suretiyle yapılabilir) ...” şeklinde açıklamanın yer aldığı görülmektedir.

Buna göre; gerekçeli hükmün sonunda, kanun yolunun temyiz olduğu, hükmün tebliğinden itibaren bir hafta içerisinde kanun yoluna başvurulabileceği, bu başvurunun Askeri Mahkemeye, Birlik Komutanlığına ya da Askeri Mahkemeye gönderilmek üzere en yakın askeri mahkeme veya asliye ceza mahkemesine dilekçe vermek suretiyle yapılabileceğinin belirtildiği, ancak 353 sayılı Kanun’un 197’nci maddesinin üçüncü fıkrasındaki düzenleme gereğince, kanun yoluna başvurmanın askeri mahkeme veya askeri savcılık tutanak katibine bu hususta bir tutanak düzenlenmesi için yapılacak bir beyan ile de olabileceğinin belirtilmediği, dosya dizi 101’deki 15.02.2007 tarihli tebliğ mazbatasında da sanığa bu konuda bilgi verildiğine dair herhangi bir kaydın yer almadığı anlaşılmakla; kanunun emrettiği şekilde (yeterince) bilgilendirilmeyen sanığın temyiz kanun yoluna başvurma hakkını tam olarak kullanması beklenemeyeceğinden, ortada geçerli bir kazai tebligatın bulunduğundan ve sanığın kanun yoluna ilişkin haklarını bildiği halde bundan feragat ettiğinden, dolayısıyla süresi içinde temyiz isteminde bulunmadığından bahsedilemeyeceği için, temyiz isteminin süresinde olduğu sonucuna varıldığından; Başsavcılık itirazının farklı gerekçeyle kabulü ile, Daire kararının kaldırılmasına; temyiz incelemesine devam edilmek üzere dava dosyanın Daireye iadesine karar verilmiştir. (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy