Askeri Yargıtay Daireler Kurulu 2011/77 Esas 2011/78 Karar
Karar Dilini Çevir:
AskeriYargıtay
Dairesi: Daireler Kurulu
Esas No: 2011/ 77
Karar No: 2011 / 78
Karar Tarihi: 07.07.2011

(2709 S. K. m. 40) (5271 S. K. m. 34) (1632 S. K. m. 66, 73) (353 S. K. m. 195, 216)

Bu itibarla; başvurulabilecek kanun yolunun, hangi mercilere başvurulabileceğinin ve başvuru süresinin, Anayasa’nın 40 ve 5271 sayılı CMK’nın 34’üncü maddelerinin ikinci fıkralarında öngörülen anlamda ve yeterli şekilde belirtildiği, inceleme merciinin Askeri Yargıtay olduğunun belirtilmemesinin yapılan tebligatı geçersiz kılmadığı sonucuna varılmıştır.

Daire ile Başsavcılık arasında ortaya çıkan ve Daireler Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; hükümlüye (sanığa) tefhim edilen hüküm fıkrasında, karara karşı temyiz kanun yolu inceleme merciinin, Askeri Yargıtay olduğunun belirtilmemesinin, temyiz süresinin başlamasına engel teşkil edip etmediğine ilişkindir.

Daire; tefhim veya tebliğ edilen hükümde temyiz inceleme merciinin Askeri Yargıtay olduğunun belirtilmemesi şeklindeki eksikliğin temyiz süresinin başlamasına engel teşkil etmediğini, bu nedenle 14.05.2010 tarihinde hükümlüye (sanığa) tefhim edilen hükümle ilgili bir haftalık temyiz süresinin 21.05.2010 günü mesai bitiminde sona erdiğini ve 08.06.2010 tarihinde yapılan temyiz isteminin süresinde olmadığını kabul ederken;

Başsavcılık; hükümlüye (sanığa) tefhim edilen kısa kararda, karara karşı temyiz kanun yolu inceleme merciinin Askeri Yargıtay olduğundan bahsedilmemesi nedeniyle usulüne uygun yapılmış bir tebligatın bulunmadığını, hükümlü (sanık) tarafından yapılan temyizin süresinde olduğunu ve esas yönünden temyiz incelemesi yapılması gerektiğini ileri sürerek, Daire kararına itiraz etmiştir.

Dosyanın incelenmesinde; ...Askeri Mahkemesinin 14.05.2010 tarihli ve 2010/1669-929 Esas ve Karar sayılı hükmü ile; J.Er C.A.’nın, 18.03.2010-24.03.2010 tarihleri arasında izin tecavüzü suçunu işlediği kabul edilerek, ASCK’nın 66/1-b ve 73 ile TCK’nın 62’nci maddeleri uyarınca neticeten beş ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, yasal imkansızlık nedeniyle hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilmesine veya ertelenmesine yer olmadığına, keza, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun uygulanmamasına, karar verildiği;

Hükümlünün yüzüne karşı verilen (tefhim olunan) bu hükmün; yasal bir zorunluluk olmamasına rağmen, tebliği için adli tebligat çıkartıldığı ve 04.06.2010 tarihinde tebliğ edildiği; J.Er C.A. tarafından verilen ve 08.06.2010 tarihinde işleme alınan bir dilekçe ile, kendisini izin aşımına iten nedenler belirtilmek suretiyle temyiz edildiği;

... Askeri Mahkemesinin 13.10.2010 tarihli, 2010/1669-929 Esas ve Karar sayılı duruşmasız işlere ait kararı ile de; temyiz başvurusunun bir haftalık temyiz süresinin bitiminden sonra yapıldığı belirtilerek, temyiz isteminin süre yönünden reddine, karar verildiği;

Bu kararın 27.10.2010 tarihinde hükümlüye tebliğ edildiği, hükümlünün, 02.11.2010 tarihinde işlem gören dilekçesi ile temyiz yol ve süresinin kendisine anlatılmadığını belirterek, duruşmasız işlere ait karara itiraz ettiği;

Anlaşılmaktadır.

Uyuşmazlık konusunun çözümü için, öncelikle, mevzuatımızda yer alan, yargı kararlarının ilgililere tebliği ve bu kararlara karşı başvurulabilecek kanun yolları, usulleri ve süreleri ile ilgili düzenlemelerin incelenmesi gerekmektedir.

T.C. Anayasası’nın 03.10.2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanun’la değişik 36’ncı maddesinin birinci fıkrasında; herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmektedir.

Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlığı altında yer alan 4709 sayılı Kanun’la değişik 40’ıncı maddesinin ikinci fıkrası, “Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır. ” hükmünü içermektedir. Söz konusu düzenlemeye ilişkin 4709 sayılı Kanun’un gerekçesinde de, “Bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde sonuna kadar haklarını arayabilmelerine kolaylık ve imkan sağlanması amaçlanmaktadır. Son derece dağınık mevzuat karşısında kanun yolu, mercii ve sürelerinin belirtilmesi hak arama, hak ve hürriyetlerin korunması açısından zorunluluk haline gelmiştir” açıklamasına yer verilmiştir.

353 sayılı Kanun'un 5530 sayılı Kanun’la değişik Ek 1’inci maddesinin yollamada bulunduğu 5271 sayılı CMK’nın 34’üncü maddesinin ikinci fıkrasında da, “Kararlarda, başvurulabilecek kanun yolu, süresi, mercii ve şekilleri belirtilir. ” denilerek, Anayasa’nın 40/2’nci maddesi hükmü doğrultusunda bir düzenlemeye yer verilmiştir.

5271 sayılı CMK’nın, “Hükmün açıklanması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması” başlıklı 231’inci maddesinin ikinci fıkrasında, “Hazır bulunan sanığa ayrıca başvurabileceği kanun yolları, mercii ve süresi bildirilir.”;

“Hükmün gerekçesi ve hüküm fıkrasının içereceği hususlar” başlıklı 232’nci maddesinin altıncı fıkrasında, “Hüküm fıkrasında, 223’üncü maddeye göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresi ve merciinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir. ” hükümleri yer almaktadır.

353 sayılı Kanun’un 195’inci maddesinde, kanun yollarının itiraz ve temyizden ibaret olduğu belirtilmiş olup; “Kanun yollarına başvurma mercii” başlıklı 197’nci maddesinde de;

“Kanun yollarına başvurma, bundan feragat veya vazgeçme hakkındaki istemlerde merci, taarruz edilen kararı veren veya bu karara aracılık eden askeri savcılık ve eğer taarruz bir mahkeme kararına karşı ise, o mahkemedir.

Kanun yoluna başvurma dilekçe ile olur.

Ancak, askeri mahkeme veya askeri savcılık tutanak katibine bu hususta bir tutanak düzenlenmesi için yapılacak bir beyan ile de olabilir. Bu tutanak askeri savcı veya kıdemli askeri hakim tarafından onaylanır.

Asker kişiler tarafından en yakın askeri birlik komutanına veya askeri kurum amirine bir beyanda bulunmak suretiyle de kanun yoluna başvurulabilir. Bu hususta bir tutanak düzenlenir. Kanuni mehillere uyulmuş olmak için tutanağın bu mehiller içinde düzenlenmiş olması gereklidir. ”;

“Temyiz isteminin süresi ve şartları” başlıklı 209’uncu maddesinin birinci fıkrası;

“Temyiz istemi karar veya hükmün tefhiminden, tefhim sanığın yokluğunda yapılmış ise tebliğinden itibaren bir hafta içerisinde olur. ”;

Hükümleri yer almaktadır.

İlgililerin yüzlerine karşı verilen kararların tefhiminden sonra, duruşmayı yöneten askeri hakim tarafından hazır bulunanlara varsa hangi kanun yoluna, hangi mercilere, hangi sürede ve ne şekilde başvurabileceklerinin anlatılması, ilgililerin yokluğunda verilen kararlarda ise, kanun yolu, mercii, şekli ve sürelerine ilişkin haklarının ne olduğunun bu konuda yapılacak tebligat işlemine esas olmak üzere karara (hükümlerde hüküm fıkrasına) açık ve anlaşılır biçimde yazılması, kararda bu konuda bir açıklama yapılmamış ise, bir sureti (parçası) tarih ve imza karşılığı ilgiliye verilecek olan tebliğ mazbatasında veya tebligat için yazılan yazıda kanun yolu, merci, şekli ve sürelerine ilişkin haklarının ne olduğunun belirtilmesi gerekmektedir.

Somut olayda; Askeri Mahkemece, hükümlünün yüzüne karşı tefhim edilen kısa kararın (hüküm fıkrasının) sonunda; kanun yolu, merci, şekli ve sürelerine ilişkin olarak, “... Sanığa kanuni yol ve süresi anlatıldı. (353 sayılı Kanun’un 209/1’inci maddesine göre temyiz istemi, hükmün sanığa tefhiminden bir hafta içinde, Askeri Mahkememize, Birliğine veya Askeri Mahkememize gönderilmek üzere en yakın Askeri Mahkeme veya Asliye Ceza Mahkemesine dilekçe vermek veya beyanda bulunmak suretiyle yapılabilir. ...” şeklinde açıklamanın yer aldığı görülmektedir.

Tefhimde, kanun yol ve süresinin açıklandığı bölümde, kanun yolunun Askeri Yargıtay olduğu yazılmamış (belirtilmemiş) ise de; askeri yargıda temyiz inceleme merciinin Askeri Yargıtay olduğunun bilinmesi, bu hususta yasal mevzuatta karışıklığa yol açabilecek bir hükmün bulunmaması karşısında, bu eksiklik, temyiz süresinin başlamasına engel hallerden görülmemiştir. Zira, idari bir işlem olan temyiz evrakının gönderileceği yer ile ilgili olan bu açıklama zaten, 353 sayılı Kanun’un “Temyiz evrakının yollanması” başlıklı 216’ncı maddesinde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.

Bu itibarla; başvurulabilecek kanun yolunun, hangi mercilere başvurulabileceğinin, şeklinin ve başvuru süresinin, Anayasa’nın 40 ve 5271 sayılı CMK’nın 34’üncü maddelerinin ikinci fıkralarında öngörülen anlamda ve yeterli şekilde belirtildiği, inceleme merciinin Askeri Yargıtay olduğunun belirtilmemesinin yapılan tebligatı geçersiz kılmadığı; karar veya hükmün tefhiminden, tefhim sanığın yokluğunda yapılmış ise tebliğinden itibaren bir hafta içerisinde yapılabileceğine dair 353 sayılı Kanun’un 209/1’inci maddesi hükmü gözetildiğinde;

14.05.2010 tarihinde tefhim edilen hükümle ilgili olarak, temyiz istemi için öngörülen bir haftalık hak düşürücü sürenin, sanık yönünden 21.05.2010 günü mesai bitiminde sona erdiği, bu durumda, sanığın, hükmün tefhim edildiği tarihten itibaren yasal temyiz süresi geçtikten sonra, 08.06.2010 tarihinde temyiz isteminde bulunduğu sonucuna varıldığından; Başsavcılık itirazının reddine karar verilmiştir. (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy