Askeri Yargıtay Daireler Kurulu 2011/66 Esas 2011/70 Karar
Karar Dilini Çevir:
AskeriYargıtay
Dairesi: Daireler Kurulu
Esas No: 2011/ 66
Karar No: 2011 / 70
Karar Tarihi: 30.06.2011

(353 S. K. m. 209) (5271 S. K. m. 2, 149)

Daire ile Başsavcılık arasında ortaya çıkan ve Daireler Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık müdafiinin temyiz isteminin süresinde olup olmadığına ilişkindir.

Daire; 353 sayılı Kanun’un 209’uncu maddesinde öngörülen bir haftalık temyiz süresinin, hükmün 26.08.2010 tarihinde sanık müdafiine tebliğ edilmesiyle başladığını, sürenin son gününün adli tatile rastlaması nedeniyle 5271 sayılı CMK’nın 331/4’üncü maddesi gereğince
08.09.2010 tarihinde sona erdiğini, bu nedenle müdafiin 07.09.2010 tarihinde yapmış olduğu temyiz isteminin süresinde olduğunu kabul ederken;

Başsavcılık; 5271 sayılı CMK’nın 331/4’üncü maddesi hükmünün, adli tatil uygulaması yapılmayan askeri mahkemelerde uygulanmayacağını, 353 sayılı Kanun’un 209/1’inci maddesinde düzenlenen bir haftalık temyiz süresinin adli tatilde de işleyeceğini, bu nedenle gerekçeli hüküm kendisine 26.08.2010 tarihinde tebliğ edilen sanık müdafiinin 07.09.2010 tarihinde yaptığı temyiz başvurusunun süresinde olmadığını ileri sürerek, Daire kararına itiraz etmiştir.

Dosyanın incelenmesinde; kendisini müdafii vasıtasıyla savunan sanığın ve müdafiinin yokluğunda 18.08.2010 tarihli duruşmada tefhim edilen hükme ilişkin ve son kısmında başvurulabilecek kanun yolu, süresi, mercii ve şekilleri de belirtilen gerekçeli kararın, 26.08.2010 tarihinde sanık müdafii Av. H.Y.D.’nin katibi K.D.’ye, 20.12.2010 tarihinde de bizzat sanığa tebliğ edildiği, sanık müdafiinin, 07.09.2010 tarihinde Askeri Mahkeme kaydına giren dilekçe ile, sübuta yönelik nedenler ileri sürerek temyiz kanun yoluna başvurduğu anlaşılmaktadır.

353 sayılı Kanun’un “Temyiz isteminin süresi ve şartları” başlıklı 209/1’inci maddesi, “Temyiz istemi karar veya hükmün tefhiminden, tefhim sanığın yokluğunda yapılmış ise tebliğinden itibaren bir hafta içerisinde olur. ” hükmünü içermektedir.

5271 sayılı CMK’nın 2’nci maddesinde müdafi, "Şüpheli ve sanığın ceza muhakemesinde savunmasını yapan avukatı" şeklinde tanımlanmış, aynı Kanun’un “Şüphelinin veya sanığın müdafi seçimi” başlıklı 149’uncu maddesi, “Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında avukatın, şüpheli veya sanıkla görüşme, ifade alma veya sorgu süresince yanında olma ve hukuki yardımda bulunma hakkı engellenemez, kısıtlanamaz. ” hükmü ile, hukuki yardımın muhakemenin tüm evresini kapsadığı belirtilmiş olup, müdafiin, hüküm kesinleşinceye kadar sanık adına tüm yasal işlemleri yapma hak ve yetkisine sahip olduğunda ve sanığın açıkça karşı çıkmadığı işlemlerin geçerli olduğunda kuşku bulunmamaktadır.

Buna göre, sanığın ve müdafiinin yokluğunda 18.08.2010 tarihli duruşmada tefhim edilen mahkûmiyet hükmünün, 26.08.2010 tarihinde müdafii Av.H.Y.D.’nin katibi K.D.’ye, 20.12.2010 tarihinde de sanığa tebliğ edilmiş olması karşısında, tüm yasal hakları asil (sanık) adına kullanmaya yetkili kılınan müdafiin, kendisine yapılan tebligattan itibaren, 353 sayılı Kanun’un 209/1’inci maddesinde öngörülen bir haftalık süre geçmiş olmakla birlikte, sanığa tanınan süreden önce07.09.2010tarihinde yaptığı temyiz başvurusunun süresinde olduğu sonucuna varıldığından (tebligatın adli tatil süresi içerisinde yapılmış olmasının temyiz süresine etkisi konusu incelenmeden), Başsavcılık itirazının reddine karar verilmiştir. (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy