Askeri Yargıtay Daireler Kurulu 2011/121 Esas 2011/120 Karar
Karar Dilini Çevir:
AskeriYargıtay
Dairesi: Daireler Kurulu
Esas No: 2011/ 121
Karar No: 2011 / 120
Karar Tarihi: 15.12.2011

(5237 S. K. m. 61) (AYDK 26.03.2009 T. 2009/23 E. 2009/42 K.)

Daire ile Başsavcılık arasında ortaya çıkan ve Daireler Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; temel cezanın üst sınıra yakın bir şekilde tayin edilmesinde, takdirde zaaf olup olmadığına ilişkindir.

Daire; ölenin meydana gelen neticeye katkı ve müdahalesinin önemli ölçüde etkisi olmasına rağmen, hakkaniyete uygun bir değerlendirme yapılmadan üst hadde yakın bir şekilde ceza tayininin takdirde zaaf olduğunu, hükmün uygulama yönünden bozulması gerektiğini kabul ederken;

Başsavcılık; temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak belirlenmesinde Askeri Mahkeme tarafından gösterilen gerekçelerin yeterli olduğunu, hükmün onanması gerektiğini ileri sürerek Daire kararına itiraz etmiştir.

Dosyada mevcut delillere göre; ... İlçe Jandarma Komutanlığı emrinde askerlik hizmetini yapmakta olan sanığın, 26.05.2007 günü saat 00.10 civarında arkadaşları ölen J.Er S.T. ve J.Er. S.A. ile birlikte çevre emniyet nöbetçisi olan ölenin nöbet yerinde bira içip sohbet etmeye başladıkları, S.A.’nın binanın güney cephesine, ölenin de S.A.’nın sağ tarafına sırtlarını duvara dayayarak çömeldikleri, bu sırada nöbet silahı olan MP 5 makineli tabancanın ölenin elinde olduğu, ölen S.T.’nin şaka mahiyetinde “Yine nöbet yazmışlar, ne yapayım kendimi mi vurayım?” dediği ve makineli tabancayı sol eliyle namlusundan tutarak kafasına dayadığı, ayakta olan sanık G.Ş.’nın da silahın kabzasından tutmak suretiyle parmağı da tetik tertibatında olduğu halde ölene hitaben “Sende bu cesaret yok, ben yapayım mı?” dediği, S.T.’nin “Bana böyle bir kıyak yapar mısın?” demesi üzerine, sanık G.Ş.’nin “Yaparım” şeklinde karşılık verdiği, S.T.’nin “Dur, sana dolu şarjör takayım” dediği ve sol eliyle namlu ucu kafasını gösterecek şekilde tutmakta iken sağ eliyle silahın şarjörünü çıkartıp sağ yanına bıraktığı, kütüklüğünden aldığı dolu şarjörü silaha takıp, kurma kolunu çekip bıraktığı ve “Dur, sana emniyeti de açayım” diyerek silahın emniyetini açtığı, ölen S.T. bu işleri yaparken sanığın da silahın kabzasından tuttuğu ve parmağının tetik tertibatında bulunduğu, ölen S.T.’nin “Delikanlı isen şimdi vursana” dediği, S.T. oturur vaziyette ve silahın namlusu kendisine doğru dönük ve sanık G.Ş.’nin da ayakta olduğu, S.T. silahın namlusunu sol eliyle başı hizasında tutmakta iken sanık G.Ş. ile silahı çekiştirmeye başladıkları, sanığın silahı iki eliyle tuttuğu ve çekiştirme nedeniyle silahın namlusunun S.T.’nin kafasının üzerinde gidip geldiği, bu esnada sanığın elinin tetiğe değmesi sonucu silahın patladığı ve ölenin, sol tarafında oturmakta olan tanık S.A.’nın üzerine doğru yığıldığı, silahın ise sanığın elinde kaldığı, S.A.’nın olay yerinden uzaklaştığı, sanığın da ölenin hareket etmediğini anlayınca silahı bırakarak koğuşa çıktığı, S.A., O.Y. ve L.K.’nin olayla ilgili konuştuklarını görünce, onlardan, olaydan ve alkol aldıklarından kimseye bahsetmemelerini istediği, ellerini yüzünü yıkayıp yeniden olay yerine gittiği, yerde bulunan MP 5 makineli tabancayı alarak üzerindeki tişört ile silahı ve şarjörü, üzerindeki izleri yok etmek amacıyla temizlediği ve silahı ölenin sol elinin üzerine koyduğu, olay yerindeki bira kutularını bahçe duvarının dışına attığı, daha sonra birlik içindeki lojmanda oturan Bölük Komutanı J.Ütğm. H.İ.’nin evine gidip S.T.’nin kendisini vurduğunu söylediği, kısa bir süre sonra olay yerine gelen ambulanstaki sağlık görevlilerinin S.T.’nin öldüğünü belirttikleri, olay yerinde bulunan J.Ütğm. H.İ.,J.Bçvş. H.H.Y. ve Uzm.J.Çvş. A.B.’nin, sanığa olayın nasıl olduğunu sormaları üzerine, sanığın, ölenin kendisini vurmadığını, silahı çekiştirirken kaza olduğunu söylediği anlaşılmakta, esasen bu konuda Daire ile Başsavcılık arasında bir ihtilaf da bulunmamaktadır.

Askeri Mahkemece, sanığın bilinçli taksirle adam öldürmek suçunu işlediğinin kabulünde, suç vasfının tayini yönünden herhangi bir isabetsizlik görülmemekle birlikte:

5237 sayılı TCK’nın “Cezanın belirlenmesi” başlıklı 61’inci maddesinin birinci fıkrasında “Hakim somut olayda;

a) Suçun işleniş biçimini,

b) Suçun işlenmesinde kullanılan araçları,

c) Suçun işlendiği zaman ve yeri,

d) Suçun konusunun önem ve değerini,

e) Meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını,

f) Failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını,

g) Failin güttüğü amaç ve saiki,

Göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler.” denilmektedir.

Somut olayla ilgili, Askeri Yargıtay Daireler Kurulunun26.03.2009 tarihli ve 2009/23-42 sayılı birinci kararında; temel cezanın tayininde alt sınırdan uzaklaşma gerekçelerinin yetersiz ve hukuka aykırı bulunmasının yanı sıra, eylem bütünü içerisinde, ölenin meydana gelen neticeye katkı ve müdahalesinin (icapsız hareketlerinin) ne olduğunun Askeri Mahkemece irdelenmediği de belirtilerek direnme hükmünün uygulama yönünden bozulmasına karar verilmiştir.

Bozma sonrasında yeniden yapılan yargılama sonucunda Askeri Mahkemece, temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak belirlenme gerekçesi olarak; “... Ancak her iki bilirkişi raporundan da ölenin de kusurlu olduğu anlaşıldığından ve Askeri Yargıtay Daireler Kurulu’nun26.03.2009 tarihli, 2009/23-42 Esas ve Karar sayılı kararı da göz önünde bulundurularak kanunda atılı suç için öngörülen cezanın üst sınırından daha az bir ceza tertibi cihetine gidilmiştir. ” şeklinde açıklama yapılarak, temel ceza beş yıl hapis cezası olarak belirlenmiştir. Bu kararın Dairece bozulması üzerine, Askeri Mahkeme tarafından yapılan yargılama sonunda önceki kararda direnilmesine karar verilmiş ise de;

Askeri Yargıtay Daireler Kurulunun 31.03.2011 tarihli ve 2011/28-28 sayılı ikinci kararında; temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak belirlenmesinde öne sürülen bir kısım gerekçe uygun olsa da, ölenin meydana gelen neticeye katkı ve müdahalesinin ne olduğunun tartışılmamasının, keza sanığın fiilden sonraki davranışlarının değerlendirme konusu yapılmasının hukuka aykırılık teşkil ettiği sonucuna varıldığından; direnme hükmünün uygulamaya ilişkin gerekçesizlik yönünden bozulmasına karar verilmiştir.

Buna rağmen, Askeri Mahkemece, beşinci defa yapılan yargılama sonunda verilen hükümde; Askeri Yargıtay Daireler Kurulununuygulama gerekçesinin yetersizliği ile ilgili olarak belirttiği bozma nedenlerinin karşılanamadığı, ölenin meydana gelen neticeye katkı ve müdahalesinin (icapsız hareketlerinin) neler olduğunun açık ve ayrıntılı olarak irdelenmediği ve temel cezanın dört yıl on bir ay olarak belirlendiği görülmektedir.

Askeri Mahkemece, ölenin, nöbet görevi nedeniyle kendisine verilen silahı sanığa vererek silahın namlusunu başına dayaması, kütüklüğünden çıkardığı dolu şarjörü silaha takması, mekanizmayı kurarak namluya mermiyi sürmesi, silahın emniyetini açması ve sanığın elindeki silahı çekiştirmesi gibi hareketlerinin ölümle sonuçlanan neticeye yoğun katkısı göz önüne alındığında, Askeri Mahkemenin bir önceki hükmünde verdiği cezadan sadece 1/60 oranında bir indirim yaparak temel ceza tayin etmesi, takdirde açıkça (fahiş) zaaf oluşturduğu ve hukuka aykırılık teşkil ettiği, sonuç ve kanaatine varıldığından, Başsavcılık itirazının reddine karar verilmiştir. (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy