Askeri Yargıtay Daireler Kurulu 2011/12 Esas 2011/12 Karar
Karar Dilini Çevir:
AskeriYargıtay
Dairesi: Daireler Kurulu
Esas No: 2011/ 12
Karar No: 2011 / 12
Karar Tarihi: 10.02.2011

(5271 S. K. m. 234) (7201 S. K. m. 14) (353 S. K. m. 52, 196, 209, Ek m. 1)

Daire ile Başsavcılık arasında ortaya çıkan ve Daireler Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın temyiz isteminin süresinde olup olmadığı ve mağdura haklarının anlatılmamasının hükmün usul yönünden bozulmasını gerektirip gerektirmediğine ilişkindir.
Daire; gerekçeli hükmün hüküm fıkrasında, hükme karşı başvurulacak kanun yolunun temyiz yerine itiraz olduğu belirtilerek, bu hususta tereddüt yaratılması nedeniyle sanığın temyiz isteminin süresinde olduğunu, ayrıca suçun mağduruna CMK’nın 234’üncü maddesindeki haklarının anlatılmamasının hükmün usul yönünden bozulmasını gerektirdiğini kabul ederken;

Başsavcılık; gerekçeli hükmün sanığa ilk kez ve usulüne uygun olarak 08.07.2009 tarihinde tebliğ edildiğini, bir haftalık temyiz süresinin 15.07.2009 Çarşamba günü mesai saati bitiminde dolduğunu ve sanık tarafından 16.07.2009 tarihinde verilen temyiz dilekçesinin süresinde olmadığını, diğer taraftan, mağdura haklarının anlatılmamış olmasına ilişkin usule aykırılığın, gerekçeli hükmün mağdura tebliğ edilmesi ve temyiz kanun yoluna başvurup başvurmama durumuna göre incelenmesi gerektiğini ileri sürerek, Daire kararına itiraz etmiştir.

1) Duruşmasız işlere ait karara yönelik inceleme:
Dosyanın incelenmesinde; Askeri Mahkemece, yokluğunda verilen hükmün sanığa tebliği için hem birliğine müzekkere yazıldığı, hem de ikamet adresine mazbatalı zarf çıkartıldığı, ancak bu adresin dosyadaki bilgi ve belgelerde yer almadığı, tebliğ mazbatasında, bu adreste tebligat yapılamadığına ve tespit edilen yeni adreste muhataba imzası karşılığında 08.07.2009 tarihinde tebligat yapıldığına ilişkin kayıt yer aldığı, ayrıca Birlik Komutanlığı tarafından gerekçeli hükmün 10.07.2009 tarihinde sanığa tebliğ edildiği, sanığın da 16.07.2009 tarihinde 1’inci Ordu Komutanlığı Askeri Mahkemesine verdiği dilekçe ile hükmü temyiz ettiği anlaşılmaktadır.

353 sayılı Kanun’un “Tebliğ usulleri” başlıklı 52’nci maddesinin birinci fıkrasında, “Asker kişilere yapılacak tebliğler üst makam aracılığı ile ve ilgiliden alınacak bir belge karşılığı yapılır. Bu belgede tebliğ ve tebellüğ edenin imzaları ile, tebliğin yer ve zamanının gösterilmesi lazımdır. ” hükmü yer almakta ve Tebligat Kanunu hükümlerinin askeri mahkemelerde de uygulanacağı belirtilmiş olup, 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun askeri şahıslara yapılacak tebligata ilişkin 14’üncü maddesinde, erbaş ve er haricindeki askeri şahıslara birlik veya müessesede tebligat yapılması gereken hallerde, tebliğin yapılmasını nöbetçi amiri veya subayının temin edeceği düzenlenmiş bulunmaktadır.

Daireler Kurulunun ara kararı gereğince yapılan araştırma sonunda, sanığın, 01.07.2009 tarihinde nakil alarak dizi 151’deki tebliğ mazbatasında yer alan ve gerekçeli hükmün 08.07.2009 tarihinde tebliğ edildiği belirtilen adrese gittiğinin, ancak söz konusu tebliğ mazbatasındaki imzanın sanığa ait olmadığının tespit edildiği görülmektedir.

Daire kararında, gerekçeli hükmün hüküm fıkrasında, hükme karşı başvurulacak kanun yolunun temyiz yerine itiraz olduğu belirtilerek, bu hususta tereddüt yaratılması nedeniyle sanığın temyiz isteminin süresinde olduğu kabul edilmiş ise de, hükümde sadece kanun yolunun yanlış gösterilmiş olması, yani temyiz olan kanun yolunun itiraz olarak belirtilmesi kanun yolu süresinin başlamasına engel olmayıp, kanun yolu yanlış gösterilmiş olsa dahi temyiz süresi işleyecek ve süresinden sonra yapılan temyiz başvurusu kabul edilemeyecektir (Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 30.01.2007 tarihli, 2007/3-9 Esas ve 2007/18 Karar; 05.12.2006 tarihli, 2006/1-278 Esas ve 2006/291 Karar sayılı kararları da bu yöndedir).

Ancak, yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda yapılan değerlendirmede; 08.07.2009 tarihinde yapılan tebligatın, tebliğ mazbatasındaki imzanın sanığa ait olmaması ve 353 sayılı Kanun’un 52’nci maddesindeki düzenleme karşısında geçersiz olduğu, 353 sayılı Kanun’un 209/1’inci maddesinde öngörülen bir haftalık kanuni temyiz süresinin, Birlik Komutanlığı tarafından gerekçeli hükmün sanığa tebliğ edildiği 10.07.2009 tarihinden itibaren işlemeye başladığı ve sanığın 16.07.2009 tarihinde temyiz dilekçesi vermiş olması nedeniyle temyiz isteminin süresinde olduğu anlaşılmakla, farklı gerekçeye dayanmakla birlikte, duruşmasız işlere ait kararın kaldırılmasına ilişkin Daire kararında isabetsizlik bulunmadığı sonucuna varıldığından; Başsavcılık itirazının reddine karar verilmiştir.

2) Temyiz yönünden inceleme:

Sanığın, suç tarihinde amiri konumunda bulunan Tabur Komutanı Topçu Kur.Yb. F.İ.’yi kastederek, “Tabur Komutanı benimle çok uğraşıyor, onu vuracağım” dediği iddia ve kabul edilen olayda, Topçu Kur.Yb. F.İ.’nin inceleme konusu suçun mağduru olduğu (suçtan zarar gördüğü) hususunda duraksama bulunmamaktadır.

353 sayılı Kanun’un Ek 1’inci maddesinin atıfta bulunduğu 5271 sayılı CMK’nın “Mağdur ile şikayetçinin hakları” başlıklı 234’üncü maddesinde; mağdur ile şikayetçinin kovuşturma evresinde duruşmadan haberdar edilme, kamu davasına katılma, tutanak ve belgelerden vekili aracılığı ile örnek isteme, tanıkların davetini isteme, vekili yoksa baro tarafından kendisine avukat atanmasını isteme, davaya katılmış olma koşuluyla davayı sonuçlandıran kararlara karşı yasa yollarına başvurma haklarının bulunduğu, bu hakların mağdur ve şikayetçiye anlatılıp açıklanacağı ve bu hususun tutanağa yazılacağı düzenlenmiştir.

Somut olayda ise, mağdur Topçu Kur.Yb. F.İ.’nin, Tunceli Asliye Ceza Mahkemesinde 19.09.2008 tarihinde istinabe suretiyle ifadesi tespit edilirken, CMK’nın 234’üncü maddesinde belirtilen haklarının anlatılmadığı ve tanık sıfatıyla ifadesinin tespit edildiği anlaşılmakta olup, bu husus usule aykırılık teşkil etmektedir.

Ancak, olağan kanun yollarından olan temyiz incelemesinin yapılabilmesi için, bir temyiz davası açılmış olmalıdır. Temyiz davasının açılabilmesi için de iki koşulun varlığı gereklidir.
Bunlardan birincisi, “süre” koşuludur. 353 sayılı Kanun’un 209’uncu maddesinde, genel kural olarak tarafların temyiz isteğinde bulunabilecekleri süre hükmün tefhiminden, tefhim sanığın yokluğunda yapılmış ise tebliğinden başlamak üzere bir hafta olarak belirlenmiştir.

Temyiz davasının açılabilmesi için gerekli olan ve uyuşmazlık konusunu da ilgilendiren ikinci koşul ise “istek” koşuludur. Yargılama hukukunun temel prensiplerinden olan "Davasız yargılama olmaz" ilkesine uygun olarak temyiz davası kendiliğinden açılmaz; bu konuda bir isteğin bulunması gereklidir. İstek koşulunun ise bu konuda hak ve yetkisi olan kişilerce yerine getirilebileceği kanun gereğidir. 353 sayılı Kanun’un 205’inci maddesinin 2’nci fıkrasında bu kuraldan uzaklaşılmış ve bazı ağır mahkumiyetlerde istek şartından sanık lehine vazgeçilerek, temyiz incelemesinin kendiliğinden (resen) yapılması kabul edilmiş ise de, onbeş yıl ve daha fazla hapis cezasına ilişkin olanlar dışında kalan hükümlerde, süre ve istek koşullarına uygun temyiz davası açılmamış ise hükmün Askeri Yargıtay’ca incelenmesi mümkün değildir.

Kanun yollarına başvurma hakkının düzenlendiği 353 sayılı Kanun’un 196’ncı maddesinde; “Kanun yolları, askeri savcı, şüpheli, sanık ve katılan, katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar ile teşkilatında askeri mahkeme kurulan kıt'a komutanı ve askeri kurum amirine açıktır. " hükmüne yer verilmiştir.

Somut olayda, mağdur Topçu Kur.Yb. F.İ.’nin, 353 sayılı Kanun’un 196’ncı maddesi gereğince hükmü temyiz etme hak ve yetkisi bulunmasına karşılık, temyiz kanun yoluna müracaat edip etmeyeceği henüz belli değildir.

O halde öncelikle, yokluğunda verilen hükmün mağdura tebliğ edilmesi ve kanun yoluna müracaat edip etmeme durumuna göre temyiz incelemesi yapılması gerekmektedir (Askeri Yargıtay Daireler Kurulunun 27.05.2010 tarihli, 2010/41-50; 27.05.2010 tarihli, 2010/39-49; 04.03.2010 tarihli, 2010/22-2; 21.05.2009 tarihli, 2009/68-1 Esas ve Karar sayılı ara kararları ile, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 30.06.2009 tarihli, 2009/3-143 Esas, 2009/185 Karar; 27.03.2007 tarihli, 2007/5-45 Esas, 2007/77 Karar; 30.05.2006 tarihli, 2006/11-143 Esas, 2006/147 Karar sayılı kararları da bu yöndedir).

Bu itibarla, sadece sanık tarafından temyiz kanun yoluna müracaat edilmiş olması karşısında, mağdurun (suçtan zarar görenin) istinabe suretiyle ifadesi tespit edilirken, CMK’nın 234’üncü maddesinde düzenlenen haklarının anlatılmaması şeklindeki usule aykırılığın bozma nedeni yapılmayıp, öncelikle yokluğunda verilen hükmün, 353 sayılı Kanun’un 196’ncı maddesi gereğince temyiz hakkı bulunan mağdura hakları bildirilmek suretiyle tebliğ edilmesi ve mağdurun kanun yoluna müracaat edip etmeme durumuna göre temyiz incelemesi yapılması gerektiği sonucuna varıldığından; Başsavcılık itirazının kabulü ile, Daire kararının kaldırılmasına ve temyiz incelemesine devam edilmek üzere dava dosyanın Daireye iadesine karar verilmiştir. (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy