Askeri Yargıtay Daireler Kurulu 2010/98 Esas 2010/104 Karar
Karar Dilini Çevir:
AskeriYargıtay
Dairesi: Daireler Kurulu
Esas No: 2010/ 98
Karar No: 2010 / 104
Karar Tarihi: 28.10.2010

(5237 S. K. m. 7, 58, 62) (1632 S. K. m. 42, 66) (5275 S. K. m. 107, 108) (5252 S. K. m. 9)

Daire ile Başsavcılık arasında ortaya çıkan ve Daireler Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; Askeri Mahkemece lehe kanun değerlendirmesi amacıyla yapılmış olan uyarlama yargılaması sonucunda tesis olunan hükümlerin, yeni bir mahkûmiyet hükmü niteliğinde olup olmadığına ve bu bağlamda, son hükümde usule aykırılık bulunup bulunmadığına ilişkindir.

Daire; asıl olan kısa kararda (hüküm fıkrasında) önceki hükümlerin uyarlandığından bahsedilmeksizin, önceki kesinleşmiş hükümlerden bağımsız olarak ikinci birer hüküm kurulduğu izlenimi verecek ve infazda karışıklığa yol açacak şekilde hüküm fıkraları yazılması hukuka aykırılık teşkil ettiğinden, lehe kanun değerlendirmesine ilişkin hükümlerin öncelikle bu usule aykırılık nedeniyle ayrı ayrı bozulması gerektiğini kabul ederken;

Başsavcılık; Askeri Mahkemece, kısa karar içerisinde dahi hükümlü tabirinin kullanılmış olması ve gerekçeli karar içerisinde önceki hükme gerekli atıflar da yapılmak suretiyle sadece lehe kanun değerlendirmesinin irdelenmesi gerektiği nedenleriyle, önceki kesinleşmiş hükümlerden bağımsız olarak ikinci birer hüküm kurulduğu izleniminin doğmadığını ve infazda karışıklığa yol açacak şekilde hüküm fıkraları oluşturulmadığını, ileri sürerek Daire kararına itiraz etmiştir.

Uyum ve kararlılık gösteren Askeri Yargıtay ve Yargıtay kararlarında benimsenip, vurgulandığı gibi; kesinleşmiş mahkûmiyet hükmünde değişiklik (uyarlama) yargılaması, asıl ceza yargılamasının bütünüyle sonuçlanıp, hükmün kesinleşmesinden sonra ve ancak infaz tamamlanmadan önce yürürlüğe giren bir ceza yasasının, kesinleşmiş mahkûmiyet hükmüne, dolayısıyla infaza etkisinin bulunup bulunmadığının saptanmasına ilişkin ve esas itibarıyla infazı ilgilendiren ve etkileyen bir yargılama faaliyetidir. Bu bağlamda, sonraki yasanın lehe sonuç doğurup doğurmadığının saptanması, lehe ise uygulanması ile sınırlı kendine özgü bir yargılamadır. Bu yargılamada asli ceza yargılaması sürecinde kesinleşmiş bulunan önceki kararın dışına çıkılamayacak, karardaki suça konu sabit eyleme uygulanması olanağı bulunan yeni yasadaki hükümler bütünüyle tatbik olunduktan sonra, yeni yasanın lehe sonuç doğurduğunun saptanması halinde, hükümlünün bu sonuçtan faydalanması için, infaza konu olabilecek nitelikte bir hüküm kurulmasıyla yetinilecek, aksi saptandığında ise Önceki hükümde değişikliğe yer olmadığına, başka bir ifade ile uyarlama davasının reddine karar verilmesi gerekecektir.

Önceki kesinleşmiş hükmü yeniden ele almaya olanak tanıyan bu istisnai yetki, hükmü veren hakim veya mahkemeye sadece lehe kanun konusuyla sınırlı bir uyarlama yetkisi vermekte, bu yolla gerek olağan gerekse olağanüstü kanun yolu denetimine konu olabilecek hukuka aykırılıkların giderilmesi mümkün görülmemektedir. Uyarlama yargısı için kesin hükmün yeniden ele alınmasına olanak tanıyan bir kanun hükmü bulunmadıkça, talep vukuunda hükme el atılması, kesin hüküm dokunulmazlığı ilkesi ile bağdaşmaz. Hükümlülerin hukuki durumlarının incelenmesi ve değerlendirilmesi işleminin uyarlama davası adı verilen tali davada ele alınmasının Ön şartı ise, lehe yasa değişikliğinin mahkûmiyet hükmünün kesinleşmesinden sonra gerçekleşmiş olmasıdır.

Sonraki kanunun lehe olup olmadığı konusunda yapılan yargılama faaliyeti esnasında, suç olduğu evvelce saptanan eylemin sübutu, vasfı ve kanuni unsurlarıyla ilgili bir değerlendirmeye lüzum ve ihtiyaç bulunmadığı gibi, esasen bu yönde bir uygulamanın kesin hüküm dokunulmazlığı ilkesine aykırı düşeceği de ortadadır.

Ceza yargılamasının temel işlevi, yargılamaya esas maddi gerçeğin açıklığa kavuşturulmasıdır. Bu faaliyet çerçevesinde, suç teşkil eden eylemin tarihi, niteliği, mağduru, işlendiği yer gibi ayırt edici ve tamamlayıcı kriterlerin detaylı bir biçimde araştırılması ve hükme yansıtılması gerekmektedir.

Oysa, sonraki kanunun lehe olup olmadığı konusunda yapılan yargılama faaliyetinin ceza muhakemesi hukukunun yukarıda açıklanan klasik işlevinden farklı olduğu, maddi gerçeğin araştırılmasından öte, kesinleşmiş cezanın infazına yönelik yargılama faaliyeti niteliği taşıdığı konusunda duraksama yoktur.

Bu itibarla; sadece hükmün infazını ilgilendiren bir konu hakkında karar verilirken, önceki hükmün içeriğini tartışılır hale getiren ve sabit görülen eylemle ilgili yeniden ve tekrar hüküm tesis edildiği izlenimini uyandıracak uygulamalardan kaçınılması gerekmektedir.

Yapılan açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde; Askeri Mahkemece uyarlama yargılaması sonunda kurulan hüküm ve bu kapsamda gerekçeli karar incelendiğinde;

... Mahkememizin 04.06.2008 tarihinde kesinleşen 14.05.2007 tarihli, 2007/495-406 sayılı hükmü ile ilgili olarak lehe kanun değerlendirmesi bakımından inceleme yapıldığında;

ASCK'nın tekerrürün uygulama esaslarını belirleyen 42'inci maddesinin 01.01.2009 tarihinden itibaren yürürlükten kalktığı ve ASCK kapsamında yer alan suçlar bakımından TCK'nın 58'inci maddesinin uygulanacak olduğu değerlendirilerek hükümlü hakkında uygulanacak kanun maddeleri yönünden lehe kanun değerlendirilmesi yapıldığında,

Suç tarihinde yürürlükte olan ASCK'nın 42, 66/2-c, 5237 sayılı TCK'nın 62'nci maddeleri ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun'un 107/2'nci maddesi ile karar tarihinde ASCK'nın 42'nci maddesinin 01.01.2009 tarihi itibariyle yürürlükten kalkması sonucu ASCK'nın 66/1-a, 5237 sayılı TCK'nın 58, 5275 sayılı Kanun'un 108'inci maddesi bir bütün halinde uygulanması sonucunda hükümlü lehine olan kanun maddelerinin tespiti gerekmektedir.

ASCK'nın 66/2-c ve TCK'nın 62/1'inci maddeleri uyarınca hükümlünün, en az 1 yıl 8 ay hapis cezasıyla mahkûmiyetine karar verilmesi, bu cezanın 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun'un 107/2'nci maddesi uyarınca ve cezanın üçte ikisinin infaz kurumunda geçirilmesinden sonra şartla salıverilmeye hak kazanacak şekilde infaz edilmesi gerekirken; sonraki kanun hükümlerine göre, ASCK'nın 66/1-a, TCK'nın 62/1 ve 58'inci maddeleri uyarınca, hükümlünün en az 10 ay hapis cezasıyla mahkûmiyetine karar verilmesi, bu cezanın 5237 sayılı TCK'nın 58'inci maddesi gereği dörtte üçünün infaz kurumunda geçirilmesinden sonra şartla salıverilmeye hak kazanacak şekilde infaz edilmesi gerekmektedir.

Bu karşılaştırma sonucunda her iki suç için de ASCK'nın 66/1-a, 5237 sayılı TCK'nın 58 ve 62 ve 5275 sayılı Kanun'un 108'inci maddeleri gereğince yapılacak uygulamanın hükümlü lehine olduğu anlaşılmakla, aşağıdaki uygulamalar yapılmıştır ... denilmek ve devamında kısa kararda (hüküm fıkrasında);

... Hükümlü P.Er CK.'nin, 09.01.2004-08.08.2005 tarihleri arasında firar suçunu işlediği sabit olduğundan, müsnet suçtan eylemine uyan ASCK'nın 66/1-a maddesi uyarınca takdiren bir yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına... şeklinde belirtilmek,

Suretiyle gerekçeli karar içerisinde önceki hükme gerekli atıfta bulunularak, sadece lehe kanun değerlendirmesinin yapıldığı, kısa karar içerisinde dahi hükümlü tabirinin kullanıldığı görülmektedir.

Açıklanan nedenlerle; atılı suçların 01.01.2009 tarihinden önce işlendiği ve hükümlü hakkında ASCK'nın 66/2-c maddesine göre hüküm kurulduğu, bu hükümlerin kesinleşmesi sonrası, ASCK'nın 66/2-c maddesi ile 01.01.2009 tarihinden itibaren işlenen askeri suçlarda da uygulanması gereken 5237 sayılı TCK'nın 58'inci maddesi hükümlerinden hangisinin hükümlü lehine olduğunun, 5237 sayılı TCK'nın 7/2'nci ve 5252 sayılı Kanun'un 9/3'üncü madde ve fıkraları uyarınca değerlendirildiği, kesin hüküm dokunulmazlığı ilkesine uygun olarak, suç olduğu evvelce saptanan eylemin sübut, vasıf ve kanuni unsurlarıyla ilgili bir değerlendirmeye gidilmeksizin önceki hükümlerin uyarlandığı, Askeri Mahkemece kısa karar içerisinde dahi hükümlü tabirinin kullanılmış olduğu, gerekçeli karar içerisinde önceki hükme gerekli atıfta bulunmak suretiyle sadece lehe kanun değerlendirmesinin yapıldığı, kesinleşen önceki hükümlerden bağımsız olarak ikinci birer hüküm kurulduğu izleniminin doğmadığı ve infazda karışıklığa yol açacak şekilde hüküm fıkraları oluşturulmadığı sonucuna varıldığından; Daire kararının kaldırılmasına ve temyiz incelemesine devam edilmek üzere dava dosyanın Daireye iadesine karar verilmiştir. (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy