Askeri Yargıtay Daireler Kurulu 2010/39 Esas 2010/49 Karar
Karar Dilini Çevir:
AskeriYargıtay
Dairesi: Daireler Kurulu
Esas No: 2010/ 39
Karar No: 2010 / 49
Karar Tarihi: 27.05.2010

(353 S. K. m. 196, 205, 209, 257, Ek m. 1) (1412 S. K. m. 365, 366) (5271 S. K. m. 233, 237, 238, 239, 240, 241, 242, 243) (5320 S. K. m. 4) (YCGK 21.03.2006 T. 2006/9-51 E. 2006/50 K.) (YCGK 30.06.2009 T. 2009/3-143 E. 2009/185 K.) (YCGK 30.05.2006 T. 2006/11-143 E. 2006/147 K.) (YCGK 27.03.2007 T. 2007/5-45 E. 2007/77 K.)

Daire ile Başsavcılık arasında ortaya çıkan ve Daireler Kurulu’nca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; soruşturma aşamasındaki ifadesinde sanıktan şikayetçi olduğunu beyan eden ve kovuşturma aşamasında bu ifadesinin doğru olduğunu belirten mağdurun, ilk hükmün bozulmasını müteakip yapılan duruşmaya çağrılmamış ve davaya katılmak isteyip istemediğinin sorulmamış olmasının, hükmün usul yönünden bozulmasını gerektirip gerektirmediğine ilişkindir.

Daire; mağdurun, ilk hükmün bozulmasını müteakip yapılan duruşmaya çağrılmamasının ve duruşma sırasında şikayetini belirten ifadesi olduğu halde davaya katılmak isteyip istemediğinin sorulmamasının usul yönünden hükmün bozulmasını gerektirdiğini kabul ederken;

Başsavcılık; bu hukuka aykırılığın, bozma nedeni yapılamayıp, Daire tarafından alınacak bir ara karar ile gerekçeli hükmün mağdura tebliğinin sağlanması ve mağdurun temyiz hakkını kullanıp kullanmayacağının belirlenmesi suretiyle giderilmesi gerektiği ileri sürerek Daire kararına itiraz etmiştir.

Sanığın, 02.07.2003 tarihli emirle Harekat Eğitim Şube Müdür Vekili olarak görevlendirilmesi nedeniyle amiri durumunda bulunan J. Kd. Üçvş. V.D.'ye karşı Şeytan suratlı, yüzünü şeytan görsün, senin ananı, avradını, çocuğunu s.nk.f edeyim! dedikten sonra çıkan arbedede yere düşen amirine vurmak için yumruk salladığı şeklinde geliştiği iddia edilen olayda, Üçvş. V.D.'nin inceleme konusu suçun mağduru olduğu (suçtan zarar gördüğü) hususunda duraksama bulunmamaktadır.

Mağdur Üçvş. V.D., muhakkik tarafından tespit edilen 14.07.2003 tarihli ifadesinde sanıktan şikayetçi olduğunu beyan etmiş, 09.03.2004 tarihinde Askeri mahkeme huzurunda tespit edilen ifadesi sırasında okunan bu ifadesinin doğru olduğunu ve aynen tekrar ettiğini belirterek sanıktan şikayetçi olmuştur.

353 sayılı Kanun'un 05.10.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5530 sayılı Kanunla yürürlükten kaldırılan Katılma yolu ile dava ve şahsi dava başlıklı 257'nci maddesinin 1'inci fıkrasında, Askeri mahkemelerde 197 ve 198’inci maddelerdeki şartlar dairesinde katılma yolu ile dava olunabileceği gibi şahsi dava da açılabilir. Bu hallerde Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun hükümleri tatbik olunur. hükmü yer almaktadır.

01.06.2005 tarihinden önce yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK.'un 365'inci maddesinin 1'inci fıkrasındaki, Suçtan zarar gören her şahıs tahkikatın her halinde müdahale yolu ile hukuku amme davasına iltihak edebilir.;

366'ncı maddesinin 1'inci fıkrasındaki, Müdahale, merciine verilecek bir istida veya zabıt varakası tutulmak üzere zabıt katibine yapılacak bir beyanla olur. Bu zabıt varakası reis veya hakime tasdik ettirilir. şeklindeki hükümlerle müdahalenin usulü düzenlenmiştir.

Somut olayda, müşteki mağdurun, CMUK'un yürürlükte bulunduğu dönemde usulüne uygun bir şekilde katılma istemi bulunmamakta ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 4/2'inci maddesi gereğince, 5271 sayılı CMK.'nın yürürlüğe girmesinden önce soruşturma ve kovuşturma evrelerinde yapılmış işlem ve verilmiş kararlar hukuki geçerliliklerini korumakta iseler de, 5271 sayılı CMK.'nın yürürlüğe girmesinden sonra, yöntemine uygun bir temyiz başvurusu nedeniyle hükmün bir başka hukuka aykırılık saptanarak bozulması üzerine, yeniden yapılacak yargılama artık yürürlükte olan 5271 sayılı CMK hükümlerine göre yapılacak ve kovuşturma evresinin bu aşamasında şikayetçinin davaya katılması mümkün olabilecektir. Bu itibarla, sanık hakkındaki ilk hükmün bozulmasından sonraki aşamada diğer yargılama kurallarının yanında 5271 sayılı CMK.'nın 233 ve devamı maddeleri gereğince mağdur ve şikayetçinin duruşmaya çağırılıp dinlenmeleri ve onlara yeni Kanunun bahşettiği diğer hakların yanı sıra 238'inci madde gereğince kamu davasına katılma haklarının bulunduğunun hatırlatılması da gerekmektedir (Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 21.03.2006 tarihli, 2006/9-51 Esas ve 2006/50 Karar sayılı kararı bu yöndedir).

353 sayılı Kanun'un Ek-1'inci maddesinin atıfta bulunduğu 5271 sayılı CMK.'nın Mağdur ile şikayetçinin hakları başlıklı 234'üncü maddesinde; mağdur ile şikayetçinin kovuşturma evresinde duruşmadan haberdar edilme, kamu davasına katılma, tutanak ve belgelerden vekili aracılığı ile örnek isteme, tanıkların davetini isteme, vekili yoksa baro tarafından kendisine avukat atanmasını isteme, davaya katılmış olma koşuluyla davayı sonuçlandıran kararlara karşı yasa yollarına başvurma haklarının bulunduğu, bu hakların mağdur ve şikayetçiye anlatılıp açıklanacağı ve bu hususun tutanağa yazılacağı düzenlenmiştir.

Davaya katılmaya ilişkin hükümlere ise, CMK.'nın 238 ila 243'üncü maddelerinde yer verilmiştir. Kanun'un 237'nci maddesinde;

(1) Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikayetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler.

(2) Kanun yolu muhakemesinde davaya katılma isteğinde bulunulamaz. Ancak, ilk derece mahkemesinde ileri sürülüp reddolunan veya karara bağlanmayan katılma istekleri, kanun yolu başvurusunda açıkça belirtilmişse incelenip karara bağlanır. hükmü yer almakta olup;

238'inci maddesinde de,

(1) Katılma, kamu davasının açılmasından sonra mahkemeye dilekçe verilmesi veya katılma istemini içeren sözlü başvurunun duruşma tutanağına geçirilmesi suretiyle olur.

(2) Duruşma sırasında şikayeti belirten ifade üzerine, suçtan zarar görenden davaya katılmak isteyip istemediği sorulur.

(3) Cumhuriyet savcısının, sanık ve varsa müdafiinin dinlenmesinden sonra davaya katılma isteminin uygun olup olmadığına karar verilir.

(4) Sulh ceza mahkemesinde açılmış olan davalarda katılma hususunda Cumhuriyet savcısının görüşü alınmaz. hükmü ile katılma isteminin şekli ve istem üzerine yapılacak işlemler ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.

Bu düzenlemelere göre, ilk hükmün bozulmasını müteakip yapılan yargılama sırasında 5271 sayılı CMK.'nın yürürlüğe girmiş olmasına rağmen, müşteki mağdur J. Kd. Üçvş. V.D.'nin, duruşma gününden haberdar edilerek CMK.'nın 234'üncü maddesinde düzenlenen hakları anlatılmak suretiyle ifadesinin tespit edilmemesi ve CMK.'nın 238/2'nci maddesi gereğince davaya katılmak isteyip istemediğinin sorulmaması usule aykırılık teşkil etmektedir.

Ancak, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 30.06.2009 tarihli, 2009/3-143 Esas ve 2009/185 Karar sayılı kararında belirtildiği gibi; olağan kanun yollarından olan temyiz incelemesinin yapılabilmesi için, bir temyiz davası açılmış olmalıdır. Temyiz davasının açılabilmesi için de iki koşulun varlığı gereklidir.

Bunlardan birincisi, Süre koşuludur. 353 sayılı Kanun'un 209'uncu maddesinde, genel kural olarak tarafların temyiz isteğinde bulunabilecekleri süre hükmün tefhiminden, tefhim sanığın yokluğunda yapılmış ise tebliğinden başlamak üzere bir hafta olarak belirlenmiştir.

Temyiz davasının açılabilmesi için gerekli olan ve uyuşmazlık konusunu da ilgilendiren ikinci koşul ise İstek koşuludur. Yargılama hukukunun temel prensiplerinden olan Davasız yargılama olmaz ilkesine uygun olarak temyiz davası kendiliğinden açılmaz; bu konuda bir isteğin bulunması gereklidir. İstek koşulunun ise bu konuda hak ve yetkisi olan kişilerce yerine getirilebileceği kanun gereğidir. 353 sayılı Kanun'un 205'inci maddesinin 2'nci fıkrasında bu kuraldan uzaklaşılmış ve bazı ağır mahkûmiyetlerde istek şartından sanık lehine vazgeçilerek, temyiz incelemesinin kendiliğinden (resen) yapılması kabul edilmiş ise de, onbeş yıl ve daha fazla hapis cezasına ilişkin olanlar dışında kalan hükümlerde, süre ve istek koşullarına uygun temyiz davası açılmamış ise hükmün Askeri Yargıtay’ca incelenmesi mümkün değildir.

Kanun yollarına başvurma hakkının düzenlendiği 353 sayılı Kanun'un 196'ncı maddesinde de; Kanun yollan, askeri savcı, şüpheli, sanık ve katılan, katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar ile teşkilatında askeri mahkeme kurulan kıt'a komutanı ve askeri kurum amirine açıktır. hükmüne yer verilmiştir.

Somut olayda, müşteki mağdurun 353 sayılı Kanun'un 196'ncı maddesi gereğince hükmü temyiz etme hak ve yetkisi bulunmasına karşılık, temyiz kanun yoluna müracaat edip etmeyeceği henüz belli değildir.

O halde öncelikle, yokluğunda verilen hükmün müşteki mağdura tebliğ edilmesi ve kanun yoluna müracaat edip etmeme durumuna göre temyiz incelemesi yapılması gerekmektedir (Askeri Yargıtay Daireler Kurulu’nun 04.03.2010 tarihli, 2010/22-2 ve 21.05.2009 tarihli, 2009/68-1 sayılı ara kararları ile Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 30.06.2009 tarihli, 2009/3-143 Esas ve 2009/185 Karar; 30.05.2006 tarihli, 2006/11-143 Esas ve 2006/147 Karar; 06.11.2007 tarihli, 2007/1-166 Esas ve 2007/226 Karar; 27.03.2007 tarihli, 2007/5-45 Esas ve 2007/77 Karar sayılı kararları da bu yöndedir).

Açıklanan nedenlerle; sadece sanık tarafından temyiz kanun yoluna müracaat edilmiş olması karşısında, müşteki mağdurun duruşmadan haberdar edilmemesi ve davaya katılmak isteyip istemediğinin sorulmaması şeklindeki usule aykırılığını bozma nedeni yapılmayıp, öncelikle yokluğunda verilen hükmün, 353 sayılı Kanun'un 196'ncı maddesi gereğince temyiz hakkı bulunan müşteki mağdura haklan bildirilmek suretiyle tebliğ edilmesi ve mağdurun kanun yoluna müracaat edip etmeme durumuna göre temyiz incelemesi yapılması gerektiği sonucuna varıldığından; Daire kararının kaldırılmasına ve temyiz incelemesine devam edilmek üzere dava dosyanın Daireye iadesine karar verilmiştir. (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy