Askeri Yargıtay Daireler Kurulu 2010/3 Esas 2010/1 Karar
Karar Dilini Çevir:
AskeriYargıtay
Dairesi: Daireler Kurulu
Esas No: 2010/ 3
Karar No: 2010 / 1
Karar Tarihi: 14.01.2010

(2709 S. K. m. 141) (353 S. K. Ek. m. 1) (5271 S. K. m. 34, 230) (AYDK. 21.02.2008 T. 2008/24 E. 2008/23 K.) (AYDK. 29.03.2007 T. 2007/26 E. 2007/23 K.) (AYDK. 27.01.2005 T. 2005/8 E. 2005/10 K.) (AYDK. 18.03.2004 T. 2004/59 E. 2004/53 K.) (AYDK. 26.09.2002 T. 2002/71 E. 2002/69 K.) (AYDK. 07.01.1999 T. 1999/21 E. 1999/6 K.)

Daire ile Askeri Mahkeme arasında ortaya çıkan ve Daireler Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanıklar hakkında atılı suçlardan verilen mahkumiyet hükümlerinin yasal ve yeterli gerekçe içerip içermediğine ilişkindir.

Daire; sanıklar hakkındaki hükümlerin yeterli gerekçe içermediğini kabul ederken;

Askeri Mahkemece; hükümlerin yasal ve yeterli gerekçe içerdiği ileri sürülerek önceki hükümde direnilmiştir.

T.C. Anayasası'nın 141/3'üncü maddesi; Bütün mahkemelerin her türlü kararlan gerekçeli olarak yazılır.

353 sayılı Kanun'un 5530 sayılı Kanunla değişik Ek-1'inci maddesinin atıfta bulunduğu 5271 sayılı CMK'nın 34/1'inci maddesi; Hakim ve mahkemelerin her türlü kararı, karşı oy dahil, gerekçeli olarak yazılır. Gerekçenin yazımında 230'uncu madde göz önünde bulundurulur. Kararların örneklerinde karşı oylar da gösterilir.;

5271 sayılı CMK'nın 230'uncu maddesi ise; (1) Mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde aşağıdaki hususlar gösterilir:

a) İddia ve savunmada ileri sürülen görüşler.

b) Delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alman ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi.

c) Ulaşılan kanaat, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiili ve bunun nitelendirilmesi; bu hususta ileri sürülen istemleri de dikkate alarak, Türk Ceza Kanunu'nun 61 ve 62'nci maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre cezanın belirlenmesi; yine aynı Kanun'un 53 ve devamı maddelerine göre, cezaya mahkûmiyet yerine veya cezanın yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbirinin belirlenmesi.

d) Cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adli para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin istemlerin kabul veya reddine ait dayanaklar.

(2) Beraat hükmünün gerekçesinde, 223'üncü maddenin ikinci fıkrasında belirtilen hallerden hangisine dayanıldığının gösterilmesi gerekir.

(3) Ceza verilmesine yer olmadığına dair kararın gerekçesinde, 223 'üncü maddenin üçüncü ve dördüncü fıkralarında belirtilen hallerden hangisine dayanıldığının gösterilmesi gerekir.

(4) Yukarıdaki fıkralarda belirtilen hükümlerin dışında başka bir karar veya hükmün verilmesi halinde bunun nedenleri gerekçede gösterilir.

Hükümlerini ihtiva etmektedir.

Yerleşik yargısal kararlarda gerekçe; mahkemeyi mahkûmiyete veya diğer kararları vermeye sevk eden hususların karar yerinde gösterilmesi ve bunların birbiriyle karşılaştırılarak, aralarında çelişki bulunması halinde birinin diğerine, hangi sebepten dolayı üstün tutulduğunun açıklanması şeklinde tarif edilmektedir.

Askeri Yargıtay Daireler Kurulunun 21.2.2008 tarihli, 2008/24-23 Esas ve Karar, 29.3.2007 tarihli, 2007/26-23 Esas ve Karar, 27.1.2005 tarihli, 2005/8-10 Esas ve Karar, 18.3.2004 tarihli, 2004/59-53 Esas ve Karar, 17.6.2004 tarihli, 2004/93-97 Esas ve Karar, 7.10.2004 tarihli, 2004/160-129 Esas ve Karar, 26.9.2002 tarihli, 2002/71-69 Esas ve Karar, 7.1.1999 tarihli, 1999/21-6 Esas ve Karar sayılı kararlarında da belirtildiği üzere, dava dosyasındaki delillerin özetlenmesi, sıralanması veya bilirkişi raporuna atıfta bulunulması yeterli olmayıp, sübuta ve uygulamaya dayanak, teşkil eden delillerin açıkça gösterilerek, deliller arasında çelişki ve farklılıklar bulunduğu takdirde, hangi delile ne sebeple itibar olunduğunun, diğerinin hangi sebeple kabul edilmediğinin, dava konusu olayın ya da olayların hangi delillere göre sabit kabul edildiğinin, makul ve dosya içeriğine uygun gerekçelerle izah edilmesi gerekli olup, bu nitelikteki bir gerekçeli hükmün, kamunun bilgilenmesini, tarafların ikna olmalarını, temyiz denetiminin kolaylaşmasını, yargılamanın güvenilirliğini ve adil yargılanma ilkesinin gerçekleşmesini sağlayacağı aşikardır. Dava dosyasındaki bilgi ve belgelerin yerinde değerlendirildiğini gösterir biçimde yasal ve yeterli unsurları içermeyen bir gerekçeyle hüküm kurulması yasa koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi, uygulamada da keyfiliğe yol açar. Yetersiz gerekçeyle hüküm kurulması da, hükmün gerekçeden yoksun olmasıyla aynı sonucu doğurmaktadır. Bu itibarla, hükmün gerekçeden yoksun olması, 353 sayılı Kanun'un 207/3-G maddesinde hukuka kesin aykırılık hali olarak düzenlenmiş bulunmaktadır.

Askeri Mahkemece, kanunda, gerekçede nelerin bulunması gerektiğinin maddeler halinde tek tek sayıldığı, gerekçenin ne kadar ve nasıl olacağı konusunda somut bir ölçü bulunmadığı, gerekçenin dosyanın şerhi olarak değerlendirilemeyeceği, kararı veren ve bu kararı denetleyen kişilerin hukukçu olduğu dikkate alındığında kararının yeterli olduğu, tam bir klasörden ibaret olan bilirkişi raporunu ayrıntılarıyla bir kere daha açıklamanın gerekçeli karan aşın derecede uzatarak, anlaşılmaz hale getireceği, 2004 ve 2005 yılına ait tüm işlemlerin, kayıtlarda bulunan tüm akaryakıt emanet mal çekleri (AEMÇ), AEMÇ'leri için düzenlenmiş irat ve masraf belgelerinin, stok kayıt kartlarının, belge kayıt defterlerinin ve hesap teftiş dosyalarının bilirkişiler tarafından tek tek incelemeye tabi tutulduğu ve bilirkişi raporunun tamamen belgelere dayandırılan tespitlerden oluştuğu, müfettiş raporuna itibar edilmemesi sonucu sahte rapor sayısında ve buna bağlı olarak hazine zararında değişme olduğu, hangi yıl, hangi tarihli belge ile, ne kadar YTL tutarında Hazine zararı oluştuğu, zarardan kimlerin sorumlu gösterildiği hususlarının bilirkişi raporunda ayrıntılı olarak belirtildiği, tanıklar N.B., E.Ç. ve S.A.'nın, sanık ve sanık müdafilerinin talebi üzerine dinlenip, dosyanın esasına yönelik hiçbir beyanda bulunmamaları nedeniyle sözlü deliller içerisinde sayıldığı, tanık dinlenmesi konusunda usul hükümlerinde, tanıkların yazılı ifade veremeyeceğine dair bir hüküm bulunmadığı, sanıkların eylemlerinin tüm ayrıntılarıyla klasör halindeki bilirkişi raporunda bulunması nedeniyle gerekçeli kararda ana hatlarıyla izah edilip ayrıntılarıyla açıklanmadığı belirtilerek önceki kararda direnilmiş ise de;

Somut olayda, sanık J.Lv.Bçvş. Y.G.'nin 2001 yılında Jandarma Bölge Karargah Servis Bölük Komutanlığında idari işler astsubayı ve bölük mal sorumlusu, 5.10.2002-30.6.2003 tarihleri arasında 8 No'lu Birlik Mal Saymanlığında mal sorumlusu, 1.7.2003-21.8.2003 tarihleri ile 2.9.2003-30.6.2004 tarihleri arasında sayman olarak görev yaptığı, sanık Sivil Memur H. B.un ise, 1.1.2001-27.8.2006, 20.9.2006-17.10.2006 ve 6.11.2006-12.3.2007 tarihleri arasında hesap sorumlusu olarak görev yaptığı, Jandarma Bölge Komutanlığı 8 No'lu Birlik Mal Saymanlığı zimmetinde bulunan akaryakıt emanet mal çeklerinin aylık sarf sonrası kontrolü ve kalan miktarının tespiti maksadıyla 9.3.2007 tarihinde Birlik Mal Saymanı J.Ord.Bçvş. T.K. tarafından Saymanlık Mal Sorumlusu J.Lv.Tek.Üçvş. H.A.'nm görevlendirildiği, sayım neticesinde toplam 20.375,00 YTL değerinde akaryakıt çekinin olmadığının tespit edildiği, keza sanık Svl.Me. H.B.'ye ait kilitli karteks dolapta ikmal maddesi kayıt kartlarının arkasında bir poşet içerisinde çok sayıda akaryakıt çek koçanlarının ve aynı yerde dosya içerisinde 16 adet sarf imal istihsal belgesi ile 17 adet dağıtım belgesi ve 1 adet iade belgesi bulunduğu, 2006 yılma ait evrakın incelenmesi sonucunda toplam 157.450,00 YTL tutanak akaryakıt çekinin çalınarak bilgisayar üzerinden düşümünün yapıldığı daha sonra da muhtelif akaryakıt bayileri vasıtasıyla çeklerin nakde çevrildiğinin idarece belirlendiği ve müfettiş incelemesini müteakip, verilen soruşturma emri sonunda Askeri Savcılıkça, 8 No'lu Birlik Mal Saymanlığı akaryakıt emanet mal çeklerinin sarfları ile ilgili olarak 2001-2007 yılları arasında zincirleme olarak yapılan suiistimaller sonucunda çok sayıda akaryakıt çekinin zimmete geçirildiği ve söz konusu zimmet olayını kontrolden gizlemek için çok sayıda sahte belge düzenlendiği, bütün bu eylemler sonucunda toplam 876.052,50 YTL tutarında Hazine zararına sebebiyet verildiği, sanıklardan J.Lv.Bçvş. Y.G.'nin gerek mal sorumlusu olduğu, gerek sayman olarak görev yaptığı süre zarfında görevini suiistimal ederek kendisine teslim edilen ve sorumluluğunda olan akaryakıt emanet mal çeklerini zimmetine geçirdiği, zimmetine geçirdiği çekleri kontrolden gizlemek için gerek tek başına, gerek hesap sorumlusu sanık Svl.Me. H.B. ile işbirliği yapmak suretiyle sahte sarf imal istihsal belgesi, dağıtım belgesi vb. düzenleyerek ve bilgisayar sisteminden düşümlerini yaparak gerçek sarf işlemi gibi gösterdiği, sanık Svl.Me. H.B.'nin hesap sorumlusu olarak görev yaptığı dönem boyunca (2001-2007 yılları arasında ) önce sanık J.Lv.Bçvş. Y.G. ile işbirliği halinde, onun tayinen birlikten ayrılmasından sonra tek başına gerçekleştirdiği eylemler sonucunda saymanlık zimmetinde bulunan akaryakıt emanet mal çeklerini zimmetine geçirdiği, zimmet eylemini gizlemek için sahte belgeler (sarf imal istihsal belgesi, dağıtım belgesi vb.) düzenlediği, belgelerde tahrifatlar yaptığı, bilgisayar sistemi üzerinden dönüşümlerini yaparak gerçekte sarf edilmeyen çekleri sarf edilmiş gibi gösterdiği, zimmete geçirdiği çekleri piyasada nakde çevirerek menfaat temin ettiği, böylece atılı suçları işledikleri iddia olunmaktadır.

Yukarıda belirtilen genel açıklamalar ve iddianamede belirtilen maddi vakıa birlikte gözetilerek gerekçeli hüküm irdelendiğinde;

Askeri Mahkemece, iddianamede 2001-2003 yılları arasında çek bedellerinin mal edinilerek zimmete geçirildiği ya da akaryakıta dönüştürülerek harcandığı ileri sürülmesine karşın, 2001-2003 yıllan arasında hazine zararı olmadığının, dolayısıyla bu yıllar için sanıklara yüklenecek bir suç bulunmadığının değerlendirildiği, ancak gerekçeli hükümde, iddianamede suç teşkil ettiği ileri sürülen bu eylemler yönünden bir değerlendirme yapılmadığı, gerekçeli hükümde bilirkişi raporundan söz edilmekle ve 15-18'inci sayfalarda bilirkişilerin mevzuat hükümlerine göre AEMÇ kullanımı ile ilgili açıklamalarına yer verilmekle birlikte, bilirkişi raporundaki; hangi yıl, hangi tarihli belge ile ne kadar YTL tutarında hazine zararının oluştuğu ve zarardan kimlerin sorumlu gösterildiği hususlarındaki açıklamalara yer verilmediği, sanık Y.G.'nin 13.9.2002-15.7.2003 tarihleri arasında mal sorumlusu ve 15.7.2003-2.7.2004 tarihleri arasında mal saymanı olarak görev yaptığı belirtilmesine karşın, gerekçeli hükmün birçok bölümünde, eylemlerin ortaya çıktığı 9.3.2007 tarihine kadar diğer sanık H.B. ile birlikte suç işlediği anlamına gelecek tarzda kabullere yer verildiği, gerekçeli hükümde, Bilirkişiler akaryakıt çeklerinin bir kısmının usulüne uygun kullanılmadığını, toplam 491.280 YTL zarar meydana geldiğini belirtmişlerdir. ibaresine yer verilmesine karşın, bu zararın hangi yıl, hangi eylemle oluştuğu, zarardan hangi sanığın, hangi eylemden dolayı ne oranda sorumlu olduğunun anlaşılamadığı, bu hususun sübut konusunu da yakından ilgilendirdiği, sanık Y.G.'nin sayman olduğu dönemde 614 ve 647 numaralı Sarf İmal İstihsal Belgelerinin usulsüz olduğu belirtilmesine karşın, bu belgelerin hangi tarihte düzenlendiğinin ve zararın tutarının ne olduğunun gösterilmediği, her iki belgenin mahiyeti, düzenleme tarihi, ekindeki belgelerin içeriği ve ekinin ne olduğu, üzerinde kimlerin imzalarının bulunduğu, bu belgelerin tanzimi ile ne kadar sarf yapılmış olduğu hususlarının belirtilmediği, 2004, 2005 ve 2006 yıllarında düzenlenen sahte belgelerin hangi tarihte düzenlendiği, her belge ile oluşan Hazine zararının ne miktarda olduğu, belgelerin içeriği, mahiyeti ve eklerinin nelerden ibaret olduğunun açıklanmadığı, sözlü deliller arasında sıralanan tanıklar N.B., E.Ç. ve S.A.'nın ifadelerinin değerlendirilmediği, sanıklar ve müdafileri tarafından bilirkişi raporunda hazine zararından sorumlu gösterilen bir şahsın duruşmada yeminli ifade vermesine ve bu tanığın önceden hazırladığı yazılı metni okumasına itiraz olunması konusu ele alınırken, sözü edilen tanığın kim olduğunun, ifadesine neden gerek duyulduğunun, ne şekilde ifade verdiğinin, yazılı metin okumasına izin verilme nedenleri ve bu durumun yargılama kurallarına göre ne şekilde izah edildiği hususlarının mevzuata uygun olarak açıklanmadığı, sanıkların suç oluşturduğu kabul edilen eylemlerinin nelerden ibaret olduğunun bir plan dahilinde tarih sırasına göre açıklanmadığı, olayların iştirak hükümleri ve zincirleme suç yönünden yasal biçimde irdelemediği, teselsüle dahil son fiilin hangi tarihte gerçekleştiği hususlarının da belirtilmediği, 2.7.2004 tarihinde tayinen ayrılan sanık Y.G'nin 2004 yılı sonunda hazırlanan belge kayıt defteri döküm çizelgesi ve teftiş sandığı ambalaj tutanağından sorumlu tutulacak şekilde maddi olaya uymayan gerekçelere yer verildiği, Sanık H.B.'nin başkalarının yerine imzalar atarak sahte belgeler hazırladığı, ancak 2006 yılındaki sahte SİİB'leri teftişten kaçıracak şekilde tam olarak hazırlayamadığı belirtilmesine karşın, 2006 yılı için düzenlenen SİİB'lerin, içeriğindeki çalıntı çeklerin bilgisayar kayıtlarında zimmetten düşülmesine neden olunmakla beraber, üzerinde imza bulunmadan karteks dolabında saklanması durumu nazara alınarak, bu belgeler yönünden sahte belge düzenlemek suçunun tamamlanıp tamamlanmadığı, teşebbüs aşamasında kalıp kalmadığı, belgede imza bulunmamasına karşın bilgisayar üzerinde işlem yapılmasının yeterli olup olmadığı, bu yönüyle aldatma ve kandırma unsurunun mevcut olup olmadığı hususlarının da açıklanmadığı gözetildiğinde, gerekçeli hükmün yeterli gerekçeyi içermediği anlaşılmaktadır.

Gerekçeli hükmün ihtiva etmesi gereken hususlar 5271 sayılı CMK'nın 230'uncu maddesinde belirtilmiş olup, içeriği hususunda kanun koyucunun somut bir ölçü belirlemesi fiilen mümkün değildir. Kamunun bilgilenmesini, tarafların ikna olmalarını, temyiz denetiminin kolaylaşmasını, yargılamanın güvenilirliğini ve adil yargılanma ilkesinin gerçekleşmesini sağlayacak ve 5271 sayılı CMK'nın 230'uncu maddesinde belirtilen hususları kapsayacak şekilde, somut olaylara göre, gerekçeli kararın yazımı zorunludur. Temyizde esas denetimin, gerekçeli kararın hukuki denetimi olduğu gözetildiğinde, gerekçe dosyanın şerhi veya atıf kaynağı değil, özü olmalıdır. Hükmü veren ve bu hükmü denetleyen kişilerin hukukçu olması, hükmün yukarıda kıstasları belirtilen gerekçeden yoksun olabileceği sonucunu doğurmaz. Zira, gerekçeli hükmün, yasal şartlan ihtiva etmesi, hükmü veren ve bu hükmü denetleyen kişilerinden ziyade, davanın taraflarının (sanık, katılan, katılan sıfatı almamış suçtan zarar gören, Komutan, Askeri Savcı) yanı sıra hükmün şahsi, mali, idari sonuçlarına göre hareket edecek kamu idaresi ile gerçek ve tüzel kişileri de ilgilendirdiği şüphesizdir. İlgililer, gerekçeli hükmü incelediğinde, hangi somut olayların, hangi delillerle kabul edilip, hangi delillerin reddedildiğini, hangi delilin diğer delile göre, hangi nedenle üstün tutulduğunu ve uygulama gerekçelerini görmeli ve adeta olayı yaşamalıdırlar. Gerekçeli hükümde bilirkişi raporunun tamamına yer verilmesi gerekmemekte ise de, bilirkişi raporunun hangi bölümlerine itibar edildiğinin, eylemlerin bir plan dahilinde tarih sırasına göre nasıl kabul edildiğinin, neden müfettiş raporuna itibar edilmediğinin açıklanması da kaçınılmazdır.

Açıklanan nedenlerle, Askeri Mahkemece sanıklar hakkında direnilmek suretiyle verilen mahkûmiyet hükümlerinin yasal ve yeterli gerekçeden yoksun olduğu sonucuna varıldığından; mahkûmiyet hükümlerinin, usul (gerekçesizlik) yönünden ayrı ayrı bozulmasına karar verilmiştir. (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy