Askeri Yargıtay Daireler Kurulu 2009/61 Esas 2009/61 Karar
Karar Dilini Çevir:
AskeriYargıtay
Dairesi: Daireler Kurulu
Esas No: 2009/ 61
Karar No: 2009 / 61
Karar Tarihi: 07.05.2009

(5271 S. K. m. 193, 196, 231) (353 S. K. m. 81, 207, 227) (5237 S. K. m. 53)

Daire ile Askerî Mahkeme arasında ortaya çıkan uyuşmazlık konusu incelenmeden önce, Dairenin bozma kararı üzerine Askerî Mahkemece yeniden tesis olunan hükmün direnme hükmü niteliğinde olup olmadığının tartışılması gerekmektedir.

353 sayılı Kanun'un 227'nci maddesinde düzenlenen Direnme kararının özellikleri konusunda Kanunda herhangi bir açıklık bulunmamakta ise de, Yargıtay ve Askerî Yargıtayın yerleşik uygulamalarında kabul edildiği üzere; bir hükmün direnme hükmü olarak kabul edilebilmesi için, önceki hükümle direnmeye ilişkin hükmün aynı olması gerektiği benimsenmektedir. Bu bağlamda, bozma kararı doğrultusunda işlem yapılması, bozmadan önce tartışılmayan hususların bozmadan sonra tartışılması, dosyaya yeni kanıtlar eklenip bunlara dayanılması, ilk kararda olmayan yeni ve değişik gerekçelerle hükme varılması Bozmaya eylemli uyma (Sebat) sonucu yeni bir kararın tesis edildiğinin göstergesi olup, hükmün direnme niteliğini yitirmesi sonucunu doğurmaktadır.

İnceleme konusu dosyada Askerî Mahkeme, hem ilk hükümde, hem de bozmadan sonra kurmuş olduğu ikinci hükümde, suç vasfını yabancı memlekete firar olarak belirleyip aynı şekilde uygulama yapmış, ilk hükmün bozulmasından sonra yürürlüğe giren ve CMK'nın 231'inci maddesini değiştiren 5728 sayılı Kanun uyarınca, hükmün açıklanmasının geri bırakılması konusunu da değerlendirmiştir.

CMK'nın 231'inci maddesinin uygulanıp uygulanmayacağı konusunda yapılan zorunlu değerlendirme, son hükmün Direnme hükmü niteliğini değiştirmemektedir. Esasen Askerî Mahkemenin son hükmün direnme hükmü olmasını sağlamak için yapacağı başka bir şey bulunmamaktadır. Zira Devletle fert arasındaki ceza ilişkisini sona erdiren hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, Askerî Mahkemece resen ve zorunlu olarak değerlendirilme durumundadır.

Bu itibarla, ilk hükmün bozulmasından sonra yürürlüğe giren ve CMK'nın 231'inci maddesini değiştiren 5728 sayılı Kanun gereğince değerlendirme yapılarak tesis olunan mahkûmiyet hükmünün, Kendine özgü direnme hükmü niteliğinde olduğuna ve temyiz incelemesinin Daireler Kurulunca yapılması gerektiğine karar verilmiştir.

Her ne kadar, Daire ile Askerî Mahkeme arasında ortaya çıkan ve Daireler Kurulunda çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; 5237 sayılı TCK'nın 53'üncü maddesine göre yapılan uygulamaya ilişkin ise de, öncelikle usule ilişkin yapılan incelemede;

Askerî Mahkemece, birlik komutanlığı aracığıyla en yakın asliye ceza mahkemesine yazılan talimatta, sanığın duruşmadan bağışık tutulmayı isteyip istemediğinin hatırlatılmasına ilişkin bir kaydın bulunmadığı gibi, duruşmanın yapılacağı gün ve saatin de belirtilmediği, asliye ceza mahkemesince düzenlenen istinabe zaptında, sanığa duruşmadan bağışık tutulma hakkının bulunduğu hatırlatılmaksızın, doğrudan bozma ilamına karşı diyeceklerinin tespit edildiği görülmektedir. Askerî Mahkemece istinabe zaptı okunduktan sonra, duruşma gününün sanık müdafiine tebliği için, duruşmanın 22.05.2008 tarihine bırakıldığı, 22.05.2008 tarihinde sanığın yokluğunda yapılan, ancak müdafiinin hazır bulunduğu duruşmada, ilk hükümde direnilmesine karar verilerek, mahkûmiyet hükmünün tefhim olunduğu anlaşılmaktadır.

Bozma kararı verilmesi ile önceki hüküm tamamen ortadan kalkmaktadır. Bozmadan sonra yargılama devam ettiğine göre, bozmadan önceki yargılamada uygulanan usul kuralları bozmadan sonra da aynen uygulanmalıdır.

Amacı insan hakları ihlallerine yol açmadan maddi gerçeğin araştırılıp bulunması, adaletin gerçekleştirilmesi ve hukuki barışın sağlanması olan ceza yargılamasında, asıl olan Yüze karşılık ilkesidir. Sanık, duruşmaların başlangıcından itibaren hüküm verilene kadar duruşmalarda hazır bulunmak ve kendini savunmak hakkına sahiptir.

Bu bağlamda, 353 sayılı Kanun'un 81'inci maddesinde, sanık olan asker kişilerin bağlı bulundukları birlik komutanı ya da askerî kurum amirinin emri ile askerî mahkemeye getirtilecekleri; 5271 sayılı CMK'nın 193/1'inci maddesinde, gelmeyen sanık hakkında duruşma yapılamayacağı; 196/1'inci maddesinde ise, sanığın ya da vekaletnamede açıklık bulunması hâlinde savunucusunun istemi üzerine sanığın duruşmadan bağışık tutulabileceği; 194/2'nci maddesinde de, önceden sorguya çekilmiş olması ve huzuruna mahkemece gerek görülmemesi durumunda, ara vermeyi izleyen oturuma (Özgür iradesi ile) gelmeyen sanığın yokluğunda davanın bitirilebileceği düzenlenmektedir.

CMK'nın 196/2'nci maddesinde, sanığın alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar hariç olmak üzere, istinabe suretiyle sorguya çekilebileceği, sorgu için belirlenen günün, Cumhuriyet savcısı ile sanık ve müdafiine bildirileceği, Cumhuriyet savcısı ile müdafiin sorgu sırasında hazır bulunmalarının zorunlu olmadığı, sorgusundan önce sanığa, ifadesini esas mahkemesi huzurunda vermek isteyip istemediğinin sorulacağı ifade edilmektedir.

Yapılan açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde; bozma ilamına karşı sanığın diyeceklerinin tespiti için asıl olan, Yüze karşılık ilkesinin doğal sonucu olarak, sanığın diyeceklerinin huzurda saptanmasıdır. Ancak, sanığın uzakta bulunması hâlinde, bozmaya karşı diyeceklerinin istinabe suretiyle tespiti mümkündür. Bu durumda ise, sanık müdafıine sorgu için belirlenen günün bildirilmesi ve sanığa da, duruşmalardan bağışık tutulma hakkının hatırlatılması gerekmektedir. Somut olayda, söz konusu yasal zorunluluklar yerine getirilmediği gibi, sanığın duruşma gün ve saatini bilmemesi nedeniyle asıl mahkemesinde duruşmaya katılmayı istemesi hâlinde, bu hakkını kullanabilmesi önlenmiş olmaktadır.

Bozma ilamına karşı diyecekleri ve savunması istinabe suretiyle tespit edilen sanığa, duruşmadan bağışık tutulma istemi ve ifadesini esas mahkemesi huzurunda vermek isteyip istemediği sorulmadan, asıl mahkemesindeki duruşmanın hangi tarihte yapılacağı bildirilmeden ve sorgu için belirlenen gün sanık müdafiine duyurulmadan düzenlenen tutanağa istinaden davanın sanığın yokluğunda bitirilmesi, 353 sayılı Kanun'un 207/3-H maddesi anlamında savunma hakkının kısıtlanması anlamında usule aykırılık olarak görüldüğü gibi, adil yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmış ve direnilerek tesis edilen mahkûmiyet hükmünün, sanık müdafiinin temyizine atfen ve resen, usule aykırılık nedeniyle bozulmasına karar verilmiştir (Drl.Krl.nun 13.03.2003 tarihli ve 25-23 sayılı, 02.10.2003 tarihli ve 67-71 sayılı kararları da bu doğrultuda bulunmaktadır). (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy