Askeri Yargıtay Daireler Kurulu 2009/51 Esas 2009/57 Karar
Karar Dilini Çevir:
AskeriYargıtay
Dairesi: Daireler Kurulu
Esas No: 2009/ 51
Karar No: 2009 / 57
Karar Tarihi: 07.05.2009

(1632 S. K. m. 108, 109, 110, 111, 112, 113, 114, 115) (765 S. K. m. 516)

Daire ile Başsavcılık arasında ortaya çıkan ve Daireler Kurulunda çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; tim komutan yardımcısı olarak görevli olan sanık J.Uzm.Çavuş'un, üzerinde cep telefonu taşıdığını tespit ettiği Er T.M.'den, doğrudan doğruya cep telefonunu alıp kırmak şeklinde gerçekleştirdiği eyleminin, hangi suçu oluşturacağına ilişkindir.

Daire; sanığın belirtilen eyleminin, TCK'da tanımlanan mala zarar vermek suçunu oluşturduğuna karar vermişken,

Başsavcılık; sanığın belirtilen eyleminin, ASCK'nın 115/1'inci maddesinde tanımlanan memuriyet nüfuzunu sair suretle kötüye kullanma suçunu oluşturduğunu öne sürerek, Daire ilamına süresinde itiraz etmiştir.

Dava dosyasındaki delillere göre; İlçe Jandarma Komutanlığı emrinde görevli sanık J.Uzm.Çvş. F.Y.'nin, 2002 yılı Şubat ayı içerisinde bir gün, içtima alanında mağdur Er T.M.'nin emirler hilafına davranarak cep telefonu bulundurduğunu tespit ettiği, akabinde bu telefonu Er T.M.'den alarak kırdığı, sanığın bu eylemi sonrası cep telefonunun kullanılamaz hale geldiği anlaşılmakta, esasen maddi vakıanın iddia ve kabulde açıklandığı şekilde gerçekleştiği, bu konuda yargılama makamları arasında bir uyuşmazlığın bulunmadığı görülmektedir.

Mala zarar verme suçu, suç tarihli itibarıyla 765 sayılı TCK’nın 516'ncı maddesinde düzenlenmiş olup; bir kimsenin Her ne şekilde olursa olsun diğer bir kimsenin taşınır veya taşınmaz malını yıkması veya yok etmesi veya bozması ya da bunlara zarar vermesi halinde, zarar görenin şikayeti üzerine cezalandırılacağı kabul edilmiştir.

Bu suçta korunan hukuksal yarar mülkiyettir. Mülkiyetin korunmasındaki amaç, malın değerinin düşürülmesi veya yok edilmesine karşı eşyanın değerini korumaktır. Bu bağlamda, eşyanın özgülendiği amaca uygun kullanılabilmesinin önemsiz sayılmayacak derecede zarara uğramış olması yeterlidir. Öte yandan, suçun oluşması için verilen zararın süreklilik göstermesi aranmadığı gibi, tamir gereksiniminin ortaya çıkmış olması da gerekmez.

Mala zarar verme suçunun konusunu hem taşınır ve hem de taşınmaz mallar oluşturabilir. Suç, rızası dışında zilyedin egemenlik alanından çıkarılan mal üzerinde işlenebildiği gibi, isteyerek teslim edilmiş mal üzerinde de işlenebilir. Ayrıca, mala zarar verme suçunun oluşumu bakımından genel kast yeterlidir.

Memuriyet nüfuzunun kötüye kullanılması suçu ise; ASCK’nın 115/1'inci maddesinde düzenlenmiş, eylemin kişisel bir çıkar sağlamak için işlenmesi halinde, aynı maddenin ikinci fıkrasına göre ceza verileceği kabul edilmiştir.

Tamamlayıcı norm niteliğindeki memuriyet nüfuzunu kötüye kullanmak suçunun oluşumu için, memurun kanun ve nizamın tayin ettiği ahvalden başka suretle keyfi muamele yapması veya yapılmasını emretmesi ya da ettirmesi gerekmektedir. Söz konusu keyfi muamelenin icbar boyutuna varmaması, ASCK'nın Üçüncü Babının Makam ve Memuriyet Nüfuzunu Suiistimal başlıklı Altıncı Faslında yer alan 108-114'üncü maddelerde yazılı suçlar dışında, mevzuatın özel bir düzenleme ile suç saymamış olduğu keyfi işlemlerden olması zorunludur.

Failin makam ve rütbesini, üstlük otoritesini kötüye kullanması, astına manevi baskı yapması, astın da bu nüfuz, otorite ve manevi baskıdan çekinerek failin kanun veya nizam dışı emri veya isteğine boyun eğmek zorunda kalması, memuriyet nüfuzunu kötüye kullanmak suçunu oluşturmaktadır. Ancak, ASCK'nın 115'inci maddesi kapsamında kötüye kullanılan nüfuz soyut nitelikte olup doğrudan görev ve yetkiyle ilintili bulunmamaktadır.

Suç vasfının tayini açısından, öncelikle memuriyet nüfuzunu kötüye kullanma suçunun da unsurunu oluşturan keyfi işlemin konusunun belirlenmesi gerekmektedir. Sanık tarafından gerçekleştirildiği kabul edilen keyfi işlemin ayrı bir suç oluşturduğunun tespiti halinde, tamamlayıcı norm niteliğindeki memuriyet nüfuzunu kötüye kullanmak suçunun oluştuğundan söz etmek mümkün görülmeyecektir.

Yapılan açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde; sanığın daha önceden tebliğ edilen emirler hilafına davranarak içtima alanında cep telefonu bulundurduğunu tespit ettiği Er T.M.'den, bu telefonu alarak kırdığı anlaşılmaktadır. Diğer taraftan, sanığın aşamalardaki beyanlarında, cep telefonunu sinirlenerek ve ibret olsun diye kırdığını ifade ettiği görülmektedir.

Bu bağlamda, hukuka aykırılığı hususunda duraksama bulunmayan keyfi işlemin konusunu, Er T.M.'nin üzerinde bulunan cep telefonunun kendisinden istenerek kırılması oluşturmaktadır. Dolayısıyla, keyfi işlemin tek başına mala zarar verme suçunu oluşturduğu hususunda duraksama bulunmamaktadır. Kaldı ki, sanığın eylemi ile beyanları birlikte değerlendirildiğinde, kastının da cep telefonunu zarara uğratarak bir daha kullanılmasının önlenmesi olduğu görülmektedir.

Bu itibarla, tim komutan yardımcısı olarak görevli olan sanığın, üzerinde cep telefonu taşıdığını tespit ettiği askerden, doğrudan doğruya cep telefonunu alıp kırmak şeklinde gerçekleştirdiği eyleminin, TCK'da tanımlanan mala zarar verme suçunu oluşturduğu sonucuna varıldığından; Askeri Yargıtay Başsavcılığının itirazının reddine karar verilmiştir. (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy