Askeri Yargıtay Daireler Kurulu 2008/68 Esas 2008/63 Karar
Karar Dilini Çevir:
AskeriYargıtay
Dairesi: Daireler Kurulu
Esas No: 2008/ 68
Karar No: 2008 / 63
Karar Tarihi: 03.04.2008

(5237 S. K. m. 29) (353 S. K. m. 218)

Daire ile askeri mahkeme arasında ortaya çıkan ve Daireler Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın, kasten insan öldürme suçu nedeniyle haksız tahrik hükümlerinden yararlandırılıp yararlandırılmayacağına ilişkindir.

Daire; mevcut deliller karşısında, olayda sanık lehine haksız tahrik teşkil edecek bir fiil mevcut olmadığı gibi, haksız tahrik konusunda şüpheli bir durumun da bulunmadığını kabul ederek, mahkûmiyet hükmünü sanık aleyhine bozmuş iken;

Askeri mahkeme; sanığın, atılı suçu, maktulün hakaret içeren sözleri ve müessir fiilinin meydana getirdiği şiddetli hiddet ve elemin etkisi altında işlediğini kabul ederek, sanık hakkında 5237 sayılı TCK'nın 29'uncu maddesi gereğince haksız tahrik hükümlerini uygulamak suretiyle hüküm kurmuştur.

Katılan vekilinin, temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılması hususundaki istemi yönünden yapılan incelemede; 353 sayılı Kanun'un 5530 sayılı Kanun ile değişik 218'inci maddesinde On yıl veya daha fazla hapis cezasına ilişkin hükümlerde Askeri Yargıtay incelemesini, sanığın veya katılanın temyiz başvurusundaki istemi üzerine veya resen duruşmalı olarak yapar. hükmü yer almakla birlikte, temyiz incelemesinin yalnız Askeri Yargıtay Dairelerince yapılan temyiz incelemesinde mümkün olması, Askeri Yargıtay Daireler Kurulunda yapılacak temyiz incelemesinde duruşmanın mümkün olmaması nedeni ile katılan vekilinin bu yöndeki isteminin reddine karar verilmiştir.

Dosya üzerinden yapılan incelemede; sanık Er M.B. ve maktul Er Ç.G.'nin bir dönem birliğin mutfağında beraber görev yaptıkları ve samimi arkadaş oldukları, sanığın, teyzesinin kızı olan Ö.'yü sevdiği, onunla evlenmeyi düşündüğü, bu kızla arasının bozulduğu bir tarihte moral bozukluğunun nedenini soran maktul Ç.'nin Ö. ile arasındaki durumu anlattığı, Ç.'nin, sanıkla Ö.'nün arasını iyileştirmek için bu kişinin telefon numarasını istediği, sanığın Ç. ile birlikte ankesörlü telefondan Ö.'yü aradıkları, Ç.'nin Ö. ile görüşmesi sonucu sanık ile Ö.'nün arasının düzeldiği, ilerleyen günlerde sanığın, Ç.'nin telefonundan Ö.'nün cep telefonuna çağrı gönderdiği, Ö.'nün çağrı üzerine sanığı aradığı, bu şekilde görüşmeler neticesinde Ç.'nin, Ö.'nün cep telefonunun numarasını öğrendiği ve sanığın haberi olmaksızın Ö.'yü aradığı, Ö. ile Ç.'nin arkadaş oldukları, bir tarihte sanığın ankesörlü telefon ile Ö.'nün cep telefonunu aradığı, ancak telefonun meşgul olduğunu, akabinde Ç.'nin telefonunu aradığında onun telefonunun da meşgul olduğunu görüp, Ç. ile Ö.'nün görüştüklerini anladığı, Ç.'ye Ö. ile neden görüştüğünü sorduğunda, Ç.'nin görüşmediklerini söylediği, bu olaydan sonra samimiyetlerinin azalmaya başladığı, Ç.'nin mutfak görevinin sona ermesi üzerine samimiyetlerinin iyice azaldığı, Ç.'nin Ö.'yü aradığına tamamen kanaat getiren sanığın, 27.11.2006 tarihinde öğle saatlerinde Ö.'nün ağabeyi M.T.'yi aradığı, ona daha önceden çok sevdiği bir arkadaşının Ö.'yü telefonla rahatsız ettiğini söylediği ve bu kişinin Ö.'nün cep telefonunu kullanmasına engel olmasını istediği, M.T'nin sanığın istemlerini olumlu karşıladığını belirterek Ç.'nin cep telefon numarasını istediği, sanığın mesaj çekerek Ç.'nin cep telefon numarasını bildirdiği, M.T. ile Ç.'nin telefonla görüştükleri, ilerleyen saatlerde M.T. ile sanığın da telefonla görüştükleri, saat 18.30 sularında sanık ile Ç.'nin kameriyeler bölgesine gittikleri, bir süre birbirleriyle konuştuktan sonra, sanığın, Ç.'yi sekiz yerinden bıçakladığı, Ç.'nin önde, sanığın arkada aralarında yaklaşık bir buçuk-iki metre mesafe olduğu hâlde yüz metre koştukları, koşuşturma esnasında da sanığın Ç.'yi bıçaklamaya çalıştığı, fakat bıçaklayamadığı, Ç.'nin silahlığın önünde sırt üstü yere düştüğü ve öldüğü, ölümünün kesici ve delici alet yaralanmasına bağlı sol akciğer ve büyük damar (carotis arter) kesişinden gelişen iç ve dış kanama sonucunda meydana geldiğinin belirlendiği maddi olgu olarak sübuta ermekte olup, esasen bu konuda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.

Uyuşmazlık konusunun incelenmesine geçilmeden önce; Kurulumuzca, dosya içeriğinde inceleme konusu olaya ilişkin olarak, araştırmayı gerektirir ve noksan soruşturma teşkil eden herhangi bir husus olup olmadığı konusu öncelikli mesele olarak ele alınmış olup, yapılan inceleme ve değerlendirme sonucunda, soruşturma ve kovuşturma evrelerinde vicdani kanaat oluşturmaya elverişli delillerin yeterince toplanmış olduğu ve bu konuda noksan soruşturmanın bulunmadığı sonucuna varıldığından, Başsavcılığın; olay öncesinde sanığın mı maktulü çağırdığı, yoksa maktulün mü sanığı çağırdığının belirlenmesine yönelik olarak, maktulün koğuşa gidip gitmediği hususunda, olay anında, koğuşta, koğuş nöbetçisi ya da başka birisinin olup olmadığının, varsa bu kişinin, maktulün koğuşa gidip gitmediğinin ya da olay öncesinde sanığın koğuşa gelip gelmediğinin araştırılmamış olmasının noksan soruşturma teşkil ettiği yönündeki tebliğname görüşüne iştirak edilmemiştir.

Uyuşmazlık konusu olan haksız tahrik yönünden yapılan incelemede;

5237 sayılı TCK'nın 29'uncu maddesi; Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye ... ceza verilir. ... düzenlemesini içermekte olup, haksız tahrik; failin haksız bir fiilin doğurduğu öfke ve elemin tesirinde kalarak suç işlemesi olarak tanımlanmaktadır. Haksız tahrik hükümlerinin uygulanması için, tahrik nedeni oluşturacak ve hukuk düzenince uygun görülmeyen haksız bir fiilin varlığı, bu haksız fiilin failde hiddet veya şiddetli elem meydana getirmesi, suçun bu hiddet ve elemin etkisiyle işlenmiş olması gereklidir.

Haksız tahrik, kişinin haksız bir fiilin kendisinde oluşturduğu hiddetin (Öfkenin, gazabın) etkisi altında bir suç işlemesi hâlinde kusur yeteneğindeki azalmayı ifade etmekte olup, bu durumdaki bir kişinin suç işlemekten kendisini alıkoyma yeteneği önemli ölçüde azalmış bulunmaktadır.

Hangi fiillerin haksızlık unsuru taşıdığı, ne mülga 765 sayılı TCK, ne de 5237 sayılı TCK düzenlemelerinde açıklanmamıştır. Öğretide ve uygulamada, hukuka aykırı her türlü davranışın haksız fiil oluşturacağı kabul edilmiş bulunmaktadır. Fiilin haksız olup olmadığı toplumda geçerli olan sosyal değer ölçüleri, olayın işleniş şekli, niteliği, özellikleri, tahrik edenle failin hâl ve davranışları dikkate alınarak değerlendirilmelidir. (As. Yrg. Drl. Krl.'nun 25.5.2006, 2006/122-120 tarihli ve Esas ve Karar sayılı kararı bu doğrultudadır.)

Haksız tahrik hükümlerinin uygulanabilmesi için kanunda bir zaman sınırlaması mevcut değildir. Aradan uzunca bir zaman geçse bile, önceki haksız bir fiilin hiddet veya şiddetli elem etkisi altında bulunan ve bu ruhi durumun tepkisi ile suç işleyen kimse hakkında da haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasını engelleyen bir hüküm bulunmamaktadır.

Haksız tahrik, Askeri Yargıtay Daireler Kurulunun 25.12.1997 tarihli ve 1997/169-170 E.K. sayılı kararında; Failin haksız bir fiilin doğurduğu öfke ve elemin tesiri altında kalarak suç işlemesi olarak ifade edilmiştir.

Bu açıklamalar doğrultusunda somut olaya dönüldüğünde; sanığın, atılı eylemini haksız tahrik altında gerçekleştirip gerçekleştirmediğinin belirlenmesi bakımından, gerek olayın hemen öncesinde ve olay anında, gerekse olaydan önceki günlerde sanık ile maktul Ç.G. arasındaki ilişkilerin değerlendirilip, sanığın, Ç.G.'ye karşı eylemine neden olan ruhsal durumunun da ortaya konması gerekmektedir.

Dosyadaki delil durumuna göre;

Sanığın olay öncesinde sevdiği ve kendisiyle evlenmeyi düşündüğü Ö.T.'nin babası M.C. T.'nin yeminli beyanına göre, halk dilinde Beşik kertmesi denilen örf ve adete göre, sanığın ailesi ile teyzesinin kızı olan Ö.T.'nin ailesi arasında, çok önceden bir çeşit evlendirme sözünün verildiği;

Tanık Ö.T. ifadelerinde, sanığa karşı karışık duygular içinde olduğunu söylemiş olmakla birlikte, sanığın Ö.T.'ye karşı duygusal yakınlığının olduğu hususu, gerek sanık ifadelerinden, gerekse tanık Ö.T. ve diğer tanık anlatımlarından açıkça anlaşılmakta, hatta, sanığın, daha önce Ö. ile aralarındaki ilişkiyi düzeltmesi için yakın arkadaşı olan Ç.G.'den, yardım istediği ve bu nedenle de Ç.'yi Ö. ile telefonda görüştürdüğü, ancak, Ç.'nin, daha sonraki günlerde, Ö.'nün telefon numarasını öğrenip, Ö.'yü sanığın bilgisi dışında aradığı ve ilerleyen günlerde telefon görüşmelerini sıklaştırarak Ö. ile arkadaş oldukları, ikisi arasında duygusal bir yakınlaşmanın oluştuğu;

Sanığın, Ç. ve Ö. arasındaki bu ilişki ve yakınlaşmayı daha sonra öğrenerek, Ç.'yi birkaç kez uyarmak suretiyle Ö. ile olan ilişkisine son vermesini söylediği ve ayrıca Ö.'nün ağabeyi M.T.'yi da telefonla arayarak, kendisinden Ç. ile Ö. arasındaki bu ilişkiye engel olmasını istediği;

Nitekim, Jandarma Genel Komutanlığı Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığınca düzenlenen İnceleme Raporunda Ö.'nün ağabeyi M.T.'nin, 27.11.2006 tarihinde saat 16.31:37'de cep telefonu ile çektiği mesajda, Ç.G.'ye hitaben Defol git lan bi daha rahatsız etmeyeceksin anladın mı benim ailemi efradımı şeklindeki sözlerle uyarıda bulunduğunun tespit edildiği;

Tanık M.T.'de, duruşmadaki yeminli beyanında, sanığın, kendisini 27.11.2006 tarihinde telefonla arayarak, Ç. ile Ö.'nün arkadaş olduğunu söylediğinde kendisine niçin Ç.'ye Ö.'nün telefon numarasını verdiğini sorduğunu ve daha sonra Ç.'yi telefonla arayarak, M. ile Ö.'yü bir daha rahatsız etmemesini kendisine söylediğini, telefon görüşmesinden sonra saat 16.30 sıralarında Defol git lan, bi daha rahatsız etmeyeceksin, anladın mı benim aile efradımı ifadelerini kullanarak Ç.'ye mesaj yolladığını, aynı gün saat 18.00 sıralarında da kendisini arayan sanık M.'ye yaşanan hadiseyi anlatarak, rahat olmasını söylediğini ifade ettiği;

Tanık Ö.T., duruşmadaki yeminli beyanında; M.'nin, telefon numarasını vermesi nedeniyle kendisini arayan Ç. ile zaman zaman yaptıkları telefon görüşmeleri sonunda arkadaşlıklarının ilerlediğini ve kendisini sevdiğini, isteteceğini söylediğini, ifade ettiği anlaşılmaktadır.

Açıklanan bu delillere göre; maktul Ç.G.'nin, sanığa, kız arkadaşı Ö. ile arasındaki ilişkiyi düzeltmesi için yardımcı olmak amacıyla Ö. ile başlangıçta sanığın rızası ile görüştüğü, ancak daha sonraki zamanlarda, sanığın yakın arkadaşı olmasına rağmen, arkadaşının sözlüsü (Beşik kertmesi) ve aynı zamanda teyzesinin kızı olan Ö.T. ile sanığın haberi olmaksızın telefon görüşmeleri yaparak ilişki kurması karşısında, sanığın, sevdiği kişiyi elinden aldığı için mağdura öfkelendiği, devam eden süreçte maktulü uyarmasına rağmen sonuç alamadığı, son olarak Ö.'nün ağabeyi tarafından Ö.'nün telefonunu Ç.'ye niçin verdiği yönündeki tenkiti ve azarlaması nedeniyle sanığın, buna neden olduğuna inandığı maktul Ç.G.'ye karşı, evleneceği kız arkadaşını elinden aldığı için kin ve öfke duyduğu anlaşılmaktadır.

Olay tarihinden yaklaşık 4 ay öncesinden beri devam eden süreçte, sanık ile maktul Ç.G. arasında geçen olaylar nedeniyle maktulün, sanığın kendisine olan güven duygusunu sarsacak ve onun, Ö.T.'nin ailesine karşı mahcubiyet duygusu içerisine girmesine neden olacak davranışlarının sanığın ruh hâlini olumsuz yönde etkilediği ve dolayısıyla sanığın, Ç.G.'yi olaydan önceki bu şekildeki haksız fiili ve davranışlarının neden olduğu hiddetin (Öfkenin) etkisi altında ve bu ruhi durumun tepkisi ile atılı suçu işlediği; bu nedenle sanık hakkında haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasının gerekli olduğu;

Keza, olaydan hemen sonra olayın şoku altında askeri savcılıkça alınan ilk ifadesinde ve daha sonra tutuklama sorgusunda, askeri savcılıkça alınan ikinci ifadesinde ve duruşmadaki sorgusunda istikrarlı olarak, olay öncesinde, Ç.'nin, kendisinin yanına geldiğini, onun ısrarı ve yönlendirmesi ile kameriyeler bölgesine gittiklerini, burada, Ç.'nin, Ö.'nün ağabeyini niçin aradığını sorması üzerine kendisinin de Ç.'ye, Ö.'yü niçin aradığını sorduğunu, ardından Ç.'nin, kendisine, Şerefsiz, orospu çocuğu dedikten sonra ittirdiğini ve elinde bıçak olduğu hâlde yere düştüğünü beyan etmiş olup, bu beyanlarının doğruluğunu veya yanlışlığını ortaya koyacak bir tanık beyanının veya başka bir delilin bulunmaması karşısında, sanığın aksi kanıtlanamayan beyanlarına, Kuşkudan sanık yararlanır ilkesi gereği itibar edilerek, sabit görülen, Ç.G.'nin kendisine karşı sarf ettiği sözlerinin ve ittirme suretiyle yönelttiği eyleminin de sanık lehine haksız tahrik teşkil ettiği kabul edilmiştir.

Bu nedenle katılan vekilinin olayda haksız tahrikin bulunmadığına ve suç vasfına ilişkin temyiz sebepleri kabule değer görülmemiştir.

Diğer yandan, sanık hakkında askeri mahkemece ceza tayin edilirken gösterilen takdiri teşdit gerekçesinde de bir isabetsizlik ve takdir zafiyeti görülmediğinden, sanık müdafiinin bu yöndeki temyiz nedeni de yerinde görülmeyip usul, sübut, vasıf ve takdir yönlerinden kanuna uygun bulunan hükmün onanmasına karar verilmiştir. (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy