Askeri Yargıtay Daireler Kurulu 2008/62 Esas 2008/61 Karar
Karar Dilini Çevir:
AskeriYargıtay
Dairesi: Daireler Kurulu
Esas No: 2008/ 62
Karar No: 2008 / 61
Karar Tarihi: 03.04.2008

(1632 S. K. m. 12, 82, 87) (477 S. K. m. 47) (211 S. K. m. 6, 7) (5237 S. K. m. 106) (CGK. 05.04.1993 T. 1991/4-348 E. 1993/70 K.) (CGK. 03.05.1993 T. 1993/4-102 E. 1993/129 K.) (AYDK. 13.01.2000 T. 2000/30 E. 2000/16 K.) (AYDK. 27.09.2007 T. 2007/96 E. 2007/101 K.)

Daire ile askeri mahkeme arasında ortaya çıkan ve Daireler Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı Emre itaatsizlikte ısrar ve Üstü tehdit suçlarının unsurları itibarıyla oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir.

Daire; sanığa atılı suçlardan; Emre itaatsizlikte ısrar suçunun unsurları itibarıyla oluşmadığı gerekçesiyle buna ait mahkumiyet hükmünü esas yönünden; ASCK'nın 82/2'nci (Birinci cümle) maddesinde düzenlenen Üstü tehdit suçunun da unsurları itibarıyla oluşmadığı ve buna ilişkin eylemin, 477 sayılı Kanun'un 47'nci maddesinde düzenlenmiş olan Üste saygısızlık suçunu oluşturduğu gerekçesiyle bu suçtan kurulan mahkumiyet hükmünü suç vasfına bağlı olarak görev yönünden bozmuş iken;

Askeri mahkeme; sanığa atılı Emre itaatsizlikte ısrar ve Üstü tehdit suçlarının unsurları itibarıyla oluştuğunu kabul ederek, sanık hakkında tesis edilen önceki mahkumiyet hükümlerinde direnilmesine karar vermiştir.

Dosyada mevcut delil durumuna göre; Sanık Hv. P.Er T.A.'nın, Gaziemir Hv. Tek. Ok. K.lığı Disiplin Cezaevinde cezalı olarak bulunmakta iken, 11.6.2007 günü diğer cezalı arkadaşlarıyla birlikte birlik içerisinde bulunan Sarnıç Nizamiyesinin çevre düzenlemesinde çalıştırılmak üzere görevlendirildiği, bu maksatla Atğm. O.M.'nin emrine girdiği, saat 10.00 sıralarında hükümlülerin çalışmaya başladığı ancak sanığın orada bulunan Atğm. Onur'dan rahatsız olduğu gerekçesi ile izin istediği, Atğm. Onur'un sanığa dinlenmesi için kısa bir süre izin verdiği, on dakika kadar sonra Disiplin Cezaevinde gardiyan olarak görev yaptığı anlaşılan Onb. E.S.'nin sanıktan kalkıp çalışmasını istediği, sanığın Ben hastayım, kime gönderirseniz gönderin, ben açıklamasını yaparım dediği, bunun üzerine Onb. Emre'nin SAK-TİM'ini çağırdığı ve SAK-TİM'in gelerek sanığı araca bindirdiği, araçta sanığın, Onb. Emre'ye, Eğer Şirinyer'e düşersem seninle görüşeceğiz dediği, sanık savunmaları ile tanıklar Onb. E.S., Atğm. O.M., Er Y.Ç., Çvş. İ.A.'nın yeminli beyanları karşısında, maddi olgu olarak sübuta erdiği anlaşılmakta olup, esasen bu konuda bir uyuşmazlık da bulunmamaktadır. Uyuşmazlık konularına yönelik olarak;
1. Emre itaatsizlikte ısrar suçuna ilişkin incelemede;

TSK İç Hizmet Kanunu'nun 6'ncı maddesinde; Hizmet: Kanunlarla nizamlarda yapılması veyahut yapılmaması yazılmış olan hususlarla, amir tarafından yazı veya sözle emredilen veya yasak edilen işlerdir. şeklinde açıklanmış;

ASCK'nın 12'nci maddesinde ise; Bu Kanunun tatbikatında (Hizmet) tabirinden maksat gerek malum ve muayyen olan ve gerek bir amir tarafından emredilen bir askeri vazifenin madun tarafından yapılması halidir. şeklinde benzer bir tanıma yer verilmiştir.

TSK İç Hizmet Kanun'unun 7'nci maddesinde; Vazife: Hizmetin icabettirdiği şeyi yapmak veya menettiği şeyi yapmamaktır.,

Aynı Kanun'un 8'inci maddesinde; emir: hizmete ait bir talep ve yasağın sözle, yazı ile ve sair surette ifadesidir. tanımları yapılmıştır. ASCK'nın 87'nci maddesinde düzenlenen emre itaatsizlikte ısrar suçu ise; askeri hizmete ilişkin emrin gereğinin hiç yapılmaması, emrin yerine getirilmesinin sözlü veya fiili olarak açıkça reddedilmesi veya emir tekrar edildiği halde yerine getirilmemesi ve suç işleme kastıyla hareket edilmesi ile oluşmaktadır.

Askeri mahkemece, sanığa atılı emre itaatsizlikte ısrar suçunun unsurlarının oluştuğu kabul edilerek, atılı suç nedeniyle sanık hakkında mahkumiyet hükmü kurulmuş ise de, atılı suçun unsurlarının oluşup oluşmadığının tespiti bakımından, yukarıda açıklanan tanımlar gözetilerek, sanığın ve ona emir verdiği kabul edilen Onb. E.S.'nin karşılıklı konumlarının saptanması gerekmektedir. Atğm. O.M.'nin yeminli beyanlarından olay günü cezalıların başında görevli amir olarak kendisinin bulunduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, çalışma boyunca sanığın amiri konumunda olan ve sanığa emretme yetkisine sahip olan kişinin Atğm. O.M. olduğunda bir kuşku bulunmamaktadır. Esasen, sanığın, hasta olduğunu öne sürerek Atğm. O.M.'den izin almış olması da bu durumu ortaya koymaktadır.

Bu nedenlerle, olay anında emir verme yetkisini haiz olmayan ve sanığın amiri konumunda bulunmayan Onb. E.S.'nin, sanığa, Kalkıp çalışması yönünde sarf ettiği sözlerinin hizmete müteallik bir emir sayılamayacağı, olay yerinde bulunan ve gerek sanığın gerekse Onb. E.S.'nin amiri konumunda bulunan Atğm. O.M.'nin, sanığın çalışması için kaldırılmasına yönelik olarak Onb. E.S.'ye yönelttiği herhangi bir emri bulunmadığı gibi, sonradan bu yönde onay vermiş olsa dahi, bu durumun sanık ile E. S. arasındaki hukuki ilişkinin niteliğini değiştirmeyeceği, bu onayın Onb. E.S.'yi amir konumuna getirmeyeceği, ayrıca sanığın, amiri Atğm. O.M. tarafından kendisine rahatsızlığı sebebiyle izin verildiğini bildiği için Onb. E.S.'nin isteğini yerine getirmediği ve dolayısıyla emre itaatsizlikte ısrar suçunu işlemek kastı ile hareket ettiğinin de kabul edilemeyeceği sonucuna varıldığından, unsurları itibarıyla oluşmayan emre itaatsizlikte ısrar suçundan dolayı tesis edilen mahkumiyete ilişkin direnme hükmünün esas yönünden bozulmasına karar verilmiştir.

2. Üstü tehdit suçuna ilişkin incelemede;

Amir veya üstü tehdit suçu; ASCK'nın 82/2'nei madde ve fıkrasında, Amir veya üstünü herhangi bir suretle tehdit edenlere, altı aydan iki seneye kadar hapis cezası verilir. ... şeklinde düzenlenmiş olup, suç tarihi (11.6.2007) itibariyle bu suçun unsurlarının belirlenmesi için 5237 sayılı TCK'nın ilgili hükmünün incelenmesi gerekmektedir.

Tehdit suçu; 5237 sayılı TCK'nın 106/1'inci madde ve fıkrasında Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. ... şeklinde tanımlanmıştır.
Bu maddenin gerekçesinde suçun unsurlarının nasıl oluşacağı konusunda; Madde ile, Tehdit bizatihi suç haline getirilmiş bulunmaktadır. ... Burada tehdidin koruduğu değer, kişilerin huzur ve sükunudur, böylece, kişilerde bir güvensizlik duygusunun meydana gelmesi engellenmektedir. Bu nedenle, söz konusu madde ile, insanın kendisine özgü sulh ve sükununa karşı işlenen saldırılar cezalandırılmış olmaktadır. Fakat, tehdidin bu madde ile korumak istediği esas değer, kişinin karar verme ve hareket etme hürriyetidir.

Suçun oluşması bakımından tehdit konusu kötülüğün gerçekleşip gerçekleşmemesi önemli değildir. Tehdidin objektif olarak ciddi bir mahiyet arz etmesi gerekir. Yani istenilenin yerine getirilmemesi halinde tehdit konusu kötülüğün gerçekleşeceği ihtimali objektif olarak mevcut olmalıdır. Sarf edilen sözler, gerçekleştirilen davranış, muhatap alınan kişi üzerinde ciddi bir korku yaratma açısından sonuç almaya elverişli, yeterli ve uygun değilse, tehdidin oluştuğu ileri sürülemez. Failin söz ve davranışlarının muhatabı üzerinde ciddi şekilde korku ve endişe yaratacak uygunluk ve yeterlilik içerip içermediğinin her somut olayda araştırılması gerekir. Objektif olarak ciddi bir mahiyet arzeden tehdidin somut olayda muhatabı üzerinde etkili olması şart değildir. ... Failin de kendisinin tehdit konusu tecavüzü gerçekleştirebilecek imkan ve iktidara sahip olduğu kanaatini karşı tarafta uyandırdığını bilmesi gerekir. ... Tehdit halinde, kişi, tehdit konusu tecavüzün ileride vuku bulacağı beyanıyla korkutularak, belli bir davranışta bulunmaya zorlanmaktadır, mecbur edilmektedir. ... şeklinde açıklamalar yapılmıştır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 18.21991/368-36 tarihli ve Esas ve Karar sayılı kararında ... Tehdit mağduru istenilen bir hareketi yapmaya zorlamak ve onu korkutmak olduğuna göre, hukuken değerlendirilebilmesi için uygunluk, elverişlilik, yeterlilik koşulları gerçekleşmelidir. Ani oluşan kavgada kızgınlıkla söylenen sözlerde bu koşullar gerçekleşmediğinden tehdit suçu oluşmayacaktır. Söylenmesi için sebep olmayan ve yapılması mümkün bulunmayan, ancak kızgınlık anında rastgele sarf edilen sözlerde bu nitelik bulunmamaktadır. Bu itibarla, sanığın basit bir tartışma sırasında söylediği Seni öldüreceğim, buraya gömeceğim sözleri tehdit suçunu oluşturmamaktadır. denilmiş, daha sonra verilen 1.3.1993/355-39; 5.4.1993/4-348, 70; 3.5.1993/4-102, 129 ve 7.11.1995/4-293, 22 tarihli ve Esas ve Karar sayılı kararlarında da aynı görüş tekrarlanmıştır.

Askeri Yargıtay Daireler Kurulunun 13.1.2000/30-16 tarihli ve Esas ve Karar sayılı kararında, sanık erin, mağdur asteğmene üste fiilen taarruzda bulunduğu sırada söylediği Seni sürdüreceğim. şeklindeki sözlerin, mağdurda ciddi bir korku ve endişe yaratması imkansız olduğu gibi, bu sözleri bilinçli olarak söylediğinden de bahsedilemeyeceği kabul edilmiştir.

Askeri Yargıtay Daireler Kurulunun 3.1.2008, 2008/5-5 tarihli ve Esas ve Karar sayılı kararında ise; somut olayda sanığın, mağduru itmek suretiyle işlediği üste fiilen taarruz suçunun, olay yeri yakınında bulunan askerlerin araya girerek sona erdirilmesinin ardından, kendisinin uzaklaştırıldığı sırada, hakaret teşkil eden sözlerinin devamı olarak söylediği Dünya anamı sinkaf etse de seni öldüreceğim. şeklindeki sözlerin, olayın cereyan tarzı gözetildiğinde fevren söylenen sözler olduğu ve tehdit suçunun oluşması için aranan Tehdit sonucu mağdurun karar verme ve hareket etme hürriyetinin ihlalinin de söz konusu olmadığı ve sanığın, Seni öldüreceğim. şeklindeki sözünün, mağdur üzerinde ciddi, korku ve endişe yaratacak bir tehdit olarak algılanmadığı sonucuna varılmıştır. Askeri Yargıtay Daireler Kurulunun 27.9.2007, 2007/96-101 tarihli ve Esas ve Karar sayılı kararı da bu doğrultudadır.

Öğretide, tehdit suçunun mahiyeti hakkında, tehdit; ferdin iç sükununu, diğer bir deyimle, ferdin hukuki emniyet şuurunu ihlal ettiği için suç sayıldığını, mağdurda emniyet duygusunu kaldırdığını, emniyet ve huzur içinde yaşamak dahi ferdi hürriyet mefhumuna dahil olduğunu belirtmekte, başkasını ağır ve haksız bir zarara uğratacağını bildirerek tehdit etmek de, suçun maddi unsuru olarak açıklanmaktadır. Ağır ve haksız bir zarara uğratacağını mağdura bildirmek suretiyle fail müstakbel bir tehlikenin insanlarda tevlit edebileceği huzursuzluğu mağdurda da tevlit etmiş olmakla suç tekemmül etmiş olacaktır. Tehdit bir tehlike suçudur. Şekli suçlardandır. Mağdurun bir hakkının veya meşru bir menfaatinin ihlal edileceği tehdidi bu suçtaki Zarar mefhumunu meydana getirir. Tehdidin mevzuu olan zararın gayri muayyen olmaması lazımdır. Zarar ağır ve haksız olmalıdır. Haklı bir sebebe dayanan tehditler suç değildir. Tehditte kullanılan Vasıta'nın gerçekten elverişli olması şart değildir. Kanun vazıı, tehdidi suç saymak suretiyle ferdin iç huzurunu sağlamak istemiştir. Tehdidin mağdurun bilgisine, Vukufuna ulaştığı anda tekemmül etmiş olur. Mağduru haksız bir zarara uğratmak için tehdit hususunda şuurlu bir irade tehdit suçunun manevi unsurunu teşkil eder. Failde hareketinin haksızlığı şuurunun mevcut olması zaruridir. Tehditte kastın şart oluşu ciddi olmayan tehditlerin suç sayılmamasını muciptir. Failin doğrudan doğruya olan gayesi mağdurda bir korku tevlit etmek, dolayısıyla onun iç huzurunu ihlal etmektir. Bu her çeşit tehdit suçunun değişmez gayesidir. Fakat her hadisede failin doğrudan doğruya gayesi farklı olabilir. (Faruk EREM; Türk Ceza Kanunu Şerhi, Özel Hükümler, Cilt-2; Ankara 1993).

Tehdit, ferdin iç sükununu, diğer bir deyimle ferdin hukuki emniyet şuurunu ihlal ettiği için suç sayılmıştır. (Faruk EREM; Türk Ceza Hukuku, C.2, s. 233) Failin bu olguyu yaratabilecek, ciddi bir korku doğurabilecek şekilde davranması gerekir. Bu hususta, fiilin istenerek, düşünülerek, sonuçlarını görerek işlenmesini gerektirmektedir. Bir tartışmada failin ciddi bir olguyu düşünerek hareket etmesi mümkün değildir. Bu nedenle, olayda tartışma sırasında tehdit içeren sözlerin söylenmesinde suçun unsuru oluşmamaktadır.

Tehdit, mağduru istenilen bir hareketi yapmaya zorlamak ve onu korkutmak olduğuna göre, hukuken değerlendirilmesi için uygunluk, elverişlilik, yeterlilik koşulları gerçekleşmelidir. Tartışmada, kızgınlıkla söylenen sözlerde bu koşullar gerçekleşmediğinden tehdit suçu oluşmayacaktır. Söylenmesi için sebep olmayan ve yapılması mümkün bulunmayan, ancak kızgınlık anında sarf edilen sözlerde kasıt bulunmamaktadır.

Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde; Atğm. O.M.'den aldığı izin nedeniyle istirahat ettiği sırada kendisinden kalkıp çalışmasını isteyen Onb. E. S.'ye hitaben Ben hastayım, kime gönderirseniz gönderin, ben açıklamasını yaparım. diye söz sarf eden sanığı, Onb. E.'nin, çağırdığı SAK-TİM'ine ait araca bindirerek götürdüğü sırada, sanığın, Onb. E.'ye hitaben sarf ettiği Eğer Şirinyer'e düşersem seninle görüşeceğiz. şeklindeki sözlerin, yukarıda anlatılan kronolojik ve psikolojik süreç de gözetildiğinde, tartışma sonucu kızgınlıkla söylenen sözler olduğu, muhatabını bir hareketi yapmaya zorlamaya ve onu korkutmaya yönelik olduğunu ortaya koyacak uygunluk, elverişlilik, yeterlilik koşullarının gerçekleşmediği, sanığın bu sözleri Onb. E.'nin iç huzur ve sükunetini bozma iradesiyle sarf ettiğinin söylenemeyeceği, esasen, sanığın, açık bir şekilde, Onb. E.'nin hayatına, vücut ve cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden ya da mal varlığı itibariyle büyük bir zarara uğratacağından da söz etmediği ve bu nedenlerle tehdit suçunun unsurlarının oluşmadığı, ancak sanığın sabit olan söz konusu eyleminin bu haliyle 477 sayılı Kanun'un 47'nci maddesinde düzenlenmiş bulunan Üste saygısızlık suçunu oluşturduğu sonucuna varıldığından, üstü tehdit suçundan dolayı tesis edilen mahkumiyete ilişkin direnme hükmünün suç vasfına bağlı görev yönünden bozulmasına karar verilmiştir. (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy